Van'ın Erciş ilçesinde saklı kalmış bir tarih ve doğa harikası olan Ergücü Kanyonu (Dêra Qendo), yıllardır tarihçilerin, doğa fotoğrafçılarının ve yerel halkın ilgisini çekmeye devam ediyor.
Ancak bu kanyonun sadece doğal güzellikleri değil, aynı zamanda taşıdığı tarihî ve kültürel miras da dikkat çekici.
Kanyonun şelaleleri ve mağaraları, tarih boyunca evsizlere, kaçakçılara ve saklanmak zorunda kalan birçok kişiye sığınak olmuş.
Yılmaz Güney'in 1963 yapımı ünlü filmi Seyithan'a ilham kaynağı olan bu kanyon, aynı zamanda Güney'in dayısı Seyitxanê Kero'nun saklandığı yer olarak biliniyor.
Doğa ve tarih iç içe
Bu kadim bölgenin hikâyesi, bir dönem tarih öğretmeni olan, avukat ve tarihçi Şefik Şenay tarafından özenle aktarılıyor.
Şenay, geçmişten günümüze kanyonun önemini şu sözlerle anlatıyor:
Tarih öğretmenliği yaptığım sırada aynı zamanda hukuk çalıştım ve avukat olmayı başardım. Bu süreç içerisinde elbette tarihle ilgili araştırmalarıma da ara vermedim. Uzun bir süreçtir Ergücü Kanyonu'nun derinliklerine dalmış, tarihle doğayı iç içe yaşıyorum. Ergücü Kanyonu'nun eski adı Dêra Qendo'dur ve bu isim, kanyonun tarihî mirasını hatırlatır.
Bugün burada, doğanın ve tarihin izlerini taşıyan muazzam şelalelerin başındayız. Qûlasor Şelelesi ( Kırmısı delikli bir kayadan ismini alır) kanyonun en dikkat çekici unsurlarından biri. Bu bölgedeki şelalelerin su potansiyeli oldukça yüksek ve geçmişte bölge halkı, bu suların taşkın dönemlerinde kervanlarını, öküz arabalarını buradan geçirmek için büyük zorluklar yaşadı.
Kanyonun etrafında bulunan Roma döneminden kalma geçitlere dikkati çeken Şenay, bu geçitlerin tarih boyunca insanlara kılavuzluk ettiğini belirtti.
Roma dönemine kadar uzanan bu yollar, şelalenin debisinin düştüğü dönemlerde köylülerin kullanabileceği en güvenli geçitlerdi.
Ancak bugün, bölgedeki su kaynaklarının azalması ve yapılan çalışmalardan dolayı bu tarihi güzellikler yavaş yavaş yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğuna dikkat çekiyor.
Doğa fotoğrafçısı Fezende Coşar'ın gözünden kanyonun yaban hayatı
Doğa fotoğrafçısı Fezende Coşar, yıllardır bölgedeki doğa ve yaban hayatını belgelemek için çalışmalar yapıyor.
Coşar, Ergücü Kanyonu'nun sadece tarihi değil, aynı zamanda biyolojik çeşitlilik açısından da büyük bir öneme sahip olduğunu belirtiyor:
Bugün burada, doğanın bize sunduğu bu harika manzarayı belgelemek için bulunuyorum. Hem tarihî hem de doğal habitatı tespit etmeye çalışıyoruz. Ergücü Kanyonu, bitki örtüsü ve hayvan türleri açısından inanılmaz bir zenginliğe sahip. Burada, özellikle 'deniz çayı' dediğimiz bölgede yer alan endemik türleri keşfetmeye çalışıyoruz. Bu kanyon yaklaşık 10 kilometre uzunluğunda ve yerel halkın dahi pek bilmediği muazzam bir doğa harikası.
Coşar, kanyonun barındırdığı endemik balık türlerine dikkati çekiyor:
Burada Van Gölü'nden gelen İnci Kefali ve sadece kanyona özgü olan kaya balığı -yerel adıyla 'bıyıklı balık'- yaşamaktadır. İnci Kefali, yaz aylarında deli çaya gelir, kışın ise Van Gölü'ne geri döner. Ancak kaya balığı yıl boyunca deli çayda kalır. Bu balık türü yalnızca bu kanyonda bulunur ve nesli korunmazsa yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.
Coşar, doğa ve tarihî zenginliklerin keşfedilmediği için büyük bir kayıp yaşandığını vurguluyor:
Bu bölgede keşfedilmeyi bekleyen çok fazla doğal ve tarihî güzellik var. Ne yazık ki bu hazineler yeterince araştırılmamış ve korunmamış durumda. Bu durum beni çok üzüyor. Burada muazzam bir doğa var, ama yok olup gitmesine göz yumamayız. Doğanın bize sunduğu bu zenginliklerin değerini bilmek zorundayız.
Kanyonun geleceği tehlikede
Şefik Şenay, kanyonun geleceği konusunda endişeli. Ergücü Kanyonu'ndaki doğal yaşamın korunması için yapılması gereken çalışmalara dikkat çekerek şunları ekliyor:
Bu bölgede yapılan tarımsal sulama ve diğer su projeleri, eğer bilimsel bir çerçevede yönetilmezse, kanyonun doğal yapısı tamamen yok olabilir. Şu anda deli çay dediğimiz alanda, sulama kanallarının kontrolsüz akması nedeniyle su seviyesi hızla azalıyor. Bu durum, İnci Kefali gibi endemik türlerin yaşam alanlarını tehdit ediyor. Eğer gerekli önlemler alınmazsa, bu eşsiz doğa parçasını ve ekosistemi kaybetme riskiyle karşı karşıya kalacağız.
Kanyonda Yılmaz Güney'in izleri
Ergücü Kanyonu'nun sadece doğal ve tarihî açıdan değil, kültürel bir geçmişi de var. Türk sinemasının usta isimlerinden Yılmaz Güney'in 1963 yapımı "Seyithan" filmi, bu kanyonun mağaralarında geçen hikayelere dayanıyor.
Filmde adı geçen Seyithan, Güney'in dayısı Seyitxanê Kero, bir dönem bu mağaralarda saklanmış. Şenay, Güney'in dayısı hakkında şu bilgileri paylaşıyor:
Yılmaz Güney'in dayısı Seyitxanê Kero, yerel halk arasında büyük bir saygıyla anılan bir şahsiyettir. Kendisinin lakabı 'Kero', sağır anlamına gelir; çünkü kulağında, zamanında yaşanan çatışmalardan ötürü bir işitme kaybı olmuştur.
Seyitxanê Kero, Yılmaz Güney'in filmine ilham olan cesur bir karakterdir. 1960'lı yıllarda çekilen 'Seyithan' filminde, Seyithan karakteri, keskin nişancı yetenekleri ve yiğitliğiyle anlatılır. Film, Türk sinema tarihinde önemli bir yere sahiptir ve bugünün genç kuşağına da Yılmaz Güney'in sanatını tanıtma fırsatı sunuyor.
"Kanyon doğasıyla gelecek nesillere miras olarak kalmalı"
Ergücü Kanyonu, sadece bir doğa harikası değil, aynı zamanda binlerce yıllık bir tarihin sessiz tanığı.
Ancak Şefik Şenay'ın ve Fezende Coşar'ın belirttiği gibi, bu eşsiz doğa parçasının korunması için acilen adımlar atılması gerekiyor.
Yoksa kanyonun, tarihe tanıklık eden mağaraları, şelaleleri ve endemik türleri birer birer yok olabilir.
Yerel halk ve yetkililer, bu konuda bilinçlenmeli ve bölgenin korunması için gereken önlemleri bir an önce hayata geçirmeli.
Erciş'in bu saklı hazinesi, doğaseverler ve tarih meraklıları için hâlâ keşfedilmeyi bekleyen bir cevher.
Ancak bu cevherin geleceği, bugün alınacak önlemlerle şekillenecek.
Fezende Coşar gibi doğa fotoğrafçıları, bu bölgenin güzelliklerini belgelemeye devam ederken, bizler de kanyonun korunması için üzerimize düşeni yapmalıyız.
© The Independentturkish