Dindar yayın politikasıyla bilinen günlük gazetede çalışan muhabirden, daha önce başlayan ve 1999'da da devam eden başörtüsü yasağıyla ilgili haber yapması istendi.
Bir de mutlak suretle Ecevit'e konu hakkında bir soru sorulması ve haberin vereceği yanıt üzerine bina edilmesi talimatı verildi.
Haber müdürü, "Başbakan'a 'İmam hatip liselerinde okuyan kız öğrenciler, Allah'ın 'Örtünün!' emrine mi, yoksa hükümetinizin uyguladığını başörtüsü yasağına mı uysun' sorusunu mutlaka sor. Eğer sormazsan hiç zahmet edip işe gelme" şeklinde yarı şaka yarı ciddi tehdit etmeyi de ihmal etmedi.
Notlarını alan muhabir, Başbakan'ın İstanbul'a gelişini kovaladı.
Derken günün birinde dönemin Başbakan'ı, Lütfi Kırdar Kongre Merkezi'nde düzenlenen bir toplantıya katıldı. Muhabir de saatler öncesinde kongre merkezine giderek yerini aldı.
Kürsüye çıkıp hitabını gerçekleştiren Başbakan, alkışlar arasında kürsüden indi.
Hediye takdimi ve aile fotoğrafının çekiminden sonra Başbakan, aracına binmek için dışarıya yöneldiği sırada koruma duvarını geçen muhabir, Lütfü Kırdar Kongre Merkezi'nin çıkış kapısının önünde Başbakan'a, "Sayın Başbakanım bir sorum olacak" diyerek kayıt cihazını uzattı.
Korumalar müdahale için hamle yaparken Başbakan, "Bırakın sorsun" diye seslendi. Bunun üzerine muhabir, "Sayın Başbakan, İstanbul ve Bursa'daki imam hatip liselerinde devam eden başörtüsü eylemleri var" diyerek kendisinden Başbakan'a yöneltmesi istenen soruyu sordu.
Başbakan uzatılan kayıt cihazı tutan eli, iki elleriyle nazikçe kavrayarak "Sayın meslektaşım, bu konu çok hassas. Ayaküstü konuşulmaz. Ama İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nda bir programa katılacağım. Öncesinden biraz vaktim var. Oraya gel, oturup konuşalım ve sorularına yanıt vereyim" diyerek muhabirin telefonun alınmasını ve gerektiğinde iletişime geçilmesi talimatı verdi.
Bunun üzerine korumalar, muhabirin adını, soyadını ve telefon numarasını alarak hızla uzaklaştı. Başbakanlık konvoyu uzaklaşırken, muhabir, "Cevabı alamadım. Oraya gitsem de görüşeceğimin garantisi yok" diyerek konvoyu takip edemedi.
Yaklaşık bir saat sonra, çalan telefonu açan muhabir, "Başbakan sizinle görüşmek istiyor. Nerede kaldınız" sözleriyle karşılaştı.
Muhabir, "Sizleri belediye otobüsüyle takip edip yetişmem imkânsızdı. Bu kadar hızlı dönüş yapılacağını da tahmin edemedim. Başka sefere inşallah" diyerek hayal kırıklığını yansıtan bir cevap verdi.
Telefonlar karşılıklı olarak "İyi günler" ve "Kolay gelsin" temennisiyle kapandı.
Kıbrıs, Erbakan, Kavakçı ve daha fazlası...
"Sevgili meslektaşım bu konu ayakta konuşulmayacak kadar hassas" diyen kişi eski Başbakan Bülent Ecevit, bu diyaloğu yaşayan muhabir ise bu satırların sahibinden başkası değil.
Eski Başbakan Ecevit ile yaşanan diyaloğun üzerinden 20, onun aramızdan ayrılmasını üzerinden ise 13 yıl geçti.
Bugün, Ecevit'in, 13'üncü ölüm yıl dönümü. Muhtemelen Devlet Mezarlığı'ndaki kabri başında anılacak.
Ecevit, Türk siyasetinde derin izler bıraktı. Beş defa başbakanlık yaptığı farklı zaman aralıklarında ciddi krizlerle karşı karşıya kaldı.
Bunların kimilerini başarılı şekilde yöneterek takdir kazanırken, kimilerinde ise büyük yaralar aldı.
Örneğin 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekatı...
"Ayşe tatile çıkabilir" talimatıyla harekatı başlatırken, bunun ABD-Türkiye ilişkilerinde nelere yol açabileceğini daha sonra görüldü.
Ecevit, bu harekatı başlattığında iktidar ortağı, Milli Görüş lideri rahmetli Necmettin Erbakan idi. Bir araya gelmelerine çok güç ihtimal verilen iki farklı siyasi hareket, Kıbrıs için birlikte hareket etmişlerdi.
Haşhaş meselesi de diğer bir kriz olarak tarih sayfalarında yerini alırken, iki eski iktidar ortağı Ecevit ve Erbakan yıllar sonra başörtüsüyle milletvekili seçilen ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gelen Merve Kavakçı olayında karşı karşıya geldi.
'Güvercin' Ecevit'ten 'şahin' Ecevit'e
"Su kullananın, toprak işleyenin" gibi akıllarda kalan sloganların sahibi, siyasi nezaketi ve zarafetiyle "güvercin" tarafı ön plana çıkarılan Ecevit, şahin kimliğiyle de dikkatleri üzerine çekti.
Emperyalizme karşı duruşu, işçi ve emekçiden yana tavrı nedeniyle toplumda "Karaoğlan" lakabıyla kabul gören Ecevit, bazı krizlerde ise büyük zarar gördü.
Özellikle onun döneminde yaşanan ekonomik kriz nedeniyle dışarıdan getirip ekonomiyi teslim ettiği Kemal Derviş, daha sonra partisini böldü.
Kavakçı'nın başörtülü şekilde yemin etmek için Meclis Genel Kurulu'na girip oturması sırasında Ecevit, yaptığı konuşmada, "Burası devlete meydan okunacak yer değil, lütfen bu hanıma haddini bildirin" diyerek şahin tarafını gözler önüne serdi.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer başkanlığında yapılan toplantıda "Anayasa kitapçığının" fırlatılması üzerine ekonomik kriz patlamış, Türkiye büyük bir devalüasyon yaşarken Ecevit, en büyük darbeyi devletin başına geçirdiği Sezer'den yedi.
Zira Sezer'in cumhurbaşkanı adayı olmasında en büyük çabayı Ecevit, göstermişti.
Siyasi maratonunda Türkiye'nin tarihindeki kritik olaylarında beş defa başbakanlık görevinde bulunan Ecevit'in, "naif", "nazik", "kibar" ve "zarafet" sahibi olduğu genel kanaat olarak görülüyor.
Onu, "Karaoğlan" diye tanıyıp öyle sevenler olduğu gibi yaşanan krizlerden dolayı çok sert eleştirenler de var. Ancak şurası kesin: Türk siyasetine damga vuran birçok siyasi gelişme Ecevit'in başbakanlığında yaşandı.
Ecevit Vakfı Başkan Yardımcısı: Kendisi gibi düşünmeyenlerle uzlaşmaya çalışırdı
Ölümünün üzerinden 13 yıl geçen Ecevit'i yakın çalışma arkadaşları, rahmetle ve minnetle andıklarını söylüyor.
Ecevit Vakfı Başkan Yardımcısı Emrehan Halıcı, Ecevit'i demokrasiye, özgürlüğe, eşitliğe, bağımsızlığa, barışa ve adalete bağlılığıyla hatırladığını ifade etti.
"Onu cesaretiyle, kararlılığıyla emperyalizme karşı etkin duruşuyla hatırlıyorum" diyen Halıcı, Independent Türkçe'ye yaptığı açıklamada şunları söyledi:
Bunların yanı sıra aynı zamanda, zarafetiyle, nezaketiyle, hoşgörüsüyle kendisi gibi düşünmeyenlerle uzlaşma arayışlarıyla hatırlıyorum.
Ülkenin geleceği için hiç düşünülmeyen koalisyon kurma çabalarıyla dikkati çekti. Bu yaklaşımlarıyla da onu unutmak mümkün değil.
Onu köylüye, işçiye, emekçiye verdiği önemden ötürü hatırlıyoruz. Sloganları aklımızdan çıkmıyor. 'Ezene ve ezilene de karşı: İnsanca hakça düzen arayışı" akıllarda. Bilime, kültüre, sanata duyarlı bir devlet adamıydı.
Halıcı, insana, hayvana, doğaya sevgisiyle yaklaşan Ecevit'in dürüstlüğüyle, sadeliğiyle alçak gönüllülüğüyle kalplere girdiğini vurguladı.
"Onu çok ama çok özlüyoruz" diyen Halıcı, Ecevit'in hayatı boyunca, halkı ve Türkiye'yi düşünerek siyaset yaptığını belirtti.
"Bazı kararlarının bedelini ödedi"
Ecevit'in karşılaştığı krizlerde ülkenin menfaatlerini göz önünde bulundurarak gerekli adımları attığını söyleyen Halıcı, şöyle devam etti:
Haksızlığa karşı dik durmuştur. Karşısındaki güç ne olursa olsun, bunun daha sonraki adımlar için herhangi bir çekince oluşturmadan, doğru bildiği, inandığı yolda eğilmeden, bükülmeden, kararlı tavırlar sergilemiştir.
Bahsedilen dış güç kaynaklı krizlerde de Ecevit, hep Türkiye'nin ve halkının yanında olarak kararlar almıştır. Bu aldığı kararların bazıların da bedellerini ödemekten çekinmemiştir.
Ecevit, doğru bildiği yoldan şaşmayan, dik duran, kararlı, taviz vermeyen bir devlet adamıydı.
"ABD'ye karşı çıkarken 'şahin', demokrasi ve özgürlükte 'güvercin'di"
Eski Devlet Bakanı ve Ecevit'in yol arkadaşlarından Tayfun İçli ise Türk siyasi tarihinde "Karaoğlan" olarak kayıtlara geçen Ecevit'in unutulmasının mümkün olmadığını ifade etti.
Ecevit'i akla getiren ilk olaylardan birisinin Kıbrıs Barış Harekatı olduğunu anlatan İçli, "Emek ve iş dünyasına yaptığı katkıları da her şeyin üstünde" dedi ve devam etti:
O, emek dünyasına çok değer veriyordu. "Su kullanın, toprak işleyenin" diyordu. 12 Eylül darbesi yapıldığı zaman cezaevine üç kez girdi.
Kıbrıs çıkartması, haşhaş ekimi ve ABD'ye karşı çıkış konularında şahin bir kimliği varken, demokrasi, özgürlük konularında güvercin kimliği vardı.
Barışı temsil eden bir kimliği vardı. Nezaketi ve zarafetiyle örnek bir insandı.
Ecevit'in iyi bir siyasetçi olmasının yanında diplomat kimliğinin olduğunu vurgulayan İçli, Londra'da "Ayşe tatile çıkabilir" mesajıyla Kıbrıs Barış Harekatı talimatı verdiğini hatırlattı.
İçli, Ecevit'in yakınlarının sırtlarını çok rahatlıkla dayayabileceği, çok güvenilir bir devlet adamı olduğunu dile getirerek onun bu yanını çok özlediğini sözlerine ekledi.
'Amerika, Irak'ta çözüm aramıyor, Saddam'ın kellesini istiyor'
Eski milletvekili Recai Birgün de sadece yanında görev alanlardan biri olarak değil, Türkiye halkının zihninde Ecevit hakkında oluşan olumlu bir kanat olduğunu ifade etti. Bunun "Dürüst, ahlaklı, nazik, alçak gönüllü, hoşgörülü ve çok beyefendi" oluşuna ilişkin olduğunu söyledi.
Ecevit'in ülkenin milli menfaatleri ve inandığı davalar söz konusu olduğunda nasıl şahinleştiğinin de herkes tarafından bilindiğini anlatan Birgün, buna en güzel örneklerin 74 Kıbrıs Barış Harekatı, haşhaş ekiminde ABD'ye karşı gösterilen reaksiyonlar olduğunu hatırlattı.
"Irak konusunda Amerika'ya karşı ortaya koyduğu direnç, aslında o yumuşak huylu siyasetçinin gerektiğinde nasıl şahinleştiğini gösteriyor" diyen Birgün, Ecevit'in komşularıyla iyi ilişkiler geliştiren bir Türkiye'nin dünyada daha güçlü bir konuma gelebileceğine inandığını aktardı ve ekledi:
Komşulardan kastı; İran, Irak, Suriye ve bizimle sınırları bulunan Balkan ülkeleriydi. Türkiye'nin buradan aldığı güçle daha etkin olabileceğine inanıyordu.
Ancak birtakım küresel güçler, kendi menfaatleri doğrultusunda Ortadoğu'da özellikle sürekli bazı faaliyetlerde bulundular.
2000 yılında Amerika'ya bir ziyarette bulunduk. O zaman ki, Amerikan yönetimi, Türkiye üzerinden Irak'a girmek istiyordu. Amerikalılar, askerlerinin Türkiye sınırları içinde konuşlandırılmasını istemişlerdi. Bu konuda da en ufak bir taviz vermiyorlardı.
Beyaz Saray çıkışında, kapının önünde, Ecevit, toplantıda konuşulanları anlattı ve "Aslında Amerika hükümeti, Irak'ta çözüm aramıyor, Saddam'ın kellesini istiyor" diyerek tepkisini ortaya koymuştu.
28 Mayıs 1925'te İstanbul'da bir doktor ve bir ressamın oğlu olarak dünyaya gelen Ecevit, 81 yıllık ömrüne dil bilimcilik, yazarlık, şairlik, gazetecilik, çalışma bakanlığı, milletvekilliği, parti genel başkanlığı ve başbakanlık sığdırarak 5 Kasım 2006'da aramızdan ayrıldı.