Tohumları Çarlık Rusya'da atılan Chibbath Zion hareketi Filistin'de devlet kurmayı ülkü haline getiren Yahudi göçlerinin temelini attı.
Baron Edmond de Rotschild'in maddi ve manevi destekleri bu göçün legal ve illegal yollarla desteklenmesini sağladı.
1909 yılında Sultan Abdülhamid'in tahttan tamamen çekilmesi ile süreç hızlansa da başlarda Yahudilerin müttefik olarak gördükleri İttihat ve Terakki Cemiyeti, Siyonistlere karşı en az Sultan Abdülhamid kadar çetin bir savaş başlatacaktı.
Cemal, Talat ve Enver Paşa'nın farklı politik kararlarda birçok hatası olsa da bu konuda basiretle iş gördüklerini söylemek gerekir.
Şunu da eklemek gerekir ki Sultan Abdülhamid tahtta bulunduğu süre boyunca toplam sayısı 40 bin civarı olan Yahudi yerleşimcinin sultanın tahttan indirilmesini izleyen birkaç sene içerisinde 80 bin gibi ciddi rakamlara ulaşmıştı.
İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) geç de olsa tehdidi fark edecek ve gerekli tedbirleri alacaktı.
Yine de bu geç alınan tedbir Gazze'nin her karışının Mehmetçik kanı ile sulanmasını engelleyemeyecekti.
Nihayet I. Cihan Harbi başladığında Siyonist Yahudiler itidalli davranmayı bir kenara bırakarak tüm güçleri ile İngilizlerin yanında yer aldı.
İngilizlere sanıldığının aksine yalnızca maddi güç vermediler bizzat silahaltına girip Siyon Birlikleri kurdular ve istihbarat toplayarak sayısız Türk askerinin şehit olmasına neden oldular.
Tarihin cilvesi olsa gerek Türkler için bu gerilimdeki en büyük kırılma noktası Gazze olmuştu.
Siyon (Katır) Birlikleri
Siyon Birliği, başta İngilizler olmak üzere Batılı devletlerin desteğini elde etmek için kurulmuş başında Vladimir Jabotinsk isimli bir subayın olduğu ve Siyonistlerden oluşan yaklaşık 600 kişilik bir gönüllü birliği idi.
Bu birlik 1915 yılında Gelibolu'ya çıkarak son kurşun atılana kadar Türklerle amansız bir şekilde savaşmıştı.
Çanakkale'de Türk kanı akıtan bu birlikteki askerler bugün hala İsrail'de milli kahraman olarak görülüyor.
Binyamin Netenyahu 2014 yılında bu birliğin komutanların mezarlarını ziyaret ederek tekrar gündeme getirmişti.
Bu ziyaret tesadüf olmazdı zira Netenyahu'nun babası bu birliklerin kuruluşunda fiilen yer almış birisiydi.
Siyon Birliklerinin kurucusu Vladimir Jabotinsky bu birliklerin faydalarını şöyle açıklayacaktı:
Ben Gelibolu'ya gitmedim. O nedenle size, gönüllü birliğin hikayesini anlatamam. Ama şunu açıkça belirtebilirim: Trumpeldor o zaman görüşlerinde haklıydı… Savaşmak amacıyla Gelibolu'ya gidiş, Siyonizm'e yepyeni ufuklar açmıştır. Eğer biz, 2 Kasım 1917'de Balfour Bildirisi ile Filistin'de yurt edinme konusunda söz aldıksa, buna ulaşan yol Gelibolu'dan geçmiştir.
Talat Paşa ise Yahudilerin giriştikleri bu ve benzeri girişimlere rağmen İTC'nin kimseye bir ayrıcalık tanımayacağını Yahudilerin diğer cemaatler gibi Osmanlı tebaası vurgusuyla belirtecekti:
O halde en başta ifade ettiklerimi tekrar etmek zorundayım. Yahudilere herhangi bir ayrıcalık tanımamız mümkün değildir. Onlar sadece diğer vatandaşlarımıza tanınan mevcut hakların aynısından faydalanabilirler. Fakat şu andaki yasalarımız zaten cemaatlere kendi yönetimleri noktasında oldukça geniş haklar tanımaktadır ve meclise henüz yeni gelen bir yasa taslağı ile bu hakların daha da genişletilmesini amaçlıyoruz.
Talat Paşa'nın bu ifadelerinin altı boş değildi; çünkü Siyonistlerin aksine özellikle Yahudi şeriatına yürekten bağlı Yahudiler, bir devlet fikrinin, hele bunu Türk cinayetiyle elde edilmesinin, haram olduğunu ilan etmişlerdi.
"Alliance İsraelite" adını verdikleri hareket Siyonistlerin girişimlerini engelleyerek Türklerle bütünleşmeyi esas almışlardı.
Hayim Nahum'un başını çektiği bu hareket Polonya ve Ukrayna üzerinden gelen Siyonistler karşısında ortaya bir tesir koyamayacaktı.
Yine de "Alliance İsraelite" hareketi yüzlerce Yahudi'nin Osmanlı saflarında orduya yazılmasını ve maddi destek oluşmasını sağladı.
Bu konuda adım atanların çoğu Osmanlı vatandaşı olan Yahudilerdi; ama göçmen olarak gelenler büyük bir Türk düşmanlığı ile hareket ediyorlardı.
Cemal Paşa, henüz 1914'te bölgede Siyonist emellerle hareket eden tüm göçmen yabancıların tehcir edilmesi için hükümete şu maddeleri içeren bir kanun teklifinde bulundu:
- Yabancı ülkelerden gelen Yahudi muhacirler, Osmanlı uyruğunu kabul etseler bile Filistin'e alınmayacaklar.
- Yahudilerin Filistin'de koloni kurmalarına izin verilmeyecek, 'koloni' vasfıyla bilinen Yahudi yerleşim birimleri Hükümetin belirleyeceği isimler dâhilinde karyelere dönüştürülecek.
- Yabancı devletlerin uyruğunda bulunan zevat ve bunların vekilleri, bu karyelerin işlerine ve köylülerin şahsi icraatlarına müdahale edemeyecek.
- Yahudilerin Filistin'e hicretini ve emlak almalarını düzenleyen siyasi, ictimai ve iktisadi cemiyetler ilga edilecek. Bunların azası bulunan ve gizlice cemiyet kurmaya teşebbüs eden yabancılar, Osmanlı ülkesinden ihraç edilecek.
- Osmanlı ülkesine Yahudi muhacirler getirmek için kurulan cemiyetler, ister Osmanlı isterse yabancı olsun, Filistin'de şube veya hususi memur bulundurmayacak.
- Filistin dışıda Osmanlı ülkesinin başka bölgelerine hicret etmek isteyen Yahudilere kolaylıklar sağlanacak.
Bu maddeler Osmanlı vatandaşı olan Yahudileri kapsamıyor olsa da hükümet bilhassa Musevi cemaatinin kırılabileceğini düşünerek kabul etmedi.
Cemal Paşa, işin peşini bırakmayacak bu kez 3 maddelik başka bir kanun teklifinde bulunacaktı:
Osmanlı Devleti, Siyonizm'i Devlet-i Aliyye'nin menfaatlerine aykırı hususi ve ihtilalci bir teşkilat addeder.
Osmanlı uyruğunda olduğu halde gizli teşkilatlara intisap edenler hakkında ilgili kanun tatbik olunur.
Yabancı uyruğunda olan Siyonistler Osmanlı topraklarına giremez ve Osmanlı topraklarında bulunanlar da ihraç olunur.
Nihayet, şunu belirlemek gerekir ki Türk Yahudileri içerisinde kayda değer bir ihanet söz konusu olmadığı gibi en az Müslüman Türkler kadar Osmanlı'yı vatan olarak görüyorlardı.
Oysa göçle gelen Yahudiler, askeri alanda ciddi arızalara neden olacaktı.
Aaron Aaronsohn adındaki Siyonist'in kurduğu NİL isimli casusluk teşkilatı Filistin bölgesinde doğrudan İngilizler için Türklere karşı istihbarat toplayacaktı.
Sonraları bu teşkilatın başına gelen Sarah Aronsohn bu yapı için ciddi işler çıkaracaktı.
Türkler, Sarah'ı ancak 1917'de deşifre edecekti.
Sarah, Türklerin eline geçmemek ve NİL'i deşifre etmemek için intihar edecekti.
Cemal Paşa, 1917'de ajan Sarah'ı ve NİL teşkilatını deşifre ettikten sonra karşılaştığı manzara karşısında adeta dehşete düştü.
Bilhassa yaklaşan İngiliz ordusu karşısındaki en kritik bölge olan Gazze'nin kaderini değiştirecek bir karar aldı.
Cemal Paşa, Gazze'de bulunan ne kadar Yahudi varsa tahliye ederek şehirden çıkardı.
Cemal Paşa, Gazze'nin savunulması için her şeyi yapmaya hazırdı.
Almanlar, Paşaya gönderdikleri istihbaratlarda NİL Teşkilatının tüm stratejik bilgileri İngilizlere ulaştırdığını askeri savunmanın anlamsız olduğuna dair ihtarlara şöyle cevap verecekti:
Bu gibi kıt'anın durumundan ümitsizliğe düşmemek için, insanda bir Genç Türk cesaretinin olması lazımdır. Bu insanların elbiseleri, ayakkabıları, çamaşırları yoktur amma sağlam bir yürekleri vardır. Biz Türkler her şeye rağmen sonuna kadar mukavemet etmeye karar verdik. Kaybedecek şeyimiz artık kalmamıştır. Bize yalnız kazanç vardır.
İngilizler ellerindeki istihbaratında gücüyle adeta Gazze'yi avucunun içi gibi bilerek hareket etti.
Birinci Gazze Savaşı sırasında kendinden emin bir şekilde Vadi Gazze'yi geçerek neredeyse her noktasını bildikleri Türk birliklerine ardı sıra top atışları ile mütemadiyen vurdular.
Top atışları susup, kuşatma yerini saldırıya bıraktığında herkesin beklemediği bir sonuç ortaya çıktı.
İngiliz ordusu adeta Gazze'ye saplanıp kaldı.
Türk askeri, onca imkânsızlığın içinden İngilizlere cehennemi yaşattı.
Cemal Paşa, İngilizlere korkunç bir mağlubiyet yaşatmıştı.
İngilizler geldikleri gibi Gazze'den çekilmiş geride yüzlerce ölü ve esir bırakarak çekilmişti.
Cemal Paşa, Gazze Kuşatması sonrası benzer bir politikayı Kudüs'te de uygulamak için harekete geçti.
Kudüs'te bulunan bütün Yahudileri Şam, Mısır ve Anadolu tarafına tahliye etmek istedi; ama Gazze tahliyesi dünya kamuoyunda korkunç bir algı yaratmıştı.
Başta Osmanlı'nın savaştaki müttefiki Almanya dâhil, tüm dünya bu politikanın derhal terk edilmesi için İstanbul hükümetine büyük bir baskı oluşturdu.
İngilizler ise Gazze'den vazgeçmiş değildi. Bu kez denizden de Gazze ablukaya alınarak ilkinden daha yoğun bir top atışı ile şehir günlerce dövüldü.
İngilizler yeniden kara harekatına başladıklarında daha önce hiçbir savaş meydanında görülmemiş silahları Gazze'de Türk askerine karşı kullandılar.
Çöl savaşlarına uygun hale getirilen tanklar ve zehirli gazlar bunlardan bazılarıdır.
Ayrıca İngilizlerin ellerindeki tüm imkânlarla Gazze'ye yaptıkları ikinci kara harekâtı da başarısız oldu.
Ahmet Cemal Paşa'nın komutasındaki Türk askeri hayatlarında ilk kez karşılaştıkları 7 tankın (savaş ejderhası) 4'ünü infilak etmeyi başardı. İngiliz ordusu Mısır'a kadar geri çekildi.
İngilizler, üçüncü kez geldiklerinde Gazze'yi alacaklardı. Her seferinde yenilenmiş İngiliz ordusu şehri alamaması fizik kurallarına aykırıydı.
İki büyük kara harekâtında düşmanı neredeyse tamamen yok eden Türk ordusunun vaziyetini kendi raporlarından öğreniyoruz:
Her gün düşman topçu ateşinden üç beş kişi kurban verilmektedir. Muharebe gücünün onda dokuzu kaybedilmiş, bölüklerin komutası şimdi genç, tecrübesiz ve yetiştirilmeye muhtaç subayların elinde kalmıştır. Şimdiye kadar kayıpları tamamlamak üzere gönderilen ikmal erlerinin pek azı hariç, diğerleri hiç eğitilmemiş, hatta tüfek tutmasını dahi bilmiyorlar, bunlar, elbisesiz, hatta gömleksiz olarak gelmekte, hiçbirisi askerlik ruhu taşımamaktadır. Bu Alaydaki altı haftalık hizmetim sırasında gördüklerimi açık ve gerçeğe tam uygun olarak arzı bir vatan borcu bilirim...
Türk askeri, 1917 yılında, Gazze'de, bugün belki Gazellilerinkinden çok daha kötü şartlarda dünyanın en modernize ve güçlü ordusunun başlattığı iki kara harekâtında Türk askeri düşmanı iki tam kez yok etmişti.
Nihayet üçüncüsünde kendi iç anlaşmazlıklarının da sebebiyle şehirden zor bela çekilecekti.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish