Minerva'nın Baykuşu bu hafta, Bülent Diken’in felsefe ve siyaset teorisi çalışmalarının izinde kültürel ve toplumsal açmazları keşfe çıkıyor.
Kadir Has Üniversitesi'nde ve Birleşik Krallık'taki Lancaster Üniversitesi'nde dersler veren Diken, kentleşme, göçmenlik ve sinema sosyolojisi gibi konularla da yakından ilgileniyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Sosyal ve eleştirel teori alanlarına önemli katkılar yapan akademisyenin 2021'de yayımlanan Yeni Despotizm: Eski Bir Canavarın Yeniden Canlandırılması adlı çalışması, aralıkta Metis Yayınları etiketiyle Türkiye'deki okurlarla da buluştu.
Bu vesileyle Diken'in analizlerinin farklı boyutlarını ortaya koyan 4 kitabını ele aldık.
Yeni Despotizm: Eski Bir Canavarın Yeniden Canlandırılması
Ekonomik büyüme ve ulusal güvenlik vurgusuyla şekillenen günümüzün siyasi söylemleri üzerinden despotizm kavramına odaklanan bu kitap, çeşitli baskı ve düzenleme mekanizmalarını mercek altına alıyor.
Despotizm kavramının felsefe ve politik düşüncede geçirdiği değişim, sinema ve edebiyattaki izdüşümleri üzerinden takip ediliyor. Yunan felsefeci ve tarihçi Ksenofon'un Hiero diyaloğuyla başlayan bu izlek, Platon ve Aristoteles'ten Hobbes, Spinoza ve Marx'a uzanan bir çizgide devam ediyor.
#BülentDiken'in yeni kitabı #YeniDespotizm, Ayşecan Ay'ın çevirisiyle çıktı!
— Metis Yayınları (@Metiskitap) December 20, 2024
https://t.co/0XHrbd7AaG
“Efendinin ‘zevk’i köleye, kölenin ‘çalışma’sından çıkan artı değeri sömürmesine bağlıdır. Ancak her artı değer akışı, zıt yöndeki bir başka akışla birbirini izler. Kölenin… pic.twitter.com/hbrEvpHdrs
Despotizm ve despotik kişilik üzerine yürütülen araştırma, Cervantes'in Don Kişot'u ve bunun Orson Welles tarafından hayata geçirilen fakat yarım kalan beyazperde uyarlaması hakkındaki tartışmayla genişletiliyor. Ayrıca Amerikalı yazar Dave Eggers'ın 2013 çıkışlı distopik romanı Çember'in de bu bağlamda bir okuması sunuluyor.
Despotizm "kendisini inkar eden, antidespotik, hatta demokratik olarak gören ve gösteren bir yapı sergiliyor" diyen Diken'e göre bu düşüncenin şiarı, sürekli kılık değiştirmesi ve insanları var olmadığına ikna etmesi:
Baudelaire'in vaktiyle yazdığı gibi, 'Şeytanın en büyük kurnazlığı insanları şeytanın var olmadığına inandırmasıdır.' Eğer kandırma despotizmin tanımlayıcı özelliğiyse, despotik yönetimlerin en büyük kandırmacası insanları despotik olmadıklarına ikna etmeleridir.
İngilizceden çeviren: Ayşecan Ay, 208 s., 2024, Metis Yayınları
Nihilizm
Varoluşçuluğun da etkisiyle nihilizmi genellikle felsefi bir "yaklaşım", doktrin veya hayatın anlamına ya da anlamsızlığına dair bir bakış açısı gibi görüyoruz. Gelgelelim Nietzsche ve Heidegger, aslında nihilizmin tarihsel bir "olay" olduğunu, metafizik adı altında toplanan Batı düşüncesinin iskeletinin ortaya çıktığı bir dönüşümü gösterdiğini ortaya koymuştu.
Diken, Heidegger'in düşüncesiyle doğrudan diyaloğa girmese de kitabının büyük bir bölümünü doğal olarak Nietzsche'ye ayırıyor. Deleuze ve Guattari'nin Anti-Oedipus'u üzerinden nihilizmin toplumsal yapılarla ve kapitalizmle iç içe geçmişliği de irdeleniyor. İncelemenin bir hattı da çağdaş Fransız edebiyatının "kötü çocuğu" Michel Houellebecq'in kara mizah ve kötümserlik dolu romanlarını takip ediyor.
Nihilizmin, hazzı buyruğa çevirirken hayatı acı ve tehlikeden arındırmak isteyen günümüz ideolojisiyle örtüşen bir boyutu da var. Diken, Yeni Zelanda Tohum ve Gıda Araştırma Enstitüsü'nün "gen susturma" teknolojisiyle göz yaşartmayan soğan geliştirdiğini hatırlatarak şunları söylüyor:
Belki hamama gidip terlemeyeceğimiz, yumurta kırmadan omlet yapacağımız günler de gelecek!
İngilizceden çeviren: Aylin Onacak, 224 s., 2011, Ayrıntı Yayınları
Nuri Bilge Ceylan Sineması: Türkiyeli Bir Sinemacının Küresel Hayal Gücü
Nuri Bilge Ceylan Sineması, usta yönetmenin filmlerini Deleuze, Benjamin, Bloch ve Kracauer gibi felsefeci ve kültür kuramcılarının düşüncelerini takip ederek yorumluyor.
Diken'e bu kitapta Lancaster Üniversitesi’nde kültür sosyolojisi üzerine yoğunlaşan Graeme Gilloch ve Liverpool John Moores Üniversitesi'nde eğitim felsefesiyle görsel kültür alanında çalışan Craig Hammond eşlik ediyor.
Kitapta şehir-taşra, aydın-halk ikiliklerine değinilse bile bunlar artık klişeleşmiş düşünme biçimlerinin monotonluğuna düşmeden, evrensel perspektifleri odağa alan bir çizgiden yorumlanıyor.
Koza'dan Kış Uykusu'na uzanan analizler, Ceylan'ın "estetik politikasına" dair bir okumayla noktalanıyor. Zengin içeriği ve çok katmanlı yaklaşımıyla sadece sinema ve medya araştırmacılarının değil felsefe, sosyoloji ve sanat üzerine düşünenlerin de ilgisini çekecek bir çalışma.
Diken'in sinema, psikanaliz ve siyaset bilimi üzerine çalışan Danimarkalı akademisyen Carsten Bagge Laustsen'nle yazdığı Filmlerle Sosyoloji'yi de meraklılarına öneririz.
İngilizceden çeviren: Ahmet Nüvit Bingöl, 216 s., 2018, Metis Yayınları
İsyan, Devrim, Eleştiri: Toplum Paradoksu
Diken, despotizm hakkında yaptığı çalışmaya benzer bir izleği takip ederek bu kitabında da devrim kavramını ele alıyor.
Devrim bağlamında ortaya konan toplumsal paradoks şöyle özetlenebilir: Devrimin artık hükmünü yitirdiğini, değişim tahayyülünün bile neredeyse imkansız hale geldiğini söylediğimiz bir toplumda, hepimiz hayatımızı piyasanın radikal taleplerine göre ayarlamak gerektiği fikrini kanıksamış durumdayız.
Radikal dönüşüm ve devrim düşüncesinin, sıradanlaştırılıp devre dışı bırakılmaya çalışıldığına dikkat çeken Diken, bu meseleyi "mevcut düzenin devamı olarak siyaset ve verili olandan bir kopuş olarak siyaset" diye adlandırdığı iki hattan takip ederek açıyor.
#Karganıngördediği
— Metis Yayınları (@Metiskitap) July 17, 2024
"Özgürlük, var olan ile mümkün olan arasındaki bağla deneyler yapmak değil midir?"#BülentDiken #İsyanDevrimEleştiri
Çeviri: Can Evrenhttps://t.co/LTwvjfdkyr pic.twitter.com/e6DwZFvhpX
Kitap alışılmış bir "devrim teorisi" sunmak yerine, eleştiri, isyan ve devrim mefhumlarının kendi içindeki açmazlarını da ele alıyor. Bu anlamda bir devrimin karşı-devrimi tetiklediği, isyanın iktidar tarafından ele geçirildiği ve eleştirinin zamanla idari bir dispozitife dönüştüğü süreçler de tartışılıyor.
İngilizceden çeviren: Can Evren, 216 s., 2018, Metis Yayınları
Günümüzün "hoşgörülü" liberal çokkültürcülüğü eşitlik ve kapsayıcılığı önceleyen bir toplumu değil kendine benzetemediğini imha eden, bunu yaparken kendini de ortadan kaldıran, her isyanı patlak vermeden etkisizleştiren ve sivri köşeleri yontan bir vasatlığı doğurdu.
Karamazov Kardeşler'in sonuna doğru "Benden en iyi ve en güzeli bekleme" diyen şeytanın bile vasatlaştığını görürüz. Canlılık hissinin körelmesini, ölgün bir ölçülülüğü ve mütevazı hazları haber veren şeytanın düşkünlüğüne işaret eden Diken'in sorusunu da tekrar tekrar düşünmeliyiz:
Bu paradoksal, vasat şeytan, XIX. yüzyılın gelecek kâbusunun başaktörüydü (...) Şimdi filmi iki asır ileri saralım: Acaba biz de mi aynı kâbusu yaşıyoruz?
© The Independentturkish