2024'ün ilk önemli diplomatik görüşmesi bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan ile İranlı mevkidaşı Reisi arasında yapılacaktı.
Kasım ayında ertelenen görüşme bu kez 2024'ün ilk terör saldırısı gerekçesiyle ileri bir tarihe sarktı.
Saldırının meydana geldiği yer İran'ın Kirman eyaleti.
İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani'nin, Ocak 2020'de ABD'nin Bağdat'taki saldırısında öldürülmesinin 4. yılı nedeniyle anma töreni yapılıyordu.
Süleymani'nin kabristanına giden yol üzerinde iki ayrı patlama meydana geldi.
Can kaybı 100'e yaklaştı, 200'den fazla yaralı var.
İran Dışişleri Bakanı, Kirman'daki terör eyleminin ardından Dışişleri Bakanlığı'nın acil hukuki ve uluslararası tedbirlere başlandığını söylüyor.
İran İçişleri Bakanı, terör patlamasının faillerinin İran güvenlik teşkilatlarının eline geçeceği sözünü veriyor.
Peki tüm bunların arkasındaki güç kim?
İsrail mi, IŞİD mi?
Önceki gün Lübnan'daki Hamas üst düzey yöneticisine yönelik suikastın ardından meydana gelen son saldırı sonrası gözler Gazze Savaşı'nın yıl boyu süreceğini açıklayan İsrail'e çevrilmiş durumda.
Birkaç dakika önce ise IŞİD, kendisine bağlı bir Telegram kanalında bir açıklama yayınlayarak patlamadan sorumlu olduğunu iddia etti.
2024'e girerken "İran'daki saldırı Gazze Savaşı'na etki eder mi, dahası savaş Ortadoğu'ya yayılır mı?" gibi sorular dillendiriliyor.
Bununla birlikte bölgeyi yakından takip eden birçok uzman tüm bu yaşananların doğası itibarıyla birbirinden bağımsız değerlendirimeyeceğini kanaati taşıyor.
İran basınına bakıldığında Kirman'daki saldırıyı İsrail'in yaptığı yönünde haberlere rastlanıyor, İsrail hedef gösteriliyor.
Ancak İran hükümetinden sert kınama mesajarı haricinde "Fail budur" açıklaması henüz gelmiş değil.
İsrail "Biz yapmadık" diyor, ABD yanında konumlanıyor.
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Sözcüsü John Kirby patlamada İsrail'in rolüne dair herhangi bir belirti görmediğini, "Nasıl olduğu veya sorumlu olabilecek kişi/ler hakkında detaya hakim değiliz" sözleriyle ifade ediyor.
Wall Street Journal gazetesinde yayımlanan haberde Tel Aviv yönetimi, müttefiklerine İran'daki terör saldırısıyla ilgilerinin olmadığını, olayın İsrail'in saldırı tipine uygun düşmediğini, İsrail'in nokta atışıyla kişi ve tesisleri hedef almayı seçtiğini söylüyor.
"Kirman saldırısı yapılış tarzı itibarıyla İsrail'in işine benzemiyor"
Independent Türkçe'ye konuşan İran uzmanı Arif Keskin de, Kirman'daki saldırının İsrail'in bugüne kadar İran'a düzenlediği eylemlerden çok daha farklı olduğunu söylüyor.
İsrail'in genelde, tıpkı 27 Kasım 2020’de olduğu gibi İran’ın nükleer programının mimarı olarak görülen nükleer fizikçi Muhsin Fahrizade ve benzeri isimleri hedef aldığını anımsatan Keskin, İsrail'in İran'da hiçbir siyasiyi öldürmediğini, hiçbir mollaya suikast düzenlemediğini hatırlatıyor:
Genellikle nükleer çalışmalar, İran'ın silah ve füze teknoloji çalışması içerisinde faaliyet gösterenler hedef alındı. Son eylem tipi de daha öncekilerle uyumsuz. Yani insanların öyle bir gösteride, bir anma töreninde bombalama girişimi İsrail'in İran'da yaptığı bir eylem türü değil"
İsrail yöntem değiştirmiş olabilir mi?
Sorulara verilen yanıtlar beraberinde başkaca soruları getiriyor.
"7 Ekim'den bu yana savaşta olan İsrail yöntem değiştirmiş olamaz mı?" sorusu gibi.
İsrail, Gazze'de yaşadığı sıkışmışlığı bölgeye yayarak, dahası İran'ı vekil aktörler harici direkt oyunun içine çekme hevesi taşıyor olabilir mi?
İran uzmanı ve siyaset bilimci Arif Keskin, bu soruya "Tabii bunu yapmaz anlamında söylemiyorum. Eğer bunu İsrail yapmışsa bugüne kadarki sukast stratejisini değiştirmiş anlamına gelir. Bir yönüyle de aslında amacı İran'ın tümünü istikrarsız hale getirmek. Hatırlarsanız Taliban, Afganistan'da ne yaptı? Okula bomba koydu, caddeye bomba koydu. Irak'ta neler oluyor? Durağa, sokağa bomba koyuyorlar. Yani bir yönüyle çatışmayı, her yere yayıyorlar. Eğer İsrail bunu yapmışsa, büyük ihtimal münferit olay olmayacak. Devamı gelecek. Bunun anlamı ne olur? Başkaca saldırılar başkent Tahran'da da olur, İran'ın diğer bölgelerinde de olur" yanıtı veriyor.
Keskin, İsrail'in Gazze'de sıkışmış durumda olduğunu, İran'daki son saldırıyla savaşı daha geniş cepheye yayarak bu sıkışmışlıktan kurtulmanın yollarını arayabileceğini, Gazze'deki çatışmayı Hamas-İsrail bağlamından çıkarıp İsrail-İran, Amerika-İran çatışmasına dönüştürürse kendisine bir meşruiyet zemini sağlayabileceğini söylüyor, dile getirilen mevcut senaryolar dahilinde:
Aslında bir yönüyle de Amerika'nın da etkin olarak sürece dahil edilerek özellikle İran-Amerika arasında bir çatışmaya sebebiyet vermek isteyebilir. Bu çerçeveden bakıldığında bana göre İsrail'in savaşın belli bir derecede bölgeselleşmesi İsrail'in şu anda lehinedir ve İsrail'in şu anda ahlaki olarak insani ve hukuki olarak bu sıkışmışlıktan bir şekilde çıkmasına da yardımcı olabilir. Birçok İranlı İsrail'in çatışmayı bölgeselleşmek istemesinin aslında bir tuzak olduğunu söylüyor. Yani İran'ı oraya çekilmesini istiyor. Çünkü İran'ın doğrudan çatışmaya dahil olması İsrail'in işine yarar. Yani İsrail, İran'ı sürece dahil ederek ABD'yi de sürece dahil etmek ve doğrudan İran-ABD çatışması çıkarmak istiyor"
"Saldırının ardında İsrail'in olabileceğine dair en önemli gösterge İsrail'in sivilleri umarsamaması"
Independent Türkçe'nin görüşüne başvurduğu bir başka isim İranlı siyaset bilimci Profesör Dr. Seyed Muhammad Marandi.
İranlı siyasi analist, aynı zamanda bir dönem İran hükümetinde bakanlık görevi üstlenen Alireza Marandi'nin oğlu.
Küçük yaştan beri siyasetle iç içe.
ABD'de doğdu ama İran-Irak Savaşı başlayınca gönüllü olarak ülkesine geri dönüp cepheye gitti.
Hattta iki kimyasal saldırı atlattı.
Doğu bilim üzerine çalıştı.
Tahran Üniversitesi'nde Kuzey Amerika Çalışmaları programının başkanlığını üstlendi.
Viyana'daki İran nükleer müzakereleri ekibine danışmanlık yaptı.
Profesör Marandi'ye göre saldırıyı kimin gerçekleştirdiği henüz net değil ve İran istihbaratı bu konuda çalışıyor.
Ancak İsraillilerin olabileceğine dair bir neden var:
İsrail, Gazze'de gördüğümüz gibi sivilleri umursamıyor. Ayrıca Netanyahu özellikle işi kızıştırmak istiyor. Daha önce de saldırılar ve terör eylemleri gördük. İran'ı rencide etmek de buna dahil olabilir. Bunlar İsraillilerin böyle bir şey yapabileceği mantıklı kılabilir. Batılı bazı kişiler, İsrail'in neden sivilleri öldürdüğünü anlamıyor. Ancak bu her gün Gazze'de yaptıkları şey. Gazze'de bir katliam yapıyorlar. Yine de bilmiyoruz, bu yüzden sonunda İran istihbaratının ne dediğini görmemiz gerekecek"
Musevi, Aruri ve son olarak Kirman saldırısı
Daha önce, 28 Aralık 2023'te Suriye'de Kudüs Güçleri'nden General Seyyid Rezi Musevi öldürülmüştü.
Musevi, Suriye ve Lübnan'da İran'ın işlerini yürüten, bütün koordinasyon işlerini gören isimlerdendi.
Onun öldürülmesinden sonra geçtiğimiz günlerde Lübnan'da Hamas'ın üst düzey yöneticisi Salih Aruri suikast sonucu hayatını kaybetti.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Aruri, İran'a çok yakın, İran ile Hizbullah arasındaki ilişkiyi sağlayan, onu düzenleyen, koordine eden bir kişiydi.
İran'ın Kirman eyaletinde saldırı olduğunda herkes irtibat bile olmasa, işte buradan bir ilişki kurmaya çalışıyor.
Independent Türkçe'nin görüşlerini sorduğu Yeditepe Üniversitesi'nden siyaset bilimci Doç. Dr. Deniz Tansi de İran'daki saldırıyla ilgili henüz bir istihbari bir veri olmadığı notunu düşüyor.
Bununla beraber İsrail'in zaten İran'ın bölgedeki vekil aktörleriyle savaştığını söylüyor.
İsrail'in de kendi taşeronları olduğunu ifade eden Tansi, Hamas'ın faaliyetleri konusunda yardım eden ülkeleri cezalandırmaktan söz ederken Türkiye, Lübnan, Katar'ın adını andığını ancak şaşırtıcı şekilde İran'dan bahsetmediğini anımsatıyor.
"İsrail, İran'a 'Vekil güçlerinle değil gel kendin savaş' diyor olabilir"
An itibarıyla bölgede çatışan temel güçlerin İsrail ve İran olduğunun altını çizen Tansi, Tel Aviv'in Tahran'a "Vekil güçlerinle değil bizzat kendin gel savaş" dediğini öne sürüyor.
Bu noktada akıllara takılan bir başka soru da "İsrail sadece İran'ı değil ABD'yi de mi savaşa çekmeyi niyetliyor?" oluyor.
Siyaset bilimci Doç. Dr. Deniz Tansi, Arif Keskin gibi İsrail'in Gazze'de büyük bir sıkışmışlık içinde olduğunu belirterek şu yorumu yapıyor:
Tarihsel anlamda şöyle bir örnek vereyim. Gazze bence İsrail'in Vietnam'ı oldu. ABD gibi bir devletin Vietnam'ı tolere edecek gücü var. Ancak İsrail'in Gazze'yi tolere edecek bir gücü yok. O zaman bu savaşı yaymak akla geliyor. Yaymak derken Hizbullah boyutu var, Suriye boyutu var. PKK-PYD terörünün Suriye'de bu anlamda hangi aşamada devreye gireceği ile ilgili çok farklı spekülasyonlar var. Yemen'de Husilere de dikkat çekmek lazım. Bu savaş Suriye'den Yemen'e uzanan geniş bir coğrafyayı kapsama riskine sahip mi? Evet, sahip. Bence sorgulanması ve vurgulanması gereken konu şu. ABD bunu istiyor mu? Genelde İsrail ile ABD'nin aynı şeyi düşündüğünü düşünmek gibi bir alışkanlığımız var. Ben her konuda aynı tarafta olduklarını düşünmüyorum. Husilerin saldırıları sonrası deniz ticaretinin garantisi kalmadı. Şu anda 1880'lerin öncesine dönmüş durumdayız, Süveyş kanalı yok hükmünde, Ümit Burnu'ndan gemiler geçiyor, maliyetler arttı, tedarik kanalları zorlaştı. Kapitalizm açısından denizlerde ticaretin aksaması tolere edilemez. Bir de bu boyutuyla bakmak gerek"
İranlı akademisyen Profesör Marandi de bu noktada İsrail'in Gazze Savaşı'nı açıkça genişletmek istediğini, bölgesel bir savaşı arzuladığını ve bu yönde ilerlediğini söylüyor, durumun ABD için iyi sonuçlanmayacağı öngörüsünde bulunuyor:
Muhtemelen Lübnan, Hizbullah ve İsrail rejimi arasında kuzeyde yoğun çatışmalar olacak ve Amerikalılar Kızıldeniz'de Yemen'e karşı aptalca bir şey yapabilirler. Amerikalılar, savaşın tırmanmasını önlemek istemediklerine dair hiçbir işaret göstermediler. Savaşın genişlemesine yeşil ışık yaktıklarını gösteren şekilde İsrail rejimini destekleme şekilleri, bu durumun Amerikalılar için iyi sonuçlanmayacağını gösteriyor"
Profesör Marandi'ye Hizbullah lideri Hassan Nasrallah'ın "Şehit Aruri'ye yönelik suikast suçu cevapsız kalmayacaktır" sözlerini hatırlattığımda Hizbullah ve İsrail arasındaki mücadelenin devam ettiğini, İsrail'deki askeri hedeflere yönelik saldırıların yeni bir şey olmadığını Nasrallah'ın sözleri için bir başka deyişle Aruri suikastı sonrası Hizbullah'ın nasıl yanıt vereceğini görmek için beklenmesi gerektiğini söylüyor.
"İsrail'in savaşı yeni bir dinamiğe bürünüyor"
Tüm uzmanların yorumlarına bakıldığında yeni yılın Gazze Savaşı'na yeni bir dinamik kazandırdığı çıkarımı yapılabilir.
İsrail, dinlenme ve yeniden eğitim için asker sayısını önemli ölçüde azaltırken, çatışmalar amansızca devam ediyor, kayıplar artmaya devam ediyor.
İsrail yönetimi aylarca daha sürmesi beklenen operasyonların durdurulması söz konusu olmadığı konusunda ısrar ediyor.
Bu noktada dikkat çekici tespitlerden biri de The Irish Times'da yayımlanan ve yukarıdaki bakış açısıyla da örtüşen "İsrail'in savaşı yeni bir dinamiğe bürünüyor" başlıklı yazı.
Söz konusu haber analizde Lübnan'daki Hamas lideri Aruri’nin öldürülmesi İsrail’in strateji değişikliğine işaret ediyor olabilir:
Gözlemciler, İsrail’in taktik değiştirerek daha hedefe yönelik ve daha dar kapsamlı bombalama stratejisine geçtiğine dair emareler görüyor. Her ne kadar İsrailliler kabul etmese de bu, İsrail’in hedef odaklı operasyonlar düzenlemesini ve özel birliklerle Hamas’ın liderlerine ve altyapısına saldırmasını isteyen ABD Başkanı Joe Biden’ın baskısına bir yanıt olabilir. Salı günü Hamas’ın Beyrut’taki ofisine düzenlenen ve çok sayıda üst düzey komutanın öldürüldüğü insansız hava aracı saldırısı, bu değişimi doğrular nitelikte"
Keskin: Kirman saldırısı İran içinden yapılmış olabilir
İranlılar "Soğukkanlı olmak, tuzağa düşmemek gerekir" diyor. Ama diğer taraftan da bir yanıt verilmesi gerektiğini söyleyenler de var. Zira yanıt verilmezse İran'ın caydırıcılık gücü ciddi şekilde sorunlu hale gelebilir. Bu defa Kirman'da değil benzeri durumlar Tahran'da olabilir diye düşünenler var"
Yukarıdaki cümlelerin sahibi ise siyaset bilimci Arif Keskin.
Keskin bir yandan da mart ayında İran'da gerçekleştirilecek seçimlere işaret ediyor.
Daha doğru ifadeyle 1 Mart 2024'te yapılacak 12. Dönem Milletvekili Seçimleri öncesi atmosfere.
Kirman'daki saldırının ardında İsrail, ABD, IŞİD, Horosan gruplarının olabileceği gibi İran'da seçmeni konsolide etmek isteyen İran içinden radikal bir grubun da saldırıyı düzenleme ihtimalini ele alınması gereken bir başka senaryo olarak öne sürüyor Arif Keskin:
Bu eylemin ardında İran devletinin kendi içinde de bir grup, özellikle de bir grup radikal dahi olabilir. Çünka daha önce buna benzer bir sürü olaylar oldu 1979'dan günümüze bakıldığında. Daha sonra rejimin içerisindeki istihbaratta yuvalanmış kurtlar olduğunun anlaşıldığı örnekler var. Önümüzde İran'da bir parlamento seçimi var. Bu parlamento seçiminde katılımın düşük olacağı yönünde bir öngörü var. Böyle bir nedenden dolayı biraz daha toplumu konsolide etmek, seçime olan sürece dair katılımını daha fazla artırıma ve bölgede süren, İran içerisindeki İsrail karşıtı psikolojiyi daha üst seviyele çıkartmak ve hatta gerekirse Ortadoğu sürecine İran'ı daha etkin dahil etmek isteyen gruplar olabilir. Bu fikir İran'da bugün İran sosyal medyasında İran rejim muhalifleri tarafından da İran içinde de birçok kişi tarafından dillendiriyor. Kimileri bu saldırının (içeriden) yapmış olabileceğini dile getiriyor"
"Mossad İran'da çok etkin"
Siyaset bilimci Doç. Dr. Deniz Tansi ise "Mahmud Ahmedinejad'ın açıklamasını hatırlar mısınız?" diye soruyor.
Çok değil bir buçuk yıl önce İsrail gizli servisi Mossad'ın İran üst yönetimine kadar sızdığından kuşkulanılıyor, bununla ilgili iddialar dile getiriliyordu.
İran'da 18 Haziran 2022'deki cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi adaylığı reddedilen eski İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad, İran İstihbarat Bakanlığı’nda İsrail’e karşı koyma biriminin en yüksek sorumlusunun İsrail ajanı olduğunu iddia etmişti.
Ahmedinejad'ın söz konusu açıklamayı o dönem siyasi saikler yapmış olsa bile İsrail istihbarat örgütü Mossad'ın İran'da etkili olabileceğinden bahsediyor Tansi.
Bir başka deyişle Ahmedinejad'ın "Mossad İran'da son derece etkin bir rol oynuyor" savına katılıyor:
Bence de İran'ın ciddi bir istihbarat zafiyeti var. İstihbari bağlamda bunun sorgulanması gerek. Çünkü bölgesel anlamda İsrail ile boy ölçüşüyor, büyük bir iddia ortaya koyuyorsunuz. Kendi hücreleriniz var, başka ülkelerde bölgesel örgütler var. Ama bir yandan da kendi ülkenizdeki istihbarat zafiyetine engel olamıyorsunuz. Hizbullah lideri Nasrallah intikam alacaklarından bahsediyor. Ortadoğu'da bu intikam sözleri çok ifade edilir. Ortadoğu sokağına seslendiğinizde bunlar size çok alkış getirebilir ama bir noktadan sonra bir acziyet noktasına gelirsiniz. İran'da bu anlamda istihbari eksiklik var. Mezar başındaki anmadaki saldırı hangi taşeronlara yaptırıldı, kime yaptırıldı? Bunu bilmiyoruz. Ama İran'ın tüm büyük iddialarına rağmen Mossad'ın çok sıklıkla nokta operasyonları yaptığı bir coğrafyaya dönüştüğünü görüyoruz."
İki ayda ikinci kez ertelenen Erdoğan-Reisi görüşmesi
Eğer yeni yılın daha ilk haftası dolmadan Kirman'daki terör saldırısı gerçekleşmemiş olsaydı, İran Cumhurbaşkanı Reisi bugün Ankara'da Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir arada olacaktı.
Ancak kasım ayında olduğu gibi ziyaret bir kez daha ötelendi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 11 Kasım’da Suudi Arabistan’dan dönerken uçakta gazetecilere, Reisi’nin 28 Kasım’da Türkiye’ye geleceğini söylemiş, devletin resmi haber kaynağı Anadolu Ajansı da bu görüşmeyi doğrulamıştı.
İran yönetiminden ise benzeri bir doğrulama gelmemişti.
Kimine göre gerekçe Ankara'nın Tahran ile aynı cephede görünmek istemesinden kaynaklıydı zira AK Parti yönetimi Netanyahu'yu karşısına alıp savaş suçlusu olarak ilan etse de Türkiye-İsrail ekonomik ilişkileri sürüyor.
Reisi’nin Ankara’ya bir ziyaretinin bu anlaşmalara zarar verebileceğini vurgulanıyordu.
İran ve Türkiye'nin Suriye İç Savaşı’nda Esad karşıtı yapılara yönelik desteği, Azerbaycan-Ermenistan geriliminde Ankara'nın Bakü'nün yanında yer alması, İran'ın kendi topraklarında yaşayan Azerbaycan asıllı azınlıklara yönelik kimi zaman "Pan-Türkizm" algısına yol açan endişesi görüş ayrılıkları arasında.
Bunun dışında Türkiye özellikle terörle mücadelede İran'dan somut işbirliği bekliyor.
Ankara, 560 kilometrelik ortak sınıra sahip olması nedeniyle özellikle PKK ve İran iştiraki PJAK dahil olmak üzere tüm terör örgütlerine karşı etkili ortak çaba talep ediyor.
Uzun vadeli olarak, Türkiye-İran ilişkileri önemli ölçüde jeopolitik faktörler tarafından şekillenmiş durumda.
Bu durum, iki ülkeyi ne dost ne düşman ancak bölgesel anlamda rakip kılıyor.
Türkiye'nin 1990'ların ortalarındaki İran ile acı rekabetinin Erdoğan yönetimi boyunca bir anlamda iyi niyetli bir rekabete dönüştüğünü söylemek mümkün.
Profesör Marandi: İran, Türkiye'nin İsrail ile ticaret yaptığını görmek istemiyor
Prof. Dr. Muhammad Marandi de iki ülkenin uzun senelerdir sağlam ilişkilere sahip olduğunu ifade ediyor.
Ancak şu anda İran için sorunun Türkiye'nin İsrail rejimi ile ticaret ilişkilerini sürdürmesi olduğunun altını çiziyor:
Bildiğiniz gibi Türkiye, İsrail'e yaklaşık 7 milyar dolarlık mal ihraç ediyor ve İsrail'den yaklaşık 2 ila 3 milyar dolar arasında mal ve petrol ithal ediyor. Bu durum, İsrail rejimine yardımcı oluyor ve İranlılar, Türkiye'nin petrol akışını durdurup İsrail ile ticareti kesip ilişkileri sonlandırması durumunda bu durumun İsrail rejimi için çok acı verici olacağına inanıyorlar ve bu soykırıma son vermede yardımcı olabilir. Yemenliler ellerinden geleni yapıyorlar, Hizbullah ellerinden geleni yapıyor, direniş ellerinden geleni yapıyor. İranlılar, Irak'taki direniş, herkes onları askeri ve mali olarak destekliyor. İran'ın görmek istediği şey, Türkiye'nin İsrail'den uzaklaşmasıdır. Bunun dışında, İran ve Türkiye arasındaki ilişki güçlü ve bu iki ülke ilişkilerini geliştirme niyetindedir"
Yeditepe Üniversitesi'nden Doç. Dr. Deniz Tansi ise farklılıklara rağmen Türkiye ile İran'ın iş birliği yapabileceği pek çok alana sahip olduğunu, bununla beraber rekabetin devam edeceğini söylüyor aksini kıyamet senaryosu olarak nitelendiriyor:
Eğer bu işbirliği perspektifi kaybedilirse bölgede maalesef bir bölgesel kıyamet senaryosu var. Bunun engellenmesi lazım. O yüzden her ne kadar bile konuşmasa da düşman gibi gözükse de ABD ile İran'ın da el altından konuştuğunu gözlemliyorum. Türkiye ile İsrail, ilişkisi şu anda çok kötü olabilir. Ama bence her zaman devlet bazında, kapı arkası diplomasisi devam ediyordur. İsrail'i kınamak başka bu apayrı bir konu. İlişkiler devam ediyor sonuç itibariyle. Türkiye tabii burada bir dengeyi hep korumaya çalışıyor. Tamam, Türkiye'nin Filistin konusunda her zaman duyarlılığı var. Ama burada başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletin olması ve iki devletli çözümün gündeme gelmesi için beğenilse de beğenilmese de bu meseleye katkı yapmak zorunda olan, kınadığımız bir İsrail de var. Nihayetinde iki devletli çözümün bir diğer tarafı o. Dolayısıyla burada diplomasinin kapıları her zaman açıktır, açık olmalıdır"
© The Independentturkish