Ankara gecekondularında bir dönem yaşanan zorlu hayatı anlatan ve aslında kıymeti çok bilinmemiş bir Kemal Sunal filmidir Düttürü Dünya.
Pek çok değerli ismin yer aldığı filmde Zeki Ökten’in yönetmen yardımcılığını Zeki Demirkubuz yapmış. Ekip çok sıkı...
Alışılanın aksine, Düttürü Dünya’da Kemal Sunal izleyiciyi güldürmüyor.
Tersine, onun şahsında pavyonda klarnet çalarak hayatını kazanmaya çalışan Mehmet’in hikayesi insanın içini acıyor...
Mehmet sadece pavyonda üflemiyor klarneti, tüm dünyaya üflüyor.
Üfledikçe dünyayla bağını koparıyor.
Hayat öyle, düttürü düttürü geçip gidiyor...
Mevcut dünya manzarası karşısında çaresiz kalan insanlık bir tuhaf ‘düttürü’ haline girmiş, hayatın gerçek sorunlarıyla yüzleşmektense, her şeye sırtını dönmüş, ömür tüketiyor...
Tek tek ülkelerin kendi içinde ve ülkeler arasında gelir dağılımı eşitsizliği derinleşiyor.
Dünyanın en zengin 42 kişisinin serveti, dünya nüfusunun yarısınınkine eşit!
Milyarlar açlık sınırının altında yaşarken, ortalama bir Amerikalı yılda 110 kilo et tüketiyor.
Her geçen gün daha büyük bir nüfus için sağlıklı içme suyuna ulaşım zorlaşıyor, ama ABD’de kolalı içecek tüketimi kişi başına 150 litre civarında.
Elbette ABD’nin kendi içinde de ciddi bir gelir dağılımı eşitsizliği var ve yemeyi içmeyi herkes eşit gerçekleştirmiyor.
Ülkede bir yandan obezite ciddi bir sorun olarak görülürken, diğer yanda ‘evsizler’in nüfusu giderek kabarıyor.
Afrika’dan söz edildiğini duyuyor musunuz hiç?
Bir kıtanın yaşadığı acılar insanlığın gündeminden çıktı gitti.
İtalya açıklarında batan (kimi zaman da batırılan) gemilerde yaşamını yitiren Afrikalı göçmen sayılarından bahsediliyor zaman zaman. O kadar.
Küresel karbon salınımı azaltılamıyor, atmosferdeki ısınma gezegendeki canlı yaşamı tehdit eden boyutlara ulaşıyor.
Gezegen tarihinde ilk defa bir tür, homo sapiens, kendisi de dahil tüm canlı türlerini yok etmekle tehdit ediyor...
Ya Türkiye?
Anlayacağınız, Türkiye’de her şey çok ‘güzel’ olsa, ülkemizde bir mutluluk adası yaratsak bile, insanlığın ve gezegenin bu genel gidişatından bağımsız bir kaderi yaşamamız mümkün değil.
Kaldı ki, Türkiye’de hiçbir şey ‘güzel’ değil.
Tüketici Hakları Derneği’nin 2018 raporuna göre, Türkiye’de 16 milyon kişi açlık sınırının, 48 milyon kişi de yoksulluk sınırının altında yaşıyor.
Geleceğimiz daha karanlık.
Genç işsizlik felaket sinyallerinin en belirgin olanı.
İçme suyu kaynaklarımız iki üç tane ulus-üstü şirkete satılmış vaziyette, bizim suyumuzu damacanalara doldurup bize satıyor ve her sene milyar dolarlık ciro yapıyorlar.
İstanbul dahil olmak üzere hiçbir büyük kentin çeşmelerinden içilebilir su akmıyor.
Biz hâlâ Hamidiye suyunu tartışıyoruz!..
Daha ne söylenebilir ki? Gerisi de aynı işte...
Dünyadaki bu manzarayla baş etmesi beklenen ‘liderler’ ne yapıyor?
Açık olmak gerekirse, Tayyip Erdoğan’a malum mektubu kaleme alabilen ve her gün tuhaf tuhaf Twitter mesajları yazan Trump’ın elinin altında nükleer silahları ateşleyecek bir düğmenin olması herkesi kabusa boğmalı.
Britanya’nın başına geçen bir başka tuhaf kişiden hiç söz etmiyorum bile.
Aslında gezegenin ülkelere bölünmüş mevcut halinde, o ülkelerin başında bulunan ve adına ‘lider’ denilen kimselerin külliyatlı miktarı sorunlu.
Sorumlu davranacaklarını ummak aşırı iyimserlik olur.
Biz ise en yumuşak ifadeyle, gezegenin en ‘sorunlu’ bölgesinde yaşıyoruz.
Gezegenimizdeki yaşam mevcut haliyle sürmeyecek, burası kesin.
Bilim insanları ekolojik felaket için 2050 yılını işaret ediyor.
Daha önce küresel bir savaş felaketi yaşamazsak eğer, büyük altüst oluşların 2050’ye doğru gerçekleşeceğini söylemek için kahin olmaya gerek yok.
Şimdi hayatta olan birkaç kuşak bu altüst oluşlara tanıklık yapacak, belki kurban olacak.
O yüzden, dünyadaki mevcut manzaraya sırtını dönüp bir klarnete üflemek, iyi-kötü bir ömür tüketmek iyi bir şahsi alternatif olmayabilir.
Bir cumhuriyet yıldönümünde, cumhuriyeti kim ne kadar kutluyor diye sayım yapmaktan ziyade, sadece cumhuriyetin değil, gezegendeki canlı yaşamının “ilelebet payidar” kalamayacağını dikkate almakta ve oturup iki dakika düşünmekte fayda var...
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish