Suyunuz veya ekmeğiniz var mı?..
Geçen hafta Gazze'de tanıştığım her çocuğun bana sorduğu soru buydu.
7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze'ye giren ilk üst düzey BM yetkilisiydim.
Çatışma bölgelerinde 30 yılı aşkın süredir devam ettirdiğim kariyerim boyunca, Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) tarafından işletilen bir sığınma evindeki çocuklar, kadınlar ve erkeklerle karşılaşmam, insani alandaki çalışmalarım sırasındaki en üzücü anlardan biriydi.
Refah'taki bir UNRWA okuluna sığınan yerinden edilmiş Filistinlilerle tanıştım.
İnsanların ölmesine ve yaralanmasına yol açan bombardımanın yarattığı hasarı bana gösteren bir grup yerinden edilmiş insanla birlikte, bir sığınağa dönüşen okulu gezdim.
Hikayelerini dinlerken sürekli kendime bir okulda olduğumuzu -bir zamanlar öğrenmenin, gülmenin ve oyunun yeri olan bir yerde olduğumuzu- hatırlatmak zorunda kaldım.
Hayal bile edilemeyecek bir sıkıntı ve korkunç yaşam koşullarının arasındaydım. Korkmuş, aç ve susuz çocukların şu çok temel sorusuna cevap veremedim;
Onlara verecek suyum ve yiyeceğim var mıydı?
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Şu anda Gazze Şeridi'ndeki yaklaşık 150 UNRWA binasında yaşayan ve sadece bir parça ekmek ve bir yudum su isteyen 700 binden fazla insan var.
UNRWA barınaklarına sığınan ve BM'nin mavi bayrağının gücüne inanan siviller, uluslararası korumanın onları himaye edeceğinden emin olmak yerine yıkım ve ölümle boğuşmak zorunda kaldı.
Bu satırları yazdığım sırada UNRWA'daki 99 meslektaşım öldürülmüş, ajansın 50'ye yakın binası hasar görmüş, bazıları ise doğrudan isabet almıştı.
Gazze Sağlık Bakanlığı'na göre 7 Ekim'den bu yana ölü sayısı 10 bini geçti. Bunun 4 binden fazlası çocuk. Bu, 2019'dan bu yana herhangi bir yılda dünya çapındaki tüm çatışmalarda öldürülen çocuk sayısından daha fazlasına tekabül ediyor.
Ziyaret ettiğim sığınağın dışında Gazzelilerin dünyası kararmış durumdaydı. Devam eden kuşatma nedeniyle ne yiyecek ne su ne ilaç ne de yakıt bulunuyor. Çarşılar neredeyse boş. Refah üzerinden kamyonla gelen yardımlar, ihtiyaç duyulanın çok altında ve yetersiz kalıyor.
Bir aydır devam eden çatışmaların ağırlığı altında belediye hizmetleri çöküyor, kanalizasyon suları sokakları dolduruyor ve insanlar endişe içinde fırınların önünde saatlerce sırada bekliyor.
Kaos sahneleri bu uzun bekleyişin getirdiği umutsuzluğu yansıtıyor. Yakında Gazze'ye kış gelecek ve çok sayıda kadın, çocuk ve yaşlı ölebilir.
Hummalı ve yıpratıcı çatışma bir yana, bazı çevrelerde Gazze'deki çocuklar da dahil olmak üzere tüm sivil nüfusu insan değil de teröristmiş gibi gösterme doğrultusunda aktif bir kampanya yürütülüyor.
Bu, onlarca sivilin ölümünü görmezden gelerek, onlara verilen büyük zararı meşrulaştırmaya çalışıp sonra bunu ikincil zarar olarak nitelendirmeye yönelik bir taktiktir.
Bazı politikacılar Gazzelileri 'terörist', 'insansı hayvanlar' ve 'yok edilmesi gereken kişiler' olarak tanımlıyor. Bunlar 21. yüzyılda ortadan kaldırılması gereken ve kullanılmasına izin verilmemesi gereken sözlerdir.
İsrail'de yaşanan korkunç katliama karşı öfkemizi ifade ettiğimiz ve hiçbir sivilin rehin alınıp pazarlık kozu haline getirilmemesi gerektiğini söylediğimiz doğru.
Ancak uluslararası insancıl hukukun ihlallerini meşrulaştırmak için tüm Gazzelilerin suçlanması sorumsuz ve yanıltıcı bir harekettir.
Bu, uluslararası toplumun tüm savaşların sınırları olduğunu vurgulamak için gösterdiği açık girişimlerin içini boşaltmaktadır.
Gazze'deki tüm sivillere yönelik toplu cezalandırma kapsamının, Filistinli çiftçi topluluklarının Filistinli olmalarından başka hiçbir gerekçe olmaksızın evlerini ve topraklarını terk etmek zorunda kaldıkları Batı Şeria'yı da kapsayacak şekilde genişletilmesi, bölgeyi uçuruma itmekle tehdit ediyor.
Gazze'deki savaş bölgenin tamamen alev almasına sebep olabilir.
Ben bu yazıyı kaleme alırken İsrail güçleri, Gazze Şeridi'nin kuzeyinde kalan ve genellikle canlarını korumak için hareket edemeyen savunmasız kişilerin oluşturduğu grupları güney kesimlere yönlendiriyor.
Bu sırada ise bombardımanlar insanları öldürmeye devam ediyor ve bu da güneyi kuzey kadar güvensiz kılıyor.
Gazze'nin güneyinde küçük bir bölgede etrafı sarılan ve alıkonan 2 milyondan fazla Filistinlinin geleceği ne olacak?
Bu insanların güneybatıya, BM'nin kendilerine su ve yiyecek vereceği söylenen bölgelere gitmeleri bile istendi. Bu olmamalı.
Pek çok Filistinli ve İsrail-Filistin çatışması uzmanı için bu göç, 1948'de yaklaşık 750 bin kişinin belde ve köylerinden ilk yerlerinden edilişi olan Nekbe'yi hatırlatıyor.
Bu hafta pek çok İsrailli siyasetçi yeni bir Nekbe çağrısı yapmaktan çekinmedi ve bu da bölgedeki hassas sinirlere dokundu.
İzlenen mevcut yol İsraillilerin ve Filistinlilerin istediği ve hak ettiği barış ve istikrarı getirmeyecek.
Mahalleleri, sakinlerinin başlarının üzerine yıkmak Hamas'ın işlediği çirkin suçların çözümü değil. Bilakis bu, bölge tarihinde çok karanlık bir sayfa açacaktır.
Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) yetkisi var. Her iki tarafta da iddia edilen savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve soykırıma ilişkin kanıtları araştırmalı ve bunları karara bağlayıp sorumluları eylemlerinden sorumlu tutmalıdır.
Bu olana kadar, yaşananları geç olmadan kontrol altına almaya çalışmalıyız.
İnsani ateşkes derhal devreye girmeli, Gazze'ye uygulanan abluka kaldırılmalı ve Gazze Şeridi'ne kesintisiz bir şekilde insani yardımların kısıtlama olmaksızın akmasına izin verilmelidir.
Acilen atılması gereken bu adımlar sadece Gazze'deki siviller için değil, aynı zamanda İsrail'deki siviller için de uygun ve adil olacaktır.
Gazze'de öldürülen çocuklar 'terörist', 'insansı hayvan' ya da 'silinmesi gereken birileri' değildi.
Her çocuk gibi onlar da hayat doluydu. Hayalleri ve arzuları vardı.
Bu katliamın durması gerekiyor. İnsanlığımızdan geriye kalanları kurtarmak için bu son şansımız.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.