Parlamentodaki 120 sandalyeden 32'sini kazanan Mavi ve Beyaz Partisi'yle 31 sandalye kazanan iktidardaki Likud Partisi'nin başa baş sonuçlar aldığı bu haftaki İsrail seçimlerinin net bir galibin olmaması, İsrail'i yönetecek koalisyonun kurulmasının haftalarca sürmesine yol açabilir. Netanyahu'nun başbakanlığını koruması muhtemel görünmese de henüz oyun dışında saymak için erken. Ancak şu net ki Netanyahu 5 ay boyunca koalisyon hükümeti kuramayınca gerçekleştirilen bu ikinci seçimlerin sonucunda, aslında öncesinde de tahmin edildiği üzere, Netanyahu'nun başbakanlık kariyeri belki de artık sona ererken, sandıktan milliyetçi sağcı bir gündem baskın çıktı.
İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) eski Genelkurmay Başkanı Benny Gants'ın önderliğindeki Mavi ve Beyaz Partisi'yle Avigdor Lieberman'ın Yisrael Beiteinu Partisi rakibi oldukları Likud'la aynı gündemi paylaşıyor. Bu durum, yerleşimleri ve Filistinlilerin askeri işgalini sonlandırmanın, 1967 öncesi sınırlar temelinde müzakere edilmiş iki devletli bir çözüm yolunda çalışmanın gündemde yer almadığı manasına geliyor.
Anılan sağcı partilerin bir bölümü ya da tamamı arasında geniş birlik hükümeti kurulması ve bunların Filistinlilere karşı mevcut siyasi statüyü devam ettirmesi ihtimali giderek artıyor. İsrail içindeyse seçimin din-devlet ilişkileri üzerinde bir etkisi olabilir.
Öte yandan, Netanyahu'nun çoğunluğu elde etmede başarısızlığa uğraması ve Başbakanlık'ta kesintisiz geçirdiği 10 yılın ardından iktidarı yitirme ihtimali başlı başına seçimin önemli bir sonucunu teşkil ediyor. İsrail'in en uzun süre görev yapan başbakanının işlediği suç ve ihlallerden bazılarını sıralayacak olursak, başının üzerinde birden fazla cezai kovuşturma sallanıyor (iddianamesi gelecek ay okunacak), Facebook'un kendi sohbet botunu iki kere askıya almasına sebep olacak biçimde Filistinlilere ve solculara karşı nefret konuşmalarıyla dolu ırkçı bir seçim kampanyasına liderlik etti ve Seçim Günü'nde bazı kanunları çiğnedi.
Arap partileri birleşik grubu Ortak Liste ise kazandığı 13 sandalyeyle Knesset'teki üçüncü büyük parti olarak Netanyahu'ya indirilen bu darbeye yardımcı olmayı başardı: İsrail'in en büyük ulusal azınlığı için mütevazi ancak büyük bir kazanç. Çıkış anketlerinden sonra Salı gecesi saat 3'te yaptığı konuşmasında bir parça mağlup görünen Netanyahu, kariyerinin temelini oluşturan konuşma noktasına -İran'dan gelen varoluşsal tehdide- dönüş yaptı ve Trump'la baş edebilecek tek kişinin kendisi olduğunu yineledi.
Ben bunu yazarken, Trump seçimlere dair henüz herhangi bir tepki tweet'i atmamıştı. Özellikle seçime günler kala John Bolton'ı kovduğu ve İran konusundaki çark edişi düşünüldüğünde, Trump'ın nasıl tepki vereceğini görmek ilginç olacak. Netanyahu'nun daha fazla iktidarda kalmayacağı varsayılırsa, bu durum 2016'dan bu yana İsrailli Başbakan'ın tavizsiz arkasında duran Trump yönetimi için de kesin bir darbe olacak. Aynı zamanda bunun, Netanyahu ile Trump'ın en kıdemli danışmanı ve damadı olan Jared Kushner arasında uzun zamandır süren dostluğa da zarar vereceğini varsayabiliriz.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Ancak Başkan Trump'ın sorunu İsrail'in bir sonraki başbakanının kim olacağı değil. Trump'ın umrunda olan sadece tek bir seçim var, 2020'deki Başkanlık seçimi. Trump halihazırda zaten ABD Büyükelçiliği'ni Kudüs'e taşımış, İsrail'in Golan Tepeleri ilhakını tanımış, İsrail'in yerleşim girişimini sağlamlaştırması ve Filistinlileri kendi devletlerine sahip olma olasılığından mahrum etmesi için Netanyahu'ya açık çek vermişti. ABD Başkanı bunları Netanyahu'ya seçimleri kazanması için yardımcı olmaktan ziyade -ki zaten kazanamadı- muhtemelen ABD'deki kendi İsrail yanlısı sağ tabanını düşünerek yaptı. Geçen hafta sonu Trump'ın ortaya attığı karşılıklı savunma anlaşmasının bile Netanyahu'nun şansını artırmada hiç etkisinin olmadığı görülüyor. Trump muhtemelen, ülkeyi kimin yönettiği fark etmeksizin, kendi çıkarları doğrultusunda İsrail'i hediyelere boğmayı sürdürecek.
Netanyahu dışında biri tarafından yönetilen bir İsrail hükümetinin ABD-İsrail ilişkilerine olası etkisi pek önem taşımayacak -sadece (esasında) benzer siyaset sürdürülürken, barış sürecine karlı bir sahte bağlılık yönündeki statükoya geri dönüleceğini varsayabiliriz. Hem İsrail hem de ABD'deki liberallerin çoğu "Bakın, Netanyahu'nun gitmesiyle İsrail tekrar aklı başında bir ülke oldu. İsrail demokrasisi halen canlı" diyebilecek.
Netanyahu'nun genelkurmay başkanlığını yapmış ve 2014'teki Gazze taarruzunu yönetmiş olan Benny Gantz, Filistin cephesinde Netanyahu'yla neredeyse aynı politikaları benimsiyor. Gantz bu ay başındaki bir konferansta, “Ürdün Vadisi'nin kontrolünü elde tutma, yerleşim bloklarını muhafaza etme, Kudüs'ü bölmeme, '67 sınırlarına dönmeme, tek taraflı hareket etmeme prensiplerine dayanan bir anlaşmayı zorlama taraftarıyım" demişti. Gantz, İran hususunda, kendisiyle Netanyahu arasında bir fark bulunmadığını söyledi. Şimdi koalisyonun nasıl işleyeceğini dikte edecek bir konumda olan Lieberman ise zaten bir yerleşimde yaşıyor ve Filistinli vatandaşları İsrail dışına sevk edecek planın hazırlanmasından sorumlu.
Netanyahu olsun ya da olmasın, Batı Şeria’nın geniş kesimlerinin ilhakı ve Yahudi aparteidi benzeri bir devletin resmilik kazandığı gerçeği, günümüz İsrail'inde tamamen normalleşti ve Trump yönetimi tüm kalbiyle bunu destekliyor. Daha önemli olan soruysa şu: Eğer bir Demokrat aday gelecek yıl Trump’ı yener ve İsrail’i eylemlerinden sorumlu tutmaya karar verirse ABD-İsrail ilişkilerine ne olacak?
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
https://www.independent.co.uk/voices
Independent Türkçe için çeviren: Kerim Çelik
© The Independent