Mısır, Suudi Arabistan, İran ve Türkiye, İslam dünyasının başat ülkeleri. Türkiye dışında hepsi Batı karşısında teslim bayrağı çekmiş durumda. Mısır ve Körfez Arap ülkeleri zaten İsrail korkusundan seslerini çıkaramıyor, öyle ki 10 aydır yanı başlarında süren soykırım karşısında sağır ve dilsiz kesilmiş durumdalar, adeta üç maymunu oynuyorlar. Sesini çıkarmaya çalışan İran da habire bombalanarak, liderleri, üst düzey komutanları ve diplomatları öldürülerek gözdağı veriliyor.
İsrail 10 aydır Gazze’de sürdürdüğü katliam ve soykırım yetmezmiş gibi bu kez Lübnan, Suriye, Irak ve son olarak da İran’ı bombalayarak adeta 2 milyarlık İslam dünyasına meydan okuyor. İsrail’in tasmasını elinde bulunduran Batı ise, kudurmuş Yahudi köpeğini durdurmak yerine saldırıya uğrayan Müslüman ülkeleri karşılık verirseniz karışmam, diyerek uyarıyor. Daha doğrusu, uyarmakla da kalmıyor, bölgeye savaş gemileri ve jetler göndererek herkesi tehdit ediyor.
Türkiye ve diğer birkaç Müslüman ülkenin aylardır sürdürdüğü diplomatik çabalar bir türlü sonuç vermiyor. Sonuç verecek gibi olduğunda da İsrail’in ani saldırılarıyla barışa yönelik tüm çabalar ve umutlar boşa çıkıyor.
İsrail’in niyeti, olayı şu veya bu şekilde zamana yayarak topraklarını genişletmek. Netanyahu’nun amacı, Gazze’de savaş bittiğinde sınırları daha da genişlemiş bir İsrail görmek. Batı da diplomatik çabaları ve iki devletli çözümü zahiren destekliyor gibi görünerek , el altından İsrail’in yayılma ve genişleme projesini madden ve manen teşvik ediyor.
Arap dünyasının, özellikle de zengin Körfez Arap ülkelerinin Batı karşısında teslim bayraği çekeli çok oldu. Ama Ortadoğu’da Batı’nın önünde iki engel kalmıştı. Bunlardan biri, İran’dı. Kolu kanadı kırılan İran, artık kendini bile koruyamayacak durumda. Diğer bir deyişle, İran engel olmaktan çıkmış durumda. Geriye kalan tek engel ise, Türkiye.
Türkiye’nin durumu ilginç. Batı ittifakı içerisinde yer alan tek Müslüman ülke olan Türkiye için şu anki en büyük tehdit, yine Batı’nın kendisi. Görünüşteki iki müttefik aslında kalben birbirleriyle kanlı bıçaklı ve usta birer satranç oyuncusu birbirini tartıyor ve bir sonraki hamleyi hesaplıyor.
Oynanan oyun şu: Batı Türkiye’ye karşı değilmiş gibi yaparak onun ayağını kaydırmaya çalışırken Ankara da Washington’un attığı her çalımı ustaca manevralarla savuşturarak hedefine doğru ilerlemeye çalışıyor. 2016’daki darbe girişimi, Türkiye’nin akıllca savuşturduğu çalımlardan biriydi. Batı’nın Türkiye için hazırladığı bir başka tuzak veya engel ise, ABD’nin Kuzey Suriye’de bölücü Kürt gruplara kol kanat germesi. Türkiye de buna, Suriye’de kendi bölgesini oluşturarak yanıt verdi.
İki taraf da birbirinin atacağı adımı kolluyor. Türkiye’nin yapması gereken, Suriye rejimi ve onun arkasındaki Rusya ile anlaşarak bir an önce ABD’yi Suriye topraklarından çıkarmak olacaktır. Ankara bunu başarabilirse, hem İsrail’in genişleme projesinin önüne set çekmiş olacak, hem de orta ve uzun vadede kendi Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden büyük bir tehlikeyi -daha büyümeden- ortadan kaldırmış olacaktır.
Bu arada Türkiye, İran, Mısır, Suudi Arabistan ve diğer Körfez Arap ülkeleri ile bir araya gelerek, İsrail’in bundan sonraki saldırılarını önlemek için ortak bir önlem geliştirmelidir. Bunun için bu ülkeler, başta istihbarat alışverişi olmak üzere Lübnan ve Suriye gibi ülkelere hava desteği verebilir. Öyle bir sistem geliştirilir ki, İsrail uçakları Lübnan, Suriye veya Irak’ın hava sahasına girdiği anda vurulup düşürülmelidir. Aynı şekilde bu ülkeler, İsrail’e karşı yoğun bir istihbarat savaşı da yürütebilir, içlerindeki Mossad ajanlarını temizlemek için kendi aralarında işbirliği yapabilirler.
Sözünü ettiğimiz ülkeler, böyle bir işbirliğine gitmedikleri takdirde, sürüden ayrılanı kurt kapar, deyişinde olduğu gibi birer birer dışarıdan ve içeriden çökertilecektir. Zaten şu an olan da, bu. Orasından burasından ısırılan ve güçten düşen İran, bir darbe daha kaldıracak durumda değil. ABD-İsrail ikilisinin yeni bir saldırısı, İran’ı dağılmanın eşiğine getirebilir. İran düştüğünde ise sıra, doğal olarak Türkiye’ye gelecektir.
Batı’nın aldatmacalarına kanmadan, bölgedeki Müslüman ülkeler bir an önce İsrail ve Batı’ya karşı kendi aralarında işbirliğine gitmeli ve ortak hareket etmenin yollarını aramalıdır. Nasıl ki bir olay olduğunda tüm Batı, İsrail’in arkasında yer alıyorsa, Lübnan, Suriye veya İran saldırıya uğradığında da diğer İslam ülkelerinden gür bir ses çıkmalıdır. Yoksa halimiz perişan. Ve son pişmanlık da fayda etmeyecektir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish