Savaş, barış ve bilginin değeri

Kolaj: Independent Türkçe

Rusların Ukrayna'ya saldırısıyla savaş başladığında ben üniversitede vatandaşlık ve barış dersleri veriyordum.

Öğrenciler, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) görevlerinden biri olmasına rağmen neden savaşı durduramadığını ve çatışmayı bitiremediğini sordu.

Ben de Rusya ve Ukrayna'nın jeopolitik ortamından ve aralarındaki özel ilişkilerden hareketle genel olarak savaş ve barış meseleleri üzerinde birlikte fikir yürütmeyi istedim.

Eskiden Ruslar, Ukrayna'yı Küçük Rusya şeklinde adlandırıyorlardı. Dolayısıyla aralarındaki mesele, sınırların ötesinde bir şey.

Diğer yandan savaş, onu çıkaranlar ve elbette kurbanlar için son derece zorlu ve nahoştur.

Peki, Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik savaşı neden gerekli görülmüyor ve nasıl durdurulabilir?

Dahası öğrencilerden birinin deyimiyle 'asıl' saikler ne?

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İki ülke hakkındaki meşhur kitaplardan ve ansiklopedilerden sonra aklıma, savaşa dair öğrencilere başka bir bakış açısından, deyim yerindeyse Rus ruhunun gözünden bir görüş sunmak geldi.

İkinci derste sınıfa Tolstoy'un "Savaş ve Barış" ve Dostoyevski'nin "Karamazov Kardeşler" adlı romanlarını getirdim.

İlki, Rus bakış açısına göre savaş, diğeri ise kardeş çatışması ve bunun vicdan ve ahlakla ilişkisi hakkında yazılmış kitaplar.

Öğrenciler, çatışmayı daha iyi anladılar mı, bilmiyorum. Ama korunmayan uluslararası güvenliğin korunmasına ilişkin maddelerin ve BMGK yetkilerinin sıkıcı bir şekilde sıralanmasındansa bu yeni bakış açısından memnun kaldılar!

Aksa Tufanı saldırısıyla birlikte mesele için başka bir tartışma ve başka ortamlar ihtiyacı doğdu. Arap halkları için Filistin meselesi halen bir kimlik, aidiyet ve varlık meselesidir.

Bu mesele o kadar çok şeye dahil edildi ki ABD, İran ve Türkiye ile ilişkilerimizde etkili oldu ve İran, milisleri aracılığıyla Lübnan'dan, Suriye'den ya da Gazze'den savaşın ne zaman başlayacağına karar verir hale geldi.

Tüm bunlar barış sürecinin takip edilememesinden kaynaklanıyor. Bunun birinci dereceden sebebi İsrail olmakla birlikte diğer taraflar da farklı ölçülerde sorumlu.

Birçoğumuzun öfke dolu soruları vardı:

Mescid-i Aksa neden sürekli hedef alınıyor?

Niçin iki taraf da savaşlardan ders almıyor ve bu savaşları tekrarlıyor?

Dünyanın diğer bölgelerinde kalıcı olmayan işgal neden Filistin'de kalıcı oluyor?

Arabuluculuğu defalarca başarısız olan ve yaptığı her şeyde İsrail'in yanında duran ABD'den başka arabulucu yok mu?

İlginç olan, soruyu soranlardan hiçbirinin aklına, bu seferki savaşın yeniden barış müzakerelerine yol açabileceğinin gelmemesiydi.

Bence bunun 'savaş derslerine' dair ikinci soruyla ilgisi vardı. Soru soranlarda hak-batıl söyleminden ziyade, pratik ruhun bulunması hoşuma gitti.

Yaser Arafat ve İzak Rabin'den sonraki taraflar, peş peşe yaşanan savaşlardan ders almadı.

Çünkü İsrailliler, tam bir zaferin mümkün olduğuna inanıyorlar.

Savaşçı Filistinliler ise yoğun bir adaletsizlik ve öfke duygusu taşıyor.

Üstelik Ebu Mazin'le (Mahmud Abbas) rekabet ediyor ve İsrail ordusuna ağır hasarlar verebilirlerse İsrail'le geçici bir barışa ulaşabileceklerini düşünüyorlar.

Son dönemde gördüğüm şey, iki tarafın da savaş durduktan sonra bu kez müzakereyi kabul edecekleri.

Müzakere onlardan başkasıyla yürütülse bile Hamaslılar, beklenmedik bir şey yapmak ve esirleri serbest bırakmakla bir zafer elde etmiş olacaklar.

Sonra Hamas, zayıflamış ve saldırgan İsrail'le birlikte her iki taraftan da binlerce can kaybının sorumluluğunu yüklenmiş olacak.

Başkan Joe Biden ile Blinken bile Filistinliler için bir devletten bahseder oldular. İlk kez ateşkes sonrasında barış için bir pencere açılabilir.

Ancak uzlaşmazlar, değişimin olacağını kolay kolay kabul etmiyor ve diyorlar ki: Jr. Bush ve Obama da barıştan bahsederek, temsilciler atadı.

Ama sonra Netanyahu'nun barışın barıştan başka dönüşü olmadığı yönündeki ısrarından ötürü bu çabalar geri adım attı!

Biden şu an Arapların ateşin kesilmesi ve yardımların içeri sokulması konusundaki istekliliğinden fayda sağlamak istiyor.

Bunun için İsrail'i destekleme konusundaki acımasızlığından sonra acı umutlar veriyor.

Ve dedim ki: Ama destek vermek ve desteğini göstermek için İsrail'e gelmesine gerek yok.

Bence daha ziyade yardımlar ve Amerikalıları Gazze'den çıkarmak için geliyor.

Ayrıca Araplardan da çok şey istiyor. Zira seçim kampanyası için siciline, Netanyahu'yu ve sağı ikna edebilirse müzakereleri yeniden başlatma puanı ekleyebilir ki, bu her halükârda oldukça zor!
 


Rusya-Ukrayna savaşına ilişkin gerçeklerin yarıdan fazlası gizleniyor ya da üzeri örtülüyorken Aksa Tufanı savaşı tümüyle ortada.

O kadar ki Gazze'den saldıranlar bile yaptıklarının görüntülerini kayda almaya meraklıydı; yaptıkları her şey övülesi ya da harika olmasa bile...

Bir meslektaşım, uluslararası ilişkilerde öne çıkan iki değer olarak barış ile adalet arasındaki ilişkiye dair bir soru ortaya attı.

Zayıf olan ya da haksızlığa uğradığını düşünen taraf için adalete ve adaletin gerekliliklerine dair değerlendirmeler ön plandadır.

Gerçek şu ki savaşın durdurulması, adalet de dahil olmak üzere her şeyin konuşulmasına alan açmak için ilk adımdır.

Ancak meslektaşım, şeytanın ayrıntılarda gizli olduğuna dikkat çekti. Nitekim şu an Gazze'deki yabancılar, rehineler, Gazzelilerin evlerine döndürülmesi ve yeniden yapılandırmanın hızlandırılması gibi meseleler söz konusu.

Savaş, en az sekiz bin, İsraillilerde de iki bin ölüyle sonuçlanabilir. Böylece Filistinliler için devlet ve tazminat ve bir Arap meydan okuması olarak da Filistin yönetiminin ve Filistinlilerinin birliğinin yenilenmesi demek olan adalete varana kadar bir yıl kaybedilecek.

Elbette tüm bunlar birer engel. Ancak bütünüyle elde edilemiyor diye bir şeyi tamamen bırakmak da olmaz.

Araplardan, Filistinlilerden, ABD'lilerden ve İsraillilerden oluşan akil ve etkin bir ekip oluşturulsa ya da dörtlü komite canlandırılsa iyi olur.


Amerikalılar ve Avrupalılar, savaş ateşinin tutuşturulmasında ve barış sürecine taş koyulmasında İran'ın rolüne odaklanıyor.

İran, savaşın hazırlanmasına ve tutuşturulmasına katkı sağladı. Ama barışın önündeki en büyük engel İran değil, Netanyahu ve onun hükümeti veya hükümetleridir.

Bununla birlikte İran, yetersiz ve adaletsiz gördüğü Arap şartlarıyla barışı gerçekten de istemiyor. Şu an Hamas ve Hizbullah üzerinden güçlü kartlara sahip.

Ama ufuk gerçekten barışa açılırsa Araplar, Hamas'ı içine alabilir, hatta bölgenin kuşatma veya boykot yerine barış durumuna sokulmasındaki büyük ve gerçek çıkarlar hakkında İran ve müttefikleriyle konuşabilir!

Bu 'bilgilerin' bir değeri ya da etkisi var mı?

İhtiyaç duyulan, bilişsel ve stratejik değerdir ve herkesin istediği şey de budur.

Etkiye gelince…

Ona gelene kadar sayısız engel var.

Ancak Araplar, şu an bu etkiyi geri kazanabilir.

Çünkü herkesin onlara ihtiyacı var ve onlar da cinayeti durdurmak istiyorlar.

Onlar, Ukrayna'daki savaşı durdurmak istiyorlar.

Kaldı ki Filistin…

Bilenlerin hepsi ya tutuculuktan ya da çıkarların çatıştığına olan inançtan ötürü barışı istemiyor.

Ama biz Arapların ve aramızdaki Filistinlilerin barışta büyük çıkarları var.

Bu, büyük insani kayıplarla temsil edilen felaketin doğurduğu bir fırsattır.

Bu sefer bilgi, yanılsamalardan kurtarsın ve etkili olsun.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU