Hizbullah konusundaki bölünme

"Hizbullah'ın hatalarına, İsrail'e direndiği, onun için bir diken oluşturduğu ve gerçekten büyük fedakarlıklarda bulunduğu sürece göz yumulabilir veya sonradan düzeltilebilir"

Fotoğraf: AFP

Hizbullah liderinin Beyrut'un güney banliyösünde İsrail işgal ordusunun eliyle öldürülmesi, Arap arenasında büyük bir bölünmeye yol açtı.

Bir tarafta tutumlarında aşırıya kaçarak, onun Suriye'ye askeri müdahalesi nedeniyle ölümüyle alay edenler vardı.

Diğer yanda onun tüm pozisyonlarını, özellikle de İsrail'e karşı direniş pozisyonunu destekleyenler ve kendisini dokunulmaz bir fıkhi ve siyasi referans sayanlar bulunuyordu.

Son olarak, üçüncü bir grupsa, Hizbullah ve lideri ile fikir ayrılıklarına rağmen, İsrail'in kendisine suikast düzenlemesinin bile birçok hatasını affettirdiğini ve işgalci devletle savaştığı sürece onun yanında durmayı zorunlu kıldığını varsaydı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Her ne kadar Arap liderler ve önderler ile siyasi ve dini örgütlerin liderleri hakkındaki görüş ayrılığı ve bölünme yaygın olsa da, bu kez bölünmenin boyutu geniş ve derindi.

Siyasi elitlerin alışılagelmiş görüş ayrılığı ve kavgaları çerçevesinde değildi, aksine toplumsaldı ve dini, mezhepsel yönlerden yoksun olmayan derin boyutlara sahipti.

Aslında burada ortaya çıkan soru şu; Hasan Nasrallah etrafındaki bölünme, birçok Arap lider ve şahsiyet ile ilgili bölünmeyle karşılaştırıldığında neden son derece derin ve sert boyutlara ulaştı?

Gerçek şu ki sorun birkaç nedenden kaynaklanıyor ve bunlardan en dikkate değer olanı Hizbullah'ın Suriye savaşına katılımı ve kendisinin, Suriye rejiminin devam etmesinin ve binlerce kurbanın hayatını kaybetmesinin ana sebebi olmakla suçlanmasıdır.

Hizbullah aynı zamanda 2006'da Beyrut'ta Lübnanlıların bazı kesimlerinde pek çok acı duygu bırakan bir mücadeleye de girişmişti.

Daha sonra 4 yıl önce sivil hareket karşısında baskıcı bir otorite gibi davrandı.

Pek çok kişi de onun Lübnan'daki karar alma süreçleri üzerindeki siyasi ve askeri hakimiyetini, Filistin davasıyla tamamen dayanışma içinde olsalar bile Lübnanlıların büyük çoğunluğunun katılmayı reddettiği Gazze savaşına katılımını reddediyor.

Hizbullah sadece bir direniş grubu değil, otorite olmayı seçmiş ideolojik bir partidir.

Bazen de devlet olmayı ve ne direniş ne de ılımlılık ekseninde olmadığını kanıtlayan bir rejim lehine savaşmak için güçlerini Suriye'ye göndermeyi seçti.

Hizbullah’ın üzerine oynadığı bahsin aksine, Suriye'de kurulacak başka bir rejim, desteklediği rejim gibi Hizbullah'a yük teşkil etmezdi.

Savaşa müdahalesi nedeniyle Suriye'de kan döktüğünü düşünen Suriyeliler arasında büyük bir halk kitlesini kaybetmezdi.

Lübnan'da Hizbullah ile Refik Hariri suikastı arasında "bir şekilde" bağlantı olduğuna inanan bir akım da var.

Beyrut ve Trablus'taki pek çok kişi, Lübnanlı bir arkadaşın "birçok haksızlık" olarak adlandırdığı şeylerden onu sorumlu tutuyor.

Başka bölgelerdeki diğerleri de cumhurbaşkanlığı koltuğundaki boşluğun sorumluluğunu ona yüklüyorlar.
 


Buradan hareketle, Hizbullah, kendisi ile ihtilaf içinde olsa da uluslararası bağlantıları sayesinde daha önceki birçok çatışmayı durdurabilecek Hariri ağırlığında bir başbakanın yokluğunun büyüklüğünü hissetmiyor mu?

Hizbullah’ın devam etmesinde büyük rol oynadığı cumhurbaşkanlığındaki mevcut boşluk Lübnan'ın ve Hizbullah’ın durumunu olumsuz etkilemedi mi?

Kendisiyle yaşanacak anlaşmazlık ne olursa olsun bir cumhurbaşkanının varlığı, Lübnan meselesinin uluslararası forumlarda gündeme getirilmesi ve savaşın durdurulması yönünde baskı yapılmasına katkıda bulunacaktı.

Siyasi ve ideolojik projeler arasında ve Arap liderler konusunda anlaşmazlıklar çağdaş tarihimizde olageldi.

1967'de İsrail karşısında alınan yenilgiden önce Mısır ile Suudi Arabistan arasında bir anlaşmazlık vardı, ancak bu (siyasi söylemin aşırılığına rağmen) halklar arasında nefret söylemi taşıyan derin bir toplumsal anlaşmazlık değildi.

O dönemde söylendiği gibi "İsrail saldırganlığının etkilerini ortadan kaldırmanın" yolu, 1968'de Hartum Zirvesi'nde iki lider Cemal Abdunnasır ve Kral Faysal arasında tarihi bir uzlaşma sağlanmasından geçiyordu.

Arap dayanışması ve 1973'teki savaş sırasında petrol ihracatının durdurulması ise Ekim Savaşı tarihinde bir dönüm noktasıydı.

İç cepheniz bölünmüşken ve bir tarafı size düşmanken, savaştığınız bir düşmana karşı zafer kazanamayacağınızın kanıtıydı.

Hizbullah’ın yönelimlerine karşı çıkanlar ile onların Hizbullah ile aynı fikirde olmayan "yoldaşları" arasında başka bir görüş ayrılığı daha var olmaya devam edecek.

Bunlar İsrail'in Gazze ve Lübnan'da sivilleri hedef alan ve direniş liderlerini avlayan bir dizi suçu karşısında şok oldular ve şöyle bir başka okuma sundular; İsrail, her türlü barış anlaşmasını ve iki devletli çözümü tamamen reddettiğini açıkladığı, Filistin Otoritesini önemsemediği, uluslararası toplumu ve BM kararlarını umursamadığı, ılımlı Arap güçleri ile çeşitli sivil ve hukuki baskı biçimleri, İsrail'i uluslararası meşruiyet kararlarına bağlı kalmaya zorlamada başarısız oldu.

Dolayısıyla Hizbullah'ın hatalarına, İsrail'e direndiği, onun için bir diken oluşturduğu ve gerçekten büyük fedakarlıklarda bulunduğu sürece göz yumulabilir veya sonradan düzeltilebilir.

Hizbullah konusundaki bölünme çok büyük ve Hizbullah, ne şekilde olursa olsun İsrail’e karşı savaşında ancak devlet ve Lübnan halkı ile ilişkilerini, ayrıca Arap çevresi ve İran ile ittifakının şeklini kökten gözden geçirerek direnebilir. Bunlarsa büyük meydan okumalardır ve kolay değildir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU