İnsanın temel özelliklerinden biri alışmaktır. İnsanın doğası gereği edindiği her yeni alışkanlık ömrüne ömür katar.
Bugün gelenek, kültür, medeniyet… dediğimiz olguların tümünün ilk nüvesi işte insanın bu özelliğinin sonuçları olarak soyut bir hayatı ifade ederler.
Çünkü bu saydıklarımız insanın alışkanlıklarının, alıştıklarının toplamından ibarettir.
İnsan yaşadıkça alışkanlıkları artar. Bunun neticesi olan medeniyet, kültür, gelenek insanın hayatta olduğunun belirtileri kabul edilir bu yüzden.
Nitekim bunlara İslam geleneğinde genel bir başlık olarak ümran denmiştir. Malum ümran kelimesi umr (ömür)den gelir. Yani hayatta olmak.
Fakat alışkanlıklar her zaman ümranla neticelenmez. Bazen tıkanmaya, tükenmeye, yıkıma da ulaşır.
Bu bağlamda insanın alışkanlıkları artar ve gün gelir insanın zindanı haline gelir. İnsanın üretkenliğini bitirir.
Medeniyetlerin, kültürlerin, geleneklerin sonu gelir. İslam dini bu noktada insana bazı önerilerde bulunur.
Böyle bir durumla karşılaştığında yeniden hayat üreteceği eylemler salık verir ibadet kabilinden. Umre gibi.
Umre de umr (yani ömür)den gelir ve hayat bulmayı ifade eder.
Çünkü insan umre aracılığıyla kısa süreliğine de olsa artık zindanı olmaya başlayan alışkanlıklarını üzerindeki elbiseleri çıkarır gibi sıyrılır. İhrama girer ve ömrüne ömür katar.
Umre ziyaretinde bulunanlara mu’temir denir ki kendini tamir eden, hayatını onaran demektir. Umre yeniden kendini tevhidi umranın bir işçisi olarak onarmak anlamındadır.
Tabiatta tesadüfe yer yoktur malum. Başta insan olmak üzere evrendeki her şey değişmeyen bir yasaya tabidir.
İnsanın alışkanlıklarının birikerek onun hayatını çekilmez hale getirmesi ve umre gibi lokal dokunuşlarla tamir edilemez olması durumunda değişmeyen bu yasa devreye girer ve radikal bir müdahalede bulunur.
Çünkü insan yeryüzünde İslam’ın ümran dediği bir misyonu yerine getirmekle yükümlüdür.
Alışkanlıklar makul düzeyde devam ettiği sürece bu misyonu yaşattığı gibi daha da ileri götürür.
Ama söylediğimiz gibi medeniyet yapıcı, kültür üretici, gelenek geliştirici olmaktan çıkıp bizzat amaç haline gelince, yani insan alışkanlıkları uğruna değerlerden vazgeçecek duruma gelince, neşter gibi ilahi müdahale kaçınılmaz olur.
Artık misyonunu yürütemeyen insan veya toplum devre dışı kalır ve bu misyonu sürdürecek yeni bir çığıra yol açmak zorunda kalır.
Eğer Allah’a ibadetten yüz çevirirseniz, sizin yerinize başka bir kavim getirir.
Muhammed suresinde yer alan bu ayet, alışkanlıkları hayatiyetin devam ettiği anlamına gelen umrana ulaştırıcı araçlar olmaktan çıkarıp hayatı tüketen amaçlara dönüştürürseniz, yıkımınızı hazırlar ve Allah sizin yerinize insanlığın ömrüne ömür katacak topluluklar getirir anlamındadır.
Bugün küresel bir müdahale ile karşı karşıyayız. Ölümcül korona istilası.
İstila ya da musibet küreseldir, çünkü insanın amaç haline getirdiği alışkanlıkları uğruna değerleri tüketme tavrı küresel çaptadır.
Dünyanın herhangi bir bölgesinde herhangi bir toplulukta olsaydı bu çürüme kuşkusuz ilahi müdahale de lokal olacaktı.
Geride kalan topluluklar aynı akıbete düşmemek için ibret alacaklardı. Oysa durum küresellik arz ediyor.
İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu. Allah dönüş yapsınlar diye işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.
Denizleri ve karaları bürümüş kaplamış fesat. Denizlerden hayat kaynağı rızıklar değil, körpe bebelerin cesetleri çıkıyor.
Karada insanlar üretimle, dünyayı imar etmekle uğraşmıyorlar, üzerlerine yağan bombalardan kurtulmak için çil yavruları gibi sağa sola kaçıyorlar.
Hem karada hem denizde fesat hakim olmuş, havadan da ölüm yağıyor.
Sadece Suriye’de, Libya’da, Afganistan’da değil, dünyanın her tarafında.
Dünya hayatı kurulduğundan beri insan hayatı hiç bu kadar küresel çapta bir tehdit altında olmamıştı. Belki Nuh tufanı günleri buna bir örnek teşkil edebilir.
Fesat, bozgunculuk, tevhidi değerleri ortadan kaldırma, yani insan hayatını, ömrünü tükenişe sürükleme küresel olduğu için ilahi müdahale de küresel boyutlardadır.
Kurtuluş gemisine binmekten başka çare yok. Tevhidi değerlere yani.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish