Ve… Z kuşağı
Z kuşağını iyi bilirim. Zira üç oğlum da Z kuşağı.
Doğrusu dünya genelinde kuşakların yıllara göre kategorizasyonu konusunda birçok farklı görüş bulunmaktadır ve bununla ilgili bir konsensüs oluşmamıştır.
Şahsen, Z kuşağı olarak adlandırılan bu demografik grubu 1990’ların ortalarında doğanlardan başlatmayı tercih ediyorum.
DAHA FAZLA OKU
-
Z Kuşağını nasıl bilirsiniz? (1)Node ID: 215151
Malum bu kuşak, 1996-2020 arasında doğup yaşam süren şu andaki son kuşaktır.
Türkiye’de bu yıllar arasında doğan insan sayısı 25 milyonun üzerindedir.
Bu sayının içinde bulunanlar, ağ toplumu şeklinde tanımlanan, bilişim teknolojileri ile şekillenen yeni bir toplumsal organizasyon döneminde doğmuşlardır.
Şu anda ağ toplumu içerisinde yaşayan diğer kuşaklar da elbette bu duruma ayak uydurmak zorunda kalmışlardır.
Fakat öncesini yaşamayan bir kuşağın var olan davranış biçimleri ve değerleri tamamen bu yeni durumla şekillenmiştir.
Mcluhan’ın belirttiği gibi:
Bizler iletişim araçlarını geliştirdikçe, onlar da bizleri ve yaşantımızı şekillendirmektedir.
Mevcut ağ toplumunda bilgi kaynakları çeşitlenerek ulaşması kolaylaştığı gibi, hızlı güncellenmesi nedeniyle bilginin kendisi de çeşitlenmiştir.
Geçmişte mutlak doğru kabul edilen, neredeyse her bilgi bugün sorgulanır hale gelmiştir.
Elbette ağ toplumunda bilgi kirliliğinin olduğu da ayrı bir gerçekliktir.
Z kuşağının aşırı bencil olduğu yönünde görüşler serdedilmekte ise de bunu bencillik olarak değil bireyselliğin öne çıkması diye tarif etmek daha doğru olacaktır.
Çünkü bireyselleşme, yeni bir olgu olmayıp, aydınlanma felsefesinin çıkışından ve modern bilinç anlayışının toplumlarda yaygınlaşmasından bu yana önlenmesi zor bir şekilde katmerleşerek devam etmektedir.
Ancak Z kuşağı bencil olsaydı bu kadar çevreye duyarlı, hayvan sevgisini ve hümanizmi bu kadar öncelemezdi.
Öyle ki, soğuk bir kış günü sokakta yaşayan bir insana üzerindeki paltosunu çıkarıp verebilecek hassasiyette ve kaldığı evde sokaktan sahiplendiği bir kediyi beslemek için sömestir tatilini yakabilecek düzeyde hassastırlar.
Bireyselliklerinin yanında sosyal ağlar üzerinden çok çabuk organize olabilen kolektif bir bilince de sahip oldukları unutulmamalıdır.
Psikolog Bora Küçükyazıcı, adeta yarış atı gibi yetiştirilen bu kuşakla ilgili şu tespitte bulunuyor:
…çocukluk yıllarından itibaren ebeveynleri tarafından rekabetçi yapıda yetiştirilen Z kuşağı en iyisi olmak, birinci olmak ve herkesi geçmek için programlandılar. Bu durum beraberinde yalnızlığı ve arkadaşsız kalmayı getirdi. Dijital çağda çocuk yetiştirmek bir sanattır.
Z kuşağı, önceki kuşaklara nazaran ya hiç TV seyretmiyorlar ya da çok az seyrediyorlar. O da ilgilerini çeken bir konuysa…
Ancak şöyle bir hasletleri de var: siz TV seyrederken onlar hem laptoplarında online grup oyunu oynarken hem de sizin seyrettiğiniz şeyin içeriğine yorum yapabilirler.
Yani iddia edildiği gibi dikkat dağınıklıkları yok. Ya da bu dikkat dağınıklığını verimli hale getirmeyi başarmış durumdalar.
Kendi aralarındaki konuşmalarda konu dijital teknolojiler ise ne konuştuklarını anlamanız mümkün değil, tamamen “Fransız” kalabilirsiniz.
Bu arada kendilerini emoji ile anlatmaktan büyük zevk aldıklarını söylemem gerekir…
Medya dünyasıyla bağları akıllı telefon ve laptop bilgisayar üzerinden sürüyor. Gazete neredeyse hiç almıyorlar desek yeridir.
“Ana akım medya” yerine “yeni akım medya” platformlarını tercih etmelerinin başlıca sebebi ana akım medyanın tarafsız olmadığına inanmaları.
Film, dizi, belgesel, tartışma gibi birçok konuyu bunların üzerinden hallediyorlar. Meselâ, Haluk Bilginer’in başrolde oynadığı, Puhu TV’de yayınlanan “Şahsiyet” dizisinin bir sistem eleştirisi olduğunu çocuklarımdan öğrendikten sonra diziyi seyrettim.
Netflix, YouTube benzeri başlıca internet kanallarını ve sosyal paylaşım ağlarını tercih ediyorlar.
Özel yaşamlarında, mobilize bir hayat benimsediklerinden olsa gerek, neredeyse masaüstü bilgisayarın yeri yok diyebiliriz.
Avrupa’da erken dönemde başlayan seyahat eğilimi, Türkiye’de ancak Z kuşağında daha görünür olmuştur.
Macera tutkunu olan bu çılgın kuşağı, bir şehirden başka bir şehre bisiklet üzerinde seyahat ettiğini ya da ülkeler arası bile otostop çektiklerini görürseniz şaşırmayın.
Gelecek kaygıları ve beyin göçü
Geleceğe yönelik kaygıları çok fazla. Bu yüzden sadece kendilerine güveniyorlar.
Kayırmacılık ve liyakat konusunda çok tepkililer. Adaletli ve eşitlikçi bir dünya istiyorlar.
Eğitimlerini tamamladıktan sonra bireysel çaba ve yetenekleriyle bir iş bulamazlarsa yönlerini yurt dışına çevirmiş durumdalar.
Ancak yurt dışında çalışma isteklerini, geçmişteki göç hareketleri gibi değerlendirmek doğru olmaz.
Yani yurt dışı tercihlerini, “ne iş olsa yaparım” yaklaşımıyla değil de, eğitim aldıkları branşlarda çalışmak ya da gitmeyi düşündükleri ülkede bir üst eğitim alarak o ülkede iş sahibi olmak için tercih ettiklerini bilmemiz gerekiyor.
Kısaca coğrafyanın kader olduğuna pek inanmıyorlar ve bunu değiştirmeye kararlılar.
Ancak bu demek değil ki ülkelerini sevmiyorlar. Milliyetçi reflekslerini ülkeye bir tehdit varsa net bir şekilde görebiliyorsunuz.
Askerliğin profesyonel olarak yapılması gerektiğini, mecburi askerliğin iş ve zaman kaybı olduğunu düşünüyorlar ve imkân bulduklarında bedelli askerliği tercih ediyorlar.
Tabii ki, fazla hayalci ve aşırı idealist olduklarını da belirtmek gerekiyor.
Öncelikleri idealleri ve hayalleri yine bireysel ölçekte olduğundan önceki kuşaklara göre evlilik yaşları da artmış durumda.
Bu bağlamda, yurt dışına göçlere mercek tutmamız doğru olacaktır. 17 Temmuz 2020 tarihinde TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) 2019 yılına ait Uluslararası Göç İstatistikleri raporunu yayımladı.
Türkiye'den yurt dışına göç eden kişi sayısı 2019 yılında bir önceki yıla göre yüzde 2 artarak 330 bin 289 oldu.
(TÜİK’e göre 2018 yılında, 2017 yılına göre artış oranı yüzde 27,7 artışla 323 bin 918 olarak kayıtlara geçmişti.)
Yayımlanan istatistikte 2019 yılındaki göç sayının 84 bin 863'ünü T.C. vatandaşları oluşturduğu belirtiliyor.
Ancak burada bir tenakuz var. Nedeni ise 2018 yılı TÜİK resmî rakamlarında Türkiye'den yurt dışına giden nüfusun 136 bin 740'ı T.C. vatandaşı olduğuna göre 2019’da yüzde 2 artışla bu sayı 139 bin 475 olması gerekirdi.
Her yıl yükselişte olan Türkiye’den giden göç oranının diğer yıllara göre yüzde 2’ye düşmesi de enteresan…
Neyse konumuz bu değil, “OK boomer…”
Bizi ilgilendiren yönü TÜİK’in istatiksel son 3 yılın rakamlarında kümülatif olarak 20-29 yaş aralığındaki göç sayısı oranının diğer yaşlara göre fazla olmasıdır.
Türkiye'den 2019 yılında göç eden nüfusun yaş gruplarına bakıldığında, en fazla göç edenlerin önceki yıllarda olduğu gibi yüzde 15,2 ile 25-29 yaş grubu olduğu görülmektedir.
Bu yaş grubunu yüzde 13 ile 30-34 ve yüzde 12,6 ile 20-24 yaş grubu izledi.
Genç nüfusun göç oranının yüksek olmasındaki başlıca sebep, okumuş işsiz oranının her yıl katlanarak artmasından ve dolayısıyla da geleceğe yönelik kaygı oranının yüksek seviyelerde seyretmesinden kaynaklanmaktadır.
(Devam edecek… Son bölüm: Din ve siyasete bakışları)
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish