MHP Gehnel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin TBMM grup toplantısında konuştu. Partisine yönelik eleştirileri "Suyun üstünde bile yürüsek 'Yüzme bilmiyorlar' diye eleştirenler çıkacak. Bu nedenle önümüze bakacağız. Mücadelemizden taviz vermeyeceğiz" diye değerlendiren Bahçeli, "Takdiri ve teveccühü milletten bekliyoruz. Geldiğimiz bu aşamada gördüğümüz şahit olduğumuz ne varsa bizi şaşırtmıyor" dedi.
Bahçeli, Saraçhane'de polisle karşı karşı karşıya gelen ! mayıs göstericilerine de yüklendi. "Hayatlarında tek bir fabrikaya dahi girmeyenlerin vicdanı tutsaktır. 1 Mayıs'ta polise düşmanca saldıranlar biliniz ki Haçlı kalıntısıdır." diyen Bahçeli özetle şunları söyledi:
1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü intikam gününe tahvil etmek için çırpınan şehir eşkıyasının meselesi ne emek ne de dayanışmadır. Tıpkı ağababaları Marx gibi, hayatlarında tek bir fabrikaya girmemiş, tek bir emekçinin elinden tutmamış bu güruhun aklı rehinli, iradesi ipotekli, vicdanı da tutsaktır.
1 Mayıs’ta yalnızca görevini yapan ve sağduyulu tavrı sebebiyle övgü alan Türk polisine düşmanca saldıranlar, nefretle muamele edenler, biliniz ki, haçlı kalıntısı ve düşman bakiyesidir. Emek gücü, bir kimsenin çalışma ve mal üretme kudretidir. Hayatları miskinlik, tembellik, hainlik ve tufeyli utanmazlıkla geçen küçük bir azınlığın 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde sahneye çıkıp Taksim’e yürüme ve burada gösteri yapma gayesi her şeyden evvel maksatlıdır, maşalıktır, madrabazlıktır.
“Emek ve dayanışmayla Taksim’in ne alakası vardır?”
Emek ve Dayanışma Günü’nü ülkemin her yerinde kutlamak mümkündür. Peki bu Taksim ısrarı niyedir? Buradaki amaç nedir? Emek ve dayanışmayla Taksim’in ne alakası vardır? 1 Mayıs 1977’deki acıklı ve vahim hadiselerin tekrarı mı planlanmaktadır? Taksim inadının altında yatan hesap nedir?
Emek kutsaldır, emekçilerimiz saygındır, hepsi de başımızın üstündedir. Ne var ki, emekle, emekçiyle, üretimle, alın teriyle, helal kazançla hiçbir bağ ve bağlantısı olmayan üç beş haydudun 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü terörize etme çabası, en başta emek ve emekçi düşmanlığına hizmettir. Cumhuriyet Halk Partisi’nin, DEM’in ve marjinal partilerin bu düşmanlığa çanak tutmaları kimin kiminle yol yürüdüğünün tevsik ve teyit edilmiş özetidir.
Taşla, sopayla, flamayla ve fiziken şiddete maruz kalan; ancak sabır ve sağlam duruşundan vazgeçmeyerek birilerinin istediği tuzağa düşmeyen Türk polisiyle iftihar ediyor, hepsine teşekkür ediyorum. Polislerimiz asıl emekçidir, bunu görmeyenler zalimdir, zillettir, cümlesiyle haindir.
“İsrail’e yönelik ticaretin durdurulması muazzam bir siyasi hamledir”
Türkiye’nin, Uluslararası Adalet Divanı’nda İsrail aleyhine açılan soykırım davasına müdahil olma kararı çok önemli bir adımdır. Geçen hafta İsrail’e yönelik ticaretin durdurulması da ülkemizin insani ve vicdani çerçevede ne alırım, ne kaybederim çetelesi tutmadan yaptığı muazzam bir siyasi hamledir. Böylelikle Türkiye’nin İsrail’le ticaretini diline dolayıp fitne çıkaranların hesabı bozulmuştur.
4-5 Mayıs 2024 tarihlerinde Gambiya’nın başkentinde yapılan İslam İşbirliği Teşkilatı 15’inci Zirvesi’nde ülkemizin görüşleri açık yüreklilikle seslendirilmiştir. Bu kapsamda, Dışişleri Bakanımızın İslam ülkelerine direkt söylediği “İsrail’i durdurmalıyız, ya barışla ya da zorla” sözleri kararlı ve korkusuz bir mesajdır.
“Pek çok ülke zalim İsrail’e karşı ayaktadır”
Netenyahu ve yönetimi için hesap günü yakındır. Bundan kaçış ve kurtuluş diye bir şey söz konusu değildir. 35 bin masumun dökülen kanı Netenyahu’yu inşallah boğacaktır. Dünyada en sağır edici ses acı çeken bir mazlumun suskunluğudur. Mazlumun suskunluğunu ise hiç kimse yanlışa yormamalıdır. Hem Türkiye hem de dünyada pek çok ülke zalim İsrail’e karşı ayaktadır.
İsrail’in Gazze katliamı geçtiğimiz hafta sonunda; Almanya, Fransa, Küba, Kanada, ABD, Arnavutluk başta olmak üzere pek çok ülkede protesto edilmiştir. Sivil ve masum bir halka reva görülen hunhar ve barbar saldırılar lanetlenmiştir. İsrail vatandaşları da hükümetlerini kınamakta, saldırıların durmasını talep etmektedir. Birçok ülkede üniversite öğrencileri ayaktadır. ABD’deki bir üniversitede yapılan mezuniyet töreni sırasında, öğrenciler, mezuniyet cübbeleri üzerindeki kefiyelerle Filistin bayrağı açmış, soykırım karşıtı sloganlar atmışlardır. Demokratik ve meşru gösterilere zorbalıkla karşılık veren, öğrencilere ters kelepçe vuran, gözaltı uygulaması yapan bazı ülkelerin hali pür melali rezalettir, melanettir.
“Netenyahu’nun bedeli ödemesi artık bir insanlık ve hukuk namusudur”
.Bu gelişmeler yaşanıyorken, Kahire’de yürütülen ateşkes ve rehine takası anlaşmasının çıkmaza girmesi çok tehlikelidir. Refah’a operasyon tehdidinden geri adım atmayan Netenyahu müzakere sürecini dinamitlemektedir. Gazze’ye yönelik saldırıların kesilmesini açıkça ihtiva etmeyen bir anlaşmanın kalıcı ve kabul edilebilir olması elbette düşünülemeyecektir.
İsrail yönetiminin ateşkes çabalarını sabote etmek için beyhude gerekçeler uydurması, esir takasına eşzamanlı olarak Gazze’ye saldırıları sonlandırma talebine kapalı durması soykırımın devamına işarettir. Gazze’de savaşın sona ermesine yanaşmayan Netenyahu’nun bedeli ödemesi artık bir insanlık ve hukuk namusudur.
Birleşmiş Milletler çok acil devreye girmelidir. İsrail askerleri işgal edilen bölgelerden önşartsız çıkmalıdır. Zira bölge bıçak sırtındadır.
“Osman Kavala müebbete çarptırılmıştır”
Gezi Parkı Davasında hüküm alan Osman Kavala’nın yeniden yargılanması ya da serbest bırakılması hususunda kamçılanan sipariş bir süreç devamlı surette ilerletilmektedir. Bahse konu ettiğimiz şahıs, Türk Ceza Kanunu’nun 312’inci maddesinde düzenlenen; “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmıştır. Gazi Parkı davasında yargılanan diğer sanıklar da 18’er yıl ceza almışlardır.
Bu kararı veren bağımsız ve tarafsız Türk yargısıdır. Neymiş, CHP Genel Başkanı, Avrupa Parlamentosu’nu ziyaret ettiğinde, “saati sorunca, sen önce Kavala’yı çıkar” cevabını almış. Anlamadığımız şudur, Sayın Özel’in kolunda saati yok mudur? Haydi yok diyelim, beraberindeki arkadaşlarında da mı yoktur? Sayın Özel’in saati sormak yerine PKK’ya ve FETÖ’ye verilen destekleri muhataplarının yüzüne vurması gerekmez miydi?
Bırakın Kavala’yı da kanun kaçağı FETÖ’cüleri ve PKK’lıları Türkiye’ye ne zaman teslim edeceksiniz sorusunu soramaz mıydı? Sayın Özel saati merak ederse, rahat olsun, bana sorabilir, köstekli saatimi açar, kendisiyle açık açık da paylaşırım.
Kavala sevdalısı bazı kalemşörler de, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamayan bir Türkiye, Anayasa Mahkemesi kararlarına uymayan bir Türkiye, Avrupa Konseyi tarafından yaptırım tehdidi ile karşı karşıya olan bir Türkiye, peki bu kime yarar?” diye adrese teslim bir soruyla gündem tayin etmeye hevesleniyor. Ne yapalım, boyun mu eğelim? Yarı sömürge bir ülke olmaya tamam mı diyelim? Avrupa istedi diye adalet ve hukuk şerefini iki paralık mı edelim?
Sinan Ateş iddianamesi
Mahut ve malum bir cinayet davasının hazırlanan 145 sayfalık iddianame dolayısıyla, Milliyetçi Hareket Partisi ve Ülkü Ocaklarına iftira atan, kan ve çamur sıçratan alçaklar koalisyonu, ne hikmetse devlet ve millet karşıtlarına kucak açmakta, methiyeler düzmektedir. Hayatlarında tek bir defa Ülkücünün hakkını, hukukunu ve haysiyetini gözetmeyen mihrakların partimizi ve Ülkü Ocaklarını bir cinayetle anma teşebbüsleri ayrıca değerlendirilmesi gereken şerefsizce bir saldırganlıktır.
Bugüne kadar niye iddianame hazırlanmadı diye sordular. İddianame hazırlandı, içi boş dediler. Davamızı yargılamak için kuyruğa girdiler. Milliyetçi Hareket Partisi olarak beklentimiz şudur: Mezkur iddianame ilgili mahkeme tarafından kabul edilip yargılama süreci derhâl başlatılmalıdır. Kimin elinde hangi belge ve bilgi varsa mahkemeye sunmalıdır. Hatta şahit olarak dinlenmek isteyenlere mahkeme kapısı açılmalıdır. CHP’sinden İP’ine kadar malum partiler neyi biliyorsa acilen mahkemeye yetiştirmelidir.
Bugün Kavala, yarın Demirtaş, Öcalan
Abdestten şüphesi olmayanın namazından şüphesi olmaz. Çiğ süt içmeyenin karnı da ağrımaz. Bakalım hukuki süreç Ankara’da mı bitecek, yoksa Pensilvanya’ya mı dayanacak, hodri meydan, hep beraber göreceğiz. Bilinmesini özellikle isterim ki, ellerinde binlerce Ülkücü şehidimizin kanı olanların feriştahı gelse biz de yaprak dahi kımıldamaz, kımıldamayacaktır.
Türkiye’nin itibarını, istikbalini ve saygınlığını Osman Kavala’ya bağlayanlar korkunç bir bühtanın failleri değildir de nedir? Bize göre, bunlar Türkiye’nin istiklal haklarına kast eden azgınlaşmış işbirlikçilerdir. Mahkum olmuş Kavala’ya “içeride tutuluyor” diye yazıp konuşanlar tek kelimeyle devlet ve millet muhalifidir. Bunların anlayışına göre Türkiye uluslararası baskı ve dayatmalara teslim olmalı, süngü düşürmeli, diz çökmelidir.
Bu sefillerin örneklerine maalesef her dönem tesadüf edilmiştir. Fakat Türk Devri’nde, Türkiye Yüzyılında bunların suyu kesilecek, üredikleri ideolojik bataklık mutlaka kurutulacaktır. Bugün Kavala şakşakçılığı yapanların, yarın terörist Demirtaş’ı, diğer gün ise İmralı canisini gündeme taşımaları mukadderdir. Böylelikle geriye ne devletin hükümranlık kazanımları ne de Türkiye’nin varoluş hakları kalacaktır.
Independent Türkçe