Diyarbakır'da, Hür Dava Partisince (HÜDA PAR) düzenlenen "Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı" başladı.
Büyükşehir Öğretmenevi'nde düzenlenen çalıştayın açılışında konuşan HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Kürt meselesinin yıllardır var olduğunu ve halen çözüm beklediğini söyledi.
Çalıştayda katılımcıların iki gün boyunca yapacakları sunumlarla Kürt meselesinin çözümü konusunda fikir ve önerilerini paylaşacağını ifade eden Yapıcıoğlu, çalıştayın ardından konuşulanları kitap haline getireceklerini ve kamuoyu ile paylaşacaklarını belirtti.
Yapıcıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
Kürt meselesi kimine göre terör, şiddet ve asayiş meselesidir; kimine göre de bölgesel, ekonomik geri kalmışlık meselesidir; kimine göre ise meselenin özünde Kürtlerin varlığının, kimliğinin inkar edilmesi vardır. Meselenin sebebi, tarihi kökleri ve çözüm önerileri konusunda farklı düşünceler ve fikirler olsa da bu meselenin var olduğu ve mutlaka çözüme kavuşturulması gerektiği konusunda herkes hemfikirdir."
Kürt meselesinin siyasi, sosyal ve uluslararası boyutu olduğunu düşündüklerini dile getiren Yapıcıoğlu, insani olmayan hiçbir çözümün gerçekçi ve kalıcı olamayacağını kaydetti.
"Kürtlerin, Müslüman Türk kardeşleri ile tarihsel birliktelikleri tarihin akışını değiştirmiştir." diyen Yapıcıoğlu, şöyle dedi:
1071'de Malazgirt'teki birliktelik ile Anadolu'nun fetih kapıları açıldı. 1915'teki birliktelik ile Çanakkale Boğazı ve Anadolu'nun kapıları Batılı emperyalistlere kapatıldı. Bunlar tarihin kırılma noktalarıydı. Kürtler kiracı veya mülteci değil, bu vatanın sahibi ve devletin kurucu halklarındandır.
"Sorun bizimdir, hepimizindir ve mutlaka çözüme kavuşturulmalıdır." ifadesini kullanan Yapıcıoğlu, Kürt meselesinin adalet temelinde çözülmesi gerektiğini belirtti.
Yapıcıoğlu, şunları kaydetti:
Bu mesele sadece Kürtlerin meselesi değil, ben insanım, haktan, adaletten, insanlıktan yanayım diyen herkesin meselesidir ve herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor. Çözümün gerekliliği konusunda tereddüt yoktur. Biz, bir çözüm bulmak ve bu meseleyi ebediyen, köklü bir şekilde çözmek zorundayız. Meselemizi sulh yoluyla, adalet temelinde çözmek mecburiyetindeyiz. Meselenin çözümsüz kalması bütün bölgeyi olumsuz etkileyeceği gibi adil bir şekilde çözümü hem bölgeyi hem de bütün İslam coğrafyasını rahatlatacaktır. Çözüm bu nedenle de daha fazla geciktirilmemelidir.
“Kürtler, Cumhuriyetin ilanından kısa bir süre sonra mesele olarak görülüp ötekileştirildiler”
Çalıştayın ilk oturumunda eski Milletvekili Mehmet Metiner, "Geçmişten Günümüze Kürt meselesine Çözüm Arayışları ve Neticeleri" başlıklı bir sunum yaptı. Metiner, "Peki nedir mesele? Şudur: Kuruluş sürecinde cumhuriyet halk partili iktidar seçkinleri, Kürt varlığını ve aidiyetini modern ulus-devlet projesi için bir tehdit olarak gördükleri için inkara yöneldiler. Devlet marifetiyle Türk ismi üzerinden homojen bir ulus yaratmak istedikleri için Kürtlerin ayrı bir kavim olarak varlığını inkar ederek dilini ve kültürünü yasaklama yoluna gittiler. Bunu da sistematik ve acımasız asimilasyon yaptılar. Milli mücadelenin kurucu ve güçlü aktörlerinden biri olan Kürtler, Cumhuriyetin ilanından kısa bir süre sonra durduk eyer farklı kavmi aidiyetleri dolayısıyla mesele olarak görülüp ötekileştirildiler." dedi.
"Kürt meselesi, Kürtleri mesele olarak gören CHP’nin inkarcı zihninin bir ürünüdür"
Kürtlerin bizatihi kendilerinin, "mesele" çıkarmadığını, ama ne yazık ki Kürtlerin "mesele" olarak görüldüğünü söyleyen Metiner, “Kürt meselesi, Kürtleri mesele olarak gören CHP’nin inkarcı zihninin bir ürünüdür. Türkiye’de inkar ve asimilasyondan kaynaklı bir 'Kürt meselesi' yok ama Kürtlerin meselesi var. Kürtlerin demokratik ve kültürel talepleri var. Kürtlerin o eski Türkiye’deki terörle yanlış mücadele yöntemlerinden kaynaklı mağduriyetleri ve sosyal sorunları var. Sayın Cumhurbaşkanımızın inkar ve asimilasyonu sonlandıran devrimci adımına eşlik eden güçlü demokratik ve kültürel adımları hiç kuşkusuz tarihi önemdedir. Ama hala giderilmesi gereken meseleler ve atılması gereken adımlar var." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin bu meseleye sunduğu desteğin, artık bu meselelerin kökten çözümü için gerekli zihni ve psikolojik zeminin oluştuğunu gösterdiğini savunan Metiner, herkesin bu elverişli çözüm zeminine yeni ve uzlaşıcı müspet katkı sağlaması gerektiğini söyledi.
“Kürt meselesi küçümsenecek bir mesele değildir”
Gazeteci-Yazar Yıldıray Oğur ise gerçekleştirdiği konuşmada Kürt meselesinin birçok boyutuyla ele alınması gerektiğini kaydederek, "Kürt meselesi dediğimizde içinde tarihin de olduğu onlarca meselenin iç içe girdiği girift bir meseleden bahsediyoruz. O yüzden bunun böyle kolay bir çözümü yok. O yüzden Kürt meselesinin çözümü hepimizin üzerine bir yük olarak biniyor. Çok ağır bir yük. Çünkü bunun içinde dil sorunu var, statü sorunu var, Anayasal sorunlar var, hapishanelerdeki insanların sorunları var, ceza kanunlarıyla ilgili olan kısımlar var ve silah var." dedi.
Kürt meselesinin küçümsenecek bir mesele olmadığının altını çizen Oğur, "Çünkü Kürt meselesinin son 40 yılını aslında bu silah hegemonize ediyor ve belki de Kürt meselesinin konuşulmasını ve bir adım ileriye gidilmesinin de önünde duruyor.
Bugün Türkiye'de Kürt meselesinin şiddet, silah ve PKK sadece sonucu değil aynı zamanda sebebi haline gelmiş durumda. Kürt meselesinde hayati birçok mesele aslında silahla doğrudan ilişkili. Yani silahlı bir örgütün var olmasıyla ilişkili pek çok sorun yaşıyoruz. Hapishanede olan insanlar, kayyumlar, bunların hepsi silahla siyaset arasındaki o gri alan ve bunun hukuk içerisinde de yani bu çok hukuki olmayan yorumlarla bu insanların aleyhine kullanılmasıyla da biraz yaratılmış sorunlar. O yüzden de silahı ortadan kaldırmak Kürt meselesinde bizim zannettiğimizden çok daha büyük bir problemin ortadan kalkmasına neden olacak diye düşünüyorum." değerlendirmesinde bulundu.
"HÜDA PAR, Kürtler ile iktidar arasında bir diyalogu sağlayabilecek bir noktada duruyor"
Gelinen aşamanın çok önemli bir fırsat olduğuna dikkat çeken Oğur, "Özellikle ben burada HÜDA PAR'ın çok önemli bir yapıcı rolü, bir ara yüz olma rolü olacağını düşünüyorum. HÜDA PAR, bu başarı hikayesini çok büyütmüş durumda ve önemli bir yerde duruyor. Yani Kürtler ile iktidar arasında bir diyalogu sağlayabilecek bir noktada duruyor. Özellikle HÜDA PAR Türkiye'nin batısındaki İslamcılarla diyaloglarını arttırarak ve parti üzerindeki pozitif etkisini de kullanarak bu silah bırakma meselesinin, Kürt sorununun çözümü meselesine doğru evrilmesini, yani masaya Kürt meselesinin ve Kürtlerin taleplerinin gelmesinde önemli itici güç haline gelebilir ve bu çok kıymetli olur." değerlendirmesinde bulundu.
“Kürtlük, PKK eliyle sosyal olarak yok edilmektedir”
Çalıştayın ilk oturumunda Akademisyen Yazar Dr. Abdulkadir Turan da "Muhataplık Sorunu, Terörü Bitirmek mi? Kürt Meselesini Çözmek mi?" başlıklı bir sunum gerçekleştirdi.
Kürtlerin muhatap alınmaması meselesinin, "Kürt meselesinin" oluşmasına yol açtığını belirten Akademisyen Yazar Dr. Abdulkadir Turan, yanlış muhatabın dayatılmasının da meselenin derinleşmesine ve yayılmasına sebep olduğunu söyledi.
Kürt meselesiyle PKK sorununun ayrıştırılması gerektiğini vurgulayan Turan, "Kürt meselesi PKK ile değil Osmanlı batılılaşmasının Osmanlı tüzel yapısına yansımasıyla başladı. Mesele 12 Eylül öncesinde farklı Kürt yapılara yönelik hunharca eylemler gerçekleştiren PKK'nın daha sonra Baas sürecindeki Suriye'ye geçip oradan buralara uzamasıyla sadece derinleşmiştir. Kürt meselesi İslam'ın siyaset üzerindeki etkisinin zayıflaması ve Batı emperyalizminin farklı boyutlarda İslam dünyasına uzanmasıyla ortaya çıkmış. PKK sorunu ise Batı'nın ve uzantılarının İslam'ın Kürtler üzerindeki sosyal etkisini zayıflatmak üzere ürettikleri bir savaş aracıdır. Açıkçası İslam'la yoğrulmuş ve ulus devlet sürecinde özünden uzaklaşmaya direnmiş Kürtlük, PKK eliyle sosyal olarak yok edilmektedir. Bu Kürtlüğün idamıdır. Dün Şeyh Sait, bugün Kürtlüğün kendisini idam ediliyor." değerlendirmesinde bulundu.
"Kürt meselesinin PKK ile çözülmeye çalışılması, dış dayatmaya boyun eğmektir"
Dr. Abdulkadir Turan, şöyle devam etti:
Devlet PKK'nın silahsızlandırılması istiyorsa PKK ile konuşur ama Kürtlerin ana dil meselesini benim ana dil meselemi neden PKK ile konuşuyor sadece? Ben onu mümessil olarak mı atadım? Her birimizin burada toplumsal kökleri var; burada ağaların, beylerin, paşaların, şeyhlerin, molaların torunları var. Her birimizin belli bir sosyal çevresi var. Biz PKK'yı hiçbir zaman kendimize mümessil olarak kabul etmedik. Hatta sol partilere de hiçbir zaman oy vermedik. Hatta biraz daha böyle babam derdi ki oğlum "halk yazıyorsa" kaçacaksın derdi. Bu kültürden geliyoruz. Sol bizi temsil etmiyor, biz kabul etmiyoruz. Bu olacak bir şey değil. Kürt meselesinin PKK ile çözülmeye çalışılması, dış dayatmaya boyun eğmektir. Dışarının elini güçlendirir ve PKK'ya katkı sağlar.
“Türk Kürtsüz, Kürt Türksüz olamaz”
Son olarak konuşan Mustafa Armağan, “Türk'üyle, Kürdüyle, Çerkez'iyle, Boşnak'ıyla, Arabıyla ancak birleştirdiğimiz zaman Türkiye'nin halkı olarak o tadı, o kıvamı, o lezzeti elde edebiliyoruz. Ayrı ayrı baktığımızda hiçbirimizde o bütünlük hissi oluşmuyor. Dolayısıyla Türk Kürtsüz, Kürt Türksüz olamaz. Bunu MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli gibi birisinin söylemiş olması da çok büyük bir adımdı. Bundan önce de Alparslan Türkeş'in buna benzer sözleri vardı.” diye belirtti.
“Erzurum kongresinin birinci maddesine baktığımızda Türklüğün Kürtlükten ayrılamaz olduğunu savunduğunu görüyoruz”
Erzurum Kongresi’nde Kürtler ve Türklerin ayrılamaz olduğu sonucunun çıktığını hatırlatan Armağan, “1919'un Mart ayında Erzurum vilayet kongresi yapılıyor. O kongrede 'Türk, Kürtsüz, Kürt Türksüz yaşayamaz. Geçmişte olduğu gibi gelecekte de Türk ile Kürt'ün aynı tarih, aynı çıkar, aynı hayat sahibi olacaklarını kabul etmemek mümkün değildir. Bu kadar derin ve esaslı bağlarla birbirine bağlı bulunan doğu vilayetleri, Türk'ü ile Kürt'ü ayırmak, her ikisini de ölüme mahkum etmek demektir. Duygusallığa kapılarak düşmanlarımıza hizmet etmekten sakınma göreviyle mükellefiz. Son fırsat elimizde, bunu da kaybedersek tarihimizi aşağılanmayla kapamış ve hazreti Kur'an'ı elimizle toprağa defne etmiş oluruz. Hakkımızda çevrilen entrikaları, düşünülen felaketleri sonuçsuz bırakmak yalnız bir şeye, doğu vilayetleri Müslümanlarının ittihat ve ittifakına bağlıdır.' Erzurum kongresinin birinci maddesini açıp okuduğumuzda Türklüğün Kürtlükten ayrılamaz olduğunu savunuyor.” ifadelerini kullandı.
“Biz tarihimizi istiyoruz”
Kürt sorununun yüzyılı aşkın bir süredir konuşulduğunu belirten Armağan, “Erzurum kongresi yeni bir gözle okunduğunda bizim bugün güncel olarak tartıştığımız meseleleri de ışık tutacak bir zenginliğe sahip. 1918'den beri yaşanan bu Kürt sorununu sadece ilk defa biz konuşmuyoruz. Bizden 107 sene önce de insanların bunu dile getirdiğini ve bize bu birikimi aktaracak belgeleri ulaştırdığını ama onların da resmi tarih tarafından yasaklandığını, saklandığını, kasalarda kilitli bırakıldığını öğrenmek de üzücü. Biz tarihimizi istiyoruz. Biz tarihe de adalet istiyoruz. Dolayısıyla adil bir tarih olursa hepimiz de bu cendereden çıkmış oluruz, bir nefes alma imkanı buluruz.” dedi.
Çalıştayın sonuç bildirgesi
HÜDA-PAR, çalıştayın sonuç bildirgesini yayımladı. Bildirgede şunlar kaydedildi:
Bismillahirrahmanirrahim
“Dillerinizin ve renklerinizin ayrı olması Allah’ın ayetlerindendir.” (Rum: 22)
Kürtlerin yoğun ve toplu olarak yaşadığı Kürdistan, ümmet coğrafyasının merkezindedir. Kürtler, İslam’ın ilk asrında İslam’la şereflenmiş ve İslam ümmetinin asli bir unsuru haline gelmiştir. Müslüman olduktan hemen sonra İslam’ın mukaddes beldelerinin muhafızlığını üstlenmiştir. Bağrından nice kahraman, âlim, mücahit ve lider çıkarmış olan Kürtler, ümmetin en zor zamanlarında büyük sorumluluklar yüklenmiş ve büyük bedeller ödemiş bir kavimdir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yüzyılı toplumsal travmalar, katliamlar, kıyamlar, isyanlar, haksızlıklar ve hukuksuzluklarla geçti. Nereden bakılırsa bakılsın Kürtler başta olmak üzere bu topraklarda yaşayan bütün insanlar için bu yüzyıl, büyük bir kayıp oldu. Bu kayıp sadece Türkiye için değil, İslam coğrafyasının tamamı için de istikrarsızlık nedeni oldu.
Kürtler bu coğrafyada azınlık değildir, bin yılı aşkın bir süredir Türk kardeşleri ile birlikte bütün zorlu badirelerin aşılmasında güçlü bir şekilde rol almıştır.
Kürt meselesi sadece bir asayiş/şiddet veya terör meselesi değil; tarihi, siyasi, hukuki, sosyolojik, ekonomik, bölgesel ve uluslararası boyutları da olan çok yönlü bir meseledir. Doğru usuller kullanılmadığından çözüm gecikmekte bu nedenle sorun derinleşmektedir. Uluslararası güçlerin ve özellikle emperyalizmin temsilcilerinin sürece dahil edilmek istenmesi, meseleyi daha da içinden çıkılmaz hale getirecektir. Bugün emperyalist güçler, bu mesele üzerinden ilgili bütün ülkeleri bölük pörçük ederek siyonizmi bu coğrafyanın hâkim gücü haline getirmek istemektedir.
Türkiye’nin en öncelikli konularından biri olan Kürt meselesinin adil bir çözüme kavuşması için meselenin doğru bir zeminde ve bütün boyutları ile tartışılması gerekir. Hedefin doğru tespit edilmesinin yanında, takip edilen yol ve yöntemin de doğru olması zorunludur. Bu nedenle “usul esasa takaddüm eder” kaidesi göz ardı edilmemelidir.
Laik temelde bir ulus devlet inşasına girişen cumhuriyetin yeni yönetici kadroları, homojen bir toplum üretme adına farklılıkları eritmeyi, asimilasyonu, yok saymayı dayatmış ve uyguladıkları politikalarla kardeşlik, adalet ve merhamet duygularını tahrip etmiştir.
Kürtler, tarihin hiçbir döneminde siyonizm ile müttefik olmamıştır. Aksine, Kürtler İslamiyeti kabul ettikten sonra Moğol ve Haçlı saldırılarına karşı İslam ümmetini hep savunmuş ve Kudüs’ün yılmaz muhafızları olmuşlardır. Kudüs fatihi Selahaddin’in şahsında bu hakikat somutlaşmıştır.
Kürt meselesinin çözümü ancak ulus devlet paradigmasının ve ırkçı/kavmiyetçi bakışın terk edilmesi suretiyle mümkün olabilir. Devlet, çözüm için bu iradeyi ortaya koymalıdır. Meselenin adalet temelinde çözümü, insani ve İslami bakış açısı ve tarihi tecrübelerden istifade edilerek mümkün olabilir. Maalesef şu ana kadar doğru bir yaklaşım sergilenmediği gibi tarihi tecrübelerden de istifade edilmemiştir.
Türkiye’de tüm kimlikler ve kültürler, kendi renkleriyle aynı tuvalde buluşmayı; kendi desenleriyle aynı ebru içinde yer almayı, kendi enstrümanlarıyla aynı ezgiyi seslendirmeyi, aynı karede yer alarak aynı ufka birlikte bakmayı ve ortak kaderi paylaştıkları ortak vatanda güzel bir gelecek kurmayı istemektedir.
Bizler, yeni yüzyılda Kürt Meselesinin çözümü için aşağıdaki tespit ve çözüm önerilerimizi kamuoyu ile paylaşıyoruz:
Kürt meselesi, yüz yıldır çözüm beklemektedir. Çözümsüz kalması halinde gelecek nesillerin heba olmasına sebep olacaktır. Bir yüzyıl daha kaybedilmemeli, barış ve adalet ile yepyeni bir yüzyıl, birlikte inşa edilmelidir.
Kürtler, mevcut çatışmaların en büyük mağdurudur. Bu nedenle Kürdistan’da yaşayan tüm insanlar bölgede huzur istemektedirler. Ankara’nın saadeti, Diyarbakır’ın huzuruna bağlıdır.
Kürtlerin hak talepleri ve hassasiyetleri dikkate alınmadan yüzyılların oluşturduğu sorunları çözmek mümkün değildir. Bu hassasiyetlerin başında İslam gelir ve İslamî değerlere aykırı hiçbir çözüm modeli Kürt halkı nezdinde karşılık bulmayacaktır.
Kemalist resmi ideolojinin dayatmaları neticesinde ortaya çıkan ve bugüne kadar yüz binlerce insanın ölümüne ve büyük acıların yaşanmasına yol açan silahın ve şiddetin Kürt meselesi için bir çözüm enstrümanı olmadığı bilakis bu yöntemin Kürtlerin sahip olduğu beşeri ve siyasi gücü kriminalize ettiği ortaya çıkmıştır.
Savaş baronlarına ve askeri vesayetten yana olanlara bir daha fırsat verilmemelidir. Silahı bir çözüm yöntemi olarak gören anlayış, başta siyaset kurumunun tüm bileşenleri olmak üzere toplumun tamamı tarafından mahkûm edilmelidir. Kürt meselesinin çözüm adresinin siyaset kurumu olduğu asla unutulmamalı, siyasi yollarla yürütülen çalışmalar desteklenmelidir.
İç cephenin güçlenebilmesi için ulusçu resmi ideolojinin inkâr ve asimilasyon politikaları tamamen terk edilmelidir. Ayrımcılığın sonlandırılması için yasal ve anayasal düzenlemeler yapılmalı, temel hak ve hürriyetler hiçbir şarta bağlanmamalı ve pazarlık konusu yapılmamalıdır.
Bugüne kadar edebiyatı çokça yapılan kardeşliğin artık hukuku da tahakkuk ettirilmelidir.
Kürtlerin büyük bir saygıyla andığı Şeyh Said–i Palevi gibi Kürt âlimlere yapılanlar başta olmak üzere bu güne kadar yapılan zulümlerden dolayı devlet adına özür dilenmeli ve mezar yerleri ivedilikle açıklanmalıdır.
Ülkemizde siyasal istikrarın ve birlikteliğin tahkim edilmesi için Millî Eğitim Bakanlığı çatısı altında yazılan Tarih ve Edebiyat kitaplarındaki resmi ideolojinin gerçeğe aykırı tezlerinden vazgeçilmelidir. Kürtlerin ve Türklerin Malazgirt, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı gibi kritik süreçlerdeki tarihsel birliktelikleri sahih bir surette yeniden yazılmalıdır.
Kürtçe anayasal güvenceye kavuşturulmalı, anadilde eğitimin önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır. Anayasada Kürtlerin yokluğu değil varlığı güvence altına alınmalıdır.
Bir önceki çözüm sürecinde yapılan hatalar bir daha tekrar edilmemelidir. Toplum nezdinde çözüme yönelik güveni zedeleyecek her türlü söz, tavır ve davranıştan mutlaka kaçınılmalıdır.
Kürt meselesinin kaynağını oluşturan Kemalist zihniyetin ürünü olan darbe anayasası değiştirilmeli ve eşit vatandaşlık temelinde yeni bir anayasa hazırlanmalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk olduğu tanımlamasından vazgeçilmelidir. Devlet diline hâkim olan ırkçı, dışlayıcı ve inkârcı söylem tüm mevzuattan, literatürden ve eğitim müfredatından çıkarılmalıdır.
Kürtleri birbirinden ayıran Skyes-Picot sınırları sembolik hale getirilmeli; insani, ekonomik, kültürel, sosyal ilişkilerin geliştirilmesi ve sılayı rahim hukukunun yerine getirilebilmesi için gerekli bütün kolaylıklar sağlanmalıdır.
Kürtlerin bireysel ve toplumsal haklarının tanınması, güvence altına alınması, barışın ve adaletin sağlanması ve güçlü ortak bir geleceğin inşası için tüm taraflar gecikmeksizin sorumluluk almalıdır.
Independent Türkçe