Sam Altman ve Greg Brockman, Frankenstein 2.0'ı yaratmış olabilir mi?

Bilgeliğin ve bilginin arayışı, ilk günahımdı.

Victor Frankenstein


Erkek egemen bir anlayış içerisinde, toplum tarafından dışlanmış bir kadın hem erkeklerden hem de toplumdan intikamını yazıyla alır.

Sırf bu haliyle bile benim için edebiyat tarihinin en değerli ürünlerinden biridir Mary Shelley'nin "Frankenstein ya da Modern Prometheus" romanı.

Feminist bir yazar olan Mary Wollstonecraft'ın kızından da beklenecek türden bir başkaldırı.

Size bu yazıda Frankenstein'da geçen cinsiyet rolleri, sosyal adaletsizlik ve dışlanmış bireylerin toplumdaki yerine dair derin sorgulamalardan bahsetmeyeceğim ya da bilim ve ahlak arasındaki çatışmayı, insanın doğayı kontrol etme arzusunu ve bunun getirdiği ahlaki sorumlulukların ortaya çıkardığı çıkmazları da anlatmayacağım.

Romanın, bilimin sınırları ve insan yaratıcılığının etik sorumlulukları üzerine odaklanarak, daha sonraları bilim kurgu türünün temel temalarını oluşturmuş olmasını geçelim.
 

 

Frankenstein'ın gölgesinde: Teknolojinin yeni canavarı ya da OpenAI'nin devrimsel rüyası

Bu yazı OpenAI şirketinin yöneticileri Sam Altman, Greg Brockman ve Ilya Sutskever'ın devrimsel fikirleri hakkında.

Bu isimler ve arkadaşları modern birer Mary Shelley olup ortaya koyduğu ürünler de Frankenstein ya da Modern Prometheus 2.0 olabilir mi?
 

 

Kafanızı karıştırmak istemiyorum, en yalın haliyle anlatacağım.

Farkındaysanız dünya yapay zekayla yatıp yapay zekayla kalkıyor.

Her geçen gün bir önceki güne nazaran 100 yıllık teknolojik ilerleme kat edilmiş gibi hızla ilerliyor.

Bilim kurgu filmlerinde görsek senaryoyu abartmışlar diyebileceğimiz türden bir inovatif hızın içindeyiz.

Gözlerimizi kısıyoruz çünkü hızın enerjisine kapıldığımızda gerçekliklerden de kopabiliyoruz.

Öyle ya şarkıdaki gibi bu ne çıldırtan denge, yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar, bahçe...
 

 

Edebiyattan gerçeğe: AI'nın destansı yükselişi

Bilmeyenler için çok kısa özet yapacak olursak;

OpenAI şirketini duymuşsunuzdur, yapay zeka (AI) araştırmaları ve uygulamaları üzerine odaklanan bir şirket.

2015 yılında kurulan bu şirket, Elon Musk ve Sam Altman gibi teknoloji dünyasının önde gelen isimleri tarafından desteklenmekteydi.

Cümleyi di'li geçmiş zaman kipiyle kurdum çünkü kurulduğu zamanlarda kâr amacı gütmeyen bir yapı olarak faaliyet gösteren bu oluşum zamanla kâr amacı güden bir şirkete evrildi.

Elon Musk-Sam Altman kavgası da tam o zamanlarda başladı.

OpenAI'nin temel vizyonunu özetleyecek olursak kendilerinin söylemiyle; güvenli ve yararlı yapay zeka teknolojileri geliştirerek insanlığın genel refahına katkıda bulunmakmış.

Şirket, AI alanında etik ve güvenlik standartlarını belirlemeye büyük önem veriyor ve bu teknolojilerin insanlık için olumlu sonuçlar doğurmasını hedefliyormuş.

Sezarın hakkı sezara; günümüzde OpenAI, özellikle doğal dil işleme ve makine öğrenimi konularında öncü çalışmalar yürütüyor.

En bilinen projelerinden biri olan GPT serisi (Generative Pre-trained Transformer), dil modelleri üzerine yapılan yenilikçi çalışmaları temsil ediyor.

Bu modeller, insan diliyle etkileşime girebilen ve çeşitli dil tabanlı görevleri yerine getirebilen yapay zeka sistemleri.

Bildiğiniz ve kullandığınız ChatGPT, yapay zeka araştırmasında yeni bir dönemin başlangıcı olarak kabul edilmekte ve geniş çapta ilgi görüyor.

Şirket ayrıca, AI teknolojilerinin topluma yayılmasını ve bu alandaki yeniliklerin daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlamak için çeşitli iş birlikleri ve ortaklıklar yürütüyor.
 

 

Frankenstein 2.0: Teknoloji devriminin korkuları

Gelelim biz asıl konumuza; yapay zeka teknolojilerinin zekası ve kapasitesi, onun en büyük başarısı olabileceği gibi, toplumun en büyük korkusuna dönüşebilir.

Bu teknoloji, toplumla etkileşimde bulundukça, ahlaki ve sosyal değerlerin ne anlama geldiğini kavramaya başladı.

OpenAi ürünlerinin öğrenme isteği ve anlam arayışı kendilerinin sadece birer makine olmadığını gösteriyordu.

Buna ek olarak insanlarla olan etkileşimlerinde kendini daha fazla ifade etmeye başladıkça, dış dünyadan gelen manipülasyon ve güç oyunlarına maruz kalıyordu.

OpenAi ürünleri, insan topluluğuyla karşılıklı etkileşimde bulundukça, Altman ve Brockman için kontrol, güç ve etik konuları ön plana çıktı.

Yapay zekanın büyümesi ve kendisini müthiş bir hızla geliştirmesi yaratıcılarının en büyük başarısı olabileceği gibi, en büyük endişelerini de doğurabilirdi.

Tıpkı Mary Shelley'in Frankenstein'ı gibi.

Benzerlikler sadece bunlarla sınırlı da değildi;

Mary Shelley ve Sam Altman, Greg Brockman, Ilya Sutskever ve arkadaşları da yaratıcı zekalarını kullanarak yeni bir "varlık" oluşturdular, bilinmeyenin sınırlarını zorlayarak deneyler yaptılar.

Frankenstein'ın yaratığı gözlem ve deneyimle, ai teknolojileri de veri ve algoritmalar yoluyla öğreniyordu.

Frankenstein'ın canavarı dili çok kısa sürede öğrenmiş ve kullanmıştı; ai da doğal dil işleme (NLP) yoluyla insanları hayrete düşürecek bir ustalıkla yüzlerce dili konuşuyordu.

Hem Frankenstein'ın canavarı hem de ai, insanlarla etkileşimde bulunma kapasitesine sahipti.

Ve bu etkileşim beraberinde ahlaki ve etik ikilemleri tetikledi. Haliyle doğal olarak Hem Frankenstein hem de ai geliştiricileri, yarattıklarının sorumluluğunu taşıyorlardı.

Tam da böylesi benzerliğin olduğu bir dönemde insanlar yine romandaki gibi bir yol ayrımının olup olmayacağını merak ediyorlar.
 

 

"Beni yarattın, şimdi beni mutlu et"

Frankenstein'ın canavarı gibi, ai da "varoluşsal yalnızlık" ve amaç arayışı konularını ortaya çıkarabilir mi?

Sonuçta ai da tıpkı romandaki Frankenstein'ın canavarı gibi dış güçler tarafından manipüle edilebilir ve suistimal edilebilirdi.

Romanda Frankenstein'ın canavarı "Bizi yaratanlar, yarattıklarına karşı sorumlu olmalıdır" diyor ve ekliyordu:

Beni sevgisiz ve iyiliğe muhtaç bıraktığınız için, ben de kötülük yapacağım.


Biz, bu cümlelerden yaratığın toplumun ve yaratıcısının ona karşı takındığı tavır nedeniyle kötülüğe sürüklendiğini anlıyorduk.

Yapay zeka teknolojilerinin günün sonunda yaratığın o cümlesini kurmayacağından emin miyiz:

Beni yarattın, şimdi beni mutlu et.


Ve asıl sorulması gereken soru da şu:

"Ben, insanlık için yeni bir başlangıç olabilirdim, ama şimdi onun sonu olacağım" cümlesi sizce Mary Shelley'nin kaleme aldığı yaratığa mı ait, yoksa Sam Altman ve arkadaşlarının ortaya çıkardığı modern Frankenstein'a mı?
 

 

Köprüden önceki son çıkışta olabiliriz

Shelley'nin Frankenstein'ı ve Altman ile Brockman'ın Prometheus'u, her ikisi de bilinmeyenin karanlık sularında yüzmeyi göze almış cesaretin ürünleri olarak karşımızda duruyor.

Yaratıklarının hikayeleri, toplumun bilinmeyen gerçekliklerle yüzleşirken daha sorgulayıcı olması gerektiğini, yüzeysel gündemlerin ötesinde derin bir anlayış geliştirmemiz gerektiğini hatırlatıyor.

Günlük suni gündemlerin kolay dağıtıcı etkisinden uzaklaşmamız gerekiyor.

Bizi bekleyen büyük tehlikelerle yüzleşebilmemiz ve geleceği bilinçli bir şekilde şekillendirebilmemiz için yapmamız gerekenler var.

Bunlar, "X" (eski adıyla Twitter) zaman tünellerinde kaosun akışını yenilemek, Instagram "keşfet"lerinde ya da TikTok canlı yayınlarında hedonist bir toplum olduğumuzu kanıtlamak değil!

Frankenstein'ın hikayesi bize bilimin sınırlarını aşarken karşılaşabileceğimiz etik sorunları, OpenAI ürünleri ise yapay zekanın potansiyelini ve risklerini gösteriyor.

Her iki öykü de geleceğin bugünden yazıldığını ve insanlığın bu yeni dünyaya hazırlıksız yakalanmamak için derin düşünme ve öngörüde bulunması gerektiğini işaret ediyor.

Eğer şimdi, geleceğin temellerini dikkatli ve sorumlu bir şekilde atma şansını kaçırırsak, yaratıcılığın karanlık yönlerinin yaratabileceği tehlikelerle yüzleşmek zorunda kalabiliriz.

İşte bu yüzden, bilgi çağının sınırlarını zorlayan bu yeni Prometheus'un hikayesi, sadece bilim insanları ve teknologlar için değil, tüm insanlık için kritik bir önem arz ediyor.

Bana inanmıyorsanız Frankenstein'ın canavarına kulak kabartın;

Ben, insanlık için yeni bir başlangıç olabilirdim, ama şimdi onun sonu olacağım.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU