“Her şeyi sattılar ama dış borç giderek yükseliyor... Niye?..”
Sanırım bu soruyu dört işlemi yapabilen herkes kendi kendine soruyordur.
Neticede hepimiz dolaylı ve dolaysız bir sürü vergi ödüyoruz, ödediğimiz vergiler nereye gidiyor diye de düşünüyoruz...
(Deprem Vergisi kısmını dışarıda bırakıyorum.)
Peşinen söyleyeyim, sorunun cevabı, bu gidişatın değişmesi açısından kilit önemde.
‘Satış’ tarihi
Gerilere gidelim... Bir zamanlar Türkiye ekonomisinin başında bulunan ve kamuya ait ne var ne yoksa “pijamayla bile” rahat rahat satan rahmetli Kemal Unakıtan konuşuyordu:
Sümerbank tarihten siliniyor. Elinde bir şey kalmadığı için ismini de kaldırıyoruz.
SEKA stratejik yermiş. Ne stratejisi, önemli olan müşteri bulmak. Müşteri gece gelsin, pijamayla çıkarım karşılarına. Seviyorum bu işleri arkadaş...
Şeker fabrikaları için:
Kâr edeni de zarar edeni de satacağız.
TEKEL için:
Babalar gibi satarız.
PETKİM için:
Ülkenin işgal altına girdiğini söylüyorlar. Gelsinler işgal etsinler.
TÜPRAŞ için:
Parayı veren düdüğü çalar. Tüpraş'ı Ruslara satar mısın, diyorlar. Satarım arkadaş.
Limanlar için:
Ne banka bırakacağız ne fabrika ne de işletme. Liman da bırakmayacağız. Hepsini satacağız.
Sattılar...
Rahmetli Kemal Unakıtan vefat ettikten sonra da sattılar...
Dış borç bitmedi...
Bitmek ne kelime, dış borç inanılmaz boyutlara ulaştı.
Neyi ne kadar biliyoruz?
Satışlar devam ediyor. Pek çoğu artık haber bile olmuyor. Kamuya ait lojmanların peyderpey satıldığını kim biliyor mesela?
Hazine arazileri satılıyor. Ya da bilmem kaç yıllığına kiralanıyor.
Ayvalık halkının büyük tepkisi sonucunda, Cunda’da tabiat parkı sınırlarındaki güzelim koyların “günübirlik tesis” olarak kiralanma ihalesinden vazgeçildi. Böyle dünya kadar ihale yapılıyor.
Ne olursa olsun para bulmaya çalışıyorlar. Dağı taşı satıyorlar. Vatandaşlık satıyorlar...
İş Bankası'nın ‘kanuni’ durumu
İş Bankası konusuna da buradan bakmak gerekiyor. Türkiye’de teminat gösterilebilecek tek kurum kaldı, İş Bankası.
“İktidar kanunen İş Bankası’na el koyamaz” deniyor. Ne kanunu?
Türkiye’nin “Partili Başkanlık Sistemi” denen neo-padişahlık sisteminde TBMM, Saray’dan talep edilen kanunları çıkarmakla mükellef bir müessese haline geldi. Anlayacağınız o kanunlar değişiverir!
Geçen hafta ne yaşadığımızı biliyorsunuz, değil mi?
Anayasa mahkemesi Ahlat’ta yapımı devam eden yeni Saray’ın inşaatının kanuna aykırı olduğunu tespit ederek durdurma kararı vermişti.
Tabii ki kimse Anayasa Mahkemesi’nin kararını takmadı. Devlet, kanuna rağmen inşaata devam etti!
Ve nihayet geçen hafta TBMM toplandı, AKP ve MHP milletvekillerinin oylarıyla kanun inşaatın devamına uydurularak değiştirildi!
Küçük fırça darbeleri!..
Yani, İş Bankası’na göz koyulmuşsa, Medeni Kanun da değiştirilir ve Mustafa Kemal Atatürk’ün mirası satılık nesneler arasına dahil edilir.
Katarlılar mı alır, İngiliz tefeciler mi, artık orası “büyüklerimizin” bileceği iş...
Türkiye nasıl normalleşebilir?
Ortada açık olan bir durum var: Türkiye iktisadi olarak telafisi çok güç bir noktaya sürükleniyor.
Her şey satılmış, halk devasa bir borç yüküyle karşı karşıya bırakılmışken, iktidarda ve iktidara yakın olan isimlerin devasa servetler biriktirmiş olması herkesin dikkatini çekiyor.
Bu objektif durum, “Para nereye gitti?” sorusunun da cevabını kendi içinde barındırıyor.
Dolayısıyla, Türkiye’nin içine sürüklendiği telafisi güç iktisadi durumdan kurtuluşun tek yolu, yoktan yaratılmış servet birikimlerinin sorgulanmasıdır.
Türkiye’nin “normalleşmesi”, ileride TBMM’nin bununla ilgili çıkaracağı bir kanunla mümkündür!
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish