Massachusetts Institute of Technology (MIT) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Daron Acemoğlu, Bloomberg HT'de Ali Çağatay'ın sorularını yanıtladı.
Türkiye’de bir belirsizlik olduğunu ve ekonomideki gelişmelerin yurt dışından iyi görünmediğini söyleyen Acemoğlu, gelen yatırımcının kısa vadeli geldiğini belirterek “Ekonomi dışarıdan iyi görünseydi daha fazla uzun vadeli yatırım gelirdi ama gelmiyor” dedi.
2000'lerin başında Türkiye’de yapılan reformlarların dünyada da umut doğurduğunu söyleyen Acemoğlu, o dönemi şöyle anlattı:
Yabancı sermaye Türkiye’ye hızla geldi. Uzun vadeli geldi. Büyük yatırımlarda bulundu. Hatta bu verimli büyüme süreci sona erdikten sonra bile yurt dışındaki yatırımcı ile konuştuğunuz zaman Türkiye hakkında çok pembe bir ortam vardı.
‘Şu anda işler iyi değil ama iyileşecek. Türkiye’ye biz güveniyoruz’ denildi. O yüzden riskler olduğu zaman bile insanlar, Türkiye’ye sermayelerini geri getirmeye devam ettiler. Ama bu, son birkaç senede durdu. Artık yabancı sermaye Türkiye’den daha fazla korkmaya başladı.”
Türkiye’de makroekonomik dengelerin iyi olmadığını aktaran MIT Profesörü, “Şirketlerin bilançoları iyi değil. Bankalar da şirketler yüzünden olduğundan çok daha fazla riske sahipler” dedi ve ekledi:
“Dünyada verimsizlik var demiştik, Türkiye'de bu çok daha ciddi. Yeterince teknolojimizi kullanamıyoruz. Elimizdeki fırsatları kullanmıyoruz.
Türkiye ekonomisi büyümeye devam ediyor ama son 12 seneye bakarsanız verimlilik büyüyüşü sıfır. Teknolojik olarak hiçbir doğru dürüst gelişme yok. Yatırımları daha iyi hâle getirme diye bir şey yok. Organizasyon, yeni sektörler, bunların hiçbiri yok ki verimlilik artışı yok.
Ne ihraç ettiğimize bakarsanız… Yine 2006’da ne ihraç ediyorsak, onu ihraç ediyoruz. Daha iyi, daha teknolojik bir şey ihraç etmiyoruz. Bizimle karşılaştırırsanız Malezya ve Çin çok daha iyi. Hatta Arjantin bile bizden iyi…
Türkiye’nin altyapı yatırımlarına da değinilen röportajda Acemoğlu, altyapının gerçekten bir ihtiyaç olduğunu ancak inşaattan başka hiçbir sektöre ağırlık verilmediğini söyledi:
Türkiye’nin gerçekten de bir altyapı problemi vardı. İstanbul çok kötü şehirleştiği için ulaştırma yapısı çok kötüydü. Bunların düzelmesi gerekiyor. Her ilin ülkenin geri kalanına bağlanması gerekiyor. Birçok fakir insanın eve ihtiyacı vardı. Bunların yapılması gerekiyordu.
Türkiye inşaata çok ağırlık verdi. Başka hiçbir şeye ağırlık vermedi. 2010 ile 2019 arasındaki yatırımın üçte ikisi inşaat sektörüne ve yanındaki sektörlere gitti.
Acemoğlu ekonomideki verimsizliğin gerekçesini yetersiz yatırımlar ve “yeterince yeni kanın sisteme girmesine izin verilmemesi” olarak açıkladı.
“İnşaat, devletle iç içe olan bir sektör” diyen ünlü akademisyen “Özellikle altyapıları yapan devlet, konutları yapan devlet… Devletin ekonomi üzerindeki kontrolü çok daha arttı bu inşaata olan önemden dolayı” diye konuştu.
Ali Çağatay’ın Türkiye’deki yüksek özel sektör borcu ve düşük kamu borcuyla ilgili sorusu üzerine Daron Acemoğlu şunları söyledi:
Devlet borcu ve özel sektör borcu bazen ayrı, bazen aynı. Ne zaman aynı? Özellikle dış dengelere baktığınız zaman aynı. Çünkü Türk şirketlerinin dolardan borcu varsa aynı şekilde dolar ya da euro cinsinden de Türkiye’ye kaynak gelmesi lazım.
Şirketlerin borcu varsa ve devlet bunları garanti ediyorsa, örneğin devlet bankaları vasıtasıyla ya da “Bu şirketler battığında ekonomi de batacak, o nedenle bu şirketleri kurtarmamız lazım” deniliyorsa, endirekt olarak bu da devletin borcun oluyor.
Türkiye’de şu anda bu durumdayız. Devlet bankaları, zor durumda olan şirketlere faizi o kadar artırdılar ki ve bunu yapmak zorundaydılar çünkü şirketlerin bilançoları çok kötüydü. Ama bu şirketlerin batması, devlet bankalarının aynı zaman da devletin kötüye gitmesi anlamına geliyor.
Merkez Bankası’nın temmuzdan aralığa kadar toplamda 1000 puan faiz indirimine gittiğini hatırlatan Ali Çağatay’ın “Bu kadar hızlı faiz indiriminin ekonomiye sağlayacakları ve riskleri nelerdir?” şeklindeki sorusu üzerine Acemoğlu şöyle konuştu:
Benim düşüncem düşük faizlerin ekonominin risklerini her zaman artırdığı yönünde. Özellikle negatif faizlere doğru gidersek ve buraya hızlı olarak inersek bu durumun makroekonomik dengeleri çok hızlı bozduğu inancındayım.
Bu birtek Türkiye’de değil birçok ülkede görülüyor. Reel faizler sıfıra yaklaşırsa orada inşaat sektörü büyüyor, bankalardan alınan krediler artıyor, tüketim artıyor ancak üretim onun kadar artmıyor ve dengesizlikler çok artmaya başlıyor. Özellikle bankalar, risklerini artırmaya başlıyor. Bu kötü bir döngüye yol açıyor. Türkiye’de de aynı şey var.
Mevcut problemlerin makroekonomik dengelerin bozulmasından kaynaklandığını vurgulayan Acemoğlu “2020’de Türkiye ekonomisinin ne olacağını kimse bilmiyor çünkü bir belirsizlik var” dedi.
“Şirketler aldıkları borçlarla ayakta kalabilecek mi? Devlet bankaları batmadan kredi verebilecek mi ve bunları alırken dışarıdaki kaynağı nasıl alacağız?” sorularını yönelten Acemoğlu, Türkiye’nin büyümesi önündeki engelin bu belirsizlik olduğunu söyledi.
Faiz, para ve sermaye politikasının daha bağımsız ve profesyonel hale gelmesi gerektiğine vurgu yapan Prof. Acemoğlu, kurumsal dengelerin oturması ve reformların yapılması gerektiğini söyledi.
Independent Türkçe