Hayatını tarih ve kültüre adayan insan; Abdurreqîb Yusuf (2)

M. Xalid Sadînî Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: abdulraqib.net 

Geçen hafta bütün hayatını, tarihi ve kültürel kalıntıları derlemeye, toparlamaya ve tanıtmaya adayan değerli yazar ve tarihçi Abdurreqîb Yusuf'tan bahsedecektim.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ancak onun hayatına giriş yapabilmek için, Dîwana Kurmancî adlı kitabının hayatımızdaki tesirine hasrettik.

Dîwana Kurmancî, Kürt Klasîk Edebiyat tarihimizin en önemli eserlerinden biridir.

Bunun daha çok Kurmancî lehçesiyle yazılmış edebiyat için söylendiğini bilmekte fayda var.

Zira Dîwana Kurmancî'nin yayınlandığı 1971'den çok önceleri, daha 1952'de Bağdat'ta yayınlanan Eladin Seccadî'nin "Mêjûyî Edebê Kurdî" adlı kitabında bazı Kurmanci şairlerin adları ve eserlerinden numuneler vardı.

Eladîn Seccadî'nin söz konusu kitabı Soranî lehçesiyle şiirler yazan şairlerin yanı sıra kısa biyografilerine ve eserlerine yer verdiği Kurmancî şairlerden Melayê Cizîrî ve Ehmedê Xanî'den (Ahmed-i Hani) başka sadece isimlerini yazdığı Melayê Bateyî, Feqiyê Teyran, Elî Herîrî ve bir kaç isim daha var.

Benim bildiğim kadarıyla bu eser ilk Klasik Kürt Edebiyat tarihi kitabıdır. Bu kitaptan önce Muhammed Emin Zeki Bey "Meşahir ul-Ekrad" adlı eserinde bazı şairlerimizden bahsetmişlerdi.

Ancak o kitap bir edebiyat derlemesi değil, daha ziyade ünlüler ansiklopedisi gibiydi.

Dîwana Kurmancî, isimleri ve eserleri bilinen Melayê Cizîrî, Ahmed-i Hanî ve Melayê Bateyî'nin yanı sıra Feqiyê Teyran, 'Elî Herîrî, Mela Mensûrê Girgaşî, Sadiq, Mîna ve Macin gibi isimleri dar medrese çevresi dışında bilinmeyen şairlerin şiirlerini de ihtiva ettiği için önemli bir eserdir.

Tam ekran yakalama 12.12.2019 154309.jpg
Abdurreqîb Yusuf / Fotoğraf: abdulraqib.net 


Bu isimlere Abdurreqîb Yusuf, Pertew Begê Hekkarî ve Şêx Nureddînê Birîfkanî'yi de eklemiştir.

Muhakkak ki bu isimleri ve eserlerini bilen insanlar vardı. Belki onların şiirlerini ihtiva eden yazmaların sahipleri ve o yazmaları görenler.

Bu eserini Abdurreqîb Yusuf, istinsah edeni bilinmeyen ve fakat istinsah tarihi 1767 yılı olan bir el yazmasına dayandırıyor.

Bu tarih Ahmed-i Hanî'nin vefatından 60 yıl sonradır. Dolayısıyla Pertew Bey ile Şêx Nureddîn dışındaki şairlerimizin 1767 yılı öncesinde yaşadıkları kesinleşmiş oluyor.

Böyle bir belgenin edebiyat tarihimiz açısından ne kadar değerli ve önemli olduğunu konuya ilgi duyan ve bu konuda çalışanlar bileceklerdir.
 

abdulraqib.net ​​​​​​​.jpg
Fotoğraf: abdulraqib.net 


Peki, bu kadar değerli bir belgeyi başka eklemeler de yaparak gün yüzüne çıkaran Abdurreqîb Yusuf kimdir? Çok kısa da olsa hayat hikayesine bakalım.

Abdurreqîb Yusuf, Cizre'ye bağlı Zivinga Hacı Ali'de 1943 yılında dünyaya gelir.

Botan bölgesinin en güzel köylerinden biridir Zivinga Hacı Ali. Babası Molla Yusuf, dindar ve hamiyetperver bir insandır. İlim ehli olan Molla Yusuf şiire ve edebiyata da meraklıdır.

Melayê Cizîrî'nin Divan'ı ve Ahmed-i Hanî'nin Mem û Zin'ini ve Cegerxwîn'in şiirlerini bilen, bunların etkisinde kalarak şiirler yazan, alim ve zahit biri olan Molla Yusuf, Mela Mustafa Barzanî'nin harekatından haberdardır.

Zaten o zamanlar Cizre, Nusaybin ve civarında Suriye Kürdistanı'ı sadece "Binxetê" dir.

Yani İstanbul-Bağdat demir yolu oradan geçtiği için demir yolunun güneyinde kalan yerlere "Binxet/Hataltı" kuzeyine de "Serxet/hatüstü" deniliyor. Küçük Abdurreqîb babasının yanında eğitime başlar.

Daha 11 yaşında iken, klasik dönem şiiri ile modern dönemi harmanlayan ve fevkalade güzel bir üslûp ile şiirler yazan zamanın efsane şairi Cegerxwîn'in şiirleri ile tanışır.

Cegerxwîn... ah Cegerxwîn, şiirlerini okuyabilen hangi yüreği hoplatmamış ki Abdurreqîb'in küçücük kalbini fethetmesin?

11 yaşındaki bu çocuk okuduğu her şiiri hafızasına kaydeder ve fırsat bulduğu her yerde okur. Ama zaman, Cegerxwîn'in şiirlerini okuyacak bir zaman değil ki. Takibata uğrar.

Babası endişelenir ve oğlunu 1956 yılında daha 13 yaşında iken Suriye'ye gönderir. Orada akrabaları vardır ve istediği kadar şiir okuyabiliyor artık.

Kamişlo Müftüsü Mela Ahmed-i Zivingî onların köylüsü ve akrabasıdır. O günlerde Melayê Cizîrî'nin divanına bir şerh yazmış olan Mela Ahmed, Kürt çevreleri arasında çok meşhurdur ve Şerhi elden ele dolaşmaktadır.

Kamişlo'dan Zaho'ya geçer. Oradaki medreselere devam eder. Daha Duhok il merkezi olmamış ve Zaho'da Duhok gibi Musul'a bağlı bir kaza merkezidir.
 

abdulraqib.net​​​1.jpg
Fotoğraf: abdulraqib.net 


Bazen Musul'a da gider gelir ve bir yandan medresesine devam eder, diğer yandan yüreği yanık Abduureqîb Musul'da keşfettiği Said Diwêcî'nin kitapevinin de müdavimi olur.

Orada Kürt tarihi ve edebiyatıyla ilgili bulabildiği kitapları okur. Yukarıda önemini arzettiğim Dîwana Kurmanci adlı kitabının kaynağı olan el yazmayı da bu rahmetli Said Diwêcî'den alır.

1960 yılında Musul'dan Süleymaniye'ye ilkokul öğretmeni olarak atanır, oraya gider ve orada çalışır. Bundan sonraki bütün ömrünü oralarda geçirir. Halen de oradadır.

Kendisi Botanlı olan ve Kurmanci'nin Botan lehçesini konuşan Abdurreqîb Yusuf, Soran Kürtleri arasında kalır ve halen yaşamına orada devam ediyor.

Soran Kürtleri, özellikle de Süleymaniyeliler otomotik makine gibi konuşurlar. Her zaman kelimelerin yarısını yutarlar. Mesela "Mihemed" diyemiyorlar, bunu kısaltmış ve "Heme" diyorlar. Bunun gibi yüzlerce kelimeyi adeta başkalaştırmışlar.

Abdurreqîb Yusuf onların arasında kalarak Kurmanci ile Soranî karışımı olan ilginç ve yepyeni bir lehçe geliştirmiş.

Ben Abduurreqîb Yusuf'u ilk gördüğüm 2004 yılının temmuz ayında onun lehçesine hayran kaldım ve hemen "Sormanci" dedim. Herhalde daha önce bu "Sormanci" tabirini duymamış olacak ki çok hoşuna gitmişti.
 


İlk kitabı Dîwana Kurmancî demiştik. Yukarıda izahatını yaptım.

İkinci kitabı "Ed-Dewletul Doskiyye", Mervanî devleti üzerine olan bu kitap 2 cilt halinde yayınlanmış diyeceğim, ama diyemiyorum.

Çünkü birinci cildi 1973'te yayımlanan bu kitabın ikinci cildi 1975'te yayımlandıktan sonra daha matbaadayken toplatılır ve Basra'daki kağıt fabrikasında hamura dönüştürülür.

Kendisi de kitabının ikinci cildinin yayınlanmış halini çok sonraları görür. Dolayısıyla o kitap yayınlanmamış sayılır.

Bu kitap uzun yıllar sonra 2008'de Erbil'deki  Aras Yayınları arasında yeniden yayınlanır. Ancak bu baskıyı beğenmeyen yazar, kitabını yeniden birkaç yıl önce Süleymaniye'de yayımlattı.

1989'da öğretmenlik görevinden emekli olur ve bu sefer tarih ve kültür çalışmalarına daha çok zaman ayırır.
 


Üçüncü kitabı "Kerkük ve Kerkük Kalesi" üzerinedir. Bilindiği gibi Kerkük Kalesi yaklaşık olarak 27 asır önce Asur Kralı Aşur II. Nasrabal tarafından inşa edilmişti.

Neredeyse 3 bin yıllık bir geçmişiyle, onlarca Asur Krallarına beşik ve konak olan, Dara'yı, Makedonyalı İskender'i ağırlayan, Romalıların, İslam'ın, Abbasilerin, Eyyubilerin, Osmanlıların fetihlerini gören, onlarca Kürt beyine ev sahipliği yapan Kerkük Kalesini, 1990 yılında Saddam Hüseyin yıkmaya karar verir.

Mela Mustafa Barzanî'nin "Kerkük Kürdistan'ın kalbidir" deyişine dayanamayan bu acımasız zalimin tarihimizi yok etme mücadelesini canı pahasına verir Abdurreqîb Yusuf.

Hem kaleyi hem yanındaki Osmanlı kışlasını birlikte tarihten silmeye çalışan Saddam Hüseyin'e karşı olağanüstü mücadelesinin belgelerini ihtiva eder bu eseri.

Abdurreqîb, zalim Saddam Hüseyin'in yıkmak için buldozerlerini getirdiği Kerkük kalesinin tarihi değeri üzerine 3 sayfalık bir makale yazar ve bunu ulaşabildiği her tarafa gönderir.

Yazdığı bu makalesini bir telgraf şeklinde 8 Aralık 1990 da BM-Unesco, Amerika, Avrupa ülkelerine, Saddam Hüseyin ve onun bütün vezirlerine ulaştırır.

Nihayet çabaları sonuç verir ve bir kısmı yıkılan kaleyi kurtarmayı başarır. Elbette başka insanlarında katkısı vardır. Ancak en büyük acıyı yüreğinde hisseden ve avazı çıktığı kadar bağıran Abdurreqîb'in katkısı herkesinkinden fazladır. 

Bu olaydan sonra Abdurreqîb, artık bütün mesaisini tarihi kalıntılara, sözel ve yazılı edebi mirasa yönlendirir. Irak Kürdistan bölgesinde bulunan bütün tarihi kalıntıları fotoğraflandırır. Belgeler. O eserlerle ilgili bulabildiği her belgeyi, sözü derleyerek toparlar.

1991 intifadasından sonra Celal Talabani ve Mesud Barzanî onu ayrı ayrı çağırır, ona istediği her yere girebileceği özel bir belge ile fotoğraf makinası ve bolca film, video kaydedici ve yeterince boş kaset verirler; "Git bulabildiğin her şeyi belgele" diye.

2001'de de resmen Irak Kürdistan Bölgesi'ndeki tarihi eser ve kalıntıları koruma ve belgeleme müsteşarı olur. Bu görevine hem Erbil hem de Süleymaniye hükümeti onay verir. 

Kürtçe bir deyimle "Kore dixwast çavek, Xwedê danê du çav" yani "Kör bir göz istiyordu, Allah ona iki göz verdi"; daha onu kim tutar ki?

Kürtçe, Türkçe, Arapça, Farsça veya batılı dillerde yazılmış, yayınlanmış her kitabı, gazete haberini, küpürü, dergi sayfasını, televizyonda yayınlanmışsa kopyasını toplar.

Artık onu evi bir belge, bilgi ve fotoğraf arşividir. Fotoğraflar, belgeler, yazılar, gazete ve dergiler o kadar çoğalır ki neyi nereye koyacağını, nasıl muhafaza edeceğini bilemez.

Tam burada söylemem gerekir ki çok kıskançtır, bulabildiği her belgeyi, el yazmasını, kitabı, şiiri, çektiği her fotoğrafı gözünden bile sakınır. Kimseye vermez.

Artık bu kadar belge ve bilgi üzerine tahlil yapacak, onlar üzerine yazı yazacak ne takati vardır ne de zamanı. Ama o durmadan toplar.

Bilmem hangi köyden, doğalından azıcık farklı bir taş mı görülmüş ertesi gün oradadır. Birisinin yanında acayip bir çömlek mi var, hayır olamaz, ya çömleğin kendisi veya videosu ile onlarca fotoğrafı onun olmalı.

Topladığı her şeyi depolayıp yer bulamayınca Apple'ın mucidi Steve Jobs imdadına yetişti. CD'ler doldu, hardiskler de dolunca bu sefer de internet derdine derman oldu.

abdulraqib.net adında bir web sitesi kurdu ve topladığı, yazdığı, küpürünü sakladığı, videosu veya fotoğrafını aldığı, elinde ne var ne yoksa hepsini her şeyini oraya yükledi.

Şimdi artık hayatının gayesine ulaşmış, kendisini gerçekleştirmiş ve ülkesine, halkına, insanlığa büyük bir hizmet etmiş olmanın mutluluğu ile gülümsemekte...

Daha nice yıllar diliyorum ona.

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU