Türkiye’deki bilinçli Kürtler, kültür ve basın hayatı denilince daha çok Bedirhan ailesini bilir, tanırlar.
Oysa madalyonun diğer yüzünde İran ve Irak’taki Kürtlerin kültür-sanat hayatının önemli simaları bulunuyor.
Bunlardan bazıları da “aile boyu” tanımına uyan Mûkriyanî sülalesidir. Aile, İran’daki Mûkrî aşiretine mensuptur. Yazarı, edebiyatçısı ve şairi pek çoktur.
Huseyin ile Gîw kardeşler, Hemin, Hejar, Azad ve Kurdistan Mûkriyanî ilk elde sayabileceğimiz isimlerdendir.
Yaş sırasına göre (İsmâîl Mûkriyanî oğlu Seyyid Abdıllatîf’in oğlu) Huseyn Mûkriyanî’den başlayabiliriz:
İslam Ansiklopedisi’ndeki bilgilere göre; Huseyn Mûkriyanî 12 Eylül 1893’te İran’ın Kürdistan bölgesindeki Sâvucbulâg’a (Sâblâğ: Türkçe Soğukbulak-şimdiki adıyla Mahâbâd’a) bağlı Hecihasan köyünde doğdu.
Hayatına dair bilgiler, onun kaleme aldığı Pîşkevtın adlı kitabına kardeşi Gîw Mûkriyanî’nin yazdığı önsözde mevcuttur:
İlk eğitimini babası ve dayısından ve ardından çevredeki medreselerde aldıktan sonra genç yaşta Merâga, Tebriz ve Erivan’a giderek tahsil gördü.
1905’te gittiği Moskova ve Petersburg’da iki yıl kalıp Rusça öğrendi. Daha sonra Hindistan, Afganistan ve İstanbul’a gitti.
Burada iki yıl ikamet ederek hat ve matbaacılık eğitimi gördü. Suriye, Lübnan, Mısır, Hicaz ve Fransa’yı dolaştı.
Kürtlerin hayat tarzını ve kültürünü öğrenmek amacıyla neredeyse tüm Kürt bölgelerini gezdi.
Millî kültür ve eğitimin gelişmesinde yayımcılığın önemini anlamıştı. Bir matbaa kurmaya karar verdi.
1914’te Almanya’ya gidip 120 Osmanlı lirası karşılığında Arapça matbaa harfleri ve küçük bir basım tezgâhı satın aldı. Ertesi yıl Halep’te faaliyete geçti.
Arap harflerinde yer almayan Kürtçe ses karşılıkları için Farsça alfabeden yararlanıp yeni karşılıklar buldu. Almanya’da bunlar için baskı kalıpları yaptırarak amatörce kitap ve dergi basmaya başladı.
O zamana kadar bazı Kürtçe kitap ve süreli yayınlar Arap harfleriyle baskı yapan çeşitli matbaalarda neşrediliyordu. Bu matbaa daha sonra Irak ve İran’da Kürtçe baskı yapacak matbaalara da öncülük etti.
Huseyn Mûkriyanî ilk olarak Ahmed ê Hânî’nin Mem û Zîn adlı kitabını, ardından diğer eserler yanında Ararat, Kurdistân, Botân, Çiyâyî Kurmânc, Soran, Diyarbekir gibi dergi ve gazeteleri bastı.
1925 Şeyh Said isyanıyla ilgili gelişmeleri birkaç sayı çıkabilen Diyarbekir dergisinde tefrika etti.
Bunun üzerine Halep’te fazla kalamayarak baskı aletlerini Bağdat’a ve ardından Şeyh Ubeydullah Nehrî’nin Revândiz’e kaymakam tayin edilen torunu Seyyid Tâhâ ile birlikte bu şehre nakletti.
Seyyid Tâhâ’nın altı ay sonra görevinden ayrılmasının ardından karşılaştığı maddî sıkıntılara ve yayınları sebebiyle defalarca yargılanmasına rağmen Zâri Kurmâncî adını verdiği matbaasının faaliyetini vefatına kadar sürdürdü.
Mûkriyanî, 1926-1932 yıllarında Revândiz’de aylık Zâri Kurmâncî adlı içtimaî-siyasî-edebî dergiyi yirmi dört sayı çıkardı.
1928-1932 yılları arasında Irak’ta çalışan Yeni Zelandalı mühendis Archibald Milne Hamilton, bir süre kendisiyle dolaştığı ve bilgi aldığı Mûkriyanî’nin matbaacılığı hakkında şöyle yazar:
Matbaasında çıkardığı gazete için meşe ağacından kestiği levhalar üzerinde resimler oyup üstüne mürekkep dökerek baskı yapardı. Bütün yazım, çizim, baskı ve cilt işleri tekniği, dünyada bir ilk örnek oluşturmuştur. Bağdat hükümeti, Kürtçeye karşı hassasiyetinden dolayı gazeteyi sık sık yasaklardı.
Mûkriyanî, 1934’te Pîremerd’in Süleymaniye’de çıkardığı Jiyân gazetesinde ona yardımcı olduysa da bir süre sonra aralarında anlaşmazlık çıkınca Revândiz’e geri döndü.
1935-1936’da Erbil’de haftalık Rûnakî (Nur/Aydınlık/Işık) dergisi 11 sayı yayımlandı.
1943-1947 yıllarında Tevfîk Vehbî ile birlikte Bağdat’ta İngiliz Büyükelçiliği tarafından önce aylık, ardından haftalık olarak çıkarılan Dengî Gîtî Tâze (Yeni Dünyanın Sesi) dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yaptı.
Bağdat’ta Alâeddin Seccâdî’nin çıkardığı Gelâwêj (Sabah Yıldızı, 1939-1949) dergisine yazılar yazdı.
20 Eylül 1947 tarihinde Bağdat’ta vefat etti, vasiyeti üzerine cenazesi Erbil’e götürülerek defnedildi.
Kendisinden sonra kardeşi Giw Mûkriyanî, Çâphâneyî Kürdistan diye adlandırdığı matbaayı Revândiz’den Erbil’e taşıdı. 1977’de ölümüne kadar orada çalıştı.
Huseyn Mûkriyanî, Kürtçe yanında Farsça, Arapça, Türkçe, Rusça, Afgan, Hint dillerini, biraz da İngilizce ve Fransızcayı bilirdi. Dini ilimlerde, tarih ve edebiyat alanında geniş bilgi sahibiydi.
Maden, taş, ahşap oyma, hat sanatında ve mühür kazıma mesleğinde yetenekliydi. İpekböceği yetiştirmekle de uğraşmış, bu konuda bir de kitap yazmıştı.
Macera dolu gezgin hayatı ve halkın içinde bulunduğu acıklı durum sebebiyle “Huznî” (Hazin) lakabıyla anılmıştır.
Tarih, siyaset, edebiyat, kültür alanındaki eserleri yanında çağdaş hikaye formunda eğitim amaçlı kısa halk hikayeleri de kaleme almıştır.
Huseyn ve kardeşi Gîw, 1938’e kadar Irak’ta basılan toplam 95 Kürtçe kitabın yirmi üçünü 1926-1930 yılları arasında basmıştır.
Huseyn Mûkriyanî, İngiltere’de matbaanın kurucusu sayılan William Caxton’a benzetilerek ‘Kürt Caxton’u diye nitelenir.
Mûkriyanî’nin 11 kitabı Kürt tarihine, ikisi de genel tarihe ilişkindir. Irak Kürdistan bölgesinde yaşayan tarihçi Kemâl Mazhar Ahmed, Mûkriyanî hakkında şunu yazmıştır:
1930-1945 yıllarında basılan 184 Kürtçe kitaptan on üçü tarihle ilgilidir. Bunun sekizi, onun tarafından yazılmıştır. Kürt siyaset adamı ve tarihçiMehmed Emîn Zekî Beg’den sonra en büyük çağdaş Kürt tarihçisi Mûkriyanî’dir.
(Bkz. 1-2-3-4-5-6-7-8-9 nolu notlar)
Hêmin Mûkrî (veya Mûkriyanî), İranlı Kürt emekçilerin şairi sayılır. 1920 veya 1921’de Mahabad yakınlarındaki Laçîn köyünde doğmuştur.
Tam adı şöyledir: Seyyid Mıhemmed Emin Şêx-ul İslamî Mukri. Kürt şair, gazeteci, tercüman ve edebiyat eleştirmenidir.
Mukrî 21 yaşında şiirlerini yayınlamaya başladı. Tarîk û Ronî (Tarik û Rûn) ve Naleyî Cudayi (Ayrılık İniltisi) adlı kitaplarının ilk baskıları, İran dışında yayınlandı.
Bu iki kitap da Hêmin’in sürgünde yazdığı şiirleri kapsamaktadır.
1942 yılında Mahabad’da yayınlanan Nîştiman (Vatan) dergisinde Mukrî’nin şiirleri de yayımlandı. Aynı yıl, İran Kürt bölgesinde kurulan Komelay-i Jiyaneweyî Kurd (Kürt İhya Cemiyeti) isimli ilk siyasi oluşuma üye oldu. Cemiyet, bir Kürt devleti kurmayı hedeflemişti.
Hemin, Yazar Mehmed Uzun ile 1979 yılında yaptığı söyleşide şöyle demişti:
Cigerxwîn’in günlük gazete ya da dergilere şiir yazar gibi bir tarzı var. Oysa ben, şiirlerimi, ölümsüz olsun diye yazıyorum. Mem û Zîn eseri gibi, Kürtler yaşadıkça var olsun. Bundan dolayı ben sadece Kürtler için, Kürt emekçiler için yazdım. Şiir piyasası için yazmıyorum. Ben şiir olsun diye şiir yazmıyorum. Eğer zorluk çekilirse, şairane şiirler ortaya çıkar. Oysa ben Kürt dilini, aşağılara çekmek istemiyorum.
Hemin, 1986 yılında hayata gözlerini yumdu. 1946’da kurulan “Mahabad Kürt Cumhuriyeti”nin milli marşını yakın şair arkadaşı Adbulrahman Şerefkendî (Hazhar) ile birlikte yazdı.
Cumhuriyet’in yıkılmasından sonra Irak Kürt bölgesindeki Süleymaniye şehrine sığındı.
Molla Mustafa Barzani ile Saddam Hüseyin arasında varılan 11 Mart 1970 tarihli özerklik anlaşması çerçevesinde Irak başkenti Bağdat’a yerleşerek, oradaki Kürt Bilim Akademisi’nde çalıştı.
Hawari Kurd (Kürdün Çağrısı), Hawari Niştıman (Vatan Çağrısı), Girugalî Mindalan (Çocukların Boşboğazlığı), Agir (Ateş) ve Halala (Lale, Kürt Kadınları Derneği yayın organı) gibi dergilere yazılar yazdı.
1979’da Şah’ın devrilmesinden sonra İran’a dönerek Urmiye şehrine yerleşti. Oradaki Kürtçe yayımlanan bir gazetenin yayın yönetmeni oldu; 1986’da vefat edene kadar bu görevini sürdürdü. Üç ayrı romanı var.
Bir şiirini aktaralım:
Saki nereye gidiyorsun nereye?
Senin de boynun eğik mi o zorbanın önünde?
Sen de onların oyunlarına mı kandın?
Gümüşle altın senin de mi gözünü yıkadı?
Sen de mi değişiyorsun sanatı mücevhere?
Ne zaman güzel ve mutlu kıldı insanı mücevher?
Başa beladır altın, vefasızdır zengin
Sadece sanat ölümsüz, sanâtkar mert ve ayakta
Diyorlar ki 'elinin kiridir dünya malı'
Mal sahibi durmaz sözünde, güvenilmez. 10
Ünlü Kürt şairi Hejar Mukriyanî de İran’da doğup büyümüştür. Mehabad Kürt Cumhuriyeti’nin başkanı Qazi Muhammed tarafından “Milli Şair” olarak ödüllendirildi.
Yazılarında en büyük destekçisi olan eşi Masume Ahmedî, Ağustos 2018’de Erbil’de yaşamını yitirdi. 11
Azad Mûkriyanî (1925-1977), bölgede ünlü bir fotoğrafçıydı. İki nedenle bu sanatı seçmişti.
Birinci neden; çıkardığı Zari Kurmanci, Runaki, Hataw gibi gazetelerin yayınının sürmesi için fotoğraf yoluyla para kazanıp biriktirmek; ikincisi, Kürt kültür hayatını, bu arada ünlü Kürt şair ve yazarlarını görüntüleyerek ölümsüz kılmak.
Saddam yönetimi, onun evini basarak 1974’te fotoğraf albümünü toplatıp yaktırdı.
Oğlu Giw, 1994 yılında kurtarabildiklerinden bazılarını kendisiyle röportaj yapan Amerikalı belgesel fotoğrafçısı Susan Meiselas’a verdi. 12
Tanıtacağımız son şahsiyet Dr. Kurdistan Mûkriyanî, Kürt Akademisi’nin eski kadın başkanı.
Araştırmacı-yazar olarak biliniyor ve Mahabadlı aydın bir aileden geliyor.
Yukarıda adı geçen Giw Mûkriyanî’nin kızıdır.
6 Ekim 2019 tarihli Rûdaw TV kanalındaki söyleşisinde hayatını şöyle anlatıyordu:
Babam Gîw Mûkriyanî, Halep’e gitmeden önce, amcam Hüseyin Huznî Mûkriyanî matbaa açmak için çevredeki ülkeleri gezmiş ve Halep’te açmaya karar kılmış.
Çünkü Birinci Dünya Savaşı’ndan önce, Halep’te çok sayıda Kürt yaşıyormuş. Bir diğer sebep de Bedirhanlılar Kürdistan gazetesini çıkardıklarında, amcam Kürdistan’a yakın bir yerde gazetenin basılıp Kürtlere erken ulaşmasını sağlamayı hedeflemiş.
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Halep Fransızların kontrolüne girmişti. Ancak Fransızlar Kürt aydınların çalışmalarını engelliyorlardı. Amcam orada Xunçey Baharistan adlı bir tarih kitabı da yazıp basmış. Arkasından babam da Halep’e gidip yerleşmiş. Orada tıp fakültesinde okumuş. 1923-1924 yıllarında Fransızlar kültürel ve siyasi çalışmalarından dolayı, amcamı gözaltına alıp hapse atmışlar.
Aynı Fransızlar, ‘İngilizler Irak’ta Kürtler için ayrı bir devlet kuruyor, oraya gidin’ demişler. Babam ile amcam kalkıp Bağdat’a gitmişler. Ama Bağdat, Kürtlerin yaşadığı coğrafyaya oldukça uzaktı. Bu yüzden 1925 yılında Rewanduz’a geçip yerleşmişler.
1926’da da burada matbaa kurmuş ve Zari Kurmanci adlı Kürtçe bir dergi çıkarmışlar. Bu dergi, 1932 yılına kadar da çıktı, daha sonra Bağdat hükümeti tarafından durduruldu.
Amcam, Zari Kurmanci dergisinin birinci cildinde, ‘Kürtler, ancak ilim yoluyla kendilerini yetiştirebilirler. Bunun yolu da okumaktır. Okul için kitap lazım, kitap için de yayınevi lazım’ diye yazmış.
Bu amaçla matbaayı Kürdistan’a getirmişler ki, bu da bizim için bir aydınlanma devrimidir. Babam da kamera ve fotoğraf makinesiyle çalışıyormuş. Amacı, Kürtlerin kültürünü, yaşamını dünyaya tanıtmakmış.
Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin ardından benim gibi daha birçok çocuğun ismini Kürdistan koymuşlar. Babam, ismimle gurur duyardı… Hâlâ hatırlıyorum, İngiliz doğubilimci McKenzie evimize misafir olmuştu.
Babam ona, şöyle demişti; 'Siz İngilizler, Osmanlı’dan sonra Araplara 22 devlet kurdunuz ama Kürtlere bir tanesini bire reva görmediniz. Biz, Kürdistan’ın ismini yaşatacağız. İşte benim kızım ve onun gibi yüzlerce çocuğun ismi Kürdistan’dır.'
Bir de bu isim, hayatım boyunca farklı dönemlerde sorunlar yaşamama neden oldu. Mesela ismim Irak nüfus kayıtlarına geçirilmek istenmiyordu. Dönemin Irak Başbakanı Tahir Yahya, bir sakınca olmadığını söylemiş. Ondan sonra Irak İçişleri Bakanlığı, 500 dinar karşılığında kimliğime bu ismi yazdırmıştı.
Bağdat Üniversitesi’nden sonra 1967’de Tahran’a gittim. Babam da bunu onayladı. Bu gidişimi, aynı zamanda Mahabad’daki akrabalarımı bulabilmem için bir fırsat olarak gördü.
Orada Qazi Muhammed’in kızı Meryem Qazi ile görüştüm. Daha sonra Sovyetler Birliği’ne gittim. Kafkaslardaki Kürtler, tüm Newroz etkinliklerinde bir araya gelirdi, görüşürdük.
Eğitimimi, filoloji üzerine yaptım. 1977’de Süleymaniye Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışmaya başladım. Süleymaniye Üniversitesi’nde sadece Kürtçe dil dersi değil, aynı zamanda Kürtçe felsefe, tarih, sosyoloji ve coğrafya gibi dersler de vardı. Öğretmenlerin çok azı Kürt’tü.
1982’de Selahaddin Üniversitesi’nde Baas rejimine karşı büyük bir gösteri düzenlendi. Bu nedenle benim de aralarında bulunduğum 37 öğretim görevlisiyle 104 öğrenciyi Musul, Bağdat ve Basra’ya sürgün ettiler.
Bizi sürgün ettiklerinde, şunu dediler: Sadece iktidardaki Baas Partisi’nin taraftarı olmaya izin var. 'Oysa siz (Kürtler), kendinize taraftar oluşturuyorsunuz!'
Bağdat’a üç aylığına sürgün edildiğimiz söylendi ama biz 5 yıl kaldık. Ondan sonra Irak Kültür Bakanlığı’na bağlı Kürt Kültür ve Basın Kurumu’na tayin ettiler. Yazar olarak gönderilmiştim ama yazmama izin vermiyorlardı. Sadece arada bir gönderilen Kürtçe yazıları redakte ediyordum.
Rengin dergisinin ilk sayısı 50 bin satıldı, ikinci sayısı ise 75 bin adet basıldı. Dergiye ilgi büyüktü, çünkü Kürt okurlar bu tür yazılara susamıştı.
Dr. Cemal Reşid tarih profesörüydü. Sayısız kaynak inceliyordu. O, eski (antik dönem) yazıları da okuyabiliyordu. Sekiz dili biliyordu. Bize Kürtlerin ataları olan Mittaniler ile Firavunların ilişkisi hakkında bir yazı göndermişti.
Buna göre; Mısır Firavununa gelin (eş olarak) gönderilen Nefertiti, Mittani hükümdarının kızıymış…
Biz de yazının içine Prenses Nefertiti’nin heykelinin çok güzel bir resmini yerleştirdik. Altına ‘Kürdi bir gelin kılığındaki Nefertiti’ diye yazdık. Dergi, 3 bin adet basıldı ve satılıp tükendi. İçindeki bu yazı, çok ses getirdi.
Daha sonra Baas iktidarı, bizden bu yazının Arapça çevirisini istedi. Çeviri yapıp ilgili kurumlara gönderdik. Soruşturma açtılar. Biz, belgelerle yazıdaki bilgilerin içeriğini anlattık.
Meğer dönemin Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin, buna çok içerlemiş… Bir süre sonra bir konuşmasında bundan bahsetmiş ve ‘Nefertiti Kürt değil Mısırlıdır, Mısırlı kalacaktır’ demişti. 13
Kaynakça:
1. Ahmet Özel, TDV İslam Ansiklopedisi, “Mûkriyanî” موكريانى maddesi)
2. M. Hamilton, Road through Kurdistan: The Narrative of an Engineer in Iraq, London 1937.
3. M. Emîn Zekî, Ḫulâṣatü târîḫi’l-Kürd ve’l-Kürdistân (trc. M. Ali Avnî), Kahire 1939.
4. Kemal Mazhar Ahmed, Tarihin Tarihi: Kürtlerde Tarih, Tarihte Kadın (tercüme: Abdullah
5. Babek Pışderi), İstanbul 1997.
6. Celilê Celil, Kürt Aydınlanması (tercüme: Arif Karabağ), İstanbul 2000.
7. Wadie Jwaideh, The Kurdish National Movement: Its Origins and Development, New York 2006.
8. Fetullah Kaya, Osmanlı Döneminde Kürt Basını (yüksek lisans tezi, 2008), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü.
9. J. Blau, “La littérature kurde”, Peuples méditerranées, sy. 68-69, Paris 1994.
10. “Hemin Mûkriyanî Kimdir”, Kürt Edebiyatı portalı, 5 Aralık 2017; Wikipedia İngilizce, “Hemin Mukriyani” maddesi.
11. Basnews Sitesi, 9 Ağustos 2018.
12. Susan Meiselas, Kürdistan in the Sahdow of History.
13. “Dr. Kürdistan Mukriyanî: Saddam, ‘Nefertiti Kürt değil’ dedi.”, Rûdaw Tv kanalı, 6 Ekim 2019.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish