Ekonomik beklentiler, izlenimler ve tahminler hakkında

Fotoğraf: AA

Bir yılın sonunda ve diğerinin başında, ekonomideki değişimleri öngören raporlar çoğalır.

Bunları yayımlayan kuruluşlar, tahminlerinin sonuçlarını sunmakta birbirleriyle yarışırlar, uzmanlardan yardım alırlar, kamuoyu yoklamaları ve izlenim araştırmaları yaparlar.

Beklentilerin doğru olabileceği gibi yanlış da olabileceğini, izlenimlerin, sahiplerinin gördüklerine bağlı olduğunu biliyoruz.

Tahmin modelleri önyargılardan arınmış değildir ve geçmişi anlamak, günümüzdeki gelişmeleri kavramak konusunda eksikliklere sahiptir.

Hızla değişen dünyada tahminler gerçekte görülenden çok daha farklıdır ve dünün tahminleri ile bugünün hızlı bir karşılaştırması yapıldığında bu durum zorlanmadan teyit edilebilir.

Elbette istisnalar da var; bir tahmin tesadüf eseri gerçekleşebilir.

Yahut belirli durumlarda, onları yeniden şekillendirecek şoklara maruz kalmayan veya bu şokları kontrol altına almaya yardımcı olacak dayanıklılığa sahip olan belirli olgular, özellikler veya değişkenler öngörülebilir.

Sezgisel izlenimler ise kişinin deneyiminin ve çevresinin, bilginin kullanılabilirliği ile objektif analiz yeteneğinin bir birleşimidir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu raporlar, sadece alışkanlık nedeniyle yayımlanmaz. Hükümetler, kamu ve özel kuruluşlar ile bireyler düzeyinde karar alma mekanizmalarını etkilemesi nedeniyle yaygın ve popülerdir.

Riskler arttıkça da kendilerine daha fazla başvurulur. Bazı taraflarca piyasaları etkilemek veya kendi çıkarlarını gerçekleştirmek amacıyla kamuoyunu şekillendirmek için kullanılabilir.

Sosyolog Robert Merton'a göre bazı tahminler, onları gerçekleşmeye gerçekten motive eden davranışı tetikleyerek kendi kendini gerçekleştiren tahminler olarak sınıflandırılır.

Örneğin, anlamlı ve belirgin bazı önemli olay veya değişikliklerin etkisini abartarak bir kurumun iflası veya enflasyonun yükseleceği haberini yayar, kamuoyunun güvenilir bilgilere ulaşamaması durumunda da korkulan sonuç gerçekleşir.

Popüler rapor örneklerine dönecek olursak; Davos'taki Dünya Ekonomik Forumu, küresel risklerin sınıflandırılması için akademik, özel, kamu ve sivil toplum kuruluşlarından bin 490 uzmanın yardımına başvurdu.

Kısa vadede önem derecesine göre krizler şu şekilde sınıflandırıldı:

  1. Yanlış bilgilendirme
  2. Hava koşullarındaki şiddetli değişiklikler
  3. Toplumsal kutuplaşma
  4. Siber güvenlik riskleri
  5. Silahlı çatışmalar
  6. Sınırlı ekonomik fırsatlar
  7. Enflasyon
  8. Zorunlu göç
  9. Ekonomik daralma
  10. Kirlilik

Küresel riskleri öngören ve fiyatlamaya çalışan küresel sigorta şirketlerinden biri olan AXA'nın tahmini, coğrafi bölgeler arasında farklılıklar olmakla birlikte, son 2 yılda yaptığı tahminlerden çok da uzak değil.

Finans kurumu, 50 ülkeden 3 bin 500 risk yönetimi uzmanından toplanan tahminlerin yanı sıra 15 ülkeden 24 bin ila 26 bin kişinin katıldığı kamuoyu yoklamalarının aracılığıyla riskleri değerlendiriyor.

Bu geniş çaplı katılım bölgesel ve uluslararası karşılaştırmalara da olanak sağlıyor. AXA önem sırasına göre riskleri şu şekilde sıraladı:

  1. İklim değişikliği
  2. Siber güvenlik riskleri
  3. Jeopolitik çalkantılar
  4. Yapay zeka ve büyük veri tabanları riskleri
  5. Enerji riskleri
  6. Doğal kaynaklar ve doğal çeşitlilik ile ilgili riskler
  7. Finansal riskler
  8. Sosyal gerilimler
  9. Salgın hastalıklar ve bulaşıcı hastalıklar
  10. Makroekonomik riskler

Arap dünyasının karşı karşıya olduğu riskleri tanımlamaya çalışırken, bunların Afrika ve Asya kıtaları arasındaki uluslararası sınıflandırmalara dağılmış bir halde olduğunu görürsünüz.

Afrika ve Asya kıtalarındaki tüm coğrafi sınıflandırmalarda iklim değişiklikleri ilk sırada yer alıyor.

Bunu takip eden siber güvenlik Asya'da ikinci sırada iken Afrika'da üçüncü sırada yer alıyor.

Afrika kıtasındaki ülkelerde finansal istikrar riskleri önem olarak siber güvenlikten önce geliyor.

Makroekonomik riskler ile para ve maliye politikalarına ilişkin riskler ise dördüncü ve beşinci sırada yer alıyor.

Asya'daki ilk beş risk listesi yapay zeka ve veri güvenliği ile finansal istikrara yönelik riskler ile tamamlanıyor.
 


Ekonomik Forum raporunun, uzmanların görüşlerine ek olarak, bu ülkelerdeki yerel öncelikleri, meydan okumaları ve bunların küresel risk izlenimleriyle ne kadar uyumlu olduğunu açıklığa kavuşturmak için 113 ülkeden 11 binden fazla iş insanının görüş ve izlenimlerinden oluşan bir anket kullandığını belirtmekte fayda var.

Anket, Körfez İşbirliği Konseyi'nin altı üye ülkesinin tamamı ile Ürdün, Cezayir, Irak, Mısır, Fas ve Yemen dahil olmak üzere 12 Arap ülkesini de kapsıyordu.

İlk beş risk listesiyle ilgili Arap ülkelerindeki iş dünyası liderlerinin izlenimleri, ülkeden ülkeye önem sırasına göre sıralamada farklılık gösterse de enflasyon, işsizlik ve büyümenin azalmasına ilişkin korkuları paylaştı.

Daha yüksek gelirli Arap ülkelerindeki iş dünyası liderlerinin izlenimleri, bazı OECD ülkelerinin ve gelişmekte olan büyük pazarlara sahip ülkelerin yapay zeka, siber güvenlik ve bulaşıcı hastalık risklerine ilişkin endişeler gibi izlenimlerini paylaştılar.

Orta ve düşük gelirli Arap ülkelerinin ise listelerinde borçların temsil ettiği ekonomik zorluklar, gelir ve servet eşitsizlikleri ve dalgalanan enerji fiyatlarına ek olarak su kıtlığı ve sınır ötesi silahlı çatışmaların toplum ve ekonomi üzerindeki etkisi ile ilgili endişeler ön plana çıktı.

Dünya Bankası'nın bu yılın başında yayınladığı küresel ekonomik tahminler raporu, büyümenin yavaşladığı ve ekonomik toparlanmanın tamamlanamadığı yönündeki tedbirli izlenimleri güçlendiriyor.

Hem de ekonomik durgunluk yoluyla işsizliği artırmadan enflasyonun kontrol edilmesi anlamına gelen, gelişmiş ekonomilere ve gelişmekte olan piyasalara sahip ülkelerde "yumuşak iniş" olasılığının yükselişine rağmen...

Gelişmekte olan ülkelere gelince; onlar da gayri safi yurt içi hasılanın büyüme oranındaki düşüşten ve yatırım oranının son 20 yıldaki ortalamaların yarısının altına düşmesinden mustaripler.

Düşük gelirli ülkelere yönelik net mali akışın geçen yıl sıfıra düşmesi ve gelişmekte olan ülkelerde likidite sorunlarından temerrüt krizleri ve geri ödeme güçlüğüne kadar değişen dış borç sorunlarının artmasıyla birlikte, bu 10 yılın sonuna kadar sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşılması ile gelişmekte olan ülkelerin gerçekte mevcut olan kaynakları arasındaki uçurum genişliyor.

Önümüzdeki eylül ayında düzenlenecek Birleşmiş Milletler Geleceğin Zirvesi istenen sonuçları üretinceye ve sürdürülebilir kalkınma sürecini yeniden canlandırana kadar, artan jeopolitik çatışmalar sonucunda ekonomik parçalanma ve kutuplaşmanın artmasıyla birlikte uluslararası iş birliğinin ulaştığı dip noktadan kurtarılması gerekiyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU