Telefon faturanız için ne kadar ödüyorsunuz?

Fotoğraf: AA

Günümüz dünyasında “e-devlet” kavramı tüm idari reform planlarının ortak hedefi haline geldi. Bu yüzden; dünyanın çeşitli ülkelerinde piyasaların ve hükümet yönetiminin gelişimini izleyen tüm yıllık veri ve raporların değişmez bir unsurudur. Bu raporlar, devlet hizmetlerinin dijital olarak kullanılabilirliğine, diğer bir deyişle bu hizmetlerin tamamen veya kısmen telefon ve internet ağları aracılığıyla tamamlanma imkanlarına odaklanmaktadır. Aynı zamanda yerel pazarın iletişim ve bilişim alanındaki gelişmeleri özümseme kapasitesini, yani iş ve özel sektör hizmetlerinin ağlar aracılığıyla tamamlanabilirliğini izlemektedir.

Bütün insanların, belki de çoğunluğunun, hayatın ve piyasaların bu şekilde olmasını istediği kesin çünkü bu, yaşam maliyetini azaltıyor, çalışmayı kolaylaştırıyor ve sınıf farklılıklarının, halka sunulan hizmetlerin düzeyi üzerindeki etkisini azaltıyor.

Ancak bu yolu seçenlerin yüzleşmesi gereken bir soru var; bu yaşam tarzına geçişin bir bedeli var mı?

Bu soruyu bazı meslektaşlarıma sormuştum ve içlerinden biri bana şakayla karışık şu cevabı vermişti: Bedelini hepimiz biliyoruz, aylık telefon ve internet faturası!

Peki, bedel gerçekten telefon faturasıyla mı sınırlı?

Tabii ki hayır.

Bir fikrin kendisine ilk kez sunulduğunda kişinin hissetmeyebileceği, ancak geniş yansımalarını kısa bir süre sonra kendisinde, ailesinde ve sosyal çevresinde mutlaka göreceği kültürel ve sosyal bir bedeli vardır.

E-devlet, yöneticinin kişisel rolünü azaltacak şekilde yazılı ve spesifik sistemlere dayanan modern, son derece rasyonel yönetimin öne çıkan bir uygulamasıdır. İşin çoğunu makinelere havale eder ve sosyal statüleri farklı olsa bile, bu ile şu kişi arasında ayrım yapmaz. Konuyu ideal gibi göstererek abartmak istemiyoruz, çünkü elbette her zaman düz ve dolambaçlı çizgiler vardır, zira biz sadece diğer insanlarla ilişkileri olan insanlarız ve her bir insanın diğerinden farklı psikolojik ve zihinsel özellikleri bulunur. Herkese “robot”muş gibi davranılamaz. Ayrıca teknik ve ekonomik büyümenin düzeyi ülkeden ülkeye farklılık gösterir. Devlet ile toplum arasındaki ilişkiyi ve tamamen teknik alanlar da dahil olmak üzere her alanda aralarındaki etkileşimin doğasını yansıtır. Bu nedenle söz konusu özelliklerin tam veya mükemmele yakın olduğunu iddia etmiyoruz. Beni gerçekten ilgilendiren husus, e-devlete geçişin genel yönünü ve iç mesajını açıklığa kavuşturmak.

Bu dönüşümü özetlemek gerekirse iki noktada özetleyeceğim; hukukun üstünlüğü ve herkes için eşitlik. Hukukun üstünlüğü, modern yaşamın en belirgin tezahürüdür ve eski sistemle arasındaki temel farklardan biridir. Hukukun üstünlüğü zorunlu olarak bizi ikinci noktaya, yani sosyal bağlılığın halka sunulan hizmetlerin kalitesi ve düzeyi üzerindeki etkisinin, en azından göreceli olarak azaldığı eşitliğe götürür.

Okuyucularımızdan hiç kimse- büyük olasılıkla – bunda bir sorun görmeyecek. Ancak onları aynı zamanda toplumsal ve hukuki birçok alanda kadın ve erkek arasındaki farklılıkların azaltılmasını da içeren eşitliğin anlamını daha derinlemesine araştırmaya davet ediyorum. Toplumun bir kesiminin bu gelişmeyi memnuniyetle karşıladığını biliyorum ve bu kesim genellikle modern yaşam tarzını tercih ediyor. Ancak genç erkek ve kadınların, eski neslin alışık olduğundan çok farklı yeni yaşam tarzlarını seçebildiğini gördüklerinde endişe duyan, bence daha geniş olan başka kesimler de var. İnternet günlük hayatımızın önemli bir parçası haline geldiğinde, kültürümüzün kaynakları ve hayata bakış açımız da yavaş yavaş değişiyor. Burada yeni nesil için ebeveynlerin etkisi minimum düzeyde olacak, kimlikleri onları dünyaya bağlayan ve ihtiyaç duydukları bilgileri sağlayan yeni bağlantıların ışığında şekillenecek.

O halde bu, özetle moderniteye geçişin bir seçim olmadığını ve etkisinin sınırlı olmayacağını söylediğim bir önceki makalemde yazılanlara bir örnektir.

 

Şarkul Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU