Savunma politikalarında değişim

Gürsel Tokmakoğlu Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: AA

ABD ve Avrupa'nın savunma politikaları nasıldı?

Türkiye'nin nasıldı?

Değişim var mı, ne yönde?

Savunma için tehdit değerlendirilir, buna göre stratejik planlar yapılır.

Tehdit değerlendirmesi, ulusal (milli) ve (varsa) ittifak için yapılır.

Dünya için ortaya konan politik bir iddia ve tarz vardır, buna ilişkin planlar yapılır.

Genel bakış böyledir.


Soğuk Savaş dönemi.

SSCB, Türkiye'den Doğu Anadolu'da toprak ve Boğazlar'da hak talep etti.

Türkiye NATO'ya girdi. Artık Türkiye'nin savunması şöyleydi: Tehdit SSCB ve milli konularla alakalı. O halde buna göre bir savunma politikası inşa edildi. 

Türkiye, NATO içinde bir "kenar kuşak" ülkesiydi, yani Sovyet tehdidine en yakın olandı.

Tehdit Avrupa'ya sıçramadan Türk ordusu üzerine düşeni yapacak ve Sovyet saldırılarına karşı koyacaktı.


Bu dönemde Türkiye, müttefiklerinden ama özellikle ABD'den savunma yardımı ve desteği aldı.

Aslında ABD'nin dünya politikası da bu tarz bir durumu gerektiriyordu.

Amerika, kendi etki alanında savunma yardımlarını "yöneten" idi.

80'li yılların sonundan itibaren terör tehdidi vardı ve artık planlara bu da dahildi.

Türkiye, "kara, deniz ve hava ülkesi" kavramlarına bağlı; iç bölgede, sınırlarında, denizlerinde ve hava sahasında geniş bir savunma yapma ihtiyacı duydu.

Sonuç, 500-600 bin asker, binlerce zırhlı vasıta, tank ve top, yüzlerce savaş gemisi, uçağı ve helikopteri ile savunmasını gerçekleştirdi.

En önemlisi, Türk askeri her an göreve hazırdı. Yüksek harbe hazırlık seviyesi NATO'da ABD'den sonra gelmekteydi.

Bütün bunlar bir maliyet demekti. Herhangi bir savaş yokken bile millet ekmeğini bölüp yarısını Mehmetçik'e vermekteydi.

Türkiye, coğrafyasının verdiği özel duruma göre eksiksiz savunmasını yerine getirdi.

Soğuk Savaş bitti, Türkiye savunmasını yine güçlü tutmak zorunda kaldı.

Çevre ülkelerde istikrarsızlık başka biçimlerde sürüyor ve hatta bazen artıyordu.

Ama terör hep vardı.

Üstelik bu ortamda bir de FETÖ tehdidi çıktı.

FETÖ paralel devlet yapılanması, Türk ordusu içinde ayrıca tehdit oluşturacak biçimde tüm olumsuz etkileriyle gelişti.

Bu tehdit şekli dengeleri ve anlayışları bir hayli bozdu.

Neyse ki bundan kurtulmak mümkün oldu.

Bunları üç aşağı beş yukarı biliyoruz.

Ya Avrupa nasıldı?

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Soğuk Savaş bitince Avrupa ülkeleri savunmasını büyük ölçüde NATO ve dolayısıyla ABD'ye dayalı sürdürdü.

Örnekler verelim:

Almanya, Fransa ve Britanya gibi Avrupa'nın ana aktörü ülkelerin her biri, 180-200 bin askerle savunmalarını yaptılar.

Bu Türkiye'nin bazen 3'te 1'i miktarına eşitti.

Savaş araç ve gereçleri de Türkiye'ninkinden az sayıda idi.

Bu durumda savunma maliyetleri düşüktü. 

Avrupalılar savunma paylarını azalttılar ve ortaya çıkan farkı ekonomik-sosyal gelişmeye, başka deyişle refaha ayırdılar. 

Avrupa ülkeleri teknolojide gelişerek bunu silah sanayilerinde de kullandılar.

Örneği,n Almanlar tank, İngilizler akıllı mühimmat, füze, Fransızlar mühimmat, helikopter, elektronik cihaz imal ettiler ve diyelim Türkiye'ye sattılar.

Yani savunma sanayilerini geliştirip, bununla kendi ekonomilerine ayrıca katkı sağladılar.


Geldik bugüne.

Avrupa'nın güçlü ülkelerinin savunma politikalarında bir eksiğin olduğu ortaya çıktı.

Ukrayna'daki savaş, artan Rus tehdidi ve Trump'ın oluşturduğu belirsizlik ve güvensizlik ortamı, Avrupa ülkelerinin bir savaşa hazırlanırcasına savunmalarını yeniden ele almalarına sebep oldu.

Üstelik ulusal ordularının yanı sıra buna bir de "Avrupa Ortak Ordusu" fikri dahil edildi.

Avrupa için yeni tehdit değerlendirmesi yapma ve eksikleri tamamlama zamanı geldi çattı.

Nükleer tehdit, stratejik caydırıcılık, deniz, hava, kara, siber-uzay, her sahada güçlü bir savunmaya gitme ihtiyacı ortaya çıktı. 

Ödevler belliydi.

Bütçeler buna göre tanzim edilecek ve öncelikler tespit edilecekti.

Ancak acil çözüm bekleyen konular; Ukrayna'daki savaş ne olacak, Avrupa buradan bir zafiyetle çıkmadan neler yapabilecek, Rus baskısı nasıl dengelenecek?

Bunun için ilk Avrupalılar hazır gücü olan Türkiye'ye yanaştılar ve belirtilen acil konularda Türkiye'nin katkısını istediler.

Bu arada unutmadan ekleyelim, Türkiye "yerli ve milli savunma sanayii" konusunu öncelikli hedefleri arasına koydu ve çok konuda ileri teknolojiye sahip silah araç ve gereçleri ile mühimmat üretimine geçti.

Türkiye, özellikle ABD ve Avrupa'ya bağımlı kalmadan, hatta ürettiklerini başkalarına da satarak, yeni ve güçlü bir savunma doktrinine geçti.

Bu, "oyun değiştirme yeteneği" şeklinde ifade edildi.

Açıklama ihtiyacı duyduğum önemli bir nokta var, ülkenin stratejik savunması çok boyutlu, katmanlı, her olasılığa göre belirlenir ve hazırlanır.

Bunun anlamı, yerli ve milli silah sistemlerinin gücünü artırırken, dost ülkelerle ortak projelerin gücü de artırılır, başkalarından da silah sistemi satın alınır, ortak görevlere göre çalışılır, her alternatif için savunma planları yapılır.

Türkiye, bundan böyle "bağımlı" bir savunma anlayışına sahip olması şurada dursun, stratejik hedeflerine ulaşmak maksadıyla, askeri yeteneklerini kilit rolde kullanma imkanına kavuştu, yani çok alanda rakipleriyle veya müttefikleriyle pazarlık yapma imkanını artırdı.

Türkiye için terör tehdidi de marjinalleşti. Ülkede huzur ortamı gelişti.

Savunmaya stratejik bağlam ile bakıldığında, bu kez bölgesel tehditleri bertaraf etmek, çevrede istikrarlı yapıları inşa etmek ve sınırların ötesinde milli hedefleri gerçekleştirmek söz konusu oldu.

Türkiye bu bakımdan Afrika dahil, pek çok noktada kendi bakış açısı ve karakteriyle faaliyetler için inisiyatif aldı. 

Savunmanın prensipleri için inisiyatif, hedef, emniyet, denge, derinlik, caydırma, gibi konu başlıkları hayatidir.

Ordular konvansiyonel ve nükleer seçeneklere haiz olduklarında caydırıcı olurlar. Stratejik yetenekler temel savunma gücü parametreleridir.


Nükleer yetenek kadar, günümüzde siber-uzay konusu da öne çıkan bir alandır.

Artık silah sistemleri 5'inci, hatta 6'ncı nesildir.

Bugün dünya genel olarak bir silahlanma evresine girmiştir.

Eğer savunmada sizin henüz ulaşamadığınız bir yetenek var ise bu noktada stratejik ortaklık ve ittifak kurmak önemli olur.

Savunma derinliği önemli bir konudur.

İşte bu da bir etken ve Avrupa ile müştereken, bölgede ortaya çıkan savunma taleplerine bakarken, artık Türkiye daha güçlü bir şekilde kendini gösterebiliyor.

Eksik söylememek adına bunu bir başka şekilde izah edeyim;

Avrupa savunmasına katkı demek başka, Türkiye'nin çıkarına ve savunma stratejisine dayalı Avrupa ile iş birliğine girişmek demek başkadır.

Bu anlayış ile harekete edildiğini bilmek gerekir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU