Irkçılarla aşırılıkçılar arasında İngiltere

Fotoğraf: AA

OFCOM, İngiliz medya düzenleyici otoritesi, daha ince bir ifadeyle denetim ve hesap sormadan sorumlu organdır. Bu ayın başlarında toplumsal barışı tehdit eden “ırkçı ayaklanma” sonrasında gözlemci sayısının 460 kişiden 550'ye çıkarılmasına karar verildi. Bahsi geçen ayaklanma, Southport'taki üç çocuğun katilinin Müslüman ve göçmen olduğu yönündeki sahte ve yalan bir anlatı üzerine inşa edilmişti ve polis de daha sonra bu bilginin yanlış olduğunu duyurdu. Yapılan incelemede, söylentinin kaynağının daha sonra kapatılan yabancı bir site olduğu ortaya çıktı. Platform sahibinin “beyazları koruma” bahanesiyle provokatör olarak bizzat müdahale etmesiyle “X” platformundaki hesaplar olayı daha da büyüttüler.

Bu çatışmalar, X’in sahibinin iddia ettiği gibi bir iç savaş çıkmasa bile, aşırılıkların körüklenmesi sonucu tekrarlanacak ve yerel barışı bozacak, ekonomiye zarar verecek, ülkeyi uyumsuz gruplara bölecek.

Sorunu çözmek için İngiliz yetkililer hızla sosyal medya üzerindeki kontrolü sıkılaştırdı, şiddet içeren gösterilere katılan yaklaşık bin kişiyi tutukladı ve alelacele yargıladı.

Peki, şimdi İngiltere’nin bölgemizdeki çoğu ülkeyle ortak noktası nedir? İngiltere dış provokasyonlardan şikayetçi, bölgedeki çoğu ülke de bundan şikayetçi!

İngiltere yeni bir aşama yaşıyor. Göçmen sayısındaki artış, ekonomik güçteki düşüş ve teknolojinin “siyasi kontrol”ün dışında kalması gibi sosyal değişimler, hepsi de özgürlük ve sivil haklar kavramlarına meydan okuyor.

Ülkenin problemi sadece ırkçılarla ya da hakkında açılan dava nedeniyle havaalanında alıkonulan ve daha sonra ülkeden ayrılmasına izin verilen aşırı sağcı İngiliz Savunma Birliği'nin kurucusu Tommy Robinson gibi nefret dolu insanlarla değil. Londra hükümeti aynı zamanda, platformların radikaller tarafından kullanılmasına izin veren ve onları bu kullanıma teşvik eden teknoloji şirketleri gibi, ABD’de muazzam etkiye sahip olan, yurt içinde ve yurt dışında kendisine karşı ittifak yapmış güçlere de meydan okuyor.

Sorun iki yönlüdür. Birincisi, ırkçılarla mücadele etmek ki bu, tıpkı İslamcı ve Hindu radikallerin peşine düşmesinin hakkı olduğu gibi tartışmasızdır. İngiliz yetkililer sivil barışı korumaya yönelik tüm tedbirlerinde haklıdır.

İkincisi, diğer ülkelere karşı muhalif grupları barındırmak ve onları kendi toplumlarını provoke etmekte ve devrim yapma konusunda kışkırtmakta özgür bırakmak.

Geçtiğimiz haftalarda İngiliz yetkililerin kafasını karıştıran ve onları kaosa sürüklenmeyi durdurmak için benzeri görülmemiş önlemler almaya zorlayan olay, diğer ülkeleri de korkutuyor. Musk ve diğerlerinin fikirleri, yalanları ve sembolleri pazarlayarak yaptıklarını, İngiliz topraklarında bulunan bu radikal gruplar, İslamcılar ve diğerleri de yapıyor.

Starmer hükümetinin protestoları, Arap hükümetlerinin Londra'ya karşı protestolarının aynısı. Onlar da İngiltere’nin kendi ülkelerine karşı nefretin, kaosun ve şiddetin savunucularına bunun için izin vermesini protesto ediyorlar.

Bu hükümetler İngiltere gibi, kışkırtmalardan, sivil barışlarına yönelik tehditlerden ve yönetimlerine meydan okunmasından dolayı kızgınlar. Londra, kendi ülkelerinin, Pakistan'ın, Bangladeş'in, Mısır'ın, Körfez ülkelerinin ve diğerlerinin hükümetlerine düşman olan kaçak aşırılıkçı gruplar için dünyanın önde gelen başkenti haline geldi.

Bu nedenle İngiltere’nin eski politikasını yeniden gözden geçirmesi gerekiyor. Zira o artık üzerinde güneşin batmadığı bir imparatorluk değil, dünyanın yarısının işlerini yönetmekten sorumlu değil, dev askeri güçlerden biri de değil. İngiltere gerçekten bu grupların yol açtığı siyasi ve ekonomik maliyete katlanmak istiyor mu? Siyasi ve insani değerler gerekçeleri bile, bu mülteci grup ve bireylerinin talepleriyle çelişiyor. Aynı şekilde Starmer hükümetinin gösterilere katılan bin kişiyi hapse attığı ve sosyal medya platformlarında kendisine karşı çıkan sesler üzerindeki kontrolünü sıkılaştırdığı bir dönemde, bu grup ve kişilerin ifade özgürlüğü adı altında provokasyonlarda bulunmalarına izin verilmesi artık inandırıcı gelmiyor.

İşin ironik yanı, İngiltere, eskiden Sovyetler Birliği ve yörüngesindeki ülkeler gibi düşman ülkelerden kaçanları barındırırken, bugün Pakistan, Körfez ve Mısır gibi müttefiklerinin ve dostlarının düşmanlarına ev sahipliği yapıyor. Aynı zamanda İngiltere’nin bu muhalefetle kültürel ve siyasi açıdan hiçbir ortak yanı yoktur. Fransa'nın Ayetullah Humeyni'yi ağırladığını, Humeyni’nin ise Tahran'a vardığında Fransa'nın ilke ve çıkarlarına aykırı olan her şeyi yaptığını ve sonucun 40 yıllık karanlık olduğunu unutmamalıyız.

Diğer tehlike ise bu aşırı grupların mesajlarını İngiltere topraklarındaki kendi topluluklarının milyonlarca üyesi arasında yaymakta çok aktif olmalarıdır. Bunun sonucunda İngiliz Müslüman, Hindu ve diğerleri arasında aşırılık yanlılarının sayısında artış oldu. Bu ise bahsi geçen aşırılık yanlılarının fikirlerini inceleyen ve benimseyen, ardından Suriye, Irak, Afganistan ve diğer yerlere giderek el-Kaide, DEAŞ ve İranlı milislere katılan teröristleri yarattı. Bu tehlikeli kaosu ve diğer ülkeleri hedef almayı haklı çıkarmak için İngiltere'nin savunduğunu iddia ettiği değerler veya yüksek İngiliz çıkarları nerede?

İngiliz hükümetinin Elon Musk'a ve güvenliğine, istikrarına karşı provokasyonlarda bulunanlara kızdığı bir dönemde, kendilerine muhalif radikal kişileri barındırma politikasından şikayetçi olan hükümetler, İngiltere’nin, dünyada bu radikal muhalif gruplara ABD ve Fransa'dan daha fazla ev sahipliği yapan ülke olduğunu düşünüyorlar.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU