İngiltere Premier Lig'in 18. haftasında oynanan Tottenham Hotspur-Chelsea karşılaşmasında konuk ekibin Sierra Leone asıllı Alman futbolcusu Antonio Rüdiger'in ırkçı saldırıya maruz kalması, futboldaki ırkçılık tartışmalarını yeniden gündeme taşıdı.
Tottenham Hotspur Kulübü, ırkçı saldırıda bulunan taraftarların tespit edilerek stadyuma giriş yasağıyla cezalandırılacağını açıkladı. Uygulanan cezalara rağmen Avrupa'nın birçok ülkesinde olduğu gibi İngiltere'de de ırkçı saldırı vakaları hız kesmedi. .
İngiltere'de Mancheser United'lı Paul Pogba, Marcus Rashford, Chelsea'nin genç yıldızı Tammy Abraham, Reading'li Yakou Meite ırkçı saldırıya maruz kalanlarda sadece birkaçı oldu.
İtalya'da da durum İngiltere'den farklı değil.
Manchester United'dan Inter'e transfer olan Belçikalı futbolcu Romelu Lukaku, Romalı futbolcular Juan Jesus, Chris Smalling, Fiorentinalı Dalbert Henrique, Brescialı Mario Balotelli ve Sampdorialı Ronaldo Viera, sadece ten renginden dolayı taraftarların ve medyanın ırkçı saldırılarına maruz kaldı.
İspanya'da da geçmiş yıllarda başta Samuel Eto'o olmak üzere birçok futbolcu aynı dertten muzdarip olurken geçen ay oynanan Rayo Vallecano-Albacete karşılaşmasında Ukraynalı oyuncu Roman Zozulya "nazi destekçisi" suçlamasıyla karşı karşıya kaldı.
Futboldaki ırkçı saldırıları ve ırkçılıkla mücadeleyi spor yorumcusu Cem Dizdar, Doç.Dr. Hasan Şen ve Uzman Hukukçu Av. Emin Özkurt, Independent Türkçe’ye değerlendirdi.
Cem Dizdar: Duyarlı ve örgütlü taraftarlar, ırkçı grupları marjinalize edebilir
Taraftarların gerçekleştirdiği ırkçı eylemlerin, "Tribüne özgü ırkçılık" olarak değerlendirilemeyeceğini söyleyen spor yorumcusu Cem Dizdar, "Tribünde ırkçı gösteri yapanlar çoğunlukla kitle içindeki dar, ancak radikal gruplardır" dedi.
Tribünü, hem görünür kılınmak hem de yaygınlaşma konusunda fena olmayan bir "yardımcı alan" olarak tanımlayan Dizdar, şöyle konuştu:
Futboldan hayata doğru bir domino etkisinden söz edilemez. Hatta durum tam tersidir. Farklı olandan,'öteki'nden nefret ulusal ölçekte de küresel ölçekte de aynı kaynaktan beslenir; eşitsizlik. Irkçılık eşitsizlik hallerinin yarattığı endişe/korku/öfke sarmalına tutunur ve orada boy verir. Haliyle tribünde ya da futbol ikliminde yaşananlar neden değil sonuç olarak okunmalı.
Avrupa'da sadece ten rengi üzerinden değil, coğrafya ve siyasi görüş içeren ırkçı saldırılar da yapıldı. Roma taraftarları, Napoli ile oynadıkları karşılaşmada "Vezüv Yanardağı'nın patlayarak Napoli'yi yok etmesini anlatan ve ülkede ayrımcı suçlar kapsamında değerlendirilen tezahüratı söyleyerek rakiplerine ırkçı saldırıda bulunduğu görüldü.
"Latin Amerika'dan Birleşik Devletler'e, Afrika ve Asya'dan Avrupa'ya akan mülteci yığınlarıyla birlikte merkezdeki emek alanında kaymalar oluşmakta" diyen Dizdar, şu ifadeleri kullandı:
Mülteci yoksulların katılımıyla emek değer yitirirken teknolojik gelişmeler de istihdamı gittikçe daraltmakta. Bu iki vektörün bileşkesi başta işsizlik olmak üzere toplumların sosyolojisinde ciddi yön değiştirmelere yol açıyor. Sadece iş kaybetme korkusu değil, mültecilerin alışkanlıklarının kentlere uyumsuzluğu da sorunlardan sadece biri. Tüm bunlar özellikle o topraklarda doğmuş ancak eşitsiz eğitim nedeniyle iyiden iyiye gelecek kaygısı yaşayan genç kitlede ırkçı eğilimlere yol açar. Zaten ulus devlet dönemine ait milliyetçilik türü öğretilerle büyütülmüş kitle kendinden gayrısına her daim mesafelidir. Bugün ırkçılığın gözle görülür hale gelmesinde bu parametrelerin önemi diğerlerinin çok önündedir.
Cem Dizdar, ırkçılıkla mücadelede kulüplerin ve yöneticilerin güçlerinin sınırlı olduğunu ancak medyanın ve taraftarların doğru iletişim dilini kullanarak bununla başa çıkılabileceğini savunuyor:
Duyarlı ve örgütlü taraftarlar, zeki yöntemlerle ırkçı grupları marjinalize edebilir, büyümelerini engelleyebilir ancak gündelik hayattan alınacak toplumsal destek de bir o kadar önemli. Hatırlayalım, Barack Obama ABD Başkanı seçilmeden önce özellikle sinemada ırkçı kodları parçalayan bir çok film izledik. İşte bir ipucu... Örneğin kalbe giren videolar, anlatılarla ırkçılık karşıtlığını büyüttüğünüzde ırkçıları da marjinalleştirirsiniz.
Irkçılıkla mücadele konusunda herkese iş düştüğünü, öncelikle dünyadaki eşitsizlik halinin bitirilmesi gerektiğini vurgulayan Dizdar, sözlerini şöyle noktaladı:
Aslolan ırkçılık karşısında rehavete kapılmamak, 'Devlet nasılsa halleder' dememek her düzlem ve platformda ırkçılık karşıtlığını büyütmenin görev olduğu bilinciyle davranmaktır. Çünkü dünyayı "uyanık kalan insanlar" yaşanır kılar. Diğerlerine bırakırsak hayat hepimize zehrolur...
Doç.Dr. Hasan Şen: Irkçılık, üretilmiş bir söylemdir
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Edebiyat Fakültesi akademisyenlerinden Doç.Dr. Hasan Şen, futbolda ırkçı saldırıların artmasını, politikacıların futbola ilgi duymasıyla aynı doğrultuda yükseldiğini savunarak, "Futbol insanlara sadece politik, dinsel veya diğer aidiyetleri vermekle kalmamakta, dünyaya dair başta politik olmak üzere çeşitli taleplerin stadlarda dışa vurulmasında önemli bir rol oynamaktadır. Bunda da futbolun diğer spor dalları içerisinde en fazla seyirci kitlesine sahip olması ve birçok kesime ulaşma becerisi etkili olmaktadır. Geçmişte olduğu gibi günümüzde futbol, bir oyun olmanın yanı sıra zamanın ve toplumun ruhunu yansıtan, gündelik yaşamda beliren sorunların, gerginliklerin veya olayların görünüre geldiği sosyolojik bir alandır" dedi.
Futbolu toplumun aynası olarak tanımlayan Hasan Şen, dünyada yükselen milliyetçiliğin ve ırkçılığın somut olarak yansıması olduğu görüşünde:
Irkçılık üretilmiş bir söylemdir ve esasen ben-öteki, biz-diğerleri şeklinde tesis edilen bir karşıtlıktan beslenir. İç ve dış tehdit algısı bu düşüncede merkezi bir rol oynar. İnsanlar kendilerine atfettiği üstünlük düşüncesini diğerinin zayıflığı veya eksikliği üzerine inşa eder. Böylesi durumda insan bireysel düşünmekten çıkarak ruhunu kendisi gibi düşünen kitleye teslim eder. Spor ve özelde futbol ırkçı düşünceye çoğu zaman alet edilmektedir.
Irkçılığın futbol dışında farklı şekillerde de kendisini gösterdiğini belirten Şen, ırkçılığın yükselişini, dünya genelinde kontrol edilemeyen, dengesiz göçler, göçmen korkusu ve göçmen karşıtlığı gibi kavramlarla bağdaştırılabileceğini düşünüyor.
Dünyada son on yılda yaklaşık 232 milyon kişi türlü nedenlerden dolayı göç etmiştir ve bu durum sosyal dengeleri birçok bakımdan etkilemektedir. Şöyle ki bir dönem revaçta olan daha 'eşitlikçi bir dünya kurma' talebine dayalı düşünce yerini, günümüzde değişen ekonomik ve politik atmosferin bir sonucu olarak, 'işini kaybetmemek', genel olarak da mevcut durumun muhafazasına terk etmektedir. Çünkü her göçmen 'zor olan' ekonomik koşulları daha da zorlaştırması nedeniyle tehdit olarak olarak algılanmaktadır. Yani mevcut haliyle yükselen ırkçılık, 'iş', 'ekmek', 'yaşam tarzı' söylemleri ekseninde tesis edilmekte, bu korku politik olarak da tahkim edilmektedir.
Hasan Şen, aşırı sağ düşüncenin yükselmesinde politikacıların "ülkedeki göçmenlerin gönderilmesiyle yeni istihdam alanlarının açılacağı" vaadinin etkili olduğunu, bu yaklaşımın, Avrupa'nın işçi kesiminde dahi "sınıflarına ihanet etmek pahasına" karşılık bulduğunu aktardı:
Böylesi bir durumda gündelik yaşamın soğuk gerçekliğinde sınanan politik-sınıfsal ideallerde kırılma yaşanabilmektedir. Orta sınıflar ise artan milliyetçi ve ırkçı söylemlere karşı daha sessiz kalabilmektedirler. En radikal söylemleri ise bizatihi kendi ideolojisini bu düşünce üzerine tesis eden milliyetçi gruplar benimsemektedirler. Pragmatizmin güçlü bir tutum olarak benimsendiği durumlarda davranışlar da buna uygun olarak şekillenebilmektedir.
Yazılı, görsel ve sosyal medyanın tüm bu gelişmelerden etkilenerek, nefret söylemiyle haber ve yorum yaptığını, spor programlarının da bunlardan etkilendiğini belirten Şen, "Stadlarda veya değişik yayın organlarında sembolik olarak görülen ‘Nazi selamları’, siyah ten renkli insanlara yönelik sahaya ‘muz’ atmak suretiyle gösterilen ırkçı söylemler, ekonomik ve sosyal problemlerin futbolda tezahür etmesi olarak değerlendirilebilir. Çünkü klasik politika yapma imkanının daraldığı günümüzde, futbol, insanların politika yapmaları için bir tür adrese dönüşmekte, futbol aracılığıyla kamusal alanda görünür hale gelen insanlar, taleplerini bu şekilde ifade edebilmektedir" değerlendirmesinde bulundu.
Futbolu, "sosyal problemlerin, gerilimlerin, çatışmaların, genel olarak gündelik yaşamın seyrinin izlendiği somut bir arena" olarak tanımlayan Şen, sözlerini Eduardo Galeano’nun sözü ile bitiridi:
“Futbol artık sadece futbol değildir” veya futbol artık "en az" futboldur.
Emin Özkurt: Futbolcu, taraftar veya kulüp ırkçılık yaptığında kesinlikle ceza alacağını bilmelidir
Uzman Hukukçu ve tek Türk CAS Hakemi Av. Emin Özkurt, Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği'nin (FIFA) ırkçılıkla ilgili Disiplin Kanunu'nun 58. maddesinde gerekli düzenlemeleri yaptığını dile getirerek, kuralı ihlal eden kulüplere uygulayabildiği sert ve ciddi yaptırımlarının olduğunu söyledi:
58. maddede bir kişiye veya bir topluluğa karşı küçümseyici, ayrımcı veya karalayıcı ifadeler kullanan ya da ırkına, rengine, diline, dinine veya kökenine saldıran kişi en az 5 maç cezalandırılır. Buna ek olarak, para cezası ve stat kapatma cezaları da verilebilir. Eğer bir kulüpten birden fazla oyuncu veya resmi görevli suçu işlediyse veya diğer ağırlaştırıcı nedenler mevcutsa ilgili kulübün önce 3 puanı, ihlalin devamında 6 puanı silinir. İhlallerin devam etmesi halinde bir alt lige düşürülmeye kadar giden sonuçlara varabilmektedir.
Özkurt, cezaların sadece bunlarla sınırlı kalmadığını belirterek, "Bir takımın taraftarlarının bir maçta bu kuralı ihlal ettiği durumlarda, ilgili kulübe en az 30 bin İsviçre Frangı para cezası uygulanır. Ciddi ihlallerde, seyircisiz oynama, hükmen mağlubiyet, puan silme veya diskalifiye gibi ek yaptırımların uygulanmasın yolu da açıktır" değerlendirmesinde bulundu.
Avrupa Futbol Federasyonları Birliği'nin (UEFA) de ırkçılıkla mücadele konusunda çok titiz davrandığını dile getiren Özkurt, ırkçı saldırılara verilen cezaları şöyle anlattı:
UEFA'ya üye bir federasyonun veya kulübün taraftarları bu saldırıyı gerçekleştirirse sorumlu federasyon ya da kulüp, en az kısmi tribün kapatmayla cezalandırılır. Bu suçun tekerrür etmesi halinde stat kapatma, hükmen mağlubiyet, puan silme ve turnuvadan ihraca kadar giden yaptırımlar öngörülüyor.
UEFA ve FIFA'nın ırkçılığa karşı sert ve ciddi tedbirler aldığını aktaran Özkurt, tribünlerden yapılan ırkçı saldırıların da kulüplerin sorumluluğunda olduğunu söyledi:
Tabii bu durum, taraftar eylemlerinden dolayı kulüplerin objektif sorumluluğu kapsamında kalmaktadır. Çünkü kulüpler, taraftarların ihlallerinden dolayı ceza almaktadırlar. Kulüplerin gerek güvenlik, gerekse müsabakanın seyrinin güvenli bir şekilde gerçekleştirilmesinden sorumludurlar.
FIFA ve UEFA ırkçılık karşıtı birçok etkinlik düzenliyor
Futbolun patronları olarak tanımlanan FIFA ve UEFA'nın, ırkçılıkla mücadelesini, sadece yasaları uygulayarak değil, sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yaparak sürdürmeye çalıştığını belirten Özkurt, "Football Against Racism in Europe(FARE) örgütü UEFA ile yaptıkları işbirliği uyarınca her yıl birçok ırkçılık karşıtı etkinlik yapmaktadır. Aynı zamanda oluşturdukları "No to Racism" sloganı ile ırkçılığa ilişkin toplumsal farkındalığı, duyarlılığı arttırmak ve ırkçılığı yenmek için yeni fikirler, stratejiler geliştirmek için çalışmaktadırlar" ifadelerini kullandı.
Irkçılığın Türkiye'de de kanunlarla suç sayıldığını, Türk Ceza Kanunu'nun 216. maddesi ve geçtiğimiz aylarla meclisten geçerek yürürlüğe giren 6222 sayılı kanun kapsamında cezalandırmalar yapılabildiğini belirten Özkurt, "Görüleceği üzere, yaptırımların olup olmadığı veya ne denli caydırıcı olduğunun tartışılmasının yanında, gereğince uygulanıp uygulanmadığının da tartışılması gerekmektedir. Yapılan kriminoloji araştırmaları ve yayınlanan makaleleri incelediğimizde suçun caydırıcılığına en az etki eden faktörün cezanın şiddeti olduğunu bir kısmı ise cezanın şiddetinin suçun caydırıcılığı üzerindeki etkisinin sınırlı olduğunu yani bir noktaya kadar etkili olduğunu bizlere sunmaktadır. Bu veriler ışığında ilerlersek, cezaların şiddetini arttırmaktan ziyade başka yollar aramamız gerektiği sonucuna varabiliriz" görüşünü paylaştı.
Bu yollardan birinin “cezanın kesinliğini sağlamak” olduğunu vurgulayan Özkurt, "Futbolcu, taraftar veya kulüp ırkçılık yaptığında kesinlikle bir ceza alacağını bilmelidir. Ancak bunun henüz sağlanmadığını görüyoruz. Örneğin, Inter'in Belçikalı santrforu Romelu Lukaku, eylül ayında oynanan Cagliari maçında ırkçı tezahüratlara maruz kalmıştı. Serie A'da yürütülen soruşturma sonunda Cagliari hiçbir yaptırıma maruz kalmadı" dedi.
"Bu yollardan bir diğeri ve belki de en önemlisi eğitimdir" diyen Özkurt, sözlerini şu sözlerle noktaladı:
Bu sorunu tamamen ortadan kaldırabilmek için toplumu ırkçılığa karşı küçük yaştan itibaren bilgilendirmeli ve eğitmeliyiz. Gençleri spora yöneltip, fair-play ruhunu küçük yaştan itibaren benimsemeleri sağlamalıyız.
© The Independentturkish