Sudan ile İran arasındaki karşılaştırma doğru olmayabilir. Bunlar, aralarında hiçbir ortak nokta olmayan iki ülke, ama karmaşık siyasi yapılardan oluşan bir modeli temsil ediyorlar.
Siyasi tarihlerinin bir döneminde iki farklı mezhep ile iki dini projeye göre yönetilmişler, ancak yolları ayrılmadan önce baştan hedeflerinde buluştular.
İran örneğinde mezhepsel doktrinsel proje, 1979'daki İran Devrimi ile üç gücün ittifakıyla başladı.
Batı'da eğitim görmüş liberal entelektüeller, çarşı tüccarları ve İran içinde ve dışında geleneksel kitleleri harekete geçirip milisleri harekete geçirebilen Humeyni liderliğindeki Şii din adamları grupları.
Sudan örneğinde ise proje, evrensel hedefleri olan misyoner bir projeye sahip, tek bir İslam halifeliği altında, siyasal İslam tarafından kurulan birçok devletten oluşan tek bir devlete dayanıyor.
Müslüman Kardeşler, bu projeye liderlik etmek için Allah tarafından yetkilendirildiklerine inanıyor.
Bu durum, 1989 yılında Ömer el-Beşir ve rejimin vaftiz babası Hasan et-Turabi liderliğindeki darbeyle başladı.
Rejim, bu devlet uğruna Halk Savunma milislerini kurarak Güney Savaşı'nda Sudan ordusunun yanında yer aldı ve liderleri İran'da eğitildi.
1990'lar boyunca İran Devrim Muhafızları, Sudan Silahlı Kuvvetleri ve Sudan Halk Savunma Kuvvetleri, ikili ortaklığın büyümesine katkıda bulunan ilişkiler kurdu.
Onlarca yıl süren bu iki projeden ve köprülerin altından çok sular aktıktan sonra iki ülke arasındaki ilişkiler, yakınlık ve yabancılaşma arasında değişiyordu, ta ki 2016'da Suudi Arabistan'ın Tahran'daki büyükelçiliği ve Meşhed'deki konsolosluğuna baskın düzenlenmesinin ardından kesilene kadar.
Bu arada Sudan'daki iç krizler daha da derinleşti ve Müslüman Kardeşler projesinin temellerini sarstı.
Rejim, örgüt üyeleri arasında ortaya çıkan iktidar anlaşmazlıkları nedeniyle devrimci tehdit tehlikesini atlatamadı ve 2018 ayaklanmasının ortaya çıkıp 2019'da önceki rejimi devirmesine kadar devam etti.
Yaklaşık 7 yılın ardından Sudan, nihayet geçtiğimiz pazartesi günü İran'la diplomatik ilişkilere devam edeceğini duyurdu.
Sudan Dışişleri Bakanı Ali es-Sadık ve İranlı mevkidaşı Hüseyin Emir Abdullahiyan, geçen Temmuz ayında Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de Bağlantısızlar Zirvesi oturum aralarında bir araya geldi.
Daha yakın ilişkiler
1980'li yıllarda İran-Irak Savaşı sırasında Batı yanlısı Cafer Numeyri liderliğindeki Sudan, Irak'ı destekledi.
1985'te Numeyri'nin devrilmesinden ve 1986'da eski Başbakan Sadık el-Mehdi'nin iktidara gelmesinden sonra Tahran'a resmi bir ziyarette bulunuldu.
İlk İran kültür merkezi 1988 yılında Hartum'da açıldı. Bu, iktidara geldikten beş ay sonra Tahran'ı ziyaret eden Beşir rejimi altında daha yakın ilişkilerin yolunu açtı.
Art arda üç İran cumhurbaşkanı, Hartum'u ziyaret etti; Ilımlı Ekber Haşimi Rafsancani, reformist Muhammed Hatemi ve muhafazakâr Mahmud Ahmedinejad. İki ülke arasındaki ziyaretler de yoğunlaştı.
Tahran, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir hakkında 2009 yılında çıkardığı tutuklama emrini kınadı ve buna karşılık Sudan rejimi de İran'ın nükleer projesine desteğini açıkladı.
Çin'in Sudan'da petrol keşfi ve yatırımına başlaması ve aralarında İran'ın da bulunduğu bazı ülkelerin konsorsiyum sözleşmeleriyle bu ortaklığa dahil edilmesiyle ilişkiler ekonomik olarak gelişti.
İlişkiler ayrıca, askerî açıdan da gelişirken, 2008 yılında iki ülke arasında askeri ve güvenlik işbirliği anlaşması imzalandı.
İki ülke ayrıca iş, tarım ve güvenlik gibi çeşitli alanlarda 30'dan fazla anlaşma imzaladı.
Sudan-İran ilişkilerinin derinleşmesi, özellikle 2009'dan 2012'ye kadar İran silahlarının Sudan topraklarından ve Sina Yarımadası üzerinden Gazze Şeridi'ne geçmesine izin verilmesinin ardından İsrail ve Batı'da endişe yarattı.
İsrail, Hamas hareketiyle bağlantısı olduğundan şüphelenilen sevkiyatları taşıyan aktivistleri bombalamanın yanı sıra, kıyı kenti Port Sudan yakınlarında Hamas üyelerini bombalamakla suçlandı. Hartum ise harekete sponsor olmakla suçlandı.
Daha sonra Sudan, İran'la arasına mesafe koymaya başladı. 2014 yılında Sudanlı yetkililer, İran'ın tüm kültür kurumlarının kapatılması ve İranlı diplomatların ülkeden ayrılması emrini vermişti.
Hartum, şehirlerde ve kırsal bölgelerde yayılan Hüseyiniyelerin yanı sıra sayısı 26'yı aşan İran kültür merkezlerinin de yayılmasını izlemişti.
Tahran'ın Hartum'da bir dizi askeri üretim kompleksi kurmasına ve "Hartum'un Çin yapımı kara saldırı uçaklarıyla desteklenmesi ve Sudan ordusuna 300 milyon dolar değerinde Çin silahlarının teslim edilmesiyle" sonuçlanan askeri işbirliğine rağmen yine de bu ilişki, Sudan'a önemli bir ekonomik kazanç sağlamadı.
Diplomasinin restorasyonu
Sudan'daki geçiş hükümetinin, Korgeneral Abdülfettah el-Burhan liderliğindeki askeri konsey ve eski Başbakan Abdullah Hamduk liderliğindeki sivil konsey tarafından kurulmasından bu yana düşündükleri arasında şunlar yer alıyor:
Bu hükümetin amacı, ülkenin dış ilişkilerini yeniden gözden geçirmek ve otuz yıldan fazla süredir ülkeleri çeşitli yönlerde düşmanlaştıran Sudan diplomasisini yeniden tesis etmektir.
Bu da Sudan diplomasisinin, uluslararası ve bölgesel etkileşimlerle başa çıkmak için gereken esnekliği kaybetmesine neden oldu.
Ancak İran'la ilişkileri çevreleyen bölgesel hassasiyet nedeniyle, bu ilişkiyi yeniden tesis etmeye başlamadan önce bölge ülkelerinin güvenlik ve istikrarının dikkate alınmasıyla ilgili gerekçelerin sunulması gerekiyordu.
Bu çerçevede, Suudi Arabistan ve İran'ın, Çin'in arabuluculuğunda ilişkileri sürdürme konusunda anlaşmaya varması ve ardından iki ülkenin büyükelçiliklerinin açılmasıyla mart ayında atılan tarihi adım, Hartum Deklarasyonu'nun yolunu açtı.
Ayrıca 15 Nisan'dan bu yana devam eden Sudan savaşı, bunun açık işaretlerini taşıyor.
Bunların başında Suudi Arabistan'ın çatışmanın iki tarafı arasında arabuluculuk yapma ve girişimlerde bulunma konusunda oynadığı önemli rol ve savaş sırasında etkilenenlere insani yardım ulaştırmak için güvenli koridorlar sağlamak amacıyla ateşkeslere sponsor olması geliyor.
İkinci işaret ise; Suudi Arabistan, İran vatandaşları da dahil olmak üzere Sudan'daki diğer ülke vatandaşlarını Port Sudan limanından Cidde limanına tahliye etti. Bu, Riyad'ın iyi bir jestini yansıtıyordu.
Ancak üçüncü işaret ise İran'ın, İran Kızılayı aracılığıyla Hartum'a insani yardım sağlaması.
Bu da iki ülke arasındaki ilişkilerin güçlenmesine ve Tahran'ın tarafsızlık taahhüdünü teyit etmesine katkıda bulundu.
İran Dışişleri Bakanı ise anlaşmazlığın hükümetin himayesi altında barışçıl çözümüne desteğini ifade etti.
Çıkar karışımı
İran'ın Sudan- İran ilişkilerini yeniden başlatması birçok hedefi işaret ediyor.
Birincisi; Eski Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani dönemi, Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in tüm diplomatik çabalarıyla birlikte dış ilişkilerde bir soğumaya tanık oldu.
Ancak bunlar, rejimin devrim sonrası aşamada 'doğulu ve batılı olmayan' siyasi tabanına odaklanması nedeniyle kısıtlıydı.
Ancak Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin 2021'de iktidara gelmesinden bu yana İran liderliği, bu kuralı terk ederek dış politikaya yaklaşımını güçlendirmeyi seçti.
Ancak şu ana kadar seçenekler Tahran için zayıf görünüyor. Bu nedenle Reisi dış gezileri sırasında Rusya, Çin, Latin Amerika ülkeleri, Küba, Nikaragua, Venezuela ve geçen Temmuz ayında da üç Afrika ülkesi olan Kenya, Uganda ve Zimbabve ile ilişkilerini güçlendirdi.
Dışişleri Bakanı ayrıca Mali, Tanzanya, Güney Afrika ve Nijer'e de ziyaretlerde bulundu.
Eğer bu ülkelerin hepsinin İran'la iyi ilişkileri varsa, o zaman Sudan'la ilişkiler arasında köprü kurmak, Afrika sistemine siyasi ilişkileri genişletme çabası olarak hizmet edecektir.
İkincisi; Sudan'ın konumu Afrika Boynuzu bölgesinde olup, kuzeydoğuda Kızıldeniz, batıda Nil Nehri ve güneydoğuda Umman Denizi ve Hint Okyanusu ile çevrili.
Bölgedeki güvenlik ve siyasi karmaşıklıkların yanı sıra ekonomik ve sosyal faktörlere rağmen son 20 yılda uluslararası ve bölgesel güçlerin ilişkileri, bu bölgenin nüfuzunun boyutuna dayanıyor.
Üçüncüsü; Sudan, ilişkilerin kopmasından önce Çin'in ve İran'ın da katılımıyla petrol aramaları için cazip bir nokta olarak ortaya çıktı.
Bu aynı zamanda Tahran'ın Etiyopya, Kenya, Uganda, Tanzanya ve Somali'deki yeni keşfedilen diğer petrol sahalarına giriş noktası da olabilir.
İran'ın Sudan'daki savaş sonrası yeniden inşa projesinde limanlar, demiryolları, boru hatları ve diğerlerine ilişkin altyapıya yatırım yapma planlarını öne sürmesi bekleniyor.
Dördüncüsü; Sudan'la ilişkilerin yeniden kurulması, İran'a ekonomik çeşitlendirme stratejilerini geliştirme fırsatı sağlayacak.
İranlı yetkililere göre, ülkelerinin Afrika kıtasına ihracatı geçtiğimiz yıl yüzde 100 arttı.
Bu da onların Afrika pazarlarına yatırım yaparak, projelerini tanıtarak ve Sudan'a derin yatırım yaparak petrole olan bağımlılıklarını azaltmalarını sağlıyor.
Ekonomik, güvenlik ve siyasi çıkarların güçlü karışımına ek olarak Tahran'ın gelecekte Afrika Boynuzu'nda güç ve nüfuz için rekabet etme arayışına girmesi muhtemel.
Güvenlik hesapları
Bu hedeflerin gerçekleşmesi yıllar alabilir. Sudan'da devam eden savaş ve İran'daki siyasi istikrarsızlığa ek olarak, her iki ülke de ekonomik krizlerden ve uluslararası izolasyondan mustarip.
Buna göre ilişki, etkili ve temel bir ilişki olmaktan ziyade, İran'la doğrudan gerçekleştirilen veya çıkarları olan Afrika ülkelerindeki olayların gözlem kulesi olarak Hartum'a odaklanma yönünde ilerleyebilir.
Bu aşamada iki ülke yakınlaşmaya devam edecek. Bu da bölgesel dengenin oluşmasına katkı sağlayacak ve dış politikada Batılı olmayan bir yaklaşımı öne çıkaracak.
Aynı şekilde bu durum ise Tahran'ın Afrika ile ilişkilere öncelik verme çabalarının yeniden canlanmasına yol açacak.
Ayrıca bu ilişkinin güvenlik maliyetleri de var. Zira mevcut şartlarda Sudan'a ve çevresindeki Afrika ülkelerine yönelik saldırılar diplomatik olmaktan çok güvenlik hesaplarına dayanıyor.
Bazı Batılı ülkelerin bölgeden çekilmesinin ardından büyük bir güvenlik boşluğu oluştu ve bu süreçte terör grupları ile darbe iktidarları arasında çatışmalar ortaya çıktı.
Bu da İran ile bu ülkeler arasındaki faaliyetlerin düzeyini etkiliyor. Ancak İran'ın 'coğrafi kapsam' stratejisiyle kontrol edildiği de hatırlanabilir.
Bu durum, belirli bir ülke veya bölgeyi belirledikten sonra, tüm bileşenleriyle ilişkilerini gerçekleştirmeyi, koşullarını yerine getirmeyi ve meyvelerini toplamayı gerçekleştirmese bile, kendi politikasına halk düzeyinde destek üretmeye odaklandığı anlamına geliyor.
Bu strateji ile belli bir düzeyde nüfuzunu koruyabilecek ve sadece Sudan'ı değil, Afrika'nın büyük bir kısmını kapsayana kadar nüfuzunu sessizce genişletebilecektir.
Independent Arabia