Irak’taki kötü gidişat ve riskli çözüm senaryoları

Serbest Ferhan Sindi Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Irak’ın güneyindeki Basra, Necef, Kerbela, Divaniye, Misan, Zikar ve başkent Bağdat’da ekimin başından bu yana devam eden ve şiddeti giderek tırmanan toplumsal ayaklanma nedeniyle dikkatler nüfuz ve güç sahibi ülkelerin pozisyonlarına çevrilmişken anayasa değişikliği girişimleri tehlike alarmının seviyesini biraz daha yükseltiyor.

ABD’nin 2003’te Saddam’ı devirmesinin ardından ülkedeki dini ve etnik tüm grupların yer aldığı ortak bir komisyon tarafından hazırlanan ve ardından demokratik bir referandumla kabul edilen Irak Anayasası, Ortadoğu’nun en demokratik, adil, özgürlükçü ve çoğulcu toplumsal sözleşmesi olarak kabul ediliyor. 

Uygulanması durumunda tüm dini, mezhepsel ve etnik unsurların memnun olacağı Irak Anayasası’nın, toplumsal düzen bu derece bozulmuşken adeta yaraya tuz basar gibi değiştirilmeye kalkışılması, bizlere bu ülkenin uzun yıllar daha huzur ve rahat yüzü görmeyeceğini de gösteriyor.

Sünni egemenliğe ve diğer toplumsal odakları yok sayan bir zihniyete dayanan Baas rejiminin ardında bıraktığı büyük enkazı kaldırmayı ve demokratik bir ülke inşa etmeyi amaç edinen Irak Anayasası’nın değiştirilmek istenmesi sorunların doğru teşhis edilememesi ve çözümün de yanlış senaryolarda aranmasının bir sonucudur. 

Öncelikle bilinmesi gereken şey Irak’taki olayların temelinde yatan şey iç anlaşmazlıklar, kavgalar ve anayasal düzen değil, ülkenin tüm zerrelerine ve hücrelerine yayılan dış müdahale ve sömürüdür.

Buradan kast edilenin de İran olduğu çok açıktır. Gösterilerde İranlı figürlere ve siyasi sembollerine gösterilen öfke, ülkedeki sorunların temeline inmek için yeterince fikir vermektedir.

Anayasanın demokratik ve özgürlükçü niteliğinin uygulanması yerine mevcut realiteyi sulandırarak olayı başka yönlere çekmek bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüklerden bir tanesidir.

Çünkü sorun anayasal olmadığı gibi, çözüm de anayasa değişikliğiyle çözülemeyecek kadar girift ve karmaşıktır.


Anayasa değişikliği Kürdistan’ın bağımsızlığını beraberinde getirir

Irak’ta 2005 yılındaki referandumla kabul edilen ve federatif özelliğe sahip anayasanın değiştirilmek istenmesinin arkasında yatan temel saik, Kürtlerin kazanımlarının yok edilmesidir.

Ve bu olayları doğru manipüle etmek isteyen, Kürtlerle ideolojik sorunlar yaşayan ve bölge ülkelerinin siyasetlerini Irak’ta uygulayan grupların bir girişimidir.

Saddam döneminde Erbil’e sığınarak hayatını kurtaran ve ardından Kürtlerin desteğiyle 3 dönem başbakanlık yapan Nuri el-Maliki’nin mezhepçi politikaları nedeniyle 2012’de Sünnilerin başlattığı barışçıl gösterilerin 2013’ün sonlarına doğru 28 Aralık’ta Ahmed el-Elvani’nin evine yapılan baskında kardeşi ve korumasının öldürülmesi IŞİD’i doğurdu. 

IŞİD, bu olaydan ardından 2014’ün başlarında Felluce ve ardından Enbar, Tikrit ve Musul’u alarak geniş bir alanı hakimiyetine geçirdi. 

Sünnileri bu şekilde terörize eden Maliki, Kürtlerin de bütçeden aldığı yüzde 17’lik payı vermeyerek Erbil yönetimi ile ipleri iyice gerdi.

Hem Sünniler hem de Kürtlerle sorun yaşayan Maliki, ülkeyi bir arada tutamadı ve Irak’ta her şey kontrolden çıktı. 

Şimdi yapılmak istenen de bunun bir benzeridir ve bu sefer meydanlarda olanlar Kürtler ve Sünniler değil, ülkenin ekseriyetini oluşturan Şiilerdir.

Her ne kadar anayasayı değiştirerek Kürtler ve Sünnileri baskılamayı hedefliyorlarsa da bu ters tepecek ve krizi derinleştirecektir.

25 Eylül 2017 bağımsızlık referandumu ve 16 Ekim Kerkük hezimetinin ardından halihazırda Adil Abdulmehdi hükümetinin en iyi ortakları durumunda olan Kürtlerin anayasal statülerini hedef alacak herhangi bir girişim Irak’ı bir arada tutan son harcı da ortadan kaldıracaktır. 

Mesud Barzani, anayasa değişikliği girişimlerine dair geçen hafta üstü kapalı bir mesajı vermeyi tercih ederek Kürtlerin kazandığı haklarda geri adıma yol açmaması gerektiği uyarısında bulunurken bunun toplumsal düzlemdeki etkisi çok daha derin ve büyük.

Geçen hafta bir taziye vesilesiyle gittiğim Erbil’de görüştüğüm siyasiler, uzmanlar ve halk, Irak’taki gösteriler nedeniyle Kürtlerin kurban edilmek istendiğini ve Kürdistan’ın statüsünün hedef alındığını düşünüyor. 

Kürdistan Bölgesindeki Kürtler, Türkiye’nin Rojava’ya yaptığı son müdahaleden sonra bölge ülkelerinin niyetinden ve ABD’nin güvenilirliğinden ciddi olarak kuşkuya düşmüş durumda.

Kürtlerin başarılı geçen 25 Eylül denemesinin ardından başarısız geçen 16 Ekim tecrübesi, hem siyasi hem de askeri açıdan buradaki aktörlere çok şey öğretmiş halde.

Ve Irak’ta muhtemel bir anayasa değişikliğinin gerçekleşmesi durumunda dengelerin sert bir şekilde değişeceği beklentisi hakim.

Celal Talabani’nin ailesinin ele geçirdiği KYB’nin KDP ile uyumlu hareket etmemesi ve bağımsızlık fikrine pek yanaşmaması nedeniyle Kerkük’ü de kapsayan bağımsızlık hedefi sürekli olarak erteleniyor.

Barzani KDP’si bunu aşmaya dönük birçok hamlede bulunsa da tam olarak başarılı olduğu söylenemez.

Referandumda KYB’nin önemli isimlerinden Necmeddin Kerim ve Kosret Resul’u yanına çekmeyi başaran Barzani, askeri kanadı ele geçiren Lahor ve Pavel Talabani ikilisini aşamamıştı. 

Irak’ta anayasal bir değişikliğin olması bardağı taşıran son damla olacak ve bu durumda Cumhurbaşkanı Berhem Salih’in görevinden ayrılması, bağımsızlık fikrinin tek geçer çözüm haline gelmesi ve KYB’nin de bağımsızlıkla ilgili atılacak adıma askeri ve siyasi destek vermesi mümkün hale gelecektir.

Irak’ta, sorunların temelini oluşturan yolsuzluk, rant, kayırmacılık ve ülke servetinin başka yerlere akıtılması gibi meselelerin üstünü kapatarak çözümü Kürtleri, Sünnileri ve ülkenin diğer unsurlarını daha fazla baskılamak ve haklarından mahrum bırakmakta aramak tehlikeli sonuçlar doğuracak riskli bir adımdır.

Ekim ayının başından itibaren güneyde hayatı felç eden gösteriler nedeniyle Iraklı üst düzey yetkililer ailelerini Erbil ve Süleymaniye’ye gönderiyor.

Hem içeride hem de dışarıda Kürt karşıtı siyaset yürüten Iraklı aktörler, bu tablonun kendileri için iyi olmadığına inanıyor.

Çünkü Kürtlerin bu sayede olumlu bir imaja sahip olduğunu düşünüyorlar. 

Şii dini mercilerin önüne geçemediği ve bu nedenle destek vermek zorunda kaldığı gösterilerin doğru okunamaması ve isabetli çözüm önerilerinin geliştirilememesi ve bunun yerine Kürtler ile Sünnileri hedef tahtasına oturtacak bir politikanın yürütülmesi Kürtleri bağımsızlığa götüreceği gibi Sünnilerin de IŞİD ya da ona benzer bir örgütün etrafında birleşmeleri sonucunu doğuracaktır. 

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU