4 Kasım'daki duruşmada, 10 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılarak tahliye edilen gazeteci Ahmet Altan hakkında, 7 gün sonra yakalama kararı çıkarıldı.
T24 yazarı Hasan Cemal de Altan’ın gözaltına alındığı akşam, polisleri beklediği evde yaşananları kaleme aldı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Cemal, “Ahmet Altan'ı bir hafta arayla hapisten çıkaran, tekrar hapse atan güç nedir?” başlıklı köşe yazısında özetle şunları yazdı:
Polisleri bekliyoruz.
Ahmet Altan'ı alıp götürecekler.
Akşama doğru yakalama kararı çıktı.
Evde sessizlik var.
Ahmet etrafı neşelendirmek için ara sıra hapishane hayatıyla ilgili espriler yapıyor.
Gülüyoruz ama...
Hepimizin halinden belli, bir sıkıntı yumağı içimizde büyüdükçe büyüyor.
Bir hafta önce ne kadar sevinmiştik.
Şimdi ise içimize hüzün çöktü.
Üst üste iki tweet atıyorum:Bir hukuk cinayeti daha...
Adalet, hukuk, vicdan bunun neresinde?..Ahmet arada bir pencereden bakıyor, polisler geldi mi diye...
Tuhaf bakışlı adamla yüz yüze geliyoruz.
Hukuk ve adaletin ırzına geçen mahkumiyet kararını, son günlerdeki 'linç kampanyası'nı bir kez daha düşünüyorum.
Demek Ahmet darbeci...
Demek Ahmet terör iş birlikçisi... Demek Ahmet FETÖ'cü...
Hayır, bin kere hayır.
Ahmet her zaman demokrasi dedi.
Hukuk dedi.
Adalet dedi.
Özgürlük dedi.
Ve her zaman darbelere karşı çıktı.
Asker-sivil darbecilerin karşısına dikildi.
Darbeci, cuntacı geleneğin temsilcileriyle sürekli mücadele etti.
Yazın bir kenara:
Ahmet Altan darbeci olduğu için hapse atılmadı.
Tam tersine...
Darbecilerle mücadele ettiği için, bu ülkede yazılarıyla, romanlarıyla darbeci zihniyetin ipliğini pazara çıkardığı için hapse atıldı.
Tekrarlıyorum:
Ahmet Altan'ı hapse asker-sivil darbeci zihniyet attı.
Düşünüyorum.
Bir hafta önce Ahmet'i hapisten çıkaran güç neydi, bir hafta sonra Ahmet'i tekrar hapse atan güç nedir?..
Bir soru aklıma takılıyor:
Yoksa devlet düzeninde bir kavga, ülkede kanlı bir kaosun kapısını açabilecek bir iç kavga mı yaşanmakta?..
Bilemiyorum ama bu düşünceler hiç hayra alamet değil.
Apartmanın önünde gazeteciler...
Polislerin az sonra kapıya dayanacaklarının işareti...
Sessizleşiyoruz.
Ahmet'le dayanışma fotoğrafları...
Kapının zili derin derin çalıyor.
Polisler...
Bir kez daha sarılıyoruz Ahmet'e...
Polislerin arasında asansöre biniyor, birbirimize son kez el sallıyoruz.
Bir hafta önceki sevinç...
Bir hafta sonraki hüzün...
Çok yazık.
Toplumda öylesine derin yaralar açıyorsunuz ki, memlekette kutuplaşmaları öylesine keskinleştiriyorsunuz ki, ülke olarak inşallah bir cehennem çukuruna yuvarlanmayız.
Sevgili Ahmet kardeşim;
Sen de biliyorsun.
Hiç kimse eleştiri hakkımızı elimizden alamaz.
Farklı düşünme hakkımızı yok edemez.
Özgürlük, en başta ifade özgürlüğü bizim alın yazımızdır.
Bak, Edward Said ne demiş 'Entelektüel' adını taşıyan kitabında:Entelektüelin tek dayanağı, tavizsiz düşünce ve ifade özgürlüğüdür.
Bu özgürlüğün savunma hattını gevşetmek veya dayandığı temellerden herhangi birinin kurcalanmasına göz yummak, entelektüelin işine ihanet etmesi demektir.Bizim ihanetle işimiz yok.
Adalet, hukuk, özgürlük kavgamız devam edecek sevgili Ahmet, yine kucaklaşacağımız, hasret gidereceğimiz günler uzak değil.
Kendine iyi bak kardeşim.
Independent Türkçe, T24