Tiranlık ve diktatörlük olgularını Nazizm (veya faşizm) ile karşılaştırmak çoğu zaman bir abartıdır ve bu abartma da çoğu zaman aptalcadır.
Üstelik Nazizm (ve faşizm) bir hakaretten çok daha fazlasıdır ve bundan çok daha tehlikelidir.
Stalin'in kurduğu siyasi dilin kusurlarından biri de, kim olursa olsun ve gerekçeli veya gerekçesiz bir şekilde bu terimi muhaliflerine genelleyerek anlamını çarpıtması ve özgüllüğünü yok etmesiydi.
Bununla birlikte Nazizm'in kültür politikalarındaki geniş eğilimler ve bir "aydın" olarak "lider"inin yaşamındaki temel eklemlenmeler, yakın ve uzak şeklinde ölçme yapmak için ideal bir durum sunuyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bugün popülizm ve her türlü kimlik patlamasıyla birlikte, tabii ki bölgemiz de dahil olmak üzere tüm dünyada, yukarıda bahsedilen ideal duruma göre ölçülebilecek eğilimler çoğalıyorlar. Bu ölçüm bilinçli bir şekilde farkında olarak ya da olmayarak yapılmaktadır.
Sık sık "hayal kırıklığına uğramış bir sanatçı", "başarısız bir ressam" ve "mimar olamayan genç" olarak tanımlanan Adolf Hitler, yeterince yetenekli olmadığı bahanesiyle Viyana Sanat Akademisi tarafından iki kez reddedildi.
Gençliğinde 1906-1913 yılları arasında yaşadığı Habsburgların başkenti Viyana’ya nasıl kin duyup, modernliğinden, kültürel yaşamının karmaşıklığından, özgürlük duygusundan ve imparatorluk dünyasındaki etnik çoğunluktan nefret ettiyse, daha sonra taşındığı Berlin'de nefret edeceği daha çok şey buldu.
Sözgelimi Weimar Cumhuriyeti dönemindeki kozmopolitizm ve Yahudi sakinlerinin sahip olduğu güçlü etki gibi.
Hitler, "Uyan Almanya" sloganıyla Yahudilerin uyuşturduğu kültürel hayatı hedef almaya başladı.
Elbette Yahudilere Marksizm, Bolşevizm, liberalizm ve dizginsiz özgürlük çağrıları, ahlak alanında serbestlik katılıyordu.
Yozlaşmış Slavların, yabancıların ve her zaman kötülüğün sembolü olan ABD'nin oynadığı diğer şeytani rolleri de unutmamak gerek.
Bu çok sayıdaki düşmanın, "aileyi yok eden", "ahlakı bozan" ve "ulusun bağışıklığını zayıflatan" büyük Alman aydınlarının çoğu arasında uzantıları bulunuyordu.
Bu aydınlardan bazıları sadece Almanya'da değil, tüm dünyada yaratıcılığın en önemli sembolleri arasındaydı.
Aydınların bazıları öldürülüp bazıları da intihar ederken, aralarında tarihin en büyük kültürel göç dalgası ile Nazi cehenneminden kaçmayı başaranlar da vardı.
Yazarların aksine kitaplar kaçamadığı için halka açık ve ritüel gösteriler ile yakılarak ortadan kaldırıldılar.
Aslında Alman ve Alman olmayan, Yahudi ve Yahudi olmayan yazarların eserlerinin yakılması, Nazilerin 1933'te ulaştıkları iktidarlarının ilk eserlerinden biriydi.
Böylece Joseph Goebbels, kışkırtıcı ve öfkeli konuşmalarının örtüsü altında, Almanya'yı ve Almanları, kendilerini ahlaki yozlaşmayla, ailenin, geleneklerin ve değerlerin yok edilmesiyle tehdit eden her şeyden arıtmaya başladı.
O dönemde, bir Alman'ın doğru kanaatlere kanıt ve tartışma yani akıl ve mantığı kullanarak değil, ulusun canlı enerjilerini patlatarak ulaştığını söyleyen bir Nazi teorisi hâkim oldu.
Buna paralel olarak, kırsalı, doğayı, sağduyuyu, fiziksel mükemmellik ve erkeklikle birlikte "ruhun ve geleneklerin" bir aynası olarak her türden köylü folkloru yücelten, en az birincisi kadar aklı küçümseyen başka bir teori de egemen oldu.
Bu teoriye göre Almanların hepsi mutlu ve hazırlıklı, kanıyla, toprağıyla ve asil kökeniyle gurur duyan ulusal bir ailedir. Bu aile bireyi hiçbir şeymiş gibi reddederken, her şey saydığı toplumla gurur duymaktadır.
Elbette Nazi totalitarizmi, görebildiği ve dokunabildiği her şeyi etkileyen geniş kapsamlı yargılar benimsemekten de kaçınmadı; kadın sadece bir anne, ev hanımı ve kiliseye giden biridir.
Müzikte Richard Wagner tüm övgüleri alırken, caz müziğine ilgi duyanlar "zencilere aşık" yozlaşmışlar olarak etiketlenmişlerdir.
Diğer bir deyişle kültür, eğer bireyin özgürlüğünün ve seçiminin, insanlar arasındaki ortaklıkların bir ifadesi ise Nazizm'e göre insanları bölme ve sınıflandırma, boyunduruk altına almak ve köleleştirme malzemesidir.
Çünkü Nazizm’i yöneten ve yönlendiren şey, kültürel olmayan bir düşüncedir. Bu düşünce de eşittir bireyin topluma, toplumun da lidere tabi olmasıdır.
Makbul olan kültür, bazı "kamusal menfaatler" veya bazı ulusal, vatansever veya dini görüşler ya da bazı direniş ve mücadele koşulları tarafından ve her zaman iktidardaki grubun ve yeteneksizlikten mustarip bir liderin bu terimler için seçtiği tanıma göre belirlenir.
Bu sırada Charlie Chaplin'in 1940'ta tasvir ettiği ve alay ettiği şekliyle "Büyük Diktatör", bir entelektüel olarak sıradanlığını, kültürel yaşamı yaratan, insanlara değerlerinin ve geleneklerinin ne olduğunu, alçak, hain veya karalama sözlüğünü dolduran diğer tanımlamalardan herhangi biri olmamak için nasıl yaşaması, düşünmesi ve izlemesi gerektiğini öğreten bir otoriteye dönüştürebilir.
Yukarıdaki satırlar sadece hatırlatma amaçlıdır, zira günümüzde liderler dinlememizi emredecekleri bir Richard Wagner’e sahip olamadan şaşırtıcı bir sıklıkta çoğalıyorlar.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.