16 Mart 2024 Halepçe katliamının 36. yıl dönümü.
Her 20 Mart ise herkesi doğadaki yaşamı gözlemlemeye davet eden Dünya Serçe Günü.
İlk bakışta bu anma günlerinin bir biriyle ilintisi yok gibi görünse de aslında her ikisinin ortak yanı kıyametlerinin tanrısal değil, insan eliyle getirilmesidir.
7 Ekim 2023'ten bu yana naklen izlediğimiz İsrail'in Filistin üzerindeki soykırımı, magazin haberleri kadar ilgi görmezken, uygar olarak bildiğimiz dünyanın zalimden yana sessiz kalmasını bugün düşünme yapımızı yeniden şekillendiren "algoritma" çağı ile açıklamak mümkün değil!
Medyaya görsel pompalanmasının yanında "susarak yanıt vermek" bir çözüm olmadığına göre, en azından tarihin yazdığı birkaç soykırım örneğini anımsatarak suskunluğumu bozmak istedim.
Soykırımların nedenleri ve yöntemleri ne olursa olsun; amaç düşman olarak seçilen insan veya hayvanları bir daha dirilmemek üzere yeryüzünden silmektir.
Tarih hafızası hepsini anımsayamazsa bile bu konudaki arşiv çok kabarık.
Bu yazıda soykırım yapma yöntemlerinden birkaç örnek vererek, katillerin bu konuda ne kadar başarılı olduklarını göreceğiz!
Holodomor
1924 yılından ölümüne kadar Sovyetler Birliği Başkanı olan Josef Stalin 1930'larda başta Ukrayna ve Don havzası olmak üzere Sovyetlerde tarım alanında bir devrim başlattı.
Devrimin amacı, çiftçilerin elindeki tüm arazi, hayvan ve tarımsal araç gereçlerin Sovhoz adını verdikleri devlet çiftliklerine aktarılması ve özel mülkiyete son verilmesiydi.
Zengin çiftlik sahipleri ve çiftçiler bu "mülksüzleştirme" yasasına karşı koydu.
Topraklarını ekmediler. Tavuklara varıncaya kadar tüm hayvanlarını kestiler.
Ekim yapılmadığından ertesi yıl tahıl azaldı. Stalin, çiftçileri sorumlu tutup, tohumluk ve yiyeceklerine el koyarak karşılık verdi.
1932-1933 yılları arasında kıtlık başladı. Bölgeye giriş ve çıkışlar yasaklandı. Yiyecek bir şey kalmayınca da yamyamlık başladı.
Önce ölüleri ve hastaları sonra da zayıf olanları yediler.
10 milyona yakın insan öldü. Ölmeyenler ise delirdi.
Ukraynalılar bu katliama Holodomor yani "aç bırakarak öldürme" dedi.
Stalin bununla ilgili haberleri yasaklandı. Tüm önlemlere karşın haber Avrupa'ya sızdı.
Batı ısrarla "soykırım", Stalin ise "kıtlık" dedi. Bugün bile Rusya'nın konuyla ilgili arşivleri araştırmacılara kapalıdır.
Kimse tam olarak ne olduğunu bilmiyor ama Ukraynalılar o yılları unutmadı ve dünyaya bir kavram kazandırdılar: Holodomor, yani "aç bırakarak öldürmek".
Serçe kuşları
Çin Halk Cumhuriyeti'nin kurucusu Mao Zedong, başkanlığı süresince "Büyük İleri Atılım" adı altında devrim üstüne devrim atağına kalktı.
Bunlardan dikkati en çok çeken 1958 yılında tarım alanında yaptığı ataktı.
Ana hedef tahıl üretimini birkaç misli artırıp ihraç etmek ve kazanılacak parayla devrim hızını artırmaktı.
Bu amaçla Sovyetlerden uzmanlar getirildi. Yerel uzmanlarla beraber komisyonlar kuruldu. Devrim için imanla gece gündüz çalışmaya başladılar.
Uzmanlar yeni tohum, gübre tarım makinaları, sulama yöntemleri konusunda ilerleme kaydederken en coşkulu görüş bir dönem sonra Sovyet danışmanından geldi.
Bu danışmanın görüşüne göre; hiçbir yeni teknik yöntem kullanmadan sadece ekimden hasada kadar olan dönemde zararlı hayvanların tükettiği tahıllar kurtarılırsa en büyük ürün artışını yapmış olacaktı.
Bu 4 zararlıdan en tehlikeli olanı ise "serçe kuşları" idi.
Ona göre her bir kuş yılda 4,5 kilogram tahıl tüketiyordu.
Bu miktar milyonlarca kuşla çarpıldığında, hesaplanan miktarın havaya uçup gitmemesi devrime bir hazine kazandırmış olacaktı.
Raporunu bitirir bitirmez ekibiyle beraber tarihe geçecek bir devrimci adayı olarak Başkan Mao'ya gitti.
Başkan Mao bu keşiften dolayı uzmanları kutladı, devrim madalya ve nişanlarıyla ödüllendirdi.
Hemen ardından bir emir yayınladı:
Bugünden itibaren ülke genelinde Serçe Kuşlarına karşı savaş ilan ediyorum. Onlara emperyalist, faşist ve gericiler gibi karşı-devrimci muamelesi yapılacak görüldükleri yerde öldürülecektir. Bu tahıl hırsızlarının son yumurtaları son yuvaları yok edilip semalarımızda uçan tek bir serçe kalmayıncaya kadar savaşmaya devam edilecektir.
Emir tez elden ülkenin her tarafına ulaştırıldı.
İşçi, köylü, asker demeden her kesimden öldürme timleri oluşturuldu, ardından dünyanın tanıklığına kapalı bir serçe kuşu avı başladı.
Yetişkinler silahla, kadınlar sopayla, çocuklar ise sapanlarla hücuma kalktı. Kısa bir sürede dalda kuş kalmadı.
Uçarak gökyüzüne sığınanlar ise davullarla, çanak çömlekle, bağır çağır haykırışlarla gürültü koparılarak yere inmeleri engellendi.
15 dakikadan fazla havada kalamayan kuşlar yorgunluktan düşüp öldü.
Kuş ölüleri toplandı, sayımlar yapıldı, fotoğraflar çekildi.
Zafer sonucu gururla başkan Mao'ya sunuldu:
Ülkede 2 milyar serçe kuşu öldürüldü. Ülkemizde ne yerde, ne gökyüzünde bir tek kuş bile kalmamıştır.
Ertesi yıl gerçekten de ambarlara daha fazla tahıl girdi. Daha fazlası ihraç edildi.
Takip eden yıllarda ise çoğalmalarını baskılayan kuşlar olmayınca çekirge ve böcek gibi haşerelerin varlıkları katlandı.
Tohumlar daha yeşermeden toprakta yiyip bitirdiler. Tarlada hasat edilecek ürün kalmadı. Ülkede kıtlık başladı.
Devlet yardım eli uzatmayınca önce hayvanlarını sonra ot, böcek, ağaç kabukları gibi çer çöp ne bulduysalar yediler.
Yiyecek bir şey kalmayınca onlar da Ukraynalılar gibi yamyamlığa başladılar.
Önce ölüleri, sonra hastalara ve zayıf olanlara saldırdılar.
2 yılda 45 milyondan fazla insan öldü.
Açlıktan ölmek üzere olan bir annenin küçük kızına söylediği son sözleri gönümüze kadar bu açlığın simgesi oldu:
Kızım! Biraz sonra öleceğim. Kapıyı kapat. Komşular cesedimi yemeden sen ye!
Bu esnada devrim köylüye yardım etmedi. Şehirlerde de kıtlık vardı ama açlıktan ölen olmadı çünkü devletten yardım almışlardı.
Yani kırsal şehirlere feda edilmişti. Sonunda yoldaş Stalin Mao'nun imdadına yetişti.
Sovyetler Birliği'nden Çin'e 2 milyon buçuk serçe kuşu gönderdi.
Bu devrim(!) tarihe "serçe kuşu" soy kurutma katliamı olarak geçti.
Mao'nun bitiremediği kuşları maalesef sanayi ve kentler yok ediyor.
Günümüzde sayıları milyonlara kadar indi.
Ölüm çiçeği - mavi kelebekler
Sırplar Avrupa'nın göbeği Bosna'da 1992-1995 tarihlerinde bir soy kurutma yöntemi uyguladı.
Plana göre önce tüm Boşnak erkekleri öldürülecek, kadınlar ise Sırp erkekleri tarafından hamile bırakılacaktı.
Doğacak çocuklar Sırp erkeklerden olduğu için hem Sırp nüfusu artacak hem de Boşnaklar yok olacaktı!
Bosna kırımında 50 bine yakın kadın ve çocuk tecavüze uğradı. Bu tecavüzlerden 4 bine yakın doğum oldu.
Savaş çocuklarına "görünmeyen" veya "unutulan" nesil olarak bakıldı.
Bugün 30'lu yaşlarda olan bu çocuklar hâlâ uydurulmuş kimliklerle yaşıyor.
Anneler tecavüzden olma çocuklarını bağrına basamadı. Travmayı atlatamayan kadınların çoğu hala tedavi görüyor.
Öldürülen erkeklerin ise uzun bir süre mezarları bulunamadı. Çünkü en hassas aletlerin bile saptayamayacağı biçimde, uzaklarda gömülmüşlerdi.
Savaştan 2 yıl sonra bir bilim insanının dikkati sayesinde 300'e yakın toplu mezar bulunabildi.
Aramalar yapılırken bilim insanları ilgisiz yerlerde sadece mezarlıklarda yetişen ölüm çiçekleri dedikleri Artemis çiçeği ve onların üstünde uçuşup duran "mavi kelebekleri" fark etti.
Şüphelenip toprak kazılınca benzer toplu mezarlar peş peşe bulunmuş oldu.
Halepçe katliamı
Tarihte bir adım geri atıp hala açığa çıkarılamayan bir iddiaya da göz atalım istiyorum.
Saddam Hüseyin, 18 Mart 1988'de Halepçe'ye uçaklarla kimyasal bombalar yağdırdı.
5 milyon Halepçe halkıyla birlikte, tüm hayvanlar öldü. Tavuk, keçi, inek… Bir o kadar insan bu kimyasallardan etkilendi.
Haber diğer yerleşimlere ulaştığında can havliyle bir insan seli Türkiye ve İran dağlarına doğru kaçış başlattı. Çoğu yollarda telef oldu.
Birkaç kez Halepçe'ye gittim. Kimyasal saldırı kurbanlarının mezarları başında Saddam'a lanet okudum. Kaçanların hikayelerini "Halepçe" öyküsüne yazdım.
Kürt kolası
Derbendihan Kuzey Irak'ta Süleymaniye iline bağlı bir ilçedir. Halepçe'nin 45 kilometre güney batısına düşer.
Önünden kavisler çizerek İran dağlarından gelip, Dicle'ye doğru akan Sirvan nehri akar.
Nehir boyu çoğu balayı için hazırlanmış turistik, ahşaptan yapılmış bungalov evler vardır.
Saddam zamanında nehir kenarında sürekli düğünlerin olması ve balayı bungalovlarının genelde dolu olması askeri bir yetkilinin dikkatini çeker.
Uzun bir süre düğünlerin ve balayı için gelen çiftlerin gizlice kayıtlarını tutar.
Kayıtlardaki sayılar moralini bozar, uykularını kaçırır. Korkar;
Ya bir gün başkası da bunu fark edip ondan önce Saddam'a rapor ederse?
O zaman gerçekten de başının belaya gireceğini, önce davranıp hemen üstlerine rapor vermesi gerektiğini düşünür.
Rapor Bağdat'a ulaşır ulaşmaz iş ciddiye alınır. Kürtlerin çoğalmasının önüne geçmek gerekli görülür.
Düğün, balayı ve evliliklerin yasaklanması dahil her çare düşünülür. En sonunda bir gıda mühendisinin görüşü benimsenir.
Her nüfus kontrol yöntemi gibi sessiz ve rıza gösterilecek bir yöntem uygulamaya koyulur.
İlçenin yamacında çıkıp Sirvan nehrine karışan BANİHALAN termal su üstünde bir kola fabrikası kurulacak ve sıcak termal suyundan kola üretilip halka bedava dağıtılacaktır.
Buna göre suyun içindeki yoğun kükürt ve 32 minareli düzenli içen erkeklerin zaman içinde spermleri azalacak, kalitesizleşecek ve çoğu ölecekti. Erkekler kısır olunca nüfus da azalacaktı.
Fabrika kuruldu, kutuların üzerine yararlarına yönelik etiketler yapıştırıldı. Sürekli içilmesi için teşvikler yapıldı.
Her eve bedava dağıtılmaya başlandı. Kısa süre içinde tüm halk kola-kolik olup çıktı.
Irak işgale uğrayınca fabrika çürümeye bırakıldı. Ta ki, 2004'te çalıştığım petrol şirketi orada bölge hükümetine bir su şişeleme fabrikası kuruncaya kadar.
Aynı kaynaktan su örneği alınıp tahlil için Ankara'ya gönderildi. Gelen sonuç insanların içmesine uygun değildi.
Ancak su işlendikten sonra kullanılabilirdi. Hala bu fabrika SİRVAN SU adıyla ticari olarak çalışmaya devam ediyor.
SİRAVAN Su fabrikasına her gidişimde gözlerim hep çocukları aradı. Her taraf çocuklarla doluydu.
Sirvan Nehri'nin kenarında hala bungalovlar var. Dağlar arasında sürekli davul sesleri yankılanıyor.
Bu soy kurutma girişimi Saddam'dan sonra tutuklanan bir askeri yetkilinin iddiası olarak ortaya atıldı.
Yaptığım araştırmalarda iddiayı doğrulayamadım. Ancak, soykırım veya soy kurutma, insanlık utancı olarak önümüzde durmaya devam ediyor.
İnsan eliyle yapılan katliamların, doğayı tanrısallığa yakınlaştıran kuşlar ve kelebeklerce açık edilmesi haksızlıkların karşısında yaşamın direncini bize hatırlatır nitelikte.
Üzeri örtülen her cinayet toprak eşelendikçe açığa çıkacaktır.
İletişim Yayınlarından çıkan "Savaş ve Kadın, Wansa-Irak Öyküleri" kitaplarımda bu soykırım veya soy kurutma hikayelerini anlatıyorum.
Kaynakça:
Azem Kurtic, BIRN. plants found at bosnian war graves exhibited in sarajevo. 17 11 2022. 02 2024 <https://balkaninsight.com/2022/11/14/plants-found-at-bosnian-war-graves-exhibited-in-sarajevo/>.
Collection, Innitzer. HREC Education. Historical Photographs of the Holodomor. Kanada, erişim 2024.
Euronews. stalin devrinde açlıktan ölen ukraynalılar holodomor kıtlık mı soykırım mı. 27 11 2022. 02 2024 <https://tr.euronews.com/2022/11/27/stalin-devrinde-acliktan-olen-ukraynalilar-holodomor-kitlik-mi-soykirim-mi>.
Jiahui, Sun. China's Serial Sparrow Sorrows. 14 09 2017. 02 2024 <https://www.theworldofchinese.com/2017/09/chinas-serial-sparrow-sorrows/>
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish