Dizi-film sektörü telif yasasının değişmesini bekliyor

"Kölelik" sözleşmeleri, "gasp edilen" emek, “yayıncı ve yapımcı lobileri", alınamayan yurt dışı ödemeleri... Yönetmenlerden senaristlere, meslek birlikleri yetkililerinden oyunculara pek çok isim, yaşadıkları sorunları Independent Türkçe'ye anlattı

Sektördeki pek çok kişinin işsizlik nedeniyle "uzay dahil tüm evrende" haklarını devredecek sözleşmeler imzaladığı ve dayatılan şartları kabul etmek durumunda kaldığı belirtiliyor / Kolaj: Independent Türkçe

Türkiye’de telif hakkı pek çok davaya konu olsa da çözülebilmiş değil.

Yönetmenler, senaristler ve oyuncular, rol aldıkları filmler ile dizilerin tekrar yayınlarından telif geliri elde edemiyor.

Oysa yurt dışında emek sahiplerinin telif hakları yasalarla güvence altına alınmış durumda.

Dizi-film sektörünün başlıca sorunlarından telif konusunu, sektöre uzun yıllardır hizmet eden isimlerle konuştuk.  

"Hak sahipliği" meselesi

Mevcut yasaya göre yönetmen, senarist ve müzik bestecileri, eserin sahibi olarak görülüp "doğrudan hak sahibi" şeklinde değerlendiriliyor. Bu kişilere "creative" (yaratıcı) ekip deniliyor.

Oyuncular ve yapımcılar ise "bağlantılı hak sahibi" kategorisinde. Ancak Türkiye'de ne doğrudan ne de bağlantılı hak sahipleri telif geliri elde ediyor. Sadece müzisyenlerin telif alabildiği, onların da eksik aldığı belirtiliyor.

Sektöre emek verip hak ettiğini alamayan kişi sayısı ise yüz bini geçiyor. 

Haznedaroğlu: Dünyaya binlerce bölüm satan bir ülkeyiz ama telif alamıyoruz

Independent Türkçe'ye konuşan yönetmen - senarist ve bağımsız yapımcı Andaç Haznedaroğlu, Türkiye'deki telif yasasının yetersizliğine vurgu yapıyor:

Türk dizileri uzun zamandır uluslararası alanda ilgi görüyor ve birçok ülkeye satılıyor. Bir eser üretildiğinde zaten telif hakkı kendiliğinden doğmalı. Bu ABD'de ve Avrupa ülkelerinde çok güzel şekilde uygulanıyor. Yani eser sahibinin, -eser yayınlandığı sürece- bir eserden ömür boyu telif hakkı alma durumu doğuyor. Fakat Türkiye'de bu uygulanmıyor. Ancak biz, bir diziyi ya da sinema filmini yurt dışına sattığımızda o ülkelerde bizim adımıza bir telif ödeniyor. Ama bizim yasalarımızda ve kendi aramızda sendikalaşma ve dernek olmadığından bu telif haklarının ödemesini takip edemiyoruz. Bu telif hakkı bedeli, her yayınlandığı ülkede ve mecrada farklı olduğu için - ama yönetmeni, senaryo yazarı, müzikçi ve yapımcını hakkı oluyor- ve biz bunu takip edemiyoruz. Dünyaya binlerce bölüm satan bir ülkenin sanatçılarının aslında bu telifleri takip ederek alması gerekiyor. Fakat bizim hukukçularımız ya da sistemimiz bu bilgiye olanak sağlamadığı için bu telif hakkını almakta zorlanıyoruz.

İstanbul Bilgi Üniversitesi Sinema-TV bölümü öğretim görevlisi Haznedaroğlu, telif haklarının Türkiye'de "yaptırım" olarak uygulanmasının şart olduğunu vurguluyor. 

"Bir müzisyen eserini en ücra köşede takip ediyor. Biz emek verdiğimiz işleri neden takip edemiyoruz?"

"Bir eserin telif hakkı sahibi her kim ise, eserin jeneriğinden takip edilip bu ücretlerin yatırılıp yatırılmadığı ile ilgili hukuksal bir birim oluşturulmalı ve derneklerle birlikte çalışılmalı" diyen Andaç Haznedaroğlu, müzik sektörünü işaret ediyor:

Bu durum şu an en iyi şekilde müzik endüstrisinde yapılıyor. Bir müzisyen eserini en ücra köşede bile çalan parçasını takip edebiliyor, biz yıllarca emek verdiğimiz filmleri ve dizileri neden takip edemiyoruz?

Korsan yayıncılık sorununa değinen Haznedaroğlu, kamera arkasından önüne, yapımlarda emeği geçen binlerce kişinin haklarını alamamasına tepkili: 

Türkiye'de özellikle internetteki korsan yayınlardan dolayı eserler, binlerce yerde izleniyor ama bu işi gerçekten emek verenler, kamera arkasında çalışanlar, yıllarca bir senaryoyu oluşturan kişiler, bu işin telifini kazanamıyor.

"Telif hakkı"nın "satış bedeli"nden farklı bir konu olduğuna vurgu yapan yönetmen-senarist Andaç Haznedaroğlu, hakların kanala ve yapımcıya devrinde dahi telif geliri doğduğunu belirtiyor. Haznedaroğlu, yurt dışındaki işleyişin çok farklı olduğunu, başarılı işlere imza atan kişilerin, telif hakkı sayesinde hayat boyu kendilerini idame ettirecek gelire kavuştuğunu da sözlerine ekliyor: 

Yurt dışında Harry Potter'ın yazarı ya da birkaç iyi film çekmiş bir yönetmen, ömür boyu geçinebileceği telif ücretlerine sahip. Ama bizde 500-600 bölümlük dizi de çeksek, filmler de yapsak telif alamıyoruz. Eserlerde 'yaratıcı' olarak hak sahibiysek, haklarımızı bir kanala, yapımcıya devretsek bile yasal olarak, bizlerin bu devir dışında telif almamız gerekiyor. Telif hakkı yasasının bir an önce düzenlenip, çalışanların haklarının gözetilmesi, 'yaratıcı' kişilerin kendi özgürlükleri içinde iyi sanat eserleri oluşturabilmeleri için bu yasaların yeniden düzenlenmesi gerekiyor.

 

Andaç Haznedaroğlu Independent Türkçe.png
Andaç Haznedaroğlu / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Telif hakkı, mayıs ayında kurulan Yönetmenler Birliği'nin (YÖN-BİR) de gündeminde. Birlik, elde edemedikleri telifleri sektörün temel sorunu olarak görüyor, oluşturulan çalıştaylar ve belirlenen gruplar bu konuya odaklanıyor.

Dönmez: Hak edilen telif ödense kazandığımız paralar 10 sene yeterdi

YÖN-BİR kurucularından yönetmen Altan Dönmez, şu sözleri söylüyor:

Yönetmenden oyuncuya, senaristten set çalışanına yapımda herkesin emeği geçiyor. Dolayısıyla herkes hakkını almalı. Ancak pek çok kişinin hakkı yeniyor. Yenmeseydi, hak edilen telif ücreti ödenseydi, kazanılan para, pek çok yönetmen, senarist ve oyuncuya 10 sene yeterdi. Yurt dışındaki pek çok yerde bu işler olması gerektiği gibi ancak Türkiye’de ne yazık ki bu durum böyle değil. 

 

Altan Dönmez- yönetmen.jpg
Altan Dönmez / Fotoğraf: IndependentTürkçe

 

Sözleşmelerdeki “uzay dahil tüm platformlarda tüm haklardan vazgeçme” ilkesi

Özellikle teknolojinin gelişmesiyle yapımların televizyon kanalları dışında internet üzerinden de yayınlanması ve çevrimiçi platformlara ilginin artması, sözleşmeleri de etkilemiş.

Sözleşme içerikleri yapımcılar tarafından yasal boşluğa imkan vermeyecek şekilde değiştirilerek “uzay dahil tüm evrende her türlü haktan vazgeçildiği” maddesi eklenmiş.

Böylelikle senarist, oyuncu, yönetmen, müzik eseri sahibi ve set çalışanlarının hak iddia etmeleri engellenmiş.

 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

 

SENARİSTBİR Başkanı Barış: "Satış bedeli" ile "telif bedeli" karıştırılıyor

Senaryo ve Diyalog Yazarı Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği (SENARİSTBİR) Başkanı İlker Barış, "satış bedeli" ile "telif bedelinin" karıştırıldığını vurguluyor:

Türkiye'de ne yazık ki sinema sektöründe telif alınamıyor. Senaryo yazarı eserini yazdığında bir defaya mahsus "satış bedeli" denilen ücreti alır ve bir daha hiç ücret talep etmeyeceğine dair sözleşme imzalar. İmzalamadığı taktirde eserini satamaz. Eser, ticari sahibine sonsuza kadar para kazandırır ancak senaryo yazarı ilk aldığı ücret dışında bir bedel alamaz. İlk alınan ücretin telifi de kapsadığı ve eserin telifinin, ilk ücretle birlikte ödendiği söylenir. Bu elbette doğru değildir. "Satış bedeli" ile "telif bedeli" karıştırılıyor ve yapım şirketleri yasa taslaklarında bu karışıklığın düzeltilmesine engel oluyor. "Satış bedeli", senaryo yazarının eserini yapımcıya sattığı bedeldir ve bu bedel ticari bir sözleşme ile yapımcıdan alınır. Ancak "telif bedeli" yapımcıdan değil, eseri yayınlayan/gösterenden ve buna aracılık edenlerden alınır. Yani eserin katma değerinden ticari fayda sağlayan herkes telif ödemekle yükümlüdür. Yapımcı, üzerine hiç vazife olmadığı halde, kendisinden talep edilmeyecek hakları da eser sahibinin devretmesini sözleşmelerde şart koşar. Oysa yayın hakkı (tekrar yayınlar), erişime sunma hakkı (internet), yeniden iletim hakkı (yayının izleyiciye ulaşmasına aracı olan uydu, kablo vs. şirketleri) ile umumi mahallerde gösterim hakkı (tv yayını ve film gösteren otel, uçak, otobüs, kafe, restoran vs.), senaryo yazarı tarafından ticari sözleşme ile devredilmiş olsa dahi, tüm dünyada olduğu gibi yok hükmünde sayılıp meslek birlikleri tarafından senaryo yazarı adına toplanıp dağıtılmalıdır. Telif budur.

"Yapımcı ve yayıncıların lobileri, hakların teslim edilmesine engel oldu"

İlker Barış, telif hakkının engellenmesinde yapımcı ve yayıncı lobilerinin etkisi olduğunu savunuyor Barış, yurt dışından telif almalarının da önünün kesildiğini kaydediyor:

Hazırlanan yasa taslağında bu hakların teslim edileceğine dair maddeler öngörülmüş, ancak yapımcı ve yayıncıların lobileri ne yazık ki engel olmuştur. Yayıncıların direnci bir ölçüde anlaşılabilir ve hakkaniyet argümanları ile bu dirençle savaşılabilir. Ancak yapımcıların direnci, eşyanın tabiatına aykırı bir direnç olduğu için nasıl savaşılacağına dair çözümler üretmek kolay olmuyor. Bu direnç eşyanın tabiatına aykırıdır çünkü telifi ödeyecek olanlar yapımcılar değildir, durumdan vazife çıkarmaktadırlar. Bu tutumları ile bizlerin yurt dışından da telif almamızın önünü kesiyorlar.

"Yurt dışından telif almamıza da engel oluyorlar"

SENARİSTBİR Başkanı, yurtiçinde telif alamadıkları gibi yurt dışından gelebilecek telifin de önünde engel oluşturulduğunu söylüyor:

Eserlerimiz yurt dışında yayınlandığında, yayınlayan ülkede bizim adımıza telif ayrılır. Ancak bizim telif yasamız uygun bir yasa olmadığı için bizim için ayrılan o telif o ülkenin hazinesine geri döner. Ülkemize girecek dövizi ne yazık ki kaybetmiş oluruz. Yapımcılar bu yasa maddelerine engel olmasa, kendileri de bağlantılı hak sahibi oldukları için o ülkelerden telif alacaklar, ama nasıl olsa ticari sözleşmelerde yayıncılara ortak olup satış bedelinden para kazanıyoruz deyip  oradan gelecek telifi küçümsüyor, önemsemiyorlar. Bizim alacağımız telife de engel oluyorlar. Bu nedenle yasada yer alan "Bağlantılı Hak Sahibi Yapımcı" tanımının revize edilmesi, hangi yapımcıların bağlantılı hak sahibi olduğu hangilerinin olmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır. Mevcut yasada böyle bir ayrım olmadığı için tüm yapımcılar bağlantılı hak sahibi sayılıyor ve yasa gereği bağlantılı hak sahibi meslek birliklerine üye olup yönetimlerine gelerek meslek birliklerine tanınan "yasa yapımında söz sahibi olma" hakkını kullanıyor ve yasa tasarısında havanda su dövülmesine sebep oluyorlar. Bu tutum nispeten küçük ve orta ölçekli yapımcıya da zarar veriyor. Yapılan iş sayısı azalmamasına rağmen iş yapan yapımcı sayısı azalıyor. Bu gidişle üç-beş büyük yapım şirketi dışında yapım şirketi kalmayacak. Sözün özü, telif yasasının hakkaniyet ölçüsünde düzenlenmesinin gecikmesi sektör dinamiklerinin ve dengelerinin tehlikeli boyutlarda bozulmasına doğru yol almamıza neden oluyor. Sektör alarm veriyor!

 

İlker Barış.SKM.jpg
İlker Barış / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Sayman: Yayıncıların güçlü lobisi, medya organlarının kırılgan yapısı gibi nedenlerle iktidar yeni yasa değişikliklerini gündeme getirmiyor

Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği (SİNEBİR) kurucularından Aydın Sayman, yeni yasa değişikliklerinin iktidar tarafından gündeme getirilmeyişini yayıncıların güçlü "lobi"leri ile medyanın mevcut yapısına bağlıyor:

Türkiye’de telif haklarındaki ilerlemeler, 'aşağı'dan, yani telif hakkı sahiplerinden çok 'yukarı'dan yani AB ile uyumlu yasa yapma gerekliliklerinden doğmuştur. Bu nedenle de ciddi bir ölçüde 'kes- çevir- yapıştır' yöntemiyle yapılan telif yasaları 'acayip' sonuçlar doğurmuştur. Sorunların en ağır yanı 'görsel-işitsel' sanatlar için gerçekleşmiştir. Neredeyse 25 yıldır yapılan yasal çalışmalar sonucunda eser sahiplerinin hakları tanınmış, tarif edilmiş, ama korunamamış ve alınamamıştır! Bugün geldiğimiz noktada, son yapılan telif yasa taslağı, telif haklarını -yeniden iletim hakları dahil- alınabilir bir düzeye getiriyor ancak özellikle yayıncıların güçlü lobisi, medya organlarının kırılgan yapısı gibi nedenlerle iktidar yeni yasa değişikliklerini gündeme getirmiyor. Şimdiye dek sekiz kez değişikliğe uğratılmış FSEK tam da sinemacılar için meyve vermeye başlayacakken bekleme odasına alındı. Geçmişte film yapımcısı bir duayenin marifetiyle Yeşilçam’ın binlerce film üretmiş sinema sanatçıları telif haklarından mahrum kalmıştı. Bu haksızlık düzeltilmediği gibi ülke gerçeklerini tahlil etmeden 'kes-çevir-yapıştır' şeklinde yapılan yasa değişiklikleri, yeni, genç sinema ve televizyon sanatçılarını hukukta 'kelepçe sözleşme' tanımına uyan yazılı anlaşmalarla telif haklarını terk etmeye zorladı.

SİNEBİR Yönetim Kurulu üyesi ve yönetmen Sayman, "uzayda henüz keşfedilmemiş gezegenler" de dahil, kişileri doğacak tüm haklarından vazgeçirilen sözleşmeler için "kelepçe" benzetmesinde bulunuyor:

Arsız hukukçuların ellerinde 'uzayda henüz keşfedilmemiş gezegenler de dahil' tüm yer ve bölgelerdeki haklarını teslim eden sanatçıların bilinçsizlikleri ve 'birliksiz'liklerinin de rolü olduğunu unutmayalım bu durumdan. Sonuçta olan binlerce filmde karşılığı ödenmemiş bir emekle çalışan sanatçılarımıza oluyor. Mütevazı yaşamlarının sonlarında bir kuruşluk telif hakkı alamadan öldüler, ölüyorlar. Eski bir deyimi az değiştirerek tekrar edeyim; zengin arabasını dağdan aşırıyor, sinema sanatçıları düz yolda şaşırıyorlar.

 

Aydın Sayman Independent Türkçe.JPG
Aydın Sayman / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Efendioğlu: Geçmişte senaristin haklarını hiçe sayan maddelerle dolu sözleşmeler imzaladık

Senarist Özge Efendioğlu da imzalanan sözleşmelerde “uzay dahil, galaksi dahil” gibi tanımların yer aldığını ve özellikle sektördeki ilk yıllarında kendisinin de bu sözleşmeleri imzaladığını belirtiyor:

Geçmişte -özellikle sektöre ilk başladığımız yıllarda- senaristin haklarını tamamen hiçe sayan maddelerle dolu sözleşmeler imzaladığımız oldu. Günümüzde ise bu durum senarist ya da yapımcının gücüne, karşılıklı iyi niyetine ya da kanalın isteklerine göre değişkenlik gösterebiliyor. Ama herkes için geçerli, eşit, sistemleşmiş ya da yasalaşmış bir telif sistemi yok maalesef.

 

Senarist Özge Efendioğlu.jpg
Özge Efendioğlu / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Güneş: Ben güçlüydüm sözleşmeyi değiştirttim ama pek çok kişi boyun eğiyor

Yönetmen İsmail Güneş ise bir yapımcının kendisine “tüm evrende haklarından vazgeçeceği”ne dair maddenin yer aldığı bir film sözleşmesi imzalatmak istediğini ancak kendisinin bunu reddettiğini söylüyor:

Ben güçlüydüm ve geri çevirme gücüm vardı. Yapımcı o filmi özellikle benim çekmemi istiyordu, bunu biliyordum ve sözleşmedeki o maddeyi çıkarttırdım. Pek çok isim buna cesaret edemiyor ve işsizlik nedeniyle bu sömürü düzenine boyun eğiyor.

Güneş'in "tüm evrende haklarından vazgeçeceği"ne dair madde yer alması sebebiyle imzalamayı reddettiği sözleşmenin ilgili bölümü:

sözleşme örnek.JPG
Fotoğraf: Independent Türkçe

 

“İş bulan kaybetmemek için dayatılan şartları kabul ediyor”

Güneş, artık yapımcıların daha genç ve tecrübesiz isimlerle çalışmaya başladığını ve pek çok kişinin parasızlık nedeniyle dizi ya da film teklifi alır almaz tüm şartları kabul edip diğer yayınlardan gelecek haklarından vazgeçtiğini belirtiyor.

İsmail Güneş, iş bulan kişilerin, bunu kaybetmemek için dayatılan şartları kabul ettiğini söylüyor.

“ABD ve Türkiye arasındaki telif farkı, demokrasi ile diktatörlük gibi”

Türkiye’nin telif hakları konusunda katedilecek daha çok yolunun bulunduğunu belirten yönetmen İsmail Güneş, çarpıcı bir benzetmede bulunuyor: 

ABD’nin telif sistemi ile Türkiye’ninki arasında dağlar kadar fark var. Tıpkı demokrasi ile diktatörlük gibi! ABD’de tüm haklar sözleşmeyle korunuyor. Örneğin bir oyuncu filmde oynamak için 20 bin dolar istiyor ve oynuyor. Eğer film gösterilirse, gösterim başına ayrı kazanç elde ediyor. Tüm haklar sözleşmeye bağlanıyor ve asla hülle yapılmıyor!

 

Yönetmen İsmail Güneş.JPG
İsmail Güneş / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Oyuncular telif hakkında ne söylüyor?

Yönetmenler ve senaristler gibi oyuncuların da en büyük sıkıntısı telif alamamak.

Duran: 24 yıldır oyuncuyum, tek kuruş telif almadım

Televizyon kariyerine 1995’te başlayan oyuncu Ömer Duran, 20’yi aşkın dizinin 500’e yakın bölümünün yanı sıra 10 sinema filminde oynamış, ancak telif alamamış:

Bugüne dek hiçbir işimden tek kuruş telif almadım. İlk dizim Kaygısızlar defalarca tekrar gösterime girdi. Sonrasında yerel kanallara, internet portallarına da satıldı fakat kimse bana bunun için ne bir izin sordu ne de herhangi bir ödeme yaptı. Aynı şekilde hala YouTube üzerinden gösterilen ve oldukça yüksek tıklanma oranına sahip Tatlı Kaçıklar adlı diziden de -ki yaklaşık 150 bölüm rol aldım- tek bir kuruş telif almadım. Çocuklarıma bırakabileceğim en büyük mirasım, oyuncu olarak bir parçası olduğum bu işlerdir. Ama maalesef bugün bana sağlamadığı gibi yarın da çocuklarıma ekonomik bir getiri sağlamayacaklar.

“Yapımcı, işin başında tüm haklarımızı kanunsuz bir şekilde tamamen devralıyor”

Duran, sözlerini şöyle sürdürüyor:

Yurt dışında yayınlanan işler için de ancak BİROY (Sinema Oyuncuları Meslek Birliği)  vasıtası ile bazen ödeme alabiliyoruz. Çünkü birçok ülke -haklı olarak- karşılıklılık ilkesi gereği kendi ülkelerine ait yapımların teliflerini almadan, hakkımız olan parayı bloke ediyorlar. Bir çok ülkede oyuncular, rol aldıkları bir filmin DVD’sinin 4. baskısı için bile telif alabilirken, bizde bu çok uzak bir hayal… Bu durum birçok yönetmen ve senarist için de aynı bildiğim kadarıyla. Çünkü “yapımcı” işin başında tüm haklarımızı kanunsuz bir şekilde tamamen devralıyor. Oyuncu telif hakkı için diretecek durumda göremiyor kendisini. Çünkü biliyor ki böyle bir taleple gittiği anda yapımcı ondan vazgeçecek. Yapımcı biliyor ki, telif istemeyecek, bırakın telifi sosyal güvence bile sormayacak birçok oyuncu kapısında bekliyor!

 

Ömer Duran. Sinema. Telif..jpg
Ömer Duran / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Açıkalın: Hiçbir güvencemiz olmadan emeğimizi teslim edip kenara çekiliyoruz

Oyuncu Nilüfer Açıkalın da telif yasasının en kısa sürede gündeme gelmesi gerektiği görüşünde:

Bizler telif alamıyoruz ve hiçbir güvencemiz olmadan emeğimizi teslim edip kenara çekiliyoruz. Telif yasasının bir an önce kabul görmesi sanatçıların hayrına olacaktır. Belirsizlik yorucu ve tüketen bir durum. Daha verimli olabilecekken öfke ve umutsuzlukla doluyoruz. Yasanın hızlıca gündeme gelmesi gerek. Elbette tüm bunlara istisna olabilecek isimler Türkiye’de de var, fakat çok çok az.

 

Nilüfer Açıkalın. Sinema. Telif..jpg
Nilüfer Açıkalın / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Sinema Oyuncuları Meslek Birliği (BİROY) ne diyor?

Sinema oyuncuları Meslek Birliği (BİROY), eserlerin ticari açıdan her kullanımlarının yani her tekrarlarının telif hakkı doğurduğunu belirtiyor.

BİROY Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve oyuncu Aslı Şahin, şu sözleri söylüyor:

Telif olarak bildiğimiz fikri mülkiyet bir eser meydana getirilirken yaratıcı ve özgün katkı sunmuş kişileri hak sahibi yapıyor. Bu bağlamda bizim sinema TV dediğimiz görsel işitsel alanda hemen hemen tüm dünyada kabul edilmiş olan telif hakkı sahipleri senarist, yönetmen ve özgün müzik bestecisidir. Bunun yanında bağlantılı hak sahibi olarak da oyuncular ve yapımcılar kabul edilir. Hatta oyuncuların birebir özgün yaratıcılıkları ortada olduğu için kimi yerlerde bağlantılı değil direkt hak sahibi kabul edilmeleri gerektiği, yapımcıların da özgün katkıları olmadığı ve aslında bağlantılı hak sahibi olmalarının da çok doğru olmadığı konuşulmaktadır. Yapımcılara bu hak eserin meydana gelmesi için tüm bileşenleri bir araya getirmeleri sebebiyle tanınmıştır. Hak sahipleri eseri meydana getirirken emeklerinin karşılığında bir ücret alır. Daha sonra bu eser, her ticari olarak kullanımında bir gelir oluşturur -ki bunun adı teliftir-. Bir eser tekrar tekrar gösterildiğinde telif hakkının hak sahiplerine ödenmesi gerekmektedir.

Şahin: Oyunculara kölelik sözleşmesi imzalatılıyor

Aslı Şahin, Türkiye’de imzalatılan sözleşmeleri “kölelik" sözleşmesi olarak tanımlıyor:

Ülkemizde kanallar ve yapımcılar oyunculara maalesef kölelik sözleşmesi imzalatıyorlar. Oyuncuların haklarını zamandan ve mekandan bağımsız olarak, keşfedilecek yeni galaksiler de dahil olmak üzere ve sonsuza kadar devralıyorlar. Oysa henüz doğmamış bir hakka dair bir işlem yapamazsınız, doğru değildir, ama bu sektörde yapılabiliyor çünkü maalesef yasa izin veriyor ve yanlış olduğunu bile bile bunu oyunculara dayatıyorlar. Sorunlu mentaliteyi göstermesi açısından bu önemli bir örnektir. Daha sonra da yapımcılar tüm bu hakları kanallara verdiklerini söylüyorlar ki bu daha da sorunlu bir alan. Görsel işitsel bir eseri meydana getiren unsurların her biri bu eserin olabildiğince çok insana ulaşmasını ister. Dolayısıyla hakların kullanımının verilmesinde hiç bir sıkıntı yok ve fakat bunun karşılığının verilmesinde sorun yaşanıyor. Yapımcılar daha önce eserin tek sahibi olarak görülüyorlardı. Ama  yasalar değişti ve telif konusunda dünyayla uyumlandık.  Şimdi de AB müktesebatına uymaya ve yasamızı güncellemeye çalışıyoruz. Böylece yurt dışında birikmiş telifleri almanın yolu açılıyor.

 

Aslı Şahin. BİROY. Telif..jpg
Aslı Şahin / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

“Meslek birliklerine ödeme yapılmıyor, haklar gasp ediliyor”

Şahin, haklarının gasp edildiğini söylüyor:

Normal şartlarda ve Türkiye'de de yasamız gereği, kullanıcıların tekrar tekrar kullanarak üzerinden gelir elde ettikleri bu eserler için hak sahipleri adına meslek birliklerine ödeme yapmaları gerekiyor. Fakat bizde bu sistem işlemiyor ve haklar gasp ediliyor. Kaldı ki çok büyük rakamlardan bahsetmiyoruz aslında.

“Yurt dışına satış ayrı bir konu”

Şahin, dizilerin tekrar bölümlerinden oluşan telif hakkı ile dizi ihracatı hakkının birbirinden farklı olduğuna da değiniyor:

Yurt dışına satış ayrı bir konu. Onlardan alınan pay, yapımcı veya dağıtımcıyla yapılan sözleşmeyle belirlenebilecek bir şey. Bizim telif dediğimiz ise yapımcılar ya da dağıtımcılarla alakalı değil, kullanıcılarla alakalı. Yani kanallar veya oteller gibi. Hatta o gösterimlerde yapımcıların da kendi telif hakları oluşuyor. Yani kullanıcılar, bir eseri ticari olarak kullanıp dolaylı ya da dolaysız gelir elde ediyorlar ise yönetmen, senarist, müzik bestecisi, oyuncu ve yapımcının hakkını vermeliler. Bizim BİROY olarak şu ana kadar 8 ülkeyle anlaşmamız var. İşlerimiz bu ülkelerde gösterildiğinde orada hakkımız doğuyor. Bu ülkelerin çoğu "Aman bizde hakkınız kalmasın" diyerek kendileri geldi. Hak yemekten çok korkuyorlar. Bu anlayışın bize de yerleşmesi gerekli. Kendi sanatçılarımızın haklarını savunmalıyız ki ilerleyebilelim. Daha iyi eserler üretelim. Sonuçta bu eserler hem gelir hem istihdam yaratıyor. Ayrıca ülke tanıtımına katkıları çok büyük. Yasanın AB ile uyumlu bir şekilde acilen çıkarılarak telif sisteminin çalışmaya başlaması ve hak bazlı anlayışın yerleşmesi gerekiyor.

 

telif- Kültür ve Turizm Bakanlığı Twitter @ozgulozkanyavuz
Fotoğraf: Twitter @ozgulozkanyavuz

 

Ali Sunal: Süreç devam ediyor

Konu telif hakkı olunca akla, Sunal ailesinin Kemal Sunal’ın filmlerinin telif haklarına ilişkin yürüttüğü hukuk mücadelesi geliyor.

Aile, Kemal Sunal’ın 1970’li yıllar ve 1980’lerde rol aldığı Yeşilçam filmlerinin kendilerinden izin alınmadan sinema dışında televizyon kanalları ve farklı platformlarda yayınlanması nedeniyle dava açmıştı. 

Davanın Mayıs 2018’de Yargıtay’da aleyhlerine sonuçlanması üzerine Sunal ailesinin konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşıdığı yönünde haberler çıkmıştı. Ancak Sunal, konunun henüz AYM’ye taşınmadığını ve sürecin devam ettiğini belirtiyor.

Metin Akpınar telif davasını kaybetmişti

Akla gelen bir diğer telif davası ise oyuncu Metin Akpınar'ın, rol aldığı Salak Milyoner, Köyden İndim Şehre ve Mavi Boncuk gibi filmler için bazı kanallara açtığı dava. Ancak Akpınar bu davayı kaybetmişti.

Ocak ayında kaybettiğimiz oyuncu Ayşen Gruda da Münir Özkul’un vefatının ardından yaptığı konuşmada telif hakları konusunu gündeme getirerek hak ettikleri kazancı elde edemedikleri için sitem etmişti.

Yeşilçam “uyandı” ama hakkını alamadı

Yeşilçam oyuncuları da geçtiğimiz senelerde “Yeşilçam Uyanıyor” sloganıyla yola çıkıp telif hakkı almak için harekete geçerek yasal haklarını BİROY’a devretmişti.


 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU