Bir önceki yazıda istihbarat mesleğinin ne kadar basit ama istihbarat biliminin ne kadar zor olduğuyla ilgili yazdım.
Hatırladınız mı? Hatırlamayanlar, unutanlar, yeniden okumak isteyenler lütfen bir önceki yazımıza göz atsın.
En azından "nelerden söz ediliyor böyle" şaşkınlığı yaşamayalım ve tüm o yazılanları tekrar etme eziyetini çekmeyeyim.
Şimdi devam edelim;
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Karmaşık olan: İstihbarat teorisi
Şimdi geldik asıl kafa karıştıran yere: İstihbarat teorisi.
Şayet yazımı okurlarsa değerli hocalarımız, Ümit Özdağ ve Sait Yılmaz bana kızacaktır ama "Neden karmaşık", diye sorarsanız, işte cevap:
Çünkü ortada bir sürü akademik tartışma, soyut kavramlar ve okudukça beyni yoran ezoterik metinler var.
"Teori" kelimesi zaten başlı başına bir labirent gibi değil mi sizce de?
Üniversitede, akademide aldığınız bazı derslerde hocalar ne kadar anlatırsa anlatsın, asla anlamadığınız teoriler olur ya işte, istihbarat teorisi de tam olarak bu kategoriye giriyor.
İstihbarat teorisi deyince bir yandan stratejik, bir yandan felsefi bir derinlik düşünün.
Yani, iki zıt alanı bir arada harmanlayın; hem savaş alanında ne yapacağınızı tartışıyorlar hem de Platon'un mağara alegorisiyle kafaları karıştırıyorlar.
Bir an sahadaki uzmanların sırlarını çözmeye çalışırken, bir bakmışsınız, "İnsan doğası gerçekten kötü mü?" gibi felsefi sorularla boğuşuyorsunuz.
Sizce de biraz fazla değil mi?
Ama işte teorinin güzelliği de burada yatıyor:
Zihinsel bir jimnastik gibi, ne kadar zorlasanız o kadar açılmak zorundasınız. (Hocalarımıza sonsuz saygılarımızla…)
Şimdi, işin içine girince anlıyorsunuz ki istihbarat teorisyenleri aslında savaş alanında kaybolmuş gibi davranan bilge kişiler.
Şu soruları soruyorlar mesela:
"Alandaki uzmanlar neden bu şekilde davrandı?"
"İstihbaratın gerçekten stratejik bir rolü var mı?"
Ya da "Devletler bu istihbarat ağlarını nasıl kuruyor?"
Evet, kulağa cool geliyor, değil mi? Ama işin aslı o kadar da kolay değil.
Çünkü işin içine politikadan sosyolojiye, psikolojiden felsefeye kadar her şey giriyor.
Bir teori bulduk derken, başka bir teoriyi anlayabilmek için, bir bakıyorsunuz; Freud'la Jung arasında bir yerlerde kaybolmuşsunuz.
Tabii bu da yetmezmiş gibi, "teoriler pratikte uygulanabilir mi" diye düşünmeye başladığınızda, iyice işin içinden çıkılmaz bir hâl alıyor.
İşte burada devreye şöyle bir karmaşa giriyor:
Teoride harika görünen şeyler, pratikte neden bazen işe yaramaz çıkıyor?
Mesela "Uzmanlar sahada neden bazen saçmalıyor?" diye düşündüğünüzde, bunun sosyolojik bir açıklaması olduğunu fark ediyorsunuz.
Ama bu soruya cevap ararken de kafanızda bir sürü değişken dönmeye başlıyor.
Sahadaki o uzman, eşiyle kavga etmiş olabilir mi?
Sevgilisi bir SMS ile mi onu terk etmiş?
Evinin kredisi?
Çocuğunun huysuz öğretmeni?
Ya da en basitiyle bağırsak spazmı bile geçiriyor olabilir.
Tuttuğu takım son hafta şampiyonluğu bile kaçırmış olabilir. (Ki genelde en can sıkıcı şey budur… Tabii bu sadece bazı (!) takım taraftarları için geçerlidir.)
Ama durun, günlük hayatla da ilişkili olabilir mi?
Tabii ki olabilir ki saydıklarım zaten budur!
Sonuçta "uzaylı DNA'sı yok" elleri titremeye başlamadan 15 kat merdiveni koşarak çıkan sahadaki görevlinizde bile…
Aslında farkında olmadan hepimiz birer amatör istihbarat teorisyeniyiz.
Mesela şu komşu hikâyesine dönelim:
Komşunuzun evine 1 haftada 5 kez misafir geldiğini gözlemliyorsunuz.
Tabii ki hemen bir teori üretiyorsunuz:
"Acaba düğün mü var, yoksa nişan mı?"
Ya da daha komplike düşünenler için;
"Bunlar kesin bir şeyler çeviriyor, sitede yeni bir kitap kulübü mü kuruyorlar acaba?"
İşte bu! Fark etmeden bir teorisyen oldunuz bile.
Teorik tahmin yürütme becerisi geliştirdiniz.
Ama işin zor kısmı burada bitmiyor.
O teoriyi bir sonuca bağlayacak daha fazla veri toplamak lazım.
Mesela komşunun evine gelen misafirlerin isimlerini, geldiği günler, kaç kişi geldiği, ellerindeki çantaların hacim ve ağırlıkları, o günlerdeki hava durumu, komşunun o günlerdeki ruh hali ve hatta evde geç saatlere kadar yanan ışık sayısı gibi değişkenleri de göz önünde bulundurmanız gerekiyor.
Komşunuzun misafir odasına dinleme cihazı koymak mı?
Sakın! Bu tip çılgınlıklara gerek yok…
Tabii bu işin teorik kısmı da bitmez.
Çünkü bir bilgi birikimi oluşturmak için sürekli olarak bu değişkenleri gözden geçirmeniz ve doğru sonuca ulaşmanız gerekiyor.
O yüzden istihbarat teorisi sadece "bu ne kadar karmaşık" demekle bitmiyor.
Aynı zamanda, bu karmaşayı çözebilecek doğru yöntemi bulmak da işin zor yanı.
Sonuç olarak, istihbarat teorisi kolay lokma değil.
Akademik tartışmalarla dolu, kafa karıştırıcı ama bir o kadar da büyüleyici bir dünya.
Evet, biraz çetrefilli ve belki de sinir bozucu olabilir ama bir kez o "Evraka! Buldum!" anını yaşarsanız, her şey birden anlam kazanır.
Ama o ana ulaşana kadar beyninizi biraz zorlamanız gerekecek, benden söylemesi.
Macera dolu: İstihbarat operasyonları
İstihbarat dünyası, dışarıdan bakıldığında gölgeler arasında süzülen, her adımı hesaplanmış soğukkanlı ajanlarla dolu bir evren gibi görünür.
Oysa gerçek hayatta istihbarat operasyonları, James Bond filmlerinden ziyade, bazen sitcom'ları andıran anekdotlarla doludur.
Bir düşünün, hayatını gizli bir görevde geçiriyorsun, her hareketin sessizce yapılmalı, her bilgi kırıntısı bir sır gibi saklanmalı.
Ama tabii ki her şey planlandığı gibi gitmez! Planlar mükemmel başlar, ama bitişte genelde kargaşa olur. Ve tam planlandığı gibi giden operasyon sayısı… yüzde 0,01'den biraz daha azdır.
Bu yüzden saha da olan, saha uzmanlarınız ya da taktik/harekât birimlerinizin yetenekleri çok çok önemlidir.
Talihsizliklerdir bir operasyonu başarılı ya da çöp kılan.
Ve bu talihsizlikleri muhtelif şanslı tesadüflere dönüştürebilen uzmanlar/çalışanlardır asıl başarılı olanlar.
Operasyon hazırlıkları: "Ne alakası var?"
Bir operasyonu planlamak, mutfağa girip akşam yemeği hazırlamaktan çok farklı değil aslında.
Bir malzeme eksik mi? Belki de en kritik parça, gizli geçit haritası masada unutulmuş olabilir.
Gerçi bu, sıradan bir unutuş değil, çünkü harita yanlış kişilerin eline geçerse dünya savaşı çıkarabilecek kadar önemli!
Ama sakın endişelenmeyin, istihbarat uzmanlarınız bu tür ufak pürüzlerle nasıl başa çıkacağını çok iyi bilirler.
Peki ne yapılabilir?
Planı son dakikada değiştirmek!
Tabii ki, yeni planın da eskisi kadar kusursuz çalışacağını varsayarak...
Ve bu planı değiştirmek, uygulamak, elde olan imkânlarla gerçekleştirmek inanın bana sadece "analitik zekayla" olacak iş değil.
Fazlasıyla "sosyal zeka" da lazımdır.
Bir de teknolojiye güvenen memurlarımız var.
Operasyon için en son teknoloji bir cihazı sipariş etmişlerdir, ama cihazı getiren kargo şirketi kapıda "Bizi arayın, yerinizde bulamadık" notu bırakmıştır.
Siz siz olun, gizli operasyonunuzu kargo şirketlerinin çalışma saatlerine göre ayarlayın.
Teşkilat her dakika sizin emrinize kurye kılığında bir görevli tahsis edemeyecektir.
Saha operasyonları: "Neyse ki gizliyiz"
Saha operasyonları, istihbarat dünyasının asıl sahnesidir.
Ancak bu sahne, genellikle planlandığı gibi işlemez.
Uzmanlar gizlilik içinde hareket etmeli, kimliklerini asla ifşa etmemelidirler.
Fakat, gizli kalmaya çalışırken kendini fazlasıyla belli eden memurlar da yok değil.
Bir görevliniz, Londra'nın en işlek caddesinde sıradan bir turist gibi davranmaya çalışırken, sürekli elindeki haritayı ters tutarak dolaşıyorsa, bu sahneye tanık olan biri "Ah işte o kesinlikle ajan!" diye fısıldamaktan kendini alamaz.
Küçük, önemsiz ama hayati bir detay…
Bir de iletişim kazaları var!
Örneğin, Paris'te gizli bir takip operasyonu sırasında çalışanlarınızın telsiz frekansları yerel bir radyo kanalıyla çakıştığında, önemli bir şifreli mesaj yerine Fransızca romantik şarkı çalmaya başlayabilir.
Mesaj kaybolur ama en azından biraz müzik eşliğinde çalışmak moral bozmaz.
Muhabere her zaman operasyonun atan ve diğer organlara kan pompalayan organıdır.
O çalışacak. Çalışmalı ve hatta en düzgün o çalışmalı.
Kimlik hataları: "Ajan mı? Hayır, sadece turistim!"
Bir uzman, her daim rolüne (cover) iyi bürünmelidir.
İyi bir istihbaratçının en büyük becerisi, kimliğini gizlemek ve karşısındakini kendi gerçekliğine inandırmaktır.
Ancak bu her zaman beklenildiği gibi gitmeyebilir.
Yıllardır sahada olan bir istihbaratçı düşünün:
Hedef kişiye yaklaşırken "Ben bir tur rehberiyim" diyerek söze giriyor.
Tabii, o sırada elindeki çantadan kazayla dinleme cihazı düşüyor ve işler bir anda karışıyor.
Neyse ki turistler bazen böyle şeylere anlam veremeyebiliyorlar.
"Aman ne olacak, her rehberin yanında bir dinleme cihazı vardır zaten!" diye düşünüp geçebilirler.
Ama hedefiniz sıradan bir turist olmadığı için böyle düşünmeyeceğini garanti edebilirim.
Bir başka örnek:
Belli bir ülkede görev yapan meslek memurları, yerel halkla içli dışlı olmak zorundadır.
Ancak dil bilmeyen bir görevli için bu, oldukça zorlu bir sınav olabilir.
"Merhaba" demeye çalışırken yerel lehçede aslında "Ben balık satıyorum" dediğini öğrendiğinde, işlerin biraz karmaşıklaştığını fark eder.
Fakat yine de durumu toparlayabilir:
"Evet, ben casus değilim, sadece taze balıklarım var."
Pek mantıklı olmasa da başka bir çıkar yol gözükmüyor gibi.
Kaçış planları: "Plan B... Yok, Plan C!"
Bir operasyonda her şeyin ters gitmesi çok nadir bir olay değildir.
Uzmanlar bu yüzden her zaman bir B planına, hatta gerekirse bir C planına sahip olmalıdırlar.
Fakat işin gerçeği, bazen C planı da beklenildiği gibi sonuç vermez.
Örnekleyelim;
Acil durumlar için hazırlanan bir çalışanınız, kaçış planını uygulamak üzere havaalanına doğru yola çıkar.
Tabii ki havaalanına giden yol, yerel halkın kutladığı bir festival yüzünden kapatılmıştır.
İşte o zaman devreye, istihbarat dünyasının en önemli yeteneği girer:
Durumu kabullenip kahkahayla karşılamak!
Ve olacakları hiç düşünmeden karnavalın tadını çıkartmak.
Çünkü sonrasında o olacaklar keyifsiz ve lezzetsiz şeylerdir. En azından bu kesindir.
Acil durumda kullanılacak kaçış araçlarından bahsetmiş miydik?
Kaçış planı için ayarlanmış gizli bir aracın son anda yakıtı bitmesi, akü sorunu, marş dinamo arızası ya da teknede motor arızası çıkması istihbarat operasyonlarının bir parçasıdır.
O anlarda insanın aklına şu soru gelir:
"Kaçış planı, evet ama nereye kadar?"
Sonuç: Kahraman ya da talihsiz ajan?
Sonuçta, istihbarat operasyonları, soğuk savaş döneminin ciddi havasından ziyade bazen bir komedi dizisini andırabilir.
Her uzman, eninde sonunda bir kez olsun talihsiz bir olayla karşılaşır ve gizli kimliğini korumak için beklenmedik yaratıcı çözümler üretmek zorunda kalır.
Yani muhteşem bir kondisyondan, inanılmaz ateşli silah yeteneklerinden, bir sürü yabancı dil bilmenizden çok daha önemlidir bu.
Talihsizlikler anında krizi yönetebilmek ve çözüm üretebilmek. Ve tabii ki bu çözümün en akıllıcasını bulabilmek.
Nefesini tutarak Cebelitarık Boğazı'nı geçmek; evet, hayat kurtarabilir ancak kimliğiniz deşifre olmak üzereyken yerel kolluk güçlerini etkileyip, dikkatlerini dağıtmak çok daha önemlidir.
Ve Cebelitarık Boğazını en hızlı yüzebilen siz olmadığınızı düşündüğümüzde diğer yetenek sizi daha çok hayatta tutabilir.
Ancak bu yetenek 1500 metreden hedefi gözünden vuran bir başka uzmana göre daha az havalı gözükse bile inanın bana çok daha işlevsel ve takdir görür.
İstihbarat dünyası, sadece heyecan ve gerilim değil, aynı zamanda teatral beceriler, sosyal zeka kullanımı, doğaçlama yeteneği ve mizah duygusu gerektiren bir alandır.
Çünkü her plan kusursuz olamaz; ama her durumda akıllıca bir çıkış yolu bulunur. Ya da en azından bulunmaya çalışılır! İşte burada farkı sizin donanımlarınız belirler.
Esir düşmüş kahraman, kaslı ve karizmatik bir ajan mı yoksa bermuda şortu ve parmak arası terlikleriyle, havalanın da herkes gülücük atan, güven içinde ülkesine giriş yapan sevimli, nüktedan ve muzip bir turist mi?
Tercih sizin…
Ve bir dip not:
Sadece biri daha başarılıdır ve diğerine göre daha çok hayatta kalır…
İstihbarat dünyasının renkli yüzü
İstihbarat dünyası sandığınız kadar karmaşık mı?
Evet!
Basit mi?
Bir bakıma!
Eğlenceli mi?
Kesinlikle!
İşin iç yüzünü bilince, aslında bu dünyanın ne kadar çok katmanlı olduğunu anlamak daha da keyifli hale gelir.
Her şey, bilgi toplamakla başlar ama asıl mesele o bilgiyi doğru anlamak ve stratejik bir güce dönüştürmektir.
Bir dahaki sefere istihbarattan bahsederken, işin sadece operasyon kısmına takılmadan, o büyük resmi görmeye çalışın.
Kim bilir, belki de mahalle dedikodularını dinlerken siz de farkında olmadan birer uzman gibi hareket ediyorsunuzdur!
Ne dersiniz, istihbarat mesleği size de biraz daha basit ama aynı zamanda karmaşık gelmeye başladı mı?
(İki bölüm halinde bile yeterince uzun olan bu yazı için affınıza sığınıyorum... "shaken, not stirred" martiniyi biraz fazla kaçırmış olabilirim.)
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish