Heinz Alfred Kissinger'ın bir asırlık ömrü Henry Kissinger olarak son buldu.
Ardında pek çok gerçek ve bilinmeyen bırakarak...
Kimine göre dahi kimine göre savaş suçlusu, bunu bilmeyen yok.
27 Mayıs 1923'te Almanya'nın güneydoğusundaki Fürth kentinde dünyaya geldiğinde Adolf Hitler yükselişe geçmişti.
Kissinger hehüz 10 yaşındayken Hitler'in iktidara gelişi hayatının geri kalanı için dönüm noktası oldu.
Hitler 15 Eylül 1935’te Nürnberg Yasaları'nı imzaladı.
Almanya'daki Yahudiler ikinci sınıf vatandaş durumuna düştü.
Bunun üzerine Kissinger ailesi göçe karar verdi.
Ya Filistin'e ya ABD'ye gideceklerdi.
Akıllarına düşeni ancak üç yıl içinde, 20 Ağustos 1938'de gerçekleştirebildiler.
Heinz hala Henry'ye dönüşmemişti.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Önce ailesiyle Londra'ya gitmiş, on gün bekledikten sonra gemiyle yeni dünyanın yolunu tutmuştu.
Diğer göçmenlerle beraber New York'taki Özgürlük Heykeli'ni gördüğünde tarih 5 Eylül 1938'di.
Amerikan göçmenlik ofisine adım atıldığında Heinz gitti Henry geldi.
George Washington Lisesine kayıt oldu.
Ardından City University of New York'ta muhasebe eğitimine başladı.
Ancak çok geçmeden okula ilgisini yitirdi.
1942'de Amerikan Senatosu'nun hayata geçirdiği II. Savaş Yetkisi Yasası sayesinde "düşman ülke" vatandaşı göçmenlere askerlik yolu açıldı.
Kissinger için bu bir fırsattı, orduya başvurdu.
İş ve okul hayatından sıyrılmak giriştiği bu maceranın faydasını üç ay içinde Amerikan vatandaşlığına kabulle gördü.
Almanya'ya cepheye gidebilmek için epeyce bekledi.
Bu sırada Askeri Genel Yetenek testine girdi.
Ardından orduda mühendis olmak istedi, olmadı.
Peşi sıra askeri hekimlik düşündü, o da olmadı.
Bu sırada sık sık askeri konferanslara katılıyordu.
Eylül 1944'te niyahet cephenin yolunu tuttu Kissinger.
21 yaşındaydı.
İki haftalık gemi yolculuğu yaptı.
İngiliz Kanalı'nı geçip Normandiya’ya çıktı.
Oradan savaş bölgesine Hollanda-Almanya sınırına transfer edildi.
General Alexander R. Bolling'in hem çevirmenliği hem şoförlüğünü yaptı.
Belki de bu sayede hayatta kaldı Kissinger.
Ardından Karşı İstihbarat Birimi (CIC) günleri....
Teğmenlik rütbesi...
Ve 200 bin nüfuslu Krefeld kentinin askeri-idari amirliği...
İnsanlarla iletişimde becerisini daha o yıllarda gösteriyordu aslında.
Gestapo üyesi eski bir askerle tanışıp samimiyet kurmuştu.
Bu ilişki sayesinde kimliklerini gizleyen diğer Gestapo üyesi askerleri ve polisleri ifşa edebildi.
Amerikan ordusu bu başarısı üzerine göğsüne Bronz Yıldız Madalya iliştirdi.
Ama ona ABD'nin hariciye yolunu açacak olay geri hizmetteyken katıldığı konferansta tanıştığı General Kraemer'in el verişiydi.
O da Alman asıllıydı.
Kissinger'ın diğer askerlerden çok daha zeki olduğunu düşünüyordu.
Kendi kurduğu Avrupa İstihbarat Komutanlığı Okulu'na taze Amerikan vatandaşı genci, öğretim görevlisi olarak soktu.
Kuşkusuz Kissinger, birkaç yıl evvel muhasebeciliğe olur verse dünya ondan bahsetmeyecekti.
Ama giriştiği macera, askerliği döneminde yaptıkları ona sonrasında Harvard Üniversitesi'nin kapısını açtı.
Kimya mı, kamu yönetimi eğitimi derken, ikincisinde karar kıldı.
Ve bu tercih bir asırlık hayatını bambaşka kıldı.
Gladio yapılanmasının merkezinde üstlendiği eğitmenlik sayesinde artık dış politikaya da ilgi duymaya başlamıştı Kissenger.
Sonra Nükleer Çalışma Grubu çalıştayında moderatörlüğe başladı, 1955-1960 yılları arasında nükleer savaş üzerine uzmanlaştı.
Bu kez Soğuk Savaş yıllarıydı.
ABD tarihinde ülke dışında doğmuş ilk dışişleri bakanlığına uzanan yolun kısa bir fotoğrafı bu.
Sonrasını biliyorsunuz...
ABD’ye önce Ulusal Güvenlik Danışmanlığı (1969-1975) sonra Dışişleri Bakanlığı (1973-1977) hizmetleri...
İki cumhuriyetçi başkan; Richard Nixon ile Gerald Ford ile mesai...
Görev yaptığı süre boyunca Amerikan dış politikasına yönelik verilen kararların neredeyse tamamında ciddi bir otorite olma hali...
Ve bununla birlikte bahsi geçen dönemde hayata geçirilen tüm kararlara dair devasa sorumluluk...
Kissinger için Amerikan basını şöyle yazıyor özetle:
Vietnam Savaşı'nı sona erdirdi; ABD'nin Soğuk Savaş dönemindeki düşmanları Çin ve Sovyetler Birliği'yle ilişkilerinde yumaşama sağladı. Türkiye'nin 1974'teki Kıbrıs Harekatı sırasında da ABD Dışişleri Bakanı'ydı"
Ama kuşkusuz o, tüm bunların çok daha ötesinde bir politik/diplomatik figürdü.
Gerçek bir entelektüeldi.
Birleşik Almanya'nın ilk Şansölyesi Otto von Bismarck'ın realpolitik anlayışını acımasızca pratiğe döken katıksız bir realistti.
Uluslararası düzenin mimarlarındandı.
Eline fazlaca kan bulaşmış Nobel Barış ödüllü bir diplomattı, kimine göre tartışmasız bir savaş suçlusuydu.
"ABD'nin düşmanı olmak tehlikeli ama ABD'nin dostu olmak ölümcül" diyen bir kişilikti.
Giderayak "Demokrasiyi yeniden tanımlamak, önümüzdeki 10 yılın sorusu olacak" diye buyurandı.
Buraya kadar Heinz'ın Henry'ye dönüşmesine ve bıraktığı etkiye mikro bir bakış yaptınız.
Buradan sonrası ise küresel güç dengelerini yıllarca elinde tutan Kissinger'ın belgelerde saklı olan, kapalı kapılar ardındaki halinden ibaret...
Belgelerin bir bölümü bir zamanlar "Çok Gizli" etiketli CIA raporlarından, bir bölümü Dijital Ulusal Güvenlik Arşivi'nden bazıları Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığı kayıtlarından....
7 olay, 7 farklı tarih, 7 Kissinger ve birbirinden farklı aktörler/muhataplar.
Merak edenlen için işte eski ABD Dışişleri Bakanı Kissinger'ın kapalı odaların ardındaki yüzü...
1
Tarih: 12 Eylül 1970, Allende iktidara geldikten 8 gün sonra
Şili-Allende-Pinochet...
Bu üçlünün yanına ABD ve Kissinger'ı eklememek olmaz.
Aşağıda dökümünü okuyacağınız kayıt Salvador Allende'nin seçilmesinden sadece birkaç gün sonrasına ait.
Henry Kissinger o dönem ulusal güvenlik danışmanı...
ABD Dışişleri Bakanı William Rogers ile Allende'nin göreve gelmesini engelleme planları hakkında konuşuyor.
Üç yıl sonra koltuğunu konuştuğu kişiye bırakacak olan ABD'nin bir numaralı diplomatı Rogers, CIA'nın Şili'de demokratik seçilmiş hükümete karşı ABD müdahalesinin ortaya çıkmasını önlemek için işin gizlice yapılması gerektiğini söylüyor.
Kissinger ise Rogers'a şu tavsiyede bulunuyor:
Başkanın görüşü, Allende'nin iktidarı ele geçirmesini önlemek için mümkün olanın maksimumunu yapmaktır ancak Şilili kaynaklar ve düşük bir profil ile..."
Belgelere yansıyan diyalog şöyle:
Rogers: Şili'de CIA genel sonuçları içeren bir rapor hazırlamış durumda. Ki; bence oldukça başarılı. Ekibimiz de aynı fikirde. Ancak ne yaparsak yapalım iki şeyi göz önünde bulundurmamız gerektiğini düşünüyorum. Birincisi kağıt üzerindeki kayıtların kötü görünmemesi. Ne yaparsak yapalım, muhtemelen kötü bir sonuçla karşılaşacağız. Bu nedenle belgelerimizi dikkatlice hazırlamalıyız. Başkan ile uzun uzun konuştum. Benim hissim sanırım Başkan'ın hissiyatıyla örtüşüyor. Bunu öyle bir şekilde yapmalıyız ki; ters tepmesin.
Kissenger: Burada tek soru ters tepmeyi nasıl tanımladığımız...
R: Bir şeyi yaparken yakalanmak... Seçimler hakkında söylediklerimize rağmen eğer bir komünist ilk defa kazandığında ABD'nin anayasal sürecin devreye girmesini engellemeye çalışırsa çok kötü görüneceğiz.
K: Başkan'ın görüşü maksimum çabayı göstermek. Ancak Şilili kaynaklar ve düşük bir profilde kalıp Allende'nin iktidarı ele geçirmesini engellemeye çalışmak... Sanırım yapmamız gereken şey soğukkanlı bir değerlendirme yapmak, bu hafta içinde bir eylem planı oluşturmak ve ardından bunu gerçekleştirmek...
2
Tarih: 16 Eylül 1973, Allende devrildikten 4 gün sonra
Üç yıl geçmiş.
Kissenger bu kez dışişleri bakanlığı koltuğunda oturuyor.
Allende devrilmiş, niyet ve plan gerçeğe dönüşmüş.
Şili'deki askeri darbenin ardından Başkan Nixon ile ilk kez bir araya geliyor Kissinger.
Allende'nin devrilmesi sonrası ABD'nin rolü ve medyadaki hükümete yönelik olumsuz algıyı tartışıyorlar.
Nixon, ABD'nin darbedeki "elini" gösterip göstermeyeceğini sorunca, Kissinger "Onlara yardım ettik ve mümkün olduğunca iyi koşullar yarattık" yanıtı veriyor.
Basının "homurdandığı" yönündeki kanaatini ise "Eisenhower döneminde olsaydık kahraman olurduk!" sözleriyle süslüyor, tapelere yansıyan ve sonradan kamuya açılan diyalog şöyle:
Kissinger: Merhaba.
Başkan Nixon: Merhaba, Henry.
K: Sayın Başkan...
N: Neredesin? New York'ta mı?
K: Hayır, Washington'dayım. Çalışıyorum. Eğer işlerimi bitirirsem bu öğleden sonra bir futbol maçına gidebilirim.
N: Güzel, güzel. Açılış maçı, televizyondan daha iyi. Önemli bir şey yok ya da var mı?
K: Çok önemli bir şey yok. Şili olayı konsolide oluyor ve tabii ki gazeteler, bir komünist hükümetin devrilmesi nedeniyle kan ağlıyor.
N: Bu gerçekten çok ilginç...
K: Yani kutlama yapmak yerine! Eisenhower döneminde olsak kahraman olurduk!
N: İyi ama bildiğin gibi elimiz görünmüyor.
K: Biz yapmadık... Yani yardım ettik, koşulları mümkün olduğunca iyi yaratmıştık.
N: Doğru. Ama dinle... Halk açısından söylemem gerekirse liberallerin bu saçmalığına inanmayacaklar.
K: Kesinlikle...
N: Bir komünist hükümet olduklarını biliyorlar ve işte böyle...
K: Tam olarak öyle... Ayrıca Castro yanlısıydı bir de...
3
Tarih: 29 Mayıs 1975, saat 11:30, yer Brüksel: Kissinger-Nixon-Demirel görüşmesi
Kissinger yine dışişleri bakanlığı koltuğunda, Watergate skandalı Başkan Nixon'ın fişini çekmiş, Beyaz Saray'da Gerald Ford oturuyor.
Türkiye'nin Kıbrıs Barış Harekatı'nı gerçekleştirmesinin üstünden yaklaşık bir yıl geçmiş.
Demirel, I. Milliyetçi Cephe hükümetiyle başbakanlık koltuğuna oturalı henüz iki ay olmuş.
ABD'nin Türkiye'ye yönelik ambargosu sürüyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı arşiv belgelerine Türkiye'nin ABD ile ilgili tutumu karşısında derin endişe duyulduğu yansıyor.
Bu kapsamda gerçekleştirilen görüşmelerde ABD Başkanı Gerald Ford ve Dışişleri Bakanı Henry Kissinger'ın Kongre üyeleriyle çeşitli görüşmeler yaparak Türkiye'deki üs ve tesislerin önemini vurguladığı ambargonun kalkması konusunda iknaya çalıştığı ancak başarılı olunamadığı görülüyor.
Aşağıdaki diyaloglar ise Başbakan Süleyman Demirel ile ABD Başkanı Gerald Ford ve Dışişleri Bakanı Kissenger'ın 29 Mayıs 1975'te Brüksel'deki buluşmasından.
Havaların ne kadar güzel olduğu ve karşılık övgülerle başlayan görüşme, Demirel'in İngilizcesine, oradan ABD'den silah alımı ve ambargolara uzanıyor.
Peşi sıra Türk-Yunan ilişkileri ve Kıbrıs sorunuyla devam ediyor.
Ve nihayet Kissinger'ın "Türkler çok zor" tespitiyle son buluyor:
Başkan Ford: Burada gerçekten güzel bir hava var.
Demirel: Evet, Türkiye'de de güzel bir ilkbahar geçirdik. Şans eseri bol yağışlıydı...
Kissinger: Türkiye'nin ikliminin, ağaçlandırma programınızdan beri daha iyi olduğu izlenimine sahibim.
D: Evet ve elbette zaten birçok ormanımız vardı. Ülkenizi de oldukça iyi biliyorum, özellikle de Colorado'yu...
F: Evet, Colorado'yu ben de biliyorum. İngilizce'yi çok iyi konuşuyor gibi görünüyorsunuz sayın Demirel.
K: Evet, yabancı devlet adamlarının Dışişleri Bakanından daha az aksanı olduğunu farkettiğimde biraz rahatsız oluyorum!
D: Güzel sözleriniz için çok teşekkür ederim. Dostça, bir arkadaş olarak konuşmak istiyorum. Türkiye olarak çabalarınızı takdir ediyoruz. ABD ile otuz yıldır dostuz ve bu karşılıklı dostluğun büyük anlayışa ve ilişkilerimizde karşılıklı yararlar temeline dayandığına inanıyoruz. Türkiye, demokratik dünyada demokratik bir yolu seçti. ABD ile tam bir dostuz. Birçok insanımız Kore'de özgürlük uğruna öldü.
K: Evet, Türkiye Kore'ye bir tugay gönderdi ve tutsakları direndi, tıpkı müzakerecileri gibi...
D: Özgürlüğü savunmaya inanıyoruz. Bu arada kuzeyde doğrudan bir komşumuz var, Sovyetler Birliği... Onlarla ilişkilerimizi bazı eylemlerle kestik ve bu da bizi Sovyetler'in hedefi haline getirdi. Bu politikada hiç tereddüt etmedik.
K: Anlayışınızdan etkilendik. Biliyorsunuz, Sayın Başkan, Başbakan Demirel şiddetli saldırılara maruz kaldı Amerikan yanlısı olduğu gerekçesiyle...
D: Komünizme güçlü bir şekilde karşı çıktık. Söylemeye çalıştığım şey, Türk-Amerikan ilişkilerinin içinde olduğu bir durum. Bu adil mi? Yapılanları takdir ediyoruz. Ancak silah ambargosu bizi zor bir duruma sokuyor. ABD-Türk ilişkilerini zor bir duruma sokuyor. ABD'ye ne zarar verdik? Halkım bunu soracak. Anlaşma veya taahhüt ihlal ettik mi? Hayır. ABD Kongresi hakkında şikayet edemem çünkü o benim hükümetimin bir organı değil. ABD 90 ülkeye silah satıyor ama Türkiye'ye, dostuna satmıyor. Biz risk aldık. Atlas füzeniz için, füze üsleri sağladığımız için Sovyet silahlarının başlıca hedefi olduk. 40 adet F-4 uçağı satın aldık. 16'sı teslim edildi ve geri kalanları Ağustos 1975'e kadar teslim edilmeliydi. Ancak edilmedi. Taksit ödüyoruz, faiz ödüyoruz ve depolama ücreti ödemesi yapmamız isteniyor. Ancak bunlar teslim edilmedi. Birkaç örnek daha ekleyeyim. Onarıma ihtiyaç duyan bazı C-130 uçaklarımız var. Bu uçakları ABD'de onarmak için Lockheed ile bir sözleşmemiz var ancak bunları gönderirsek ambargo nedeniyle geri göndermeyecekler. Göndermezsek Lockheed'e ceza ödememiz gerekiyor.
K: Bu yasanın saçma bir uygulaması. Zaten kötü durumdayken avukatlarımızın bunu daha da kötüleştirmesi... Kongre'nin zaten Türkiye'nin elinde bulunan malzemeyi gasp etmeyi amaçladığına dair hiçbir niyet olamaz.
F: Bunun düzeltilmesini sağlayacağız.
D: Şimdi Kıbrıs'a geçelim. ABD, Kıbrıs'ı kurmuş olan anlaşmalara taraf değildi. Bu nedenle bizi neden cezalandırıyorsunuz? Yunanlarla yıllardır sorunlarımız var ve bu konular uzun bir tarihsel geçmişe sahip. Kıbrıs sorunu Türkiye'nin gözünde zaten zor, sansasyonel ve ulusal bir mesele. Kongre kararı nedeniyle sizi Yunanistan'la aynı tarafta görüyoruz.
K: Karamanlis de Türkiye'nin yanında olduğumuzu söylüyor. Kıbrıs'ta herhangi bir ilerleme olmazsa (biz zaten dahil olmamalıyız; Ecevit veya Erbakan'ın dahil olmaması gerektiği kadar), bu Başkan'a ciddi zarar verecek. Bunu ondan daha rahat söyleyebilirim. Kongre ile bu mücadeleyi kazanırsak ve hiçbir şey olmazsa bizden gerçekten nefret edecekler. Bu mücadeleyi Sovyetler uluslararası hale getirmedi. Avrupalılar dahil olmadı. Eğer koşulsuz bir şekilde başarı elde edersek ve çıkmaza girilirse, çok zor bir durum olacak.
D: Zorluklarımızı açıklamaya çalışıyorum ve pozisyonumuzu belirtiyorum. Birkaç şey daha eklememe izin verin. Halkımız, ABD halkına büyük güven geliştirdi. Ambargo bu güveni sarsıyor. Taahhütünüzün güvenilirliği konusunda şüphe yaratıyor. Silah tedarikimiz sadece 100 milyon dolar ve bu gerçek sorun değil. Kendi silahlarımızın bedelini ödeyebiliriz. Ambargo düşmanlığı temsil ediyor. Tito'ya silah veriyorsunuz ama Türkiye'ye vermiyorsunuz. Sadakati cezalandırıyorsunuz. İnsanlar bize "Neden ABD uçakları göndermiyor, yedek parça göndermiyor ve bize ücret ödemesini istiyor?" diye soruyor. Türkiye'nin NATO'ya girmesine 1952'de yardım eden parti benim partimdi. Ben her zaman NATO'yu savundum ama 1975'te cezalandırılıyorum.
K: Bence Türklerle ilgili sorun zaferi nasıl kabul edeceklerini bilmiyor olmaları. Yunanlar -Karamanlis'ten teyit aldık- federal bir sistem kabul etmeye hazır. İngilizlere, Yunanların iki toplum arasında başkanlığın değişimini önermelerini söyledim. Bu şekilde Türkler, temelde tüm hedeflerinize ulaşmış olacaklar ve karşılığında sadece bir miktar toprak vermeleri gerekecek. Zorluklarınızı biliyoruz. Mutlak çoğunluğunuz yok. Bir yıl beklerseniz Yunanlar daha inatçı olacak, Sovyetler uluslararası bir konferans talep edecek ve bir yıl içinde şu anda elde edebileceğiniz şeyi elde edemeyeceksiniz. Yardım meselesini bir kenara bırakın, şu anda değerli olan bir çözüm. Bir süre önce bakanınıza federal bir sistemin doğru çözüm olduğunu düşündüğümü söyledim. Eğer şimdi bir şey olmazsa sorunlarımız imkansız hale gelecek. Karamanlis bir yıl sonra bugün olduğundan daha fazlasını kabul edemeyecek. Ecevit'in oyununu biliyorum. Koalisyonunuzu bozmak istiyor ancak bu son derece tehlikeli bir oyun. Bir yıl sonra birkaç yüzde daha fazla toprak için daha fazla ne başaracaksınız? Şu anda yüzde 40'ınız var. Türkler çok olumsuz. Türklerin çok esnek olma tehlikesi olduğu izlenimini edinmiyorum. En azından bu esneklik yüzünden uykusuz kalmayacağım.
4
Tarih: 1 Haziran 1973, saat 19.00, Watergate Skandalı
Tarihi biraz daha geriye saralım.
Watergate skandalıyla Beyaz Saray'ın zor gürler geçirdiği ve karşılık vermek için planlar yaptığı günlere...
Skandalın basına yansıması sonrası Başkan Nixon önceki yönetimlerdeki dinlemeler hakkında bir rapor oluşturma telaşesinde.
Öfkeyle Dışişleri Bakanı Kissinger'ı arıyor.
"Bu saçmalıktan uzaklaşalım. En büyük telekulak Bobby Kennedy'di" diyor.
Nixon, eski adalet bakanını 1963'te 300 kişinin telefonunu dinlemekle itham ediyor.
Kissinger'a Kennedy'nin gözetim altına aldığı kişilerin isimlerini yayımlayacağını söylüyor.
Başkan ile Kissenger arasındaki konuşmanın özeti şöyle:
Nixon: Merhaba.
Kissenger: Sayın Başkan...
N: Bana McGeorge Bundy'nin Bobby Kennedy'nin o dönemde hiç dinleme yapmadığını söylediğini aktarmıştın.
K: Evet, doğru...
N: Lafı dolandırmadan konuşalım. Bobby Kennedy en büyük dinleyiciydi! 1963'te neredeyse 300, geri kalanında 250 kadar dinleme yapmış. İsimleri alıyorum ve bunları önümüzdeki Perşembe günü yayımlayacağım. Bakalım bu götler bunun üstesinden nasıl gelecekler!
K: Kesinlikle yapmalısınız...
N: Çünkü bize bunu yaptılar. En büyük dinleyen Bobby Kennedy'ydi. Johnson o kadar büyük görünmüyor ama o da gizli servisi kullanmıştı. Rowley'e gizli servis dinlemelerindeki isimleri vermesini emrettim. Onları da yayımlayacağım. Sokak dövüşü yapmak istiyorlarsa bunu alacaklar Henry anlıyor musun?
K: Sanırım evet...
N: Savaşmayı bildiklerini düşünüyorlar ama daha önce kimseyle savaşmamışlar. Ama gördün mü, en büyük dinleyici Bobby Kennedy'ydi. Şimdi sana bir şey söyleyeyim Henry. Bu pazartesiye kadar dışarı çıkmayacak ama bunu birine sızdır. Git herhangi bir liberal arkadaşınla konuş ve "Çok büyük bir şey geliyor" de. Bunu yapar mısın?
K: Elbette yapacağım.
N: Hoover (Eski FBI Başkanı) bana "Bobby Kennedy beni herkesi dinletmeye zorluyordu" demişti.
Sanırım ben de o listedeyim.
K: Şaşırmam. Eğer isimleri alabilirsek Sayın Başkan, bazılarını yayımlamalıyız.
N: Bazılarını değil, hepsini! Herkes ortaya çıkacak. Tüm lanet listeyi yayımlayacağım!
K: Ama sonra bizi kendi listemizi de yayımlamaya zorlamazlar mı?
5
Tarih: 15 Mart 1969, Vietnam-Kamboçya İç Savaşı'nın bir parçası olan "Menü Operasyonu"
"Menü Operasyonu"...
Kimi kaynaklarda "Kahvaltı Planı" olarak da geçiyor.
18 Mart 1969'dan 26 Mayıs 1970'e kadar olan dönemde hem Vietnam Savaşı'nın hem Kamboçya İç Savaşı'nın bir parçası olarak Doğu Kamboçya'da gerçekleştirilen gizli bir Amerikan Stratejik Hava Kuvvetleri bombardımanıydı.
Hedefte Vietnam Halk Ordusu ile Viet Kong'un sığınakları ve üs bölgeleri vardı.
Bombardımanın bombalanan bölgelerdeki Kamboçyalı siviller üzerindeki etkisi bugün hala büyük tartışma konusu.
Kissinger, 15 Mart 1969'da saat 15:35'te Başkan Nixon'dan söz konusu planın derhal uygulanması emrini alıyor.
Kamboçya'ya yönelik gizli bombardımanın başlatılma kararını dönemin ABD Savunma Bakanı Melvin Laird'e iletiyor.
Telefon transkriptine yansıyan diyalog şöyle:
Kissenger: Şu an Başkan ile konuştum ve bu işi sipariş etmek istiyor.
Laird: Bunu destekleğini söyledi...
K: Senin de bunu desteklediğini söylüyor.
L: Bunu yapabileceklerini söyledi.
K: Başkan yarın üçlü bir toplantı yapmak isteyebilir, bu konuda senden kararlı olmanı beklediğini söylüyor.
L: Bununla ilgili endişe etmesine gerek yok, kararlı olacağım.
K: Hiçbir şeyi değiştirmeden normal faaliyetlerimize devam etmemiz gerekiyor.
5
Tarih: 23 Aralık 1974, New York Times'ta yayımlanan Vietnam Savaşı haberi ve küplere binen Kissinger
Araştırmacı gazeteci Seymour Hersh'ün 22 Aralık 1974'te New York Times'ın birinci sayfasında yayımlanan haberi CIA'nın ABD karşıtı Vietnam Savaşı hareketlerine karşı iç operasyonlarını ortaya çıkarmıştı.
Kissinger bu haberin hemen sonrasırda Beyaz Saray Başkanlık Ofisi Şefi Donald Rumsfeld'i arıyor.
Hersh'e "O.çocuğu" diye öfkeleniyor.
Kendisinin bahsi geçen faaliyetlerden haberdar olmadığını iddia ediyor.
Başkan için bir rapor hazırlaması gerektiği konusunda Rumsfeld ile fikir birliğine varıyor.
Sonunda CIA'nın iç soruşturması, "Aile Mücevherleri" diye bilinen bir dizi iç casusluk operasyonu ve diğer yasa dışı faaliyeti derleyerek bir rapor oluşturuyor.
Sabaha karşı gerçekleşen telefon konuşması şöyle:
Kissinger: Seni uyandırdım mı?
Rumseld: Evet, uyandırdın. Bir gün seni ben uyandıracağım.
K: Onlara seni uyandırmamalarını söyledim ama ben de yakında bir toplantıya gireceğim.
R: Aradığın için memnun oldum.
K: Hersh meselesi hakkında seninle konuşmak istiyorum. Bunları bilmiyorum. Eğer böyle bir faaliyet varsa bunlar NSC ofisine rapor edilmedi. Ama biliyorum ki; Hersch bir o.çocuğu ve bir üst düzey yetkilinin böyle bir makale üzerinden yönetimden karşı çıkılmadan aşağılandığını düşünmek tehlikeli bir iş. Gerçekler yok, sadece iddialar var. İlk olarak, Colby'den bize bu konuyla ilgili gerçekler rapor etmesini istemeliyiz. Hersch'in neye atıfta bulunabileceğini bilmeliyiz. Eğer Amerikalılar hakkında soruşturmalar yaptılarsa bu hangi amaçla oldu? Ne demek istediğimi anlıyor musun? En azından o zaman ne hakkında konuştuğumuzu bileceğiz. Şu an bilmiyorum.
6
Tarih: 23 Eylül 1969, Beyaz Saray Durum Odası, Ulusal Güvenlik Konseyi İnceleme Grubu Toplantısı, Küba'ya Yönelik ABD Politikası toplantısı
Henry Kissinger ve Morton Halperin'in yeni yönetimin ilk aylarında oluşturduğu Üst Düzey İnceleme Grubu, üst düzey yetkilileri bir araya getirmişti.
Küba üzerine dört temel yaklaşımı öneriyordu: güç, izolasyon, ödül ve ceza ve normalleşme.
Toplantı, Kissinger'ın yetkilileri konuyu farklı bir bakış açısıyla değerlendirmeye zorlamasının kanıtı gibiydi.
Bir başka deyişle Sovyetler'in Küba ile ilişkilerine ne kadar değer verdiklerini ve Washington'ın "Bir Sovyet Birliği'ne karşı sıkıştırma oyununda Küba'yı kullanma" konusundaki ilgisini ne ölçüde sürdürdüğünü vurguluyordu.
Ayrıca, Kissinger gruptan paramiliter seçenekleri incelemesini istedi.
Çünkü Başkan Nixon da buna ilgili ve hatta eğilimliydi.
Tartışmanın ilginç bir kısmı, ABD'nin daha ılımlı bir Küba komünizmine ne kadar uyum sağlayabileceği konusundaydı.
Kissinger, "Castro komünizminin avantajlarından biri çekici olmayan bir komünizm biçimi olması" diyordu.
Toplantıdan yansıyan diyalog şöyle:
Kissinger: Küba'nın davranışlarıyla ilgili sınırlamalar konusunda SSCB ile yapılabilecek müzakereler neden reddedildi? Eğer küresel bir anlaşma doğrultusunda müzakereler yapılıyorsa, Küba'nın davranışları konusunda kısıtlamalar sağlamaya çalışacak mıydık?
ABD'li diplomat Hurwitch: Bunun ikili bir temelde değerlendirilmesi gerekiyor. Bu konu Vietnam sonrası gündeme geldi ama daha detaylı ele alınmadı.
K: Paramiliter gruplar üzerinden baskı ile ilgili Başkan özellikle bunun incelenmesini istiyor, ona bu konuda bir belge borçluyuz. Böyle bir belge burada ele alınabilir. Hazırlanacak belge paralı askeri operasyonların avantajları, dezavantajları ve bunun yanında teknik zorluklarını tartışılmasını içermeli.
7
Tarih: 17 Aralık 1975, saat 12.20-13.18, Paris'teki Irak Büyükelçisi'nin Rezidansı'nda Iraklı mevkidaşı Hammadi ile gizli görüşme
Henry Kissinger Paris'te uluslararası bir enerji konferansına katılmak üzere bulunuyordu.
Bu durum, Irak Dışişleri Bakanı Hammadi ile bir araya gelme fırsatı sağladı.
Muhtemelen 1967 Altı Gün Savaşı'ndan beri, yani Bağdat'ın Washington ile diplomatik ilişkilerini kestiği olaydan bu yana gerçekleşen ilk önemli ABD-Irak diplomatik temasıydı.
Kissinger, 1999'da yayımlanan anı kitabında bu olayı anmamış olsa da, söz konusu görüşmede Amerika'nın Irak'a duyarsız olmadığını göstermek istemişti.
Kissinger'ın bu görüşmeye asıl ilgi göstermesinin ardında yatan Irak'ın yılın başlarında İran ile sınır sorunlarını çözmesiydi.
(Bu anlaşma, 1980'de Irak'ın İran ile savaşa girmesiyle çökecekti)
Yıllar sonra sızdırılan belgeye göre anlaşmadan önce CIA ile İran Şahı, Nixon ve Kissinger'ın Moskova'ya çok yakın gördüğü Baas rejiminin dikkatini dağıtmak için Irak'taki bir Kürt isyanını gizlice destekliyordu.
Irak ve İran bir anlaşmaya vardığında Ford ve Kissinger Kürtleri desteklemeyi sona erdirdi.
Hammadi, Baas rejimindeki az sayıdaki yüksek düzeyli Şii'den biri olarak ABD'nin Kürtlere verdiği önceki destek konusunda endişeliydi.
Bağdat'ın en büyük endişesi ise nükleer cephaneliği ve genişleme politikasıyla "Irak'ın güvenliğine doğrudan tehdit" gördüğü İsrail'di.
Kissinger, Irak Dışişleri Bakanı Hammadi ile görüşmesinde ABD'nin İsrail'in varlığı"nı desteklediğini ancak bölgeyi domine etmesini istemediğini söyleyecekti.
Kissinger, tarihsel evrimin İsrail'i Lübnan gibi küçük bir devlete dönüştüreceğini ise "Eğer İsrail, Lübnan gibi bir devlet olarak hayatta kalmak istiyorsa, yani küçük bir devlet olarak, onları destekleyebiliriz" sözleriyle izah edecekti.
Hammadi ve yardımcısı, Kissinger'a İsrail konusunda katılmadılar ancak Kürt isyanı, Filistin devletinin olasılıkları ve Lübnan'daki durum gibi konuları konuşmak istediler.
Konuşmanın sona ermesine yakın Hammadi Kürt sorunuyla ilgili endişelerini bir kez daha paylaştı, ancak Kissinger "Geçmişte yapılabilecek bir şey yok" diyerek sözlerini tamamladı.
Ama tüm konuşma boyunca asıl ilgi çekici olan Kissinger'ın İsrail ve Ortadoğu ile ilgili sözleriydi:
Kissinger: Ülkelerimiz arasında son yıllarda pek fazla temas olmadı ve bu fırsatı temas kurmak için kullanmak istedim. Biliyorum ki; tüm sorunlarımızı bir toplantıda çözemeyiz. En az iki toplantıya ihtiyaç duyacak. [Gülüşmeler] Kısa bir görüş alışverişi faydalı olacaktır ve beni kabul ettiğiniz için minnettarım.
Hammadi: Sizi görmekten memnuniyet duyuyorum, ekselansları. Sizden önce neden temas kuramadık? Aslında sizin ve bizim bildiğimiz sebeplerden dolayı. Görüş alışverişi her zaman faydalı olur.
K: Temel tutumumuz Irak ve Amerika Birleşik Devletleri arasında temel bir ulusal çıkar çatışması olmadığı yönündedir. Birçok sebep yüzünden Irak ve Amerika Birleşik Devletleri karşıt taraflarda yer almıştır. Ancak diğer Arap ülkeleriyle ilişkilerimizi normalleştirmeyi başardık.
H: Elbette farklı görüşlere sahibiz ve size nedenini söyleyeceğim. Irak, Arap dünyasının bir parçasıdır. Biz, Amerika Birleşik Devletleri'nin bugünkü İsrail'i inşa etmede ana etken olduğuna inanıyoruz.
K: Doğru.
H: 1948'de kuruldu ve Amerika Birleşik Devletleri olmadan bugünlere gelemezdi.
K: Sovyetler Birliği de o zaman etkindi.
H: Doğru. Bu nedenle Sovyetler Birliği ile bazı gerilimli ilişkiler vardı. İyi ilişkilerimiz daha yakın zamana aittir. Komünistler o zaman halk arasında popüler değildi. Ancak fark şu ki; siz İsrail'in kalıcı olduğuna inanıyorsunuz. Biz İsrail'in zorla kurulduğuna ve açıkça sömürgecilik örneği olduğuna inanıyoruz. İsrail, vatanımızın bir kısmında kuruldu. Siz buna inanmıyorsunuz. Ancak bu hikayenin tamamı değil. İsrail şu anda Irak'ın ulusal güvenliğine doğrudan bir tehdit oluşturuyor.
K: Irak'a nasıl bir tehdit olabilir?
H: İsrail, özellikle de son haberlere göre ABD'nin sofistike silahlar tedarik ettiğini okuduğumuzda, Irak'ı tehdit edebilecek askeri bir güce ulaştı. Bu sadece Arap dünyasını tehdit etmekle kalmıyor, Irak'ı da tehdit ediyor ve Irak, Arap dünyasının bir parçası olduğu için biz ABD'nin İsrail'i bölgede üstün konuma getirmek için çaba harcadığına inanıyoruz. Lübnan bile - onlar İsrail'in güvenliğini etkilediğini söylüyor. Bölgedeki herhangi bir şey İsrail için bir tehdit olarak yorumlanıyor. Hatta Irak'ta bir hükümet değişikliği, bu şekilde yorumlanacaktır.
K: Benim izlenimim, Irak'ta hükümet değişirse, onlar itiraz etmeyecek. [Gülüşmeler] Sorununuzu anlıyorum.
H: Siz, "Amerika Birleşik Devletleri'nin tüm ağırlığını bir çözüm sağlamak için kullanıyoruz" dediniz. Ancak bu bir çözüm, barış değil. Yeni bir dalga sorunlar ve çatışmalar başlayacak çünkü İsrail şu an olduğu gibi kalmak istemiyor. Çünkü bir fırsat olursa genişleyeceklerini düşünüyorlar. Kayıtlar gösteriyor. Ve bölgedeki en büyük güç tarafından destekleniyorlar. Amerika Birleşik Devletleri'nin yaptığı şey, barış yaratmak değil, İsrail'in hakim olduğu bir durum yaratmak, bu da yeni bir çatışma dalgasına neden olacaktır.
K: Ne dediğinizi anlıyorum. Tarihine baktığımızda İsrail'in 1948'de kurulduğunda, sanırım kimse bunu anlamadı. Bu Amerikan iç politikalarında ortaya çıktı. Ortadoğu'da emperyalizmin bir sığınağını elde etme amacıyla Amerikan bir tasarımı değildi. Şu anda izlediğimiz politika son iki yılda değişti. Arap dünyasındaki etkimiz için İsrail'e ihtiyacımız yok. Aksine İsrail Arap dünyasında bize daha çok zarar veriyor. Siz de kendi itirazınızın nedeninin İsrail olduğunu söylediniz, belki de kapitalist olduğumuz içindir.
İsrail'in varlığı hakkında müzakere edemeyiz ancak onun boyutunu tarihsel ölçülere indirebiliriz. İsrail'in kalıcı bir tehdit olduğuna katılmıyorum. Nasıl olabilir ki? Üç milyonluk bir millet kalıcı bir tehdit olabilir? Şu anda teknik bir avantaja sahipler. Ancak zenginlik, beceri ve Arap geleneğine sahip halkların gerekli kapasiteyi geliştirmeyecekleri düşünülemez. Bu nedenle, on yıl içinde İsrail'in Lübnan gibi varoluş mücadelesi veren, Arap dünyasında etkisi olmayan bir ülke olacağını düşünüyorum.
H: Biz çitin diğer tarafındayız. Birçok soru sorma hakkımız var.
K: Lütfen.
H: Kayıtlara göre, ABD'nin son yirmi yıldır sınırsız destek sağlama politikasını sürdürmeyeceğine inandıracak ne olabilir?
K: Sınırsız destekten ne anladığınıza göre değişir. Kongre komitelerine gittikçe İsrail hakkında artan düşmanca sorularla karşılaşıyorum. Kimse İsrail'in yok olmasını istemez -sizi yanıltmak istemem- ben de istemem. Ancak 1960'larda destek 200-300 milyon dolardı. Şimdi 2-3 milyar dolar. Bu sürdürülemez. Bu değişecek ama bir zaman meselesi, yaklaşık iki-üç yıl içinde... Bir çözümden sonra, İsrail küçük, dost bir ülke olacak. Bu nedenle Amerika'daki denge değişiyor. Eğer Araplar -dürüst olmak gerekirse - aptalca bir şey yapmazlarsa... Sovyetler Birliği ile bağlantılı bir kriz olursa, Amerika'da gruplar bunu bir anti-Komünist haçlı seferine dönüştürebilir. İsrail'in hayatta kalmasını istiyoruz, ancak bölgeyi domine etmesini istemiyoruz. Hiç kimse Arap dünyasını fethedemez. Şam, Kahire ve Amman'ı alsalar bile, siz orada olacaksınız ve Libya orada olacak. Yani İsrail'in Lübnan gibi küçük bir devlet olarak hayatta kalmasını istiyorsa, destekleyebiliriz. Arkadaşlarıma söyledim, barış nihai bir son değil. Sadece Ortadoğu'da savaşlar barış içinde olan ülkeler arasında başlar.
© The Independentturkish