Filistinli seçkinler ve liderler, halkına ciddi bir kurtuluş ve bağımsızlık umudu vermeyen bölünmüş bir ulusal otoritenin iki kanadına hükmeden iki hareket arasında bir uzlaşmaya varmak için, işgalci devletin yıkıcı ve korkutucu İsrail saldırısından sonra felakete uğrayan Filistin şehirleri ile bir zamanlar Arapların istikamet ve varış noktası olan Kahire arasında uzun bir süre mekik dokudu.
Bu söz, biri bu defa Cenin’de, diğeri ise daima Kahire’de olmak üzere birbiriyle ilişkili iki bağlamda söyleniyor. Bunların öncesinde aynı bağlamda birbiriyle ilişkili pek çok olay kaydedildi: İsrail’in saldırganlığı; Filistin’in yergisi ile söylem ve medya seferberliği; Filistin’in resmî suç ortaklığı, diyalog çağrıları, uzlaşma ve ulusal ortaklık umutlarını artırma, sonra Kahire’de bir buluşma, ardından tartışmalara dönme ve geri çekilme, İsrail’in saldırısını bekleme vs.
İsrail’in Cenin kampına yönelik son işgalinin üzerinden yaklaşık bir ay geçti. Binlerce ağır silahlı asker, önlerinde zırhlı araçlar, insansız hava araçları, istihbaratçılar ve işbirlikçiler ile Cenin halkına, özellikle de kampına karşı bir terör operasyonu yürüterek, aralarında çocukların da bulunduğu 12 Filistinliyi öldürdü, onlarca kişiyi yaraladı, evleri yerle bir etti ve insanlara eziyet etti.
İsrail, Filistinlileri korkutmak amacıyla gerçekleştirdiği son saldırısıyla Filistinlileri, direnişten vazgeçip iktidardaki Filistin Yönetimi ile temsil edilen emrivakiyi ve hareketi kolaylaştıran, İsrail’de çalışma kapısı açan ve bazı ekonomik faaliyetlere katkıda bulunan bir dizi önlemi kabul etmeye zorladı. Başbakan Binyamin Netanyahu’nın başını çekip yönlendirdiği bir grup faşist yöneticinin benimsediği İsrail mantığına göre Filistinliler, bunlarla yetinmek zorunda.
Bu mantığa göre Filistinlileri korkutup dehşete uğratmak, onların teslim olmalarının ve tüm Filistin’i fiilen kontrol altına almayı isteyen İsrail’in Filistinlilere ayırdığı payı kabul etmelerinin yolunu açan bir kapıdır. İşgal sırasında ve sonrasında İsrail’deki tartışmaları gözlemleyenler bilir ki İsrail, Cenin’i veya kampını yeniden işgal etmek istemedi ve kampa, tıpkı Gazze’ye yönelik saldırılarında hedeflediği gibi, aşınan caydırıcılığına itibarını geri kazandırmak için saldırdı. Şimdi de kesinlikle aynı yerlerde ya da İsrail’in egemenliğine karşı biraz isyan gösterebilecek başka yerlerde, özellikle de Filistin Yönetimi’nin, biri Ramallah diğeri Gazze’de olmak üzere iki kanadında bunun teminatını veremediği yerlerde topu tekrar almaya hazırlanıyor. Ramallah’ta, tam bir suç ortaklığıyla ve İsrail’in bunun için getirdiği otorite için ve Gazze’de ise İsrail’in yürüttüğü her savaştan sonra yeniden yapılanma kazanımlarını korumak için.
Asıl ilginç olansa yukarıda bahsettiklerimden ziyade, çok sayıda Filistinli seçkinin ürettiği analizler ve istekler bütünüdür. Bunlar, gerçekliğin normalleştirilmesine ve mevcut durumun arzularla şekillenen bir analiz sahasına dönüştürülmesine katkı sağlıyor. Bu analizler, gerçeklikten uzaktır ve yeni bir şeye yol açmayıp, topun geri alınması sürecini savaşçıların ve sıradan insanların hayatlarının ortaya konduğu, sonra da yeniden yapılanma, Kahire görüşmeleri vb. faaliyetlerin görüldüğü bir olay haline getiren eski analizlerin ve faaliyetlerin kopyalamasından ibarettir. Burada Filistin meselesi ve bu meselenin uluslararası, Arap, İslam, Filistin ve hatta mesela Netanyahu hükümetinin yargı reformu devrimine karşı güçlü protestoların ardından İsrail’in çöküşüne bakarak İsrail düzeyindeki geleceğine ilişkin tüm boyutlarla alakalı onlarca örnek verilebilir. Ama ben Cenin’deki direnişin ve ardından genel sekreterlerin Kahire’de (başka) bir görüşmeye davet edilmelerinin ne anlamlara geldiğine değinmekle yetineceğim.
Esat Ganim imzalı yazıya göre; İsrail saldırısı sırasında onlarca savaşçının cesur ve efsanevi direnişinin ardından yapılan Filistin analizlerine ya da en azından çoğuna bakarsak, bunların genel olarak savaşçıların direnişini övmekte ve büyük fedakârlıklarını, yüzleşme taktiklerini ve direnişlerindeki cesaretlerini takdir etmekte haklı olduklarını görürüz. Öyle ya, söz konusu direniş, gözlemcilerin gözlerini kamaştırdı ve İsrail’i ve askerî mekanizmasını bir kez daha Filistinlileri mücadelelerini sürdürmekten ve onurlu bir hayat uğruna fedakârlık yapmaktan alıkoymanın bir yolu olmadığını ilan etmeye mecbur bıraktı. Ancak bazılarının Cenin kampı direnişinden çıkardığı sonuca baktığımızda bunun gerçeklikten uzak, temennilerden ibaret ve hatta olayın kendisiyle alakasız olduğunu görürüz.
Bazı analizlere göre Cenin’deki direniş hali, Batı Şeria ve Gazze’de olacakların bir ön gösterimi. Kimileri bize, Filistin Lideri Yaser Arafat’ın, Cenin’in 2002’deki işgale karşı direnişini ‘Ceningrad’ sözüyle nitelediğini hatırlattı. Hatta kimileri, Cenin kampında yaşananları 1968 yılındaki Kerame savaşında yaşananlarla karşılaştırdı. Bilindiği üzere o dönemde Filistin direnişi ile Ürdün ordusunun bir kısmı, Ürdün Nehri’nin Ürdün tarafındaki bir köye girmeye çalışan İsrail birliğini bozguna uğratmıştı. Bu olay, İsrail’in yürüttüğü ve Filistin direnişinin Haziran 1967’deki yenilginin ardından bedelini ödediği acılı operasyonlardan sonra bir intikam mahiyetindeydi.
Denebilir ki analizler, elbette Cenin kampı savunucularını övgüyü hak eden kahramanlara dönüştüren efsanevi direniş ve büyük fedakârlık halinin yüceltilmesini hariç tutarsak, duruma dair abartılı bir okuma sunuyor. Bununla birlikte yaşananları bir kurucu hadise, olacakların başlangıcı ve direniş eyleminden başka bir aşamaya geçiş adımı olarak betimlemek -ki bu, ondan önceki onlarca vakaya benzer yaygın bir durumdur- ve Kerame savaşından sonra yaşananları anımsatmak, bir başlangıç halinden ziyade geri çekilme halini ifade edebilecek hüsnükuruntuya dayalı analizlerdir.
İsrail, Filistinlileri korkutmak amacıyla gerçekleştirdiği son saldırısıyla Filistinlileri, direnişten vazgeçip iktidardaki Filistin Yönetimi ile temsil edilen emrivakiyi ve hareketi kolaylaştıran, İsrail’de çalışma kapısı açan ve bazı ekonomik faaliyetlere katkıda bulunan bir dizi önlemi kabul etmeye zorladı
Cenin, Cenin kampının direnişi ve işgal ordusunun, halkı korkuttuktan sonra savaşçıların ve çeşitli yollarla onları destekleyenlerin fedakârlıkları karşısında geri çekilmesi, aslında parlak ve ilham verici bir durumdur. Bununla birlikte genel olarak tükenmiş, bölünmüş, direnişinde kararsız ve özellikle konumunu ve geleceğini İsrail’e bağlayan Filistinli resmî makamlar tarafından işgalle pek çok iş birliği olan bir Filistin tablosunda istisnai bir durumu da teşkil etmektedir. Yani Cenin ve kampı, bir istisna ve Filistin örneğindeki acizliğin ve gerilemenin açık bir kanıtı haline gelerek ne olduğuna dair bir işaret verir: genel bir durum değil, istisna…
Halkın işgale direnmeye hazır olmasına ve ödenecek bedellere rağmen Filistin sahnesini izleyen herkes farkına varır ki halkın direnişinde önemli bir düşüş var; Filistin sokakları, gruplarla ya da en azından bu grupların çoğuyla yollarını ayırdı ve genel olarak duruma siyasetten ve onun faydasından uzak durma hali egemen oldu. Sıradan Filistinli ne liderlerine ne onların vaatlerine ne de platformlarda sarf ettikleri sözlere güveniyor. Seçkinlere ve liderlere dikkat edecek olursak; bir tane bile ciddi Filistinli yoktur ki İsrail’in genel olarak Filistin direnişine karşı ve özel olarak da Cenin kampı örneğindeki uygulamalarının Filistinlilerin suç ortaklığıyla ve belki de daha fazlasıyla gerçekleştirildiğini fark etmemiş olsun.
Sadece Cenin kampı örneğini ele alacak olursak; Filistin sokağı, Filistinli güvenlik görevlilerinin İsrail saldırısı gerçekleşmeden önce ortadan kaybolup İsrail geri çekilene kadar geri dönmediklerini, aynı şekilde İsrail baskını esnasında direnişine destek olmak üzere Filistin’in diğer bölgelerinden Cenin’e gitmekte olan bazı direnişçileri tutukladıklarını ve İsrail geri çekildikten sonra da Cenin’de ve kampında birkaç direnişçiyi gözaltına aldıklarını biliyor.
Bu durum, her defasında ve farklı şekillerde karşımıza çıkıyor. Mesela İsrail’in 2014’te Gazze’ye saldırısı sırasında Filistin güvenlik güçlerinin Ramallah’taki el-Minare Meydanı’nda Gazze’yle dayanışma içinde olanlara yönelik saldırısı, her gözlemcinin hatırındadır. Filistin Yönetimi ve kollarının benzer uygulamalarına dair onlarca örnek de var. Bence Yönetim, İsrail ve onun güvenlik güçleri ile koordineli hareket ediyor, çünkü aslında işgalle anlaşmalı. Öyle olmalı ki İsrail, Filistin Yönetimi’ne ve onun işgalle iş birliği yapan yozlaşmış liderlerine muhalefet edenleri caydırsın, Yönetim de İsrail’in ve İsraillilerin güvenliğinin korunmasına katkıda bulunma görevini yerine getirsin!…
Filistin Yönetimi, başkanı, liderleri ve en başta da ABD’li General Keith Dayton tarafından eğitilen ve İsrail’in işgal gücüne ve saldırılarına yönelik direnişe karşı çabalarına ortak olmakla görevlendirilen güvenlik teşkilatlarının yöneticileri çok iyi biliyor ki İsrail’in desteğinin azalması, bağımsızlığa ve kurtuluşa dair ciddi herhangi bir vaadini yerine getiremedikçe Yönetim’in sonu demek. Mesele bundan biraz daha fazlası. İsrail saldırısının sona ermesinin ardından İsrail ordusu ile güvenlik güçlerinin Cenin’den ve kampından geri çekilmesinden sonra İsrail hükümeti, Filistinliler için birtakım kolaylıklar sunmaya karar verdi. Bu kolaylıklar arasında ‘çok önemli kişi (VIP)’ kartlarının iade edilmesi öne çıkıyor. Bu, İsrail’in Cenin’e ve kampına yönelik saldırısını kolaylaştırmadaki rolleri dolayısıyla Filistin Yönetimi’ne ve unsurlarına bir ödül değilse şayet, nasıl anlaşılabilir?
Filistin sahnesini izleyen herkes farkına varır ki halkın direnişinde önemli bir düşüş var; Filistin sokakları, gruplarla ya da en azından bu grupların çoğuyla yollarını ayırdı ve genel olarak duruma siyasetten ve onun faydasından uzak durma hali egemen oldu. Sıradan Filistinli ne liderlerine ne onların vaatlerine ne de platformlarda sarf ettikleri sözlere güveniyor
Kerame savaşı ve bunun Filistin tarihindeki etkisine dair yaklaşım ise yanlış ve faydasız. Kerame öncesinde, esnasında ve sonrasında Araplar, İsrail’den intikam almaya susamış durumdaydı. Halkın, direniş grupları ve liderleri etrafında gösterdiği birliktelik hali, Filistinliler arasında emsalsizdi. Fetih hareketi ile Halk Cephesi’nin liderleri fiili direnişe katıldılar. Yaser Arafat da direnişin ön saflarındaydı. Kerame, fiili olarak Filistinlilerin bilinçlenmesinde pay sahibi olan ve 1960’lı yılların sonu ile 1970’li yılların başında İsrail’e karşı koyma veya Filistin iradesinin bağımsızlığını teyit etme, hatta kısmen de olsa Cemal Abdünnasır liderliğindeki Arap ruhuna muhalif ve İsrail’le ilişkilerinde barışçıl görülen Ürdün rejimine meydan okuma gibi önemli mücadelelerinde onlara rehberlik eden bir kurucu olay mahiyetindeydi.
Peki şimdi, tüm bunların ya da başka şeylerin neresindeyiz? Cenin deneyiminden, Kerame savaşından sonra olduğu gibi, Filistinlileri ve ulusal hareketlerini örgütlemek için bir manivela olarak nasıl istifade edilebilir? Yaser Arafat’ın başında durduğu bir Filistin ile Mahmud Abbas’ın başında durduğu bir Filistin benzer vaziyette olur mu? Cenin kuşatmasının ve direnişinin yansımalarını özünde ve her düzeyde farklı bir durumla nasıl karşılaştırabiliriz? Ramallah yönetimin iş birliği ışığında, Kerame savaşından sonra olduğu gibi, Filistinlilerin bulunduğu her yerde İsrail’e ve onun terörüne karşı bir direniş vaziyetinin ortaya çıkması mümkün mü?
Cenin deneyiminden, Kerame savaşından sonra olduğu gibi, Filistinlileri ve ulusal hareketlerini örgütlemek için bir manivela olarak nasıl istifade edilebilir? Yaser Arafat’ın başında durduğu bir Filistin ile Mahmud Abbas’ın başında durduğu bir Filistin benzer vaziyette olur mu?
İsrail’in Cenin saldırısının önemli çıktılarından ve yansımalarından biri belki de Mahmud Abbas’ın ağustos ayı başında Kahire’de genel sekreterler toplantısı düzenlenmesi için yaptığı çağrıdır. Bir yandan Filistin halkının bir kez daha onu seçmeyeceğinden emin olduğu için ulusal otoriteyi gasp edip seçim yapılmasına engel olan, diğer yandan hâlâ ona bel bağlayan Filistin halkını savunmak için kayda değer hiçbir şey yapmayan Filistin Kurtuluş Örgütü’nün başında duran Mahmud Abbas, Filistinliler ne zaman kendisine ve Ramallah otoritesine öfke kussa benzer hamleler yapıyor. Bu öfke, bir Fetih heyetinin Cenin’deki bir taziye çadırından kovulması ve bundan birkaç gün sonra da Mahmud Abbas’ın Cenin ziyaretinde aşağılayıcı bir şekilde karşılanmasında da kendisini gösterdi. Abbas, Cenin kampına hâlâ girebildiğini kendisine ve başkalarına kanıtlamak istemiş, ancak şoka uğratıcı bir şekilde kimse kendisini kabul etmeyerek, Cenin’de etrafını daha ziyade Yönetim’e bağlı güvenlik güçleri ile Cenin’e kadar kendisine eşlik eden ‘önemli kişilerin’ yardımcılarından oluşan büyük bir topluluk sarmıştı.
Abbas bahsi geçen çağrıyı, Filistin ‘devlet deklarasyonunda’ ya da daha önceki Filistin diyalogları ve görüşme çağrılarında birçok kez olduğu gibi, Filistinlileri tali tartışmalarla oyalamak için yaptı. Daha önce onlarca defa yapılan Filistin görüşmelerinde olduğu gibi bu görüşmeden de ciddi bir sonuç çıkmayacak. Ve Hamas, Gazze’nin anahtarlarını teslim etmeyecek; Fetih, Ramallah’tan vazgeçmeyecek; Gazze’deki güvenlik güçleri, kendilerine muhalif grupların aktivistlerini takip etmeyi sürdürecek; Filistin Yönetimi’nin güvenlik güçleri, İsrail’le iş birliğine devam edecek. Tüm Filistinlilere açık ve bağımsız genel seçimler konusunda anlaşmaya varma ihtimali, neredeyse sıfırlanıyor. Platformlarda verilen görüntüler ve dillendirilen söylemler dışında da gerçek durum, olduğu gibi kalacak.
Abbas’ın Kahire görüşmesi için yaptığı çağrıyla başardığı tek şey, bugünlerde bazı aktivistleri Kahire toplantısına yönelik açıklamalar ve çağrılar için imza toplamakla meşgul olan Filistin kamuoyunu bir kez daha kandırmak, böylece iktidarın başındakilere ve Yönetim’in varlığından, yeteneklerinden ve lütuflarından faydalanan gruplara hizmet eden kamuflaja ve aldatmacaya kasıtsız katılımı temin etmek ve İsrail’in hedeflerine katkı sağlamaktır.
Kahire toplantısı esasında hiçbir şey sağlamayacak, zira Filistinlilerin daha önceki toplantı turlarında elden geçirmediği yeni hiçbir şey yok. Bundan öncekilerin tümünde, uygulanmayan kararlar alındı ve Filistin’in durumunu onarmak için vaatler verildi. Gelgelelim bunların hepsi bir vadide, gerçek ise başka bir vadide. Özellikle de Filistin Yönetimi, İsrail’le iş birliğine ve çıkarlarına bağlı olup, Filistin halkının ulusal çıkarları için ciddi bir ağırlık teşkil etmez iken.
Öte yandan bir kısmı genel sekreterler toplantısı için yapılan çağrıları koordine etmekle meşgul olan Filistinli seçkinlerin çoğunluğu, geçmişte olanların şimdi de olacağını ve yapılması gereken şeyin, Filistinlilerin mevcut kötüleşmeyi sürdürmedeki rollerini ve Filistin Yönetimi ile diğerlerindeki bazı kimselerin İsrail’e kasıtlı ve kasıtsız hizmetler sunulmasındaki katkılarını görmezden gelmeyi içeren bir onarım olmadığını biliyor. Filistin’in kötüleşen ve kendi içinde aşınan vaziyetiyle yüzleşmek için ciddi bir projeye ihtiyaç var. Ki böylece, İsrail’in dayattığı ve Filistin’e ait her şeye giderek daha fazla düşman olan faşist İsrail tavrının sürdüğü bir ortamda derinleşip uygulama hızını artırma eğiliminde olan yerleşimci sömürgeciliğe ve ırkçı ayrımcılığa (apartheid) karşı koyabilelim. Gerekli olan şey, tüm Filistinlilerin kaygılarını taşıyan bütünleşik bir ulusal projenin ciddi bir şekilde yeniden inşa edilmesidir. Yoksa yıkıma uğramış olanı süsleyip püslemek değil…
* Şarku’l Avsat okurları için Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir
Şarku'l Avsat