Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Baş, TBMM’de basın toplantısı düzenledi.
“Memlekette el kadar bebekleri üç kuruş para için öldüren alçaklar ve onlardan sorumlu bir sağlık bakanı var, dün geldi burada iki çift laf edince kaçarak gitti arkasına bakmadan. Biraz evvel İçişleri Bakanı resmen kabadayılık yapıyor. Memleketin İçişleri Bakanı sıfatını taşıyan zat karşısında onu demokratik bir biçimde protesto etmek isteyen, yaşadıklarını en azından hissetsin isteyen milletvekillerine kabadayılık yapıyor. Yetmiyor, adı Milli Eğitim Bakanı olan birisi çıkıyor, laikliği ayaklar altına alan açıklamalar yapıyor” diyen Baş özetle şunları söyledi:
Böyle bir ülkede çocuk haklarını nasıl konuşacağız? Bütün yurttaşlara sesleniyorum, annelere, babalara, anne-baba olmayıp bu ülkenin geleceğine ilişkin en küçük bir kaygı duyan herkese sesleniyorum. Hiç değilse bugün Dünya Çocukları Günü vesilesiyle çocuklarımıza sahip çıkalım. Ne çabuk unutturuyorlar. Narin öldü, unutturuyorlar, tarikatların yurtlarında diri diri yanan çocuklarımızı unutturuyorlar. Daha bir ay olmadı, beş tane yavrumuz anneleri hurda toplamak zorunda olduğu için evi terk etti, belki de onlara bir somun ekmek getirebilmek için saatlerce çalışmak zorunda olduğu için yanarak hayatlarını kaybettiler. Yenidoğan çetesi, artık konuşurken bile boğazımız düğümleniyor.
650 bin çocuğun okuldan çekilmesi demek çocuk işçiliğinin artması demek. Dünya rekorları kırdığımız, adına iş kazası denilen cinayetlerde çocuk ölümlerinin artması demek.
Okula gidemeyen çocuk demek tarikatların, cemaatlerin eline düşen çocuk demek. Bu ülkenin geleceğinin daha karanlık olması demek. Okula gidemeyen çocuk demek adına çocuk evliliği dedikleri istismarların artması demek. Okula gidemeyen çocuk cezaevindeki çocuk sayısının artması demek. Çocuk hapishanelerinin artması demek, uyuşturucunun artması demek.
Bu iktidar, bu saray rejimi iktidarda kalmasının yolunu bulmuş. Zenginlere, yerli-yabancı patronlara, para babalarına, tarikatlara, cemaatlere diyet ödüyor. Bu bütçe bir diyet bütçesidir. ‘Beni iktidarda tutun ben bunun karşılığında ne gerekiyorsa onu vereceğim’ diyen bir iktidar. Bu korku iklimini tesis etmek için çeteleri besleyen bir iktidar.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
“Biz artık gün sonunu getiremiyoruz”
Bizden, emeğimizden, alın terimizden çaldıklarını, gasp ettiklerini korkutarak, sindirerek kabul ettiklerini, saraya, saraya kulluk edenlere ve patronlara dağıtmak için bütçe koymuşlar. Vergi gelirlerinin yüzde 52’si KDV ve ÖTV’den toplanacak.
Bu şu demek, geçen yıla göre vergi oranları yüzde 68 artacak. Faiz harcamaları da artacak. Büyük ihtimalle vergi harcaması adı altında sermaye lehine en az 3 milyon civarında bir parayı sermayeye bırakacak. Ama bu arada azami kar eden patronlardan kurumlar vergisi payını sadece yüzde 15 civarında kalacak. Eskiden derlerdi ki, ‘Emekçi ay sonunu getiremiyor’, biz artık gün sonunu getiremiyoruz.
“Çiftçi kardeşim, iktidar senden 211 milyar lira çaldı”
Çiftçi kardeşim, şimdi yıl bitiyor ya, bu iktidar senden 211 milyar lirayı çaldı. Çiftçinin kanunen hakkı olan, emeğinin karşılığı olan, bu ülkedeki tüm yurttaşlar tarımdan beslenebilsenler diye ayrılması gereken paradan 211 milyar lira çiftçiye ödenmedi.
Bu yenidoğan çetesinin yakasına yapıştık, bırakmayalım. Bu suç örgütünün kuyruğunu yakaladık ama tümünü açığa çıkartmak için belli ki bir yurttaş iradesi var. Bunların eline kalırsak, bunların yapacağı tek şey suçun üstünü örtmek. Çünkü bunların kafası şöyle çalışıyor: ‘Hastalıktan nasıl para kazanırız?’ Yurttaş müşteri hâline gelmiş bunlar için.
Özel sağlık sistemini kim getirdiyse, ‘sağlıkta reform’, ‘sağlıkta devrim’ adı altında bugüne kadar bunları kim hayata geçirdiyse bu işlenen cinayetlerde onların payı var. O yüzden yurttaşlarımızın harekete geçmesi gerekir.
Bu iktidar eliyle bir memleket gelebileceği ne kadar kötü bir nokta varsa oraya getirilmiş durumda. Şimdi hepimizin buna alıştığını, buna susacağımızı, buna sineceğimizi, ‘zaten bu memlekette bu işler böyle yürür’ diye bir duyguyla hareket edeceğimizi düşünerek, gemilerini yürütme derdindeler.”
ANKA