İran ve Körfez ülkelerinin hedef alınması

İran gerçekten Körfez ülkelerine saldırır mı?

Fotoğraf: AFP

İranlı yorumcular, İsrail'in hayati önem taşıyan petrol tesislerine saldırması durumunda Suudi Arabistan'ın da aralarında bulunduğu Körfez ülkelerinin hedef alınacağını söyleyince, krize yeni ve tehlikeli bir tırmandırma ihtimali daha dahil oldu.

Çatışma çemberinin genişletilmesinden bahseden İranlı sesler resmi değildi ama yine de kriz her ay daha da büyürken dünya onları görmezden gelemez.

Savaş Gazze'de İsrail ile Hamas arasında başladı, ardından Hizbullah Lübnan'ı savaşa soktu ve şimdi dünya iki büyük bölgesel güç İsrail ve İran arasındaki yüzleşmeyi bekliyor.

İran gerçekten bunu yapıp Körfez ülkelerine saldırır mı?

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Suudi Arabistan'ın Abkayk petrol tesislerine bir saldırının düzenlendiği, İran'ın sorumluluğu reddettiği, Husilerin sorumluluğu üstlendiği ancak parmak izlerinin Tahran'ı işaret ettiği Eylül 2019'u unutmadık.

Saldırı küresel petrol arzının yüzde 5'ini durdurmayı başarmış ve fiyatlar birkaç günlüğüne yüzde 10 artmıştı.

Daha sonra İran'ın Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani, yaşananların bir hata olduğunu ve aslında yaşanmaması gerektiğini, ilişkileri onarmak için Riyad'a gitmeye hazır olduğunu söyleyerek durumu düzeltti.

Süleymani, 3 ay sonra Irak'taki bir Amerikan üssüne planladığı saldırıya misilleme olarak düzenlenen bir Amerikan hava saldırısında öldürüldü.

Suudi Arabistan'ın Abkayk petrol bölgesinin hedef alınması, iki ülke ilişkilerinin tarihinde nadir görülen bir durumdu.

İran, 1980'lerde Irak ile savaşının sona ermesinden bu yana Körfez'deki komşularına karşı bir cephe açmaktan kaçındı, ancak Pekin'de iki komşu arasında çok önemli bir anlaşma imzalanana kadar ilişkiler mevsimsel olarak sorunlu olmaya ve yıkıcı faaliyetlerle kesintiye uğramaya devam etti.

Şahsen ben İran'ın İsrail saldırılarına yanıt olarak Körfez'deki petrol tesislerini hedef alma cesaretini göstermesini, çok sayıda tehlikeli boyut göz önüne alındığında, uzak bir olasılık olarak görüyorum.

Benzer bir tarihi dersimiz var; İran, Saddam ile savaşı sırasında Irak'a baskı yapmak için Kuveyt petrol tankerlerine saldırmıştı.

Ama sonuç tam aksi oldu; Kuveyt, ABD'ye yöneldi ve o da İran'ın ihracat merkezlerinin yerle bir olmasına yol açan askeri saldırılar düzenledi.

Bunun sonucunda da İran 1988'de teslim olmak ve savaşı durdurmak zorunda kaldı.

Üstüne üstlük İran, Amerikan kuvvetlerinin Körfez sularına girmesine neden oldu ve o tarihten bu yana da buradan ayrılmadılar.  

İran'ın Körfez ülkelerini hedef almasının tehlikeli boyutları var:

Bunlardan ilki, bizzat İran'a yönelik saldırıların kapsamının genişlemesi çünkü bu ülkeler kesinlikle kendilerini savunacaklardır.

İkinci boyut ise, Suudi Arabistan petrol tesislerine yapılacak saldırıdan etkilenecek tarafın, Tahran'ın gelirinin büyük bir kısmı kendisinden geldiği için İran açısından dünyadaki en önemli ülke olan Çin olmasıdır.

Zira Pekin, Suudi Arabistan'dan yaklaşık 2 milyon varil ithalat yapıyor ve saldırı hem yaşanacak kesinti hem de fiyatlardaki ciddi artış nedeniyle Çin ekonomisini tehlikeye atacak.

Buna ek olarak Çin, Riyad ile Tahran arasındaki Pekin Anlaşması'nın da garantörü konumunda.

Üçüncü boyut, İran, dünya çıkarlarına yönelik bir tehdit ve haydut bir devlet haline gelecek ve bu da başkalarının onu hedef almasını meşrulaştıracaktır.

İran'ın zor günler ve benzeri görülmemiş zorluklar yaşadığının farkındayız.

Planlarını İsrail ile güç dengelerinde caydırıcı rol oynayan bir "vekalet" kuşağı üzerine kurmuştu.
 


Şaşırtıcı ve ilginç bir şekilde İran'ın bu dış cephesi, Hamas ve Hizbullah'ın güç ve kapasitelerinin yok edilmesinin ardından çöktü ve kendisi savunmasız kaldı.

Bugün İsrail savaşta yeni bir aşamadan bahsediyor; İran'da daha önce listeye dahil olmayan, nükleer, petrol, askeri ve hükümet tesisleri dahil olmak üzere bir dizi hedefi var.

İsrail yalnızca Tahran'a doğrudan saldırıp rejimini zayıflatmak değil, onu tehdit etmek niyetinde görünüyor.

Bu son derece tehlikeli bir gelişme, zira bölgedeki çoğu ülke, bölgesel olarak zararlı hale gelen İran'ın pençelerinin sökülmesi fikrine karşı olmayabilir, ancak bana göre bundan daha da ileri gidilmesine ve rejimin devrilmesine taraftar değil.

Rejimin devrilmesi ilk olarak bölgedeki tüm hükümetler için bir tehdit anlamına geliyor ve ikinci olarak, rejimin çökmesi beraberinde sınırları aşan bir kaos getirecek ve bu da herkes için bir tehlike oluşturuyor.

Bugünün gerçeği, İsrail'in İran ile savaş halinde olduğu ve Washington dahil birçok tarafın bunun kontrolden çıkabileceği konusunda uyardığıdır.

Nasıl mı?

Birinci olasılık, İran'ın Körfez ülkelerine saldırarak savaş cephelerini genişletip krizini ihraç etmesidir.

İkincisi, İsrail'in başarısız olması ve tehlikeye girmesi durumunda ABD'nin savaşa girmek zorunda kalmasıdır.

Üçüncüsü, İsrail'in istihbari ve askeri üstünlüğünü göstererek rejimi devirmeyi başarmasıdır.

Bunlar uzak olasılıklar ama gerçekleşmesi imkansız değil.

İsrail'in Gazze'ye yönelik askeri operasyonun tam 1 yıl sürmesi de uzak bir olasılık olarak görülüyordu ve sürdü.

Hizbullah liderlerinin tasfiye edilmesi de birkaç hafta öncesine kadar hayallerin ötesinde bir şeydi ve gerçekleşti.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU