4 Eylül 919’da toplandı Sıvas Kongresi,
ve 8 Eylül'de
Kongrede bu sefer
yine ortaya çıktı Amerikan mandası.
Ak koyunla kara koyunun
geçitte belli olduğu günlerdi o günler.
Ve İstanbul’dan gelen bazı zevat,
sapsarı yılgınlıklarıyla beraber
ve ihanetleriyle birlikte
bir de Amerikan gazeteci getirmiştiler.
Ve Erzurumlulardan ve Sıvaslılardan ve Türk milletinden çok
işbu Mister Bravn’a güveniyorlardı.
Bu zevata :
‘İstiklalimizi kaybetmek istemiyoruz efendiler!’
denildi.
Fakat ayak diredi efendiler :
‘Mandanın, istiklali ihlal etmiyeceği muhakkak iken,’
dediler,
‘Herhalde bir müzaherete muhtacız diyorum ben,’
dediler,
‘Hem zaten,’
dediler,
‘birbirine mani şeyler değildir
istiklal ile manda.
(...)
bin dereden su getirdi İstanbul'dan gelen zevat.
Sıvas, mandayı kabul etmedi fakat,
«Hey gidi deli gönlüm,»
dedi,
«Akıllı, umutlu, sabırlı deli gönlüm,
ya İSTİKLAL, ya ölüm!»
dedi.
Nazım Hikmet, Kuvayi Milliye Destanı 2. Bap
I. Dünya Savaşı sona ereli daha bir sene olmamıştı.
Uluslararası gerginlik had safhadaydı. Savaşın ardında bıraktığı tablo korkutucuydu. En az 8 buçuk milyondan fazla ölü; 20 milyonu aşkın yaralı vardı.
Osmanlı Devleti'nin kaybı ise kimi kaynaklara göre 2 milyon 825 bin kimi kaynaklara göre 3 milyon 271 bin insandı.
Ülkenin dört bir yanı I. Dünya Savaşı’nın galip devletleri tarafından işgal edilmiş haldeydi. 1911-1912’de İtalya ile Trablusgarp Savaşı, 1912-1913’te Sırbistan, Bulgaristan, Yunanistan ve Karadağ ile savaşlar ve sonrasında 1914-1918 seneleri içindeki I. Dünya Savaşı… Kafkaslar, Irak, Kanal Cephesi ve Çanakkale dâhil dört cephede savaşılmıştı. Hatta Avusturya’nın Galiçya cephesine bile asker gönderilmişti. Sekiz yıl boyunca savaştan savaşa koşulmuştu. Bu yorgunluğunun sonunda Osmanlı Devleti’nin neredeyse tüm askerleri silahsızlandırılmış, elde sadece Kazım Karabekir Paşa’nın komuta ettiği küçük bir kuvvet kalmıştı. Yine de direnç vardı.
İzmir’in işgali, Yunan ordusunun Anadolu içlerine yürüyüşü Anadolu insanının direnme isteğini yükseltti. Bir çözüm arayanlar kendi aralarında toplantılar yapıyor, direniş için örgütleniyorlardı.1
1919 kongreler yılı
Bu bakımdan 1919 yılı kongreler yılı oldu. 23 Temmuz’da Erzurum ile başlayan kongreler, 31 Temmuz’da Balıkesir, 7 Ağustos’ta Nazilli, 16 Ağustos’ta Alaşehir ile devam etti. Milli mücadelenin Ankara’dan önceki karargâhı sayılabilecek Sivas’a, 4 Eylül 1919 tarihine bu yollardan geçerek varıldı. Türk Kurtuluş Savaşı'nın henüz dördüncü ayıydı. Osmanlı Devleti ağır yaralı, dünün Devlet-i Aliyye'si çoktandır çöküntünün eşiğindeydi. Merkezi otorite anlamını yitirmişti. Sallantıdaki İstanbul hükümeti, İttihat ve Terakki, Kuvvacılar ve Mustafa Kemal taraftarları vardı. Bütünlükten uzak bir resim ortaya çıkmıştı.
Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının hedefi bağımsız bir ülke inşa etmekti. Sivas’ta kongrenin düzenleneceği Sultani (Lise) binasına, belki de Cumhuriyet'in manifestosunu yazmak için toplanıldı. Ama bu sanıldığı kadar kolay olmayacak, kongre içindeki fikir ayrılıkları siyah ile beyaz kadar birbirine uzak iki kavram üzerinden ayyuka çıkacaktı: Manda ve ulusal bağımsızlık.
Asi subay Sivas’ta
Mustafa Kemal Paşa 2 Eylül'de Sivas'a geldi, davet sahibiydi. Kongreler aracılığıyla milli mücadeleye demokratik manada katılımın sağlanmasında ısrarcıydı. Kongreden yaklaşık bir ay önce Sivas Valisi Reşit Paşa’dan bir telgraf aldı. O telgrafta kentte kongrenin düzenlenmesi halinde Fransız Jandarma Müfettişi Binbaşı Bruno’nun Sivas’ı bir hafta içinde işgal edeceği yazıyordu. Vali, Mustafa Kemal’e "Kongreyi il sınırları içinde tertiplemekten vazgeçin" çağrısı yapıyordu.
O telgrafın okunuşuna tanıklık eden Mazhar Müfit Bey, Mustafa Kemal’in Vali’ye yolladığı yanıtı anılarında şöyle aktarıyor:
Bendeniz ne Fransızların ne de herhangi bir ecnebi devletin yardımına tenezzül eden şahsiyetlerden değilim; benim için en büyük koruma noktası ve kaynağı milletimin sinesidir. Bir millet ki ‘ya istiklal ya ölüm' diyor ve bu kararı tamamıyla benimsemiş bulunuyor, bunun karşısına hangi kuvvet çıkar?2
Birkaç ay önce askerlik ve tüm görevlerinden istifa eden Mustafa Kemal, İstanbul’dan mayıs ayında ayrılmıştı ve komutasında tek bir asker bile yoktu. Bir ordu müfettişi olmakla birlikte, gerçekte asi bir subay durumundaydı.3
Sine-i millete döndüğünü ise Sivas Valisi’ne yolladığı telgraftaki cümleleriyle bir kez daha anımsatıyordu. Artık kâğıt üzerinde asker değil Heyet-i Temsiliye başkanıydı.
Rauf Bey ile 'tek adamlık' tartışması
4 Eylül saat 14’te başladı kongre.
Bir perşembe günüydü, açılış konuşmasını Mustafa Kemal yaptı.
Mustafa Kemal’in konuşmasının ardından oturum başkanlığının sırayla yapılması talebi oylamayla geri çevrildi.
Üç delege Mustafa Kemal’in başkanlığına karşı oy kullanmıştı. Erzurum’da olduğu gibi bu kongrede de başkan yardımcılığına seçilmiş olan Rauf Orbay, aşırı otokratik bir görünüm oluşabileceği endişesiyle, Mustafa Kemal, başkanlıktan çekilmeye ikna etmeye çalıştı. Orbay, kongre başkanının dönem dönem değişmesinin demokratik ilkelere daha uygun düşeceğini öne sürüyordu. Mustafa Kemal ise, bütün önemli hadiselerde başarıyı getiren unsurun tek kişiden oluşan bir liderlik olduğunu ileri sürerek liderliğin birden çok kişi tarafından paylaşılmasının bir zaaf olacağını söyledi.4
Mustafa Kemal, Danzig’de gemi mühendisliği eğitimi görmüş, demokratik toplumları yakından incelemiş Rauf Orbay’ı dinlememişti.
Sonuç olarak Mustafa Kemal’in başkanlığı Sivas’ta da teyit edildi.
Kongrenin toplandığı binanın kaç delegeyi ağırladığı tarihçiler arasında tartışılsa da (Mahmut Goloğlu’na göre 33-34, Paul Dumont’a göre 40, Hikmet Denizli'ye göre 47, Vamık D. Volkan'a göre 39) bu önemli buluşmaya en çok karşı çıkanın İstanbul hükümeti olduğu aşikârdı. Zira Damat Ferit Paşa Anadolu’da milliyetçi bir başkaldırı istemiyordu. Küçümseyici beyanatlar ile kongreyi önemsiz göstermeye çalıştı. Bununla da yetinmemişti. Kongreyi dağıtmak için Elazığ Valisi Ali Galip’i vazifelendirmişti.
Ali Galip için bu sorumluluk aslında yeni değildi:
İstanbul hükümeti Kongre’yi dağıtmak için kuvvet kullanmaya karar vermiş ve bu işle daha önce Mustafa Kemal Erzurum’a giderken onu tutuklatmaya çalışan, ancak sonra ellerine kapanan Elazığ Valisi Ali Galip görevlendirilmişti. Ancak Ali Galip’in bu ikinci girişimi de başarılı olamamış ve kaçmıştı.5
Kazım Karabekir, Mustafa Kemal'i tutuklamadı
Misak-ı Milli bildirgesinin ilk taslağı Erzurum’da hazırlanmıştı.
Kazım Karabekir kongre sırasında Mustafa Kemal’i ve Rauf Bey’i tutuklaması ve Mustafa Kemal’in genel müfettişlik görevini üstlenmesi için İstanbul’dan emir almış, ama bu emre itaat etmemişti.6
Mustafa Kemal için gerçek bir can simidi olmuştu.
Sivas’takiler kongreyi engelleme teşebbüsüne askeri birlikler göndererek yanıt verdi. İstanbul’a açıkça meydan okunuyordu. Ama fikir ayrılığı daha kongrenin toplanma aşamasından itibaren kendini göstermişti.
Söz gelimi, Mustafa Kemal için İstanbul’un emrine itaat etmeyen Kazım Karabekir Paşa Erzurum’daki toplantının yeterli olduğunu düşünüyordu.
Sivas Heyet-i Temsiliyesi’nin bir karar organı haline gelmemesini, ancak bir haberleşme merkezi fonksiyonu görmesini istiyordu.7
Balıkesir Kongresi Başkanı Hacım Muhittin, Sivas’taki toplantının yapılmasını eleştiriyor kendilerini lider olarak addeden Kuvvacılar milli bir örgütlenmeye ihtiyaç olmadığını düşünüyorlardı. Kongre, işte böylesi bir atmosferde toplanmaya çalışılıyordu.
Üstelik Mustafa Kemal’in 200 delegenin katılımıyla gerçekleşecek bir kongre arzusu, gerçekten de arzu olmaktan öteye geçememişti.
Padişah’a bağlılık, İttihat Terakki’ye karşı yemin
Sivas Kongresi, Erzurum Kongresi kararlarının bir anlamda tescili niteliği taşıyor.
Kimi tarihçilere göre ise Erzurum; Sivas’taki kongrenin bir nevi provasıydı. Aynı zamanda temsilcilerin Sivas’a gelmesi için zaman kazanması anlamına da geliyordu.
Sivas Kongresi, ittihatçılık suçlamalarının önüne geçmek için bir yemin metni de hazırlamıştı. O metinde “Devlete, millete, memlekete, İslam'a hizmetten başka gayemiz yok" deniyordu.
Yemin; “İttihat Terakki adına çalışılmayacağına namus ve şerefim üzerine yemin ederim” ifadesiyle sona eriyordu.
Saadet ve selameti vatan ve milletten başka hiçbir şahsi amaç takip etmeyeceğime; İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin ihyasına çalışmayacağıma ve mevcut siyasi partilerden hiçbirinin siyasi emellerine hizmetkâr olmayacağıma vallahi, billahi yemin ederim…
Padişah'a sadakat, saltanata bağlılık
Kongre sürecinde dinin de etkisi azımsanamayacak derecede dikkat çekiciydi.
Milli mücadelenin bütün önemli adımlarında Anadolu’daki din adamı ve din faktörü, Mustafa Kemal Paşa’nın yanından bir an olsun ayrılmayacaktı. Amasya’dan sonra Erzurum ve Sivas’ta da din adamları Mustafa Kemal’i yalnız bırakmadı. Sivas Kongresi’nde Alevi ileri gelenleri Mustafa Kemal’in yanı başında oturmaktaydı. (…) Mustafa Kemal “saltanat ve hilafet makamlarının güvenliğini sağlamak olarak formüle ettiği ve mücadelenin büyük bir kısmında kullanacağı taktiği bu kongrede uygulamaya koymaktaydı. (…) Böyle olmaması halinde yapılan hareket, Osmanlı egemenliğinin meşruluğuna karşı bir isyan hareketi olarak görülebilecekti.8
Bu yüzden temsilciler Padişah’a bir dilekçe de göndermişlerdi.
Sadrazam ve kabinenin suçlandığı Sivas Kongresi’nde her fırsatta Padişah’a duyulan sadakat teyit edildi. Zaten Kongre’nin hedefi payitaht değil, Damat Ferit Paşa hükümetiydi.
10 Eylül’de Mustafa Kemal, Dâhiliye Nazırı Adil Bey’e telgraf çekerek şunları söyledi:
Milleti padişaha sıkıntılarını arz etmekten men ediyorsunuz. Alçaklar, caniler! Düşmanlarla millet aleyhinde hain bir tertip kuruyorsunuz. Milletin kudret ve iradesini takdirden aciz olduğunuza şüphe etmiyordum. Fakat vatan ve millete karşı haince ve canice hareket edeceğinize inanmak istemiyordum. Aklınızı başınıza toplayın…9"
Kongrede manda istendi mi?
Sivas’ta Erzurum’da vatanın bütünlüğü ve ulusun bağımsızlığı için temin edilen kararlar genelleştirildi. Heyet-i Temsiliye yeniden oluşturuldu. Erzurum Kongresi'nde seçilen 9 üye olduğu gibi bırakıldı. Batı Anadolu adına 6 kişi daha seçildi. Böylece üye sayısı 15’e çıkarıldı.
Dönemin Ermenilerinin bir bölümü Taşnak-Hınçak cemiyeti ile bazı Rumlar ise Mavri Mira ile iletişim içindeydi. Halide Edip, Kara Vasıf Bey, Ali Fuat Paşa gibi isimler ise Amerikan mandası isteyen kişilerden sadece bir kaçıydı.
Kongrenin açıldığı gün Mustafa Kemal İstanbul’dan eski sadrazam Ahmet İzzet Paşa’dan da bir mektup aldı. Paşa kongrede Amerikan mandasının kabul edilmesini istemekteydi. Albay İsmet (İnönü) de aynı görüşteydi. Albay İsmet Bey, 27 ağustos 1919’da Kazım Karabekir’e yazdığı mektupta Amerikan mandasını savunmaktaydı. Refet Bey (Paşa) da kongrede Amerikan mandasını savunmuştu.10
Halide Edip, ABD'li gazeteciyi Sivas'a davet ediyor
Kara Vasıf Bey ise Mustafa Kemal’a yazdığı mektupta devletin hiçbir şey yapamayacak durumda olduğunu anlatıyor, yeni ülkenin bir “müzahir”, yani koruyucuya gereksinimi olduğundan bahsediyor, manda için ABD'yi adres gösteriyordu. Yazdığı mektubu bitirirken takma isim kullanmıştı.
23 Mayıs 1919’da Sultanahmet Meydanı’nda 200 bin kişiye hitap ederken sözlerini “İnsanlık ve adalet esaslarına sadık kalınacak ve herhangi şartlar altında olursa olsun, hiçbir kuvvete boyun eğilmeyecek” diye bitiren Halide Edip ise 10 Ağustos’ta Mustafa Kemal’e gönderdiği telgrafta şöyle diyordu:
Serüven ve savaş zamanı artık geçmiştir. Gelecek için gelişme ve birleşme savaşı açmak zorundayız. Sınırlarında bunca çocuğu ölen zavallı yurdumuzun düşünce ve uygarlık savaşında kaç şehidi var? Biz Türkiye’nin hayırlı çocuklarından yarının kurucuları olmasını istiyoruz. Rauf Bey kardeşimizle sizin, temelleri bile çöken zavallı yurdumuz için uzaktan görerek birlikte düşünüp çalışmanızı bekliyoruz"
Halide Edip manda konusundaki düşüncelerini ise ayrı bir mektup ile Sivas’taki Mustafa Kemal’e ulaştırdı.
Chicago Daily News gazetesinden Louis Edgar Browne’un Kongre’ye katılmasını sağladı.
Browne kongreyi gazeteci sıfatıyla takip edip gelişmelere dair haberler yapsa da Woodrow Wilson tarafından manda sorunu konusunda araştırma yapması ve Osmanlı İmparatorluğu’nun eski Arap toprakları üzerinde bir Amerikan mandasının olanaklarını yerinde incelemesi için atanmış olan King-Crane komisyonu’nun bir üyesi olan Charles Crane’i temsil ediyordu.
25 delege manda taraftarıydı
İngiliz tarihçi Bernard Lewis’e göre Sivas Kongresi’nde ifade edilen siyasi hedefler açık seçik ve bütünlüklü değildi. Lewis, İstanbul çevrelerinde rağbet gören Amerikan mandası fikri ortaya atıldı ama çoğunluk tarafından desteklenmediğini söylüyor.
Tarihçi Toktamış Ateş de “Manda meselesinin Erzurum’dan sonra Sivas’ta da son bir kez tartışıldıktan sonra bağımsızlığa aykırı düşecek bu tür çözümlerin göz önüne alınamayacağı kesin bir şekilde karara bağlandı” diye yazıyor.
Bununla birlikte kongreden önce Sivas’a gelen temsilcilerden 25'inin Amerikan mandasının kabul edilmesini öngören bir öneri hazırladığını öne süren tarihçiler de var.
Gerçek şu ki; Sivas kongresinde manda konusundaki uzun tartışmaların yaşandığı ve ortaya iki düşüncenin çıktığı biliniyor.
İlki Amerikan mandasına girilmesi, ikincisi manda ve koruma altına girilmemesi.
Amerikalı gazetecinin Mustafa Kemal ile görüşmesi
Mustafa Kemal, Sivas’ta Browne ile görüşmeyi kabul etti.
Vamık Volkan “Ölümsüz Atatürk” isimli kitabında o görüşmenin içeriğini şöyle tarif ediyor:
Mustafa Kemal, Browne’a ekonomik ve sosyal nitelikteki Amerikan yardımlarını kabul etmeye hazır olduğunu, ancak siyasal anlamı olacak bir yardım istemediğini bildirdi. Türkiye, hükümetinin çaresiz bir durumda olduğunu gösterir bir biçimde, yabancıların yardımına ihtiyaç olduğunu kamuoyu önünde itiraf edemezdi.11
Türkiye’de bir Amerikan mandasının gerekliliğine inanan L.E.Browne ise Mustafa Kemal ile buluşmadan evvel, 11 Ağustos 1919 tarihli Chicago Daily News gazetesinde kendi manda görüşünü yayınlamıştı.
"ABD’li Gözüyle Sivas Kongresi" isimli kitapta Browne'ın görüşleri şöyle aktarılıyor:
İran Azerbaycan’ını Türk Azerbaycan’ı ile birleştirerek bir hükûmet yapmak, bu oluşumda Gürcüleri ihmal etmek, Erzurum ve Trabzon’u Ermenilere ilhâk etmek suretiyle bir Ermenistan hükûmeti meydana getirmek, Azerbaycan, Ermenistan ve Memâlik-i Osmaniye olmak üzere teşkil edilen bu üç hükûmeti Amerikan mandası altında toplamak fakat Ermenistan’ı bağımsız değil Türkiye’ye bağlı muhtar bir hükûmet yapmak gerekmekteydi. Browne, Türkiye’nin parçalanmadan bir arada tutulması gerektiği kanaatini ekonomik bütünlüğün önemine dayandırıyor, ekonomik bütünlük yerine ekonomik hudutların oluşması, ABD gibi gelişme potansiyeli taşıyan bu bölgenin, etkin bir gelişme göstermesine engel olacağını düşünüyordu. Bu hükümetler arasındaki ekonomik bütünlüğün ancak Amerikan mandası ile sağlanabileceğini inanıyordu.12
Kongrede manda ile ilgili bilinen bir başka gerçek ise 9 Eylül’de Rauf Bey'in Amerikan Senatosu'ndan bir heyet çağırmayı teklif etmesiydi.
Gerçekten de senatoya sunulmak üzere bir mektup hazırlandı.
Mektupta ABD'den Osmanlı'daki vaziyetin incelenmesi amacıyla bir komite gönderilmesi isteniyordu, ABD'nin tarafsız devlet oluşuna dikkat çekiliyordu.
Bu mektubun yollanmasının manda taraflarını memnun etmişti ancak ABD o sırada Anadolu'da manda fikrinden vazgeçmişti. ABD Senatosu bu mektuba hiç yanıt vermedi.
Browne'ın daha sonra Mustafa Kemal ile yaptığı röportajın ardından milli mücadelenin kararlığından bahsetti.
Amiral Bristol’un temsilcisi olarak kabul edildiği şehirde 18 gün kaldıktan sonra İstanbul’a dönerek Millî Mücadele lehine yazılar yazmaya mücadeleyi Batı dünyasına tanıtmaya özen gösterdi.13
Damat Ferit Paşa istifa ediyor
Sivas’ın tek yansıması bu değildi. İstanbul hükümetinin karşısına mebuslar meclisi kararı alındı.
Ayrı ayrı çalışan tüm derneklerin birleştirilmesi, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin oluşturulması dikkat çeken diğer kararlardı. Kongre bir hafta sürdü, 11 Eylül’de son buldu.
12 Eylül’de ise Sivas halkına alınan kararlar ilan edildi. 13 Eylül’de bir matbaa makinesi çalışmaya başladı, ihtilalin yayın organı İrade-i Milliye gazetesi basıldı.
Amaç kongrenin aldığı tüm kararları bütün yurt ile paylaşmaktı. Halkın gazetelere erişimi kısıtlı, okuma yazma sınırlıydı ama tarihe not düşmek elzemdi.
Tarihçilerin büyük bölümü Sivas Kongresi için "Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş manifestosunun yazıldığı kongre" yorumu yapıyor. Gerçekten de Sivas; milli mücadelenin henüz başında Türkiye’nin mukadderatının belirlenmesi demekti.
Bu bakımdan tesiri Erzurum Kongresi'nden daha geniş oldu, sadece halka ya da İstanbul'a değil, dünyaya da bir ilandı.
Misak-ı Milli, BMM'nin açılışı, milli mücadelenin bütün anlaşmaları…
Hepsinde Sivas Kongresi kararlarının izi vardı.
Kongrede milli egemenliğin saltanat ve halifeliği kurtaracağı görüşü de ortaya atılmıştı. Bu görüş sonraları çokça tartışılsa da; kimi tarihçilere göre milli egemenlik kavramı ilk kez bu denli açık bir şekilde Osmanlı saltanatının üstüne çıkıyordu.
1919 yılı başında Paris Konferansı’nda silik bir görüntü sergileyen, Fransa Başbakanı Clemenceau’nun “Barbar halk” sözlerine maruz kalan Damat Ferit Paşa Sivas'taki kongreyi engelleyemeyerek iyice zayıflamıştı.
Öyle ki; Kongre sona erdikten 17 gün sonra Damat Ferit Paşa ve hükümeti istifa etmek zorunda kaldı.
Yerine ılımlı kimlik taşıyan Ali Rıza Paşa kabinesi geldi. Bu İstanbul ile Anadolu arasındaki çatışmanın ilk galibinin Anadolu olduğu anlamına geliyordu.
Ali Rıza Paşa kabinesi, Mustafa Kemal ve siyasal direniş hareketini kontrol altına almak için kurulduysa da Anadolu’nun teşkilatlanmasını önlemesi mümkün değildi.
Erzurum ve Sivas Kongresi’nin kararlarını tanımış, milli meclis toplanıncaya dek milletlerarası anlaşmalara gidilmesini onaylamış, Barış Konferansı’na gidecek delegelerin milletin güvenini kazanmış kişilerden seçilmesi şartını kabul ettiğin bildirmişti. Bu anlaşma ile Anadolu Hareketi, İstanbul’a bağımlı hale gelmiyor, onun içinde erimiyordu. Yalnız örgütlenmesinden yeni bir aşamaya ulaşıyor ve zaman kazanıyordu.14
İstanbul’daki yeni hükümetle birlikte basın Sivas kongresinin faaliyetleriyle ilgili haberlere hatta övgülere yer vermeye başlamıştı.
Artık gazetelerin ilk sayfalarında Mustafa Kemal Paşa portreleri vardı. Mustafa Kemal gazetelerde dünyaya da mesaj veriyordu.
Sivas Kongresi'nin bitiminden bir hafta sonra kente gelen Amerikalı Korgeneral James Harbord’a yeni bir Türk devleti kuracaklarını söyledi.
Dönemin ABD Başkanı Wilson tarafından Yakın Doğu’ya gönderilen Korgeneral, bu görüşmeden 6 ay sonra hazırladığı raporda “Anadolu'da mücadele verenler, yaptıkları iş konusunda kesin kararlı” diyecekti.
Osmanlı fikren iflas etmiş, Amerikan yanlıları köşesine çekilmişti.
Yere düşmüş anka kuşu Sivas’tan memleket semalarına doğru aheste aheste yükseliyordu.
Beş yüz yıl yaşadıktan sonra kendini ateşe atan ve külleri arasından yeniden doğup sonsuza dek yaşayan kuştu anka.
Olup bitenler anka kuşu efsanesi misali, küllerin arasından yeni bir doğumu, Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıcını andırıyordu.
Türkiye, geçmişin borçları ve sıkıntıları sırtında, yoluna devam edecekti.
Kaynakça:
1 Tevfik Çavdar, Türkiye’nin Demokrasi Tarihi 1839-1950, İmge Yayınevi, 1995, s.169
2 Mazhar Müfit Kansu, Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber, C.1, Türk Tarih Kurumu, 1997, s. 157
3 Vamık D. Volkan&Norman Itzkowitz, Ölümsüz Atatürk, Bağlam Yayınları,2002, s.194
4 Vamık D. Volkan&Norman Itzkowitz, a.g.e., s.198
5 Toktamış Ateş, Türk Devrim Tarihi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2002, s.90
6 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Arkadaş Yayınevi,2009, s.335
7 Refik Halit Karay, Minel İlelmihrap: 1918 Mütarekesi Devrinde Olan ve Biten İşlere ve Geçen İnsanlara Dair Bildiklerim, İstanbul, 1964, s.84
8 Sinan Meydan, Bir Ömrün Öteki Hikâyesi: Atatürk, Modernizm, Din ve Allah, Toplumsal Dönüşüm Yayınları,2002, s.214-215
9 Toktamış Ateş, a.g.e.,s.91
10 Andrew Mango, Atatürk, The Biography Of Founder Of Modern Turkey, Overlook Press, s. 247
11 Vamık D. Volkan&Norman Itzkowitz, a.g.e., s.200
12 Deniz Bilgin, ABD’li Gözüyle Sivas Kongresi: Amerikan Mandası ve Gazeteci Louis Edgar Browne’ın Faaliyetleri, Kaynak Yayınları
13 Salahi Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, Türk Tarih Kurumu, 1995, s.131
14 İlhan Tekeli&Selim İlkin, Cumhuriyetin Harcı: Köktenci Modernitenin Doğuşu, İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2003, s.108
© The Independentturkish