HDP, 31 Mart yerel seçimlerinde kazandığı 69 belediyeden 24’üne İçişleri Bakanlığı kararıyla kayyum atanmasının ardından, yeni dönem siyasetine yönelik yapılan tartışmaların yol haritasını belirledi.
Farklı siyasi parti ve oluşumlardan da katılımın olduğu toplantıda CHP Milletvekili Mehmet Bekaroğlu ile Saadet Partisi İstanbul Milletvekili Cihangir İslam’ın yanı sıra 10 ay tutuklu kaldığı cezaevinden kısa süre önce tahliye edilen Sırrı Süreyya Önder de yer aldı
Tüm yapı ve bileşenleriyle Ankara’da toplanan HDP, bu vesileyle kayyum atamalarına ilişkin bir rapor yayınlarken, tutum belirledi ve yeni döneme ilişkin yol haritası niteliğinde bir deklarasyon açıkladı.
Kayyum atamalarına ilişkin tutumlarını açıklayan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “Halkın emaneti, iradesi onurumuzdur. Teslim etmeyeceğiz” diye belirtirken, EŞ Genel Başkan Sezai Temelli ise, “Biz bu gidişatı durdurabiliriz. 31 Mart’ta durduracağımızı tüm Türkiye’ye gösterdik” dedi.
31 Mart’ta kazandıkları belediyeleri birer birer gasp ederek, tarihte eşi görülmemiş bir irade hırsızlığının içerisine girildiğini kaydeden Buldan “‘Kürde seçtirmem, seçse de yönettirmem anlayışını’ bizlere, tüm topluma dayatmaktadırlar. Demokrasi ve Kürt düşmanlığının geldiği nokta budur. Kayyum darbesidir. Tarihe baktığımızda Seyit Rıza’yı darağacında asan dönemin ittihatçı zihniyetiyle, halkın seçilmiş temsilcilerini görevden alarak adeta siyasi idama yönelen AKP zihniyeti aynı noktada kesişmektedir” değerlendirmesinde bulundu.
Buldan: Bizi büyüten mücadeledeki duruşumuz olmuştur
Yaşadıkları yüzyılın Kürtlerin demokratik kazanım yüzyılı olacağını ifade eden Buldan, devamında şunları kaydetti:
Kürt ittifakımız sadece seçimlerle sınırlı bir ittifak değildir. Kürt halkının geleceğinin ittifakıdır bu ve ittifakımız daha da güçlenecektir, daha da büyüyecektir. Kayyım zihniyetine karşı Kürt halkı bir bütün olarak kendi içinde oluşturduğu güçlü ittifakla karşı duracaktır. Hep birlikte çok zor günlerden geçiyoruz. Bu mücadeleye başladığımızda giydiğimiz ateşten gömlek halen üzerimizdedir. Onu hiç çıkarmadık. Bizi biz yapan, mücadelemizi büyüten ve güçlendiren karşı karşıya kaldığımız tüm zorlu süreçlerdeki mücadeleci duruşumuz olmuştur. Bu süreçlerin hepsinde dik durduk, geri adım atmadık, halkımızın değerlerine sonuna kadar sahip çıktık. Bizim sermayemiz, yürüttüğümüz mücadele ve ödediğimiz bedellerdir.
Temelli: Ekonomik ve siyasi kriz geleceğimizi görünmez kılıyor
Eş Genel Başkan Sezai Temelli ise, konuşmasına bugün Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun içerisinden geçtiği tarihsel kırılma anında bir araya geldiklerini belirterek başladı.
“Şu günlerde karanlığın en zifiri halini yaşıyoruz” Temelli, “İnsanlarımız yoksulluktan dolayı intihar ediyorlar. Gençlerimiz geleceksizlik, kadınlar her türlü eşitsizlik, işsizler çaresizlik içerisinde geleceği göremiyorlar. Ekonomik ve siyasi kriz geleceğimizi görünmez kılıyor. ‘Yoksulum’ demenin, ‘iş-aş istiyorum’ demenin, barış istemenin suç sayıldığı bir rejim içindeyiz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, kısa adıyla Saray rejimi” şeklinde konuştu.
Bugün kamu hukuku ile siyasi olgu arasında bir dengesizlik olduğunu belirten Temelli, “Bu dengesizlik hukukun askıya alındığı bir istisna halinin sürekliliğini var ediyor. OHAL dönemiyle biçimlenen bu yeni hal, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin temel karakteridir. AKP-MHP ittifakı kurmaca bir istisna hali yaratmıştır. İstisna hali özel bir hukuk değildir, hukukun askıya alınmasıdır” değerlendirmesinde bulundu.
Konuşmasında açıklayacakları yol haritası deklarasyonu hakkındaki tutum belgesini tüm kurumlarıyla hazırladıklarını söyleyen Temelli, “Bu aynı zamanda halkımızla var ettiğimiz bir siyasi mücadelenin yol haritasıdır. Şimdi bunu sizlerle paylaşacağız” dedi.
Buldan ve Temelli’nin madde madde okuduğu deklarasyonda öne çıkan başlıklar şöyle:
Türkiye’nin artık bir kayyım rejimi ile yönetildiği bütün çıplaklığı ile ortadadır. 15 Temmuz darbe girişimini fırsata çevirerek Olağanüstü Hal ile bir siyasi darbe yapan AKP, daha sonra yanına aldığı MHP ile oluşturduğu iktidar bloğu, ilk işlerden biri olarak yerel yönetimlerde irade gaspına girişmiştir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi de siyasi darbe ve kayyım zihniyeti üzerine inşa edilmektedir.
“Kayyım uygulaması Kürtlere karşı düşman hukuku uygulamasıdır”
Kayyım politikası ortak yaşamın temeline konulmuş bir dinamittir. Bununla birlikte 7 Haziran 2015 seçim sonuçlarının tanınmaması ile başlatılan ve sürdürülen kayyım politikası, sadece sandıktaki halk iradesinin yok sayılması ile ifade edilemez. Kayyım uygulaması Kürtlere karşı düşman hukuku uygulamasıdır. 31 Mart seçimlerinden sonra da tam hız devam ettirilen kayyım politikası herkesten ve her şeyden önce Kürt halkının ve bölgedeki diğer seçmenlerin siyasi iradesinin çiğnenmesi, yok sayılmasıdır. Kayyım politikaları hem hukuku hem de hukuk devleti temelinde toplumsal barış inancını yok etmeye yöneliktir. Kurulmak istenen rejimin prototipidir. İktidarın içerde ve dışarda yürüttüğü diğer politikalara da bakıldığında, bu tutumun Kürt halkına yönelik açık bir düşmanlık olduğu bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmaktadır.
“Yerel demokrasi, demokrasinin beşiğidir”
Seçme ve seçilme hakkı demokratik işleyişin en temel şartıdır. Evrensel insan hakları hukuku da Türkiye Anayasası da bunu kabul etmektedir. Seçme ve seçilme hakkının gaspı en başta bu gerçekleri tanımamak ve yok saymaktır. Tek bir ilde veya ilçede seçmen iradesinin gasp edilmesi, toplumun tümünün iradesine hakarettir. Yerel demokrasi, demokrasinin beşiğidir, yatağıdır. Yerel demokrasi, yerelden ve yerinden yönetim anlayışı bizler için vazgeçilmez bir ilke ve hedeftir. Her türlü despotizme karşı en sağlam güvencelerin başında gelir. Yerel demokrasinin olmaması durumunda hiçbir demokratik hak ve özgürlük gerçek anlamda gelişemez, siyasi yaşam vesayet girdabına sıkışır. Bu nedenle atanan her kayyım demokrasiye vurulmuş açık bir darbedir, faşizme giden yolda yeni bir ivmedir. AKP, bu ülkede yaşanan OHAL, demokratik siyasete darbe ve kayyım darbeleri ile kendinden önceki askeri darbelerin bir parçasını olduğunu göstermiştir.
“Sorun sadece HDP ve Kürtlerin değil, Türkiye’de yaşayan herkesin sorunudur”
Kayyım politikalarını sadece HDP’ye, belediyelere ve Kürt halkına bir saldırı olarak görmek, iktidarın stratejik planlarının farkında olmamak demektir. Bu zihniyetin başarıya ulaşabilmesinin yolu toplumsal ve siyasal muhalefetin tümünün etkisiz hale getirilmesidir. İktidarın planlarının önündeki en büyük engel HDP ve Kürt halkının mücadelesi olduğu için, saldırıların odağına bizleri oturtmaktadır. AKP-MHP ittifakı tek adam rejimine dayalı faşizmi kurumsallaştırmak için yerel yönetimleri hedef almaktadır. HDP’li belediyelere atanan kayyımlar da bu zihniyetin en önemli adımlarından biridir. Bu nedenle sorun sadece HDP’nin ve Kürt halkının değil, bu ülkede yaşayan ve demokrasi, hukukun üstünlüğü, adalet ve barış isteyen herkesin sorunudur.
“Türkiye’yi AKP-MHP sultasından kurtarmak için ‘erken seçim’ diyoruz”
AKP-MHP İttifakına Çağrımızdır: 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinde de görüldüğü gibi çoğunluk desteğini kaybetmiş, toplumsal meşrutiyet zeminini yitirmiş bu iktidar, kayyımlar gibi siyasi darbe yöntemleriyle halkların iradesini gasp ederek, hukuk dışı ve gayri meşru yollarla toplumu daha fazla yönetemez. Türkiye halklarının AKP-MHP sultasından kurtulması için ‘erken seçim’ diyoruz. Bu bir meydan okuma çağrısıdır. Buradan hodri meydan diyoruz! Bütün muhalefeti bu erken seçim talebinin etrafında birleşmeye ve harekete geçmeye çağırıyoruz.
Independent Türkçe