Cumhurbaşkanlığı ve 28. Dönemi Milletvekili Genel Seçimleri’ne sayılı saatler kala Independent Türkçe sahanın nabzını tutmaya, adayların programlarını takip etmeye devam ediyor.
Bu seçimin en iddialı partilerinden biri Türkiye İşçi Partisi (TİP)… TİP’in genel başkanı ve İstanbul 3. Bölge 1. Sıra Milletvekili Adayı Erkan Baş’ın bir günlük seçim çalışmasının bu seride en sona kalmasının başlıca nedeni Baş’ın programının yoğunluğu ve Türkiye’nin dört bir yanındaki çalışmalara katılmaktan kendi seçim bölgesindeki çalışmalara katılmaya fazla fırsat bulamaması oldu.
Zaten kendisine ilk kez “seçim bölgenizdeki bir günlük çalışmanızı izlemek istiyoruz” dediğimizde yanıtı; “Dün sabah Bursa’daydım, öğleden sonra Balıkesir, gece yarısından sonra yola çıktım Muğla’ya gidiyorum :)) Seçim bölgeme gidebilirsem haber vereyim :)” olmuştu.
Bu koşuşturmacanın içinde nihayet seçim bölgesinde çalışma yürüttüğü bir günü yakaladık. Erkan Baş’ın 12 Mayıs Cuma günkü seçim çalışması sabah saat 10.00’da Tekel bayileriyle yaptığı kahvaltılı toplantıyla başladı.
Toplantı öncesinde toplantıya katılan bazı tekel bayileriyle konuşma şansımız oldu. Tekel Bayiliği yapan Nurhayat Hanım, “Ben HDP’liyim abim ülkücü böyle zıt görüşlerdeyiz. Ancak bu seçimde ikimiz de TİP’te buluştuk. Asıl kazanım budur” diyordu.
“Neden peki Yeşil Sol değil TİP” sorumuza yanıtıysa “Yeşil Sol’un zaten kitlesi var, Meclis’te sol kafalar ne kadar çok olursa o kadar iyi” oluyordu.
Bir başka tekel bayi Sinan Cemgil Sultan 2021’de zaten partiye de üye olmuş. Sol gelenekli bir aileden geldiği adından da fazlasıyla belli olan Sultan, uzun yıllar TİP’e göre daha radikal olan sol dergi çevrelerinde devrim kavgası vermiş, mücadelesine artık TİP’te devam ediyor. Neden TİP sorusuna çok net bir yanıtı var: “Çünkü haklı” diyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Sinan Cemgil Sultan'a seçimden beklentisini soruyorum. “15 milletvekili civarı bekliyorum ama sıfır çekse hayal kırıklığına uğramam bizim mücadelemiz devam eder” diyor.
Aile işi tekel bayiliğine devam eden Sultan aslında yüksek kimya mühendisi, kendisi gibi yüksek kimya mühendisi arkadaşı Hakan Bey’le gelmiş buluşmaya, Hakan Bey “freelance çalışıyorum” diyor, Sinan Bey “işsiz” diye ekliyor.
Hakan Bey, “Ben eskiden beri CHP’liyim solun ileri uçlarını sevmem eskiden TİP’i de öyle görüyordum, şimdi ileri sol ama aşırı uç değil diye değerlendiriyorum ancak yine de oyum CHP’ye” diyor.
Oracıkta ufak bir “neden CHP, neden TİP” forumu kuruluveriyor. Freelance kimyager Hakan Bey “TİP’in emek politikalarını beğeniyorum ama göçmen konusundaki tavrını çok sert bulmuyorum” diyor.
Nurhayat Hanım, “CHP’nin ittifak yaptığı sağ partilerin kritik konularda CHP’yi yalnız bırakacağı bu anlarda TİP’in Meclis’te olup olmamasının büyük fark yaratacağı…” kanısında.
Toplantıya geçiyoruz, Hakan Bey’e toplantı sonunda kendisini yakalayıp fikrinin değişip değişmediğini soracağımı söylüyorum.
"Keşke dememek için..."
Kahvaltı tamamen tekel bayileri tarafından örgütlenmiş. Bütün masrafları onlar tarafından üstlenilmiş. Halkalı’da epeyce büyük bir mekan, TİP Genel Başkanı’nı dinlemek üzere oraya toplanmış Tekel Bayilerinin katılımıyla ağzına kadar dolu.
Ses sisteminde bir sorun yaşanınca Erkan Baş, “biz sesimizi mikrofonsuz da duyururuz” diyerek başlıyor:
Farkındasınızdır herhalde. Biz öyle büyük mitingler organize etmiyoruz. Bu bir tercih. Çünkü istiyoruz ki vatandaşla her yerde yan yana gelelim, konuşalım, dinleyelim. Mitingler şöyle oluyor: Sizi sevenler geliyor. Siz bağırıyorsunuz, çağırıyorsunuz. Onlar da alkışlıyor. Sonra akşam evimize dönüyoruz. Bu anlayışı değiştirmemiz lazım.Karşılıklı konuşmamız lazım, soru sormamız, dinlememiz lazım. Belki de Türkiye'deki siyasetin en büyük problemlerinden biri siyasetçilerin halkı dinlemeye tahammül göstermemesi, bunu tercih etmemesi. ‘Her şeyi ben biliyorum. Herkesten güzelim. Ben anlatacağım siz de alkışlayacaksınız’ diye yanlış bir algı. Bunu değiştirmemiz lazım.
Konuşmasının Türkiye’den yoksulluk manzaralarına değindiği bir bölümünde, ben dahil salondaki herkesin gözleri doluyor. Depremin acı günlerini bir kez daha hatırlıyoruz:
Hastalanıyorsun, ilk düşündüğün şey cebinde paran var mı? Hatırlayın o sahneyi, depremde altı gün enkazda kalmış ablam, teyzem enkazdan çıkarken diyor ki ‘beni özel hastaneye götürmeyin,’ param yok. Bundan daha utanılacak bir durum olabilir mi bu ülke için? Şimdi bir adım daha gidelim. Hepimizin çoluğu var, çocuğu var. Hepimiz isteriz ki çocuğumuz en güzel okullarda okusun. Bizim çektiğimiz çileyi çekmesin, okusun, meslek sahibi olsun, kendini geliştirsin. Şimdi paran varsa okuyorsun, paran yoksa okuyor musun? Ben biliyorum, yüz binlerce insan sırf çocuğunu okutabilmek için borca giriyor. Ek iş yapıyor Kaldıysa atadan bile dedenin arazisi, evi, arabası onları satıyor, sırf çocuğunu okutabilsin diye. Kredi çekiyor. Çünkü başka çaresi yok.
Baş, Millet ittifakının iktidar olduğu bir ülkede sorumlu muhalefet yapacaklarını, iktidarın doğru yaptığı şeyleri destekleyip yanlış yaptığı şeylerde halkın kırmızı çizgilerini savunacaklarını vurguluyor. Baş sözlerini şöyle tamamlıyor:
Geçen dönem dört milletvekiliyle ne yapabildiğimizi, ne yapamadığımızı gördük. Daha iyisini yapabilirdik ama elimizden geleni yaptık. Şundan emin olun. Türkiye İşçi Partisi'ne oy veren hiçbir yurttaşımız keşke demeyecek. Herkes diyecek ki iyi ki vermişim. İyi ki ben bu başarının, bu arkadaşların milletvekili olmasına katkı koymuşum.
Salon toplantısı tekel bayilerinin sorunları üzerine soru-cevaplarla devam ediyor. Erkan’ın yanındaki TİP kurmaylarından bilgiler alıyorum, seçimde, 1 Mayıs’ta, alanlarda görülen ilgi üye sayılarına da yansımış. “40 bini aştı üye sayımız” diyor Merkez Komite üyesi Oya Sönmez.
Çıkışta, Hakan Bey’i tekrar yakalıyorum. “Fikriniz değişti mi” diye soruyorum. “Yok yine stratejik oy kullanacağım CHP’ye ama TİP’in sandık müşahitlerine kayıt oldum. Oylara sahip çıkmamız önemli, belki bir sonraki seçime” diyor.
Tekel Bayileriyle toplantıdan sonraki durak, Erkan Baş’ın bölgedeki çalışmaları için kullandığı bir seçim ofisi. Bu da bir destekçinin bağışı olarak partinin kullanımına sunulmuş. Erkan Baş buradan bir televizyon kanalının canlı yayınına bağlanacak.
O arada çok kısa 10-15 dakikalık bir dinlenme molası var. Bu 10-15 dakikada, eskiye dayanan dostluğumuza binaen yaptığımız “off-the record” sohbetimizden şu kısmını yazmakta sakınca yoktur sanırım:
“Çok yorgunum 45 gündür aralıksız sahadayız canım çıktı, geçen sesim hiç çıkmıyordu, iğne yaptılar öyle yapabildim TRT konuşmasını” diyerek kolunu gösteriyor:
İkinci tura kalırsa seçim, bittim ben.
“İkinci tura kalırsa size ne” diyorum, “Kılıçdaroğlu düşünsün artık, siz dinlenirsiniz.” “Yok” diyor, “mazbatayı alıp yemin edip hemen sahaya dönmek lazım, seçim ikinci tura kalmış Türkiye için hayat memat meselesi, Kılıçdaroğlu’na oy toplamak için de var gücümüzle çalışmamız lazım bu durumda.”
Ancak Erkan Baş, yarın yapılacak seçimin ilk turda biteceği konusunda çok net. Sahada gördüğünün de Kemal Kılıçdaroğlu’nun ilk turda yüzde 50’nin üzerinde oy aldığını net olarak gösterdiğini söylüyor.
Fazla ara vermeye imkan yok. Baş hızla canlı yayına giriyor ve biter bitmez yine yollardayız bu defa Büyükçekmece Beykent Sanayi Sitesi’nde bir fabrika ziyareti var. Erkan Baş işçilere hitap ediyor ama patronların gönlünü de kazanmış onların da tercihi:
Bir oy Kılıçdaroğlu’na bir oy TİP’e.
Fabrikada şoför olarak çalışan Ergin Karakuş’la konuşuyorum onun tercihi de aynı şekilde. “Peki,” diyorum “işçilerde genel durum nasıl?” Karakuş’a göre fabrikada birinci parti CHP. “Çoğunluk vermez ama TİP’e de ciddi bir ilgi var” diyor.
Zaten bu ilgi gözle görülüyor. Genç işçi kadınlardan biri, “Yaşamak İçin Sosyalizm” kitabını Erkan Baş’a imzalatırken gözlerinin içi gülüyor.
Erkan Baş buradaki konuşmasında genç bir solcunun bir salon toplantısında kendisini “sosyal medyadan başka yerde yoksunuz” diyerek eleştirmesinden bahsediyor. Aynı toplantıda bu gençten sonra söz alan iki işçiyse kendi mahallelerindeki durumu anlatıp eskiden MHP’ye oy veren işçilerin nasıl TİP’e kaydığından bahsetmiş. Baş şöyle diyor:
Bazı arkadaşlar kendileri sadece sosyal medyada olduğu için bizi de sosyal medyadan ibaret sanıyor. Oysa TİP hayatın aktığı her yerde.
Buradan röportajımızı yapacağımız kafeye geçiyoruz. İkinci dalga kahvecilerden biri dolayısıyla hiç durmayan bir müzik sesi var. Röportaj için sesi biraz kısmalarını rica ediyoruz. “Normalde yapamayız şirket politikası olarak yasak ama Erkan başkana feda olsun” diyor genç kafe emekçisi. Yakınlardaki bir arkadaşını arıyor hemen “Erkan Baş” burada diye. Arkadaşı, “hayranıymış” kendi deyimiyle hemen fotoğraf çektirmeye geliyor.
Röportaja geçiyoruz, en önemli kısımlarını zaten genç ve yetenekli meslektaşım Burak Ütücü bu haberin başındaki videoda kullandı. Oradan izleyebilirsiniz ben bu izlenim yazısında videoda yer almayan birkaç noktaya değinmeye çalışacağım.
Tabii ki, herkesin merak ettiği “Muharrem İnce’nin çekilmesi” üzerine Erkan Baş’a gelen “sen de çekil” baskısı üzerine konuşuyoruz. Olayın gelişimini anlatıyor, “Sosyal medya goygoyu” diyor temelde. “Sosyal medya goygoyu demişken, en azından diyet olarak bıyığını kessin diyenler var” diye takılıyorum. Şöyle yanıtlıyor Erkan Baş:
İşte bunlar gerçekten reel hayatta karşımıza çıkmayan sadece sosyal medyada olan şeyler. Siyaseti kişisel kapris, kişisel ikbal alanının dışına çıkartmak lazım. Siyasetçi, topluma karşı sorumludur. Tek sorumluluğu da bu ülkede yaşayan insanlardır. Biz siyaseti böyle yapmaya çalışıyoruz. Muharrem İnce'ye çağrı yaptığımızda da kişisel bir beklentimiz yoktu. Toplumsal açıdan bir sıkıntıyı çözmeye dair bir katkı yapabilir miyiz diye düşündük. Şimdi bugün keşke Muharrem İnce ben çağrı yaptığımda sözümü dinleyip çekilseydi diye herhalde kendisi de öyle düşünüyordur.
“Peki,” diyorum “neredeyse “bir popstar, bir rockstar” gibi bir ilgi var size yönelik. Bunu geçen yılki 1 Mayıs’tan beri gözlemliyorum. Herkes sizinle fotoğraf çektirmek istiyor özellikle genç kadınların böyle bir ilgisi var, görseller paylaşılıyor, ‘bir oy Kılıçdaroğlu’na bir oy yakışıklı’ya diyen bile var. Bu ilginin partinin söylemlerinin önüne geçmesinden rahatsız oluyor musunuz” diye soruyorum:
Ortadaki durum kişisel olarak bana dönük bir ilgiden öte Türkiye siyasetinde yeniye olan özlemle ilgilidir” diye yanıtlıyor Erkan Baş ve devam ediyor:
Şimdi ben 44 yaşındayım ve maalesef Türkiye siyasetinin içinde bulunduğu durumda genç bir siyasetçi, yeni bir siyasetçi pozisyonundayım ve ben buradan çıkartılması gereken en önemli sonucun bu olduğunu düşünüyorum.
Türkiye siyasetinin çok hızlı bir biçimde yeni aktörlere, gençleşmeye ihtiyacı var. Yüzü geleceğe dönük daha fazla insana ihtiyacı var. Türkiye siyasetinin biraz o kuşatılmış halinden, o statükocu halinden kurtulmaya ihtiyacı var.
TİP bir nebze bu alana doğru yürüdüğü için birtakım kararlı adımlarla bu doğrultuda ilerlediği için bence toplumda bir ilgi, bir karşılık buluyor. ben buradan bütün siyasetçilerin ders çıkartması gerektiğini düşünüyorum. Bakın sadece genel başkan nezdinde bana dönük değil. Türkiye İşçi Partisi'nin bütün adaylarına yönelik bir ilgi.
Bu sadece adaylarımızla ya da şu anda bizim partimize üye olan insanlarla sınırlı bir şey de değil. Toplumun çok geniş kesimleri, mevcut siyasi partilerin hepsinin dışında yeni, gerçek, samimi, şeffaf bir siyasi hareket arayışı içerisinde. TİP buna en yakın siyasi hareket olduğu için de o ilgi yükseliyor. Bundan da gayet memnunuz.
TİP’in seçim sonucuyla ilgili tahminini ve başarı kriterlerini soruyorum:
Artık son röportaj herhalde bu. Ben şu anda hiçbir sonucun sürpriz olmadığını düşünüyorum. Sadece şunu söyleyeyim, seçim değerlendirmesi yaparken sonuçta biz 52 ilde seçime girdik. Tüm yurttaşlardan bunu rica ediyorum. Türkiye İşçi Partisi'nin Türkiye çapında aldığı oylar daha önemli olan seçime iddialı biçimde girdiği illerde alacağı oydur. Biz TİP’i bunun üzerinden değerlendireceğiz. İstanbul'da aldığı oy oranı nedir? Ankara'da aldığı oy oranı nedir? İzmir'de, Muğla'da, Antalya'da, Adana'da, Mersin'de, Hatay'da aldığımız oy oranı nedir? Türkiye İşçi Partisi açısından belirleyici olan bu olacak. Ben şunu söyleyebilirim ama TİP bu seçimler itibariyle cumhuriyetin ikinci yüzyılına Türkiye'de solun, sosyalistlerin örgütlü bir güç olarak girmesini an itibariyle başarmıştır diye düşünüyorum.
Program yoğun söyleşiyi sonlandırmalıyız ama bir şeyi sormasam olmaz Erkan Baş’ın edebiyata ilgisini eskiden beri biliyorum, en yoğun zamanlarında bile roman okumaya bir zaman ayırır mutlaka. "Son okuyup beğendiğiniz roman" nedir diye soruyorum.
İtiraf edeyim roman okumakta en zorlandığım dönem oldu. arada biraz şehir dışı yolculuklar sırasında uykuya dalmadan önce okuyabildim ancak. Bütün seçim dönemi boyunca tek bir roman okuyabilmenin utancıyla onu söyleyeyim ve okurlara önereyim. Hikmet Hükümenoğlu: Harika Bir Hayat
Erkan Baş’la konuşacak daha çok şey var ama program da yoğun Hakikat Cemevi’nden bekleniyoruz. Seçim sonrası daha geniş bir röportaj için sözleşip yola düşüyoruz. Burak kurguyu yetiştirmek için ofise dönüyor. Artık, Erkan Baş’ın seçim aracına geçiyorum. Oradan devam ediyorum izlenimlere.
Sabahın erken saatlerinden gece yarılarına hiç durmadan insanlarla konuşmak zorunda kalan Erkan Baş’a araçta da pek rahat yok. Orada da, gelen telefonlara yanıt veriyor. Sosyal medyadan gelen mesajlar, partinin oradaki kampanyasıyla ilgili geri bildirimler, yaygın medyada partiyle ilgili çıkan yazılar hepsi orada iletiliyor.
Mesela biz yoldayken, sosyal medya fenomeni Jahrein, Erkan Baş’ın kendisine attığını iddia ettiği, mesajları yayımlıyor. Ciddi mi şaka mı yapıyor belirsiz. Tabii ki Erkan Baş’ın böyle mesajlar atması söz konusu bile değil. Erkan Baş, bana gösteriyor, “işi gücü bırakıp bunlarla mı uğraşalım şimdi” diyor. Sanılanın aksine sosyal medya, TİP’lilerin ajandasında en üst sıralarda yer almıyor.
Hakikat Cemevi’nde yine meraklı bir yurttaş topluluğu Erkan Baş’ı bekliyor. Genel siyasetin dışında Alevilikle ilgili sorular da konuşuluyor. Farklı sorulardan biri, “Buradan seçilen vekiller İstanbul 3. bölgeyi unutuyor, siz bölgeyle ilgilenmeyi sürdürecek misiniz” şeklinde. Erkan Baş, her zamanki açık sözlülüğüyle beklenmedik bir yanıt veriyor:
Benim genel başkan olarak bölgeyle her yerden daha fazla ilgilenmem çok fazla mümkün değil. Yurdun bütün bölgeleriyle ne kadar ilgilenebilirsem bu bölgeyle de ancak o kadar ilgilenebilirim. Geçen seçimde İstanbul 1. Bölge’den milletvekili oldum. 1. Bölge milletvekilliği yaptın mı dersiniz, yaptığımı söyleyemem. Ama buradan ikinci, üçüncü sıraları seçtirebilirsek işte o zaman arkadaşlarla aramızda bir işbölümü yapar, bölgeyi de ilçe ilçe paylaşır ve ilgilenebiliriz.
Cemevindeki yurttaşlardan biri, “bizimle bu kadar yumuşak bir ses tonuyla konuşmanızı da seviyorum, Meclis’teki sert çıkışlarınızı da” diyor Erkan Baş’a… Baş’ın yanıtı: “Bazen beni dinleyince yurttaşlar, biz sizi hep bağırıp çağırıyor sanıyoruz diye şaşırıyorlar. Ben düşmana bağırıyorum, dosta niye bağırayım” oluyor.
Sorular ve yanıtlar ister istemez birbirini tekrar etmeye başlayınca, dışarıda Erkan Baş’ın ekibindeki genç arkadaşlarla sohbet ediyorum. Ozan ve Çağlar ikisi de daha önce sol dergi çevrelerinde yer almışlar ikisi de yaklaşık iki yıldır partili. Parti onları Erkan Baş’ın ekibinde görevlendirmiş Çağrı genel başkanın güvenliğinin sağlanmasında, Ozan da görsel propaganda ve prodüksiyon alanında yeteneklerini kampanyaya sunuyor.
Partideki büyümeyi soruyorum; “Akın akın gelenler oldu, önümüzdeki süreçte yoğun bir eğitim, örgütlenme faaliyetine girmemiz gerekecek” diyorlar. “Belki gelenlerden bir kısmı aradığını bulamayarak gidebilir. Ama kalanlara güçlü bir sosyalist parti inşa edilecektir” yorumunu yapıyorlar.
Cemevi çıkışında artık hava kararmış. Kahvaltıdan bu yana aç bilaç çalışma yürüten ekip nihayet bir yemek molası verebiliyor. Yemeği en önce bitirip masadan kalkan Erkan Baş:
“Hiçbiriniz benim gibi yatılı okumadınız tabii” diye takılıyor bize. Yeniden yola çıkmayı beklerken, seçim çalışmalarına katılmanın yanı sıra Erkan Baş’ın seçim aracını kullanan “en az 25 yıllık yoldaşı” Yusuf Yılmaz’la sohbet ediyoruz. Erkan Baş’la birlikte direnişteki Üçüncü Havalimanı işçilerinin haklarını aramaya gittiğinde tutuklanıp üç ay Silivri’de kalmış.
“Silivri soğuk mu?” diye takılıyorum. “Hücreler iyi ısınıyor da avlu çok soğuk oluyor hakikaten kışın” diyor. Yusuf Yılmaz’ın mücadele azminde herhangi bir azalma olmadığını söylememe bile gerek yok sanıyorum.
Yeniden yollara düşüyoruz bu kez istikamet, Atakent’te bir kafe. Bir anda çevremiz doluyor. Lise öğrencilerinden mühendislere pek çok kişi Erkan Baş’la sohbet etmek istiyor. Partinin merkez yöneticilerinden Rıdvan Çöpürkaya bu mahallede oturuyor ve mahallede onun önderliğinde ciddi bir TİP çalışması yapılmış. 7 ila 9 bin arası oy bekliyoruz mahalleden diyor Rıdvan.
Erkan Baş’la çekilen toplu fotoğrafın ardından yine yollardayız. Saat 23.00’e yaklaşıyor artık Genel Merkez’e dönüyoruz. Yolda bu defa Emek Özgürlük İttifakı’ndan yoldaşı EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz’le sohbet ediyor Erkan Baş. EMEP’in adayları Yeşil Sol Parti listelerinden seçime giriyor. İki genel başkan son siyasi değerlendirmelerini yapıp birbirilerine başarı dileklerinde bulunuyor.
Erkan Baş’ın bir gününü izlemekle bile ben yorgunluktan bitap düşmüş halde eve dönüyorum. Bu tempoyla 45 günü (üstelik önemli bir kısmı şehir dışında) geçiren Baş’ın insanüstü temposuna şaşırmadan edemiyorum.
Dokuz yıl önce konmuş bir hedef
Erkan Baş’la ilk kez 2011’de BirGün için röportaj yapmıştım. Türkiye’nin genç genel başkanı olarak üstlendiği TKP Genel Başkanlığı görevini yeni bırakmış, TKP MK Üyesi ve Parti Sözcüsü olarak BirGün okurlarına seslenmişti. (Ne yazık ki bu röportaj BirGün arşivlerinde bulunmuyor.) İkinci röportajımız Erkan Baş’ın TKP’den ayrılıp HTKP’yi kurduğu 2014 yılına ait. İleri Haber için yaptığım bu röportajın iki bölümüne şuradan ve buradan ulaşabilirsiniz.
2014’teki bu röportajda Erkan Baş, önceki partisi TKP’den farklı bir yola girme gerekçelerini açıklarken şu sözleri kullanıyordu. Dokuz yıl içinde bu hedeflere ne denli ulaşıldığının değerlendirilmesi artık ileride sosyalist hareketin tarihini yazacak olanlara havale:
Biz ayrışma sürecinde yaptığımız tartışmalarda, Türkiye'de sosyalizmin milyonlara ulaşabileceği bir evreyi tarif ediyorduk. 'Halkın partisi' olmak gerekir diye bir iddia taşıyorduk. Parti’nin yüzünü ve çalışmalarını daha fazla emekçi halka dönmesi gerektiğini, bu alanda eksiklerimiz olduğunu da söylüyorduk. Bir de Türkiye'de sosyalizmin var olma kavgası verdiği bir dönemi bitirdiğimizi, sosyalizmin milyonlar için bir seçenek haline geleceği bir Türkiye'yi yaşayacağımızı düşünüyoruz, bu iddiayla yola çıkıyoruz.
© The Independentturkish