Muammer Kaddafi rejiminin son yıllarında, Tony Blair gibi işadamları ve eski üst düzey yetkililer, özel jetleriyle sık sık Trablus’u ziyaret etti. Ayrıca, Libyalı yetkililerle -hatta belki de Bab el Aziziye yerleşkesinden petrol zengini ülkesini yöneten asıl adamla- vakit geçirip samimi oldu.
Çay servislerinin ve havadan sudan konuşmaların ardından ‘danışmanlık ücretleri’ verilerek, Libya bürokrasisinin çarklarını yağlayacak tartışmalı anlaşmalar sağlandı. Yetkililer, iddia edilen miktarlarda rüşvet vererek dolap çevirirken, kendi uluslarının rüşvet karşıtı yasalarını çiğnedi.
Ancak, o dönemde yapılan anlaşmalar, bunlarda rol oynayan kişilerin ve yakınlarının peşini bırakmadı. Şimdi de Kanada Başbakanı Justin Trudeau’yu güçsüzleştirmek ve hatta devirmekle, dünyanın önde gelen mühendislik firmalarına zarar vermekle ve belki de beklenenden daha fazla şirketi bu girdabın içine çekmekle tehdit ediyor.
Tudeau yönetimi; Montreal merkezli mühendislik devi SNC-Lavalin’e verilen cezaları yumuşatmakla suçlanıyor. Şirketin, sözleşme yapmak için Kaddafi’nin düşüşünden önceki 10 yıllık süreçte Libyalı yetkililere 35 milyon dolar (yaklaşık 190 milyon TL) rüşvet verdiği iddia ediliyor.
The Independent’ın yaptığı araştırma; Kaddafi rejimine rüşvet verdiği iddia edilen anlaşmaların, Hollanda ve Norveç’te polis baskınlarına, değerli mallara el konulmasına ve hapis cezalarına sebep olduğunu gösteriyor. Dünyanın diğer yerlerinde de Avrupa, Asya, Kuzey Amerika ve Ortadoğu’daki firmalarla ilgili bazı iş anlaşmaları, savcılar tarafından sıkı bir denetimle ele alınıyor.
Avrupalı savcılar IŞİD ve diğer cihatçı gruplara katılan vatandaşların davalarını takip etmekle meşgul olduğu için bu anlaşmaların denetimi bir nevi askıya alınmıştı. IŞİD probleminin sona ermesiyle kimi kaynaklar bu konuları tekrar gündeme getirmenin mümkün olduğunu söyledi.
Bazıları yıllar öncesine uzanan rüşvet iddialarını da içeren bu davalar, rüşvetle anılan rejimlerle anlaşmayı amaçlayan büyük şirketler için uyarı görevi görüyor.
Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün Kanada’daki yetkili müdürü James Cohen, konuyla ilgili şunları söyledi:
“Rüşvet bazı ülkelerde doğal bir bürokratik uygulama olarak görülüyor. Bazı şirketler fazla kazanmak için büyük oynayabileceklerini ve gevşek yaptırımlar sayesinde rüşvetin de yanlarına kar kalacağını düşünüyor. Bu davaların bir uyarıcı olması gerektiğini düşünüyorum.”
Libyalı iş adamları ve Avrupalı diplomatlara göre; şüpheli iş adamları ve politikacılar, Ulusal Petrol Şirketi’nin yöneticisi Şükrü Ghanem ve Kaddafi’nin oğulları Saif El-İslam ve Saadi ile özellikle enerji sektörüne dair anlaşmalar hakkında konuşmak için sık sık bir araya geldi.
Libyalı bir bankacı ve rüşvet karşıtı bir aktivist olan Abdülhamid el Jadi, “Bu insanlar, oraya dengesiz ticari işler yapmak için gidiyordu” dedi. El Jadi’nin aynı zamanda, Kaddafi’nin bölgesinin iş anlaşmalarını yıllarca incelediği biliniyor.
Söz konusu samimiyetsiz el sıkışmalar, Libya’nın nükleer programlarının ardından, Birleşmiş Milletler’in (BM) 2003’te Libya’daki yaptırımlarını kaldırmasıyla daha da arttı. Bu değişim Libya’daki Amerikalı yetkililerin bile dikkatini çekti.
Sızdırılan 2007 tarihli yazışmada, “Ulusal Petrol Şirketi, başka ayrıcalıklar elde etmeye ve uluslararası petrol şirketlerine verdiği hizmeti durdurmaya çalışıyor gibi görünüyor” ifadeleri yer aldı.
Anlaşmalarla ilgili birçok sırrın, Kaddafi’nin son petrol bakanı Ghanem’le birlikte mezara gittiği düşünülüyor. Ghanem’in 2011’de yıkılan rejimin son aylarında, Batıya iltica etmeden önce, birçok rüşvete arabuluculuk yaptığı iddia ediliyor.
Bakanın cansız bedeni, 29 Nisan 2012’de -Kaddafi’nin ölümünden 6 ay sonra- Tuna nehrinde bulundu. Otopsiye göre ölüm nedeni boğulmaydı. Ancak, Avusturyalı yetkililer cinayete dair herhangi bir kanıt bulamadı.
Şu anda savcılar belgeleri ve tanıklıkları özenle inceleyerek, kimin hangi amaçla kimlere ne kadar para ödediğini ortaya çıkarmaya çalışıyor.
Ayrıca, Norveçli ve İsviçreli savcılara göre, Oslo merkezli suni gübre devi Yara International davasında para teslimatını yapan, Ghanem’in oğlu Muhammed’di.
Şirket, Norveç tarihindeki en büyük rüşvet cezasını ödedi. Mahkeme dosyalarına göre; Hindistan’da yapılan bir anlaşma sebebiyle dört yöneticisi hakkında soruşturma açıldı ve içlerinden biri 7 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Şirketin, Marsa El Brega’da kurmak istediği bir tesis için rüşvet verdiği de iddialar arasında.
Yine mahkeme dosyalarına göre, Norveçli ve İsviçreli savcılar Yara’nın Britanya Virgin Adalarında Ghanem’in yönettiği bir şirkete ait banka hesabına en az 1.5 milyon dolar (yaklaşık 8 milyon tl) para yatırdığını söyledi.
Öte yandan, dört yönetici, ajanslara ve danışmanlara yalnızca ücretlerini verdiğini iddia etti. Oysa 2015’te Norveçli savcı Marianne Djupedal, Yara davasını birçok hükümeti, banka hesabını ve paravan şirketi kapsayan “çok daha büyük ve karmaşık olduğu kanıtlanmış bir davanın küçük bir bölümü” olarak nitelemişti.
Hollandalı savcılar Palladyne adlı, Ghanem’in damadı İsmail Abudher tarafından yönetilen 700 milyon dolarlık bir koruma fonuna açılan davayı yıllardır takip ediyor. Fonun amacı Libya’nın kamu fonlarını yöneten Libyalı Yatırım Otoritesinin mal varlığını yönetmek.
Hollandalı müfettişler evini aradığı sırada, Abudher’in Britanya Virjin Adalarında en az 10 paravan şirketi olduğunu gösteren belgeler buldu. The Independent’ın elde ettiği belgelere göre, Hollandalı müfettişler, Abudher’in bu şirketleri zimmetine LIA portföyünden para geçirmek için kullandığı sonucuna vardı.
The Independent’ın bulduğu ve Hollanda yetkililerinin doğruladığı bir e-postaya göre, Hollanda’daki savcılar Palladyne’le bağlantılı paravan şirketler ile bazı büyük şirketler arasındaki ilişkiyi ve para aktarımını araştırıyor.
Hollandallı müfettiş 4 Mart 2016’da, “Abudher ve Ghanem’i içeren birkaç petrol anlaşmasına denk geldik ve bu vesileyle bu fonların Abudher’in işlettiği açık denizlerdeki şirketlere aktarılacağını kanıtladık. Ancak anlaşmaların tümü onaylanmadı.” ifadelerini kullandı.
E-postada bahsi geçen şirketlerse şu şekilde:
- Dow Chemicals: Doğu Libya’daki bir petro-kimya kompleksinde (Ras Lanuf) faaliyet göstermek üzere ortak girişim kuran ABD’li petro kimya devi.
- Sinopec: Rüşvet karşılığında petrol ve gaz elde ettiği soruşturulan Çin’li enerji devi.
- Hellenic Petroleum: Keşif anlaşmalarını kazanmaya çalışan, kısmen devlete ait Yunan enerji devi.
- Crosco: Kaddafi döneminde Libya’ya açılan Hırvat petrol şirketi.
- Weatherford: Libya’da anlaşma kazanmaya çalışan ABD ve İsviçreli sondaj şirketi.
- LG Chem: Libya’da anlaşma arayan Güney Koreli kimya mühendisliği şirketi.
- Pertamina: Petrol rafinerilerinde Libya yatırımı arayan Endonezya devletinin petrol ve gaz şirketi.
- Star Consortium: Ras Lanuf’taki rafinerinin kontrolüne dair 2008’deki bir anlaşmanın ardından hakkında soruşturma başlatılan, Libya’da yargılanan ve yıllar süren bir legal savaşa saplanmış, artık kullanılmayan 2 Birleşik Arap Emirlikleri şirketi işbirliği.
- Arab Drilling and Workover Company: Ghanem ailesiyle ilişkileri sebebiyle derinlemesine incelenen, 10 Arap devletine ait konsorsiyum.
(The Independent elde edilen e-mailde adı geçen şirketlerin hepsiyle -artık bulunmayan Star Consortium dışındaki- düşüncelerini açıklamaları için iletişime geçti. Bu şirketlerin herhangi birinin illegal bir aktivitede yer aldığına dair kanıt bulunmamaktadır.)
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Kanada meselesine dönecek olursak, kraliyet polisi, 2 eski SNC Lavalin çalışanı Sami Bebawi ve Stephane Roy’u, Libyalı yetkililerine rüşvet vermekle suçladı.
Eski bir başsavcı, Trudeau yönetimini davanın ertelenmesine veya şirketi tehlikeden koruyacak bir anlaşmaya razı olmaları için yetkililere baskı uygulamakla suçladı. Tüm dünyada 50 bin kişiye istihdam sağlayan şirketin son senesinde hisseleri yere çakılmıştı.
Trudeau savcıya baskı yaptığını inkar etti. Ancak, yetkililere 9 bin Kanadalıya çalışma imkanı veren şirketi yola getirecek daha kapsamlı ekonomik sonuçları göz önünde bulundurmaları için ısrar ettiğini kabullendi.
Trudeau, özür dilemeyi reddettiği ama yapılan yanlışları kabul ettiği son basın toplantısında şirkete dair şu şekilde konuştu:
“Diğer iş sektörlerinde binlerce ek iş yarattı. Kanada’nın en büyük işverenlerinden biri olarak sayısız işçinin eve ekmek götürmesini sağladı. Ayrıca şirket, ciddi suçlamalarla karşı karşıya kaldı. Bu tarz durumlar, işleyişi çok zorlaştırır.”
Öte yandan, Cohen de hükümetin yaptığı bu tarz hesapların, yolsuzluk mağdurlarına zarar vereceği konusunda uyardı.
Cohen sözlerine şöyle devam etti: Bu hesaplar; değişim isteyen ve yozlaşmış, baskıcı yönetimler altında yaşamak istemeyen vatandaşlara büyük bir darbe olur.
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
https://www.independent.co.uk/news/world/middle-east
Intependent Türkçe için çeviren: Nezir Sümerkan
© The Independent