Barış maliyetlidir, çünkü barış iradesi savaş bütçesinden çok daha pahalıdır.
Çatışmaların çözümü ve savaşların bitirilmesi için harcandığını gördüğümüz bütün çaba kolektif bir çabadır ve cesur olan zili çalandır.
Suudi Arabistan, bölgemizi bir çatışma ve mücadele alanı haline getiren çetrefilli ikilemleri çözmenin yolunun ne kadar maliyetli olursa olsun bölgede barıştan geçtiğine karar verdiğinde, oyunun kurallarını değiştiren şaşırtıcı adımlar attı.
Riyad ile Tahran arasındaki ihtilaf tarihsel ve öncelikle ideolojiktir, ideoloji de barışın açık düşmanı olduğu için bu ihtilafı hiçbir şey çözemez.
Ancak Riyad bu noktada, menfaat ve yarar sağlamak için anlaşmazlığın üzerinden atlamaya yoğunlaştı.
Tahran da gökten düşecek ve ekonomik koşullarındaki ciddi bozulmadan onu kurtaracak bir çözüme şiddetle ihtiyaç duyuyordu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
İran ile gergin ilişkilerin birden fazla Arap başkentine sıçrayan çatışmalara yol açtığına şüphe yok. Bu başkentler Sana, Şam, Bağdat ve Beyrut'tu. Hatta neredeyse Manama'ya da dokunacaktı.
Arap dünyasındaki tablo Tahran'daki rejimin uygulamalarından dolayı acı verici ama rejim bile bu çatışmalardan bitkin ve yaralı olarak çıktı.
Bu nedenle Çin arabuluculuğu, Riyad ile Tahran arasındaki anlaşmazlığı çözmek için değil, çıkarların son on yıllarda yaşananların üstünde tutulması için geldi.
Riyad ve Tahran da dünyada siyasi ve ekonomik ağırlığı olan ortak bir dost ülkeden gelen arabuluculuğu kabul etti.
İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden beri bölgenin sorunu sadece İran ve İsrail'in saldırganlıkları değildi, Saddam Hüseyin ve Abdunnasır gibi Arap politikacıların genişleme emelleri de bir sorundu.
Bunun sonucunda bütün çatışmalar, genişleme açgözlülüğü ve niyetiyle komşuya hırsız gözüyle bakmakla bağlantılı hale geldi.
Bölgenin bugün yaşadığı yeni ruh hali, uzlaşma ve kopan ilişkilerin yeniden kurulmasından bahsediyor. Bunlar daha önce hiç duymadığımız ifadeler.
Bu atmosferdeki olumlu husus, herkesin adeta kimin barış çağrısı yapmaya başlayacağını bekliyor gibi görünmesiydi.
Kibirlenmeyelim veya itiraz etmeyelim, bölgedeki tüm ülkelerin barışçıl çözümler için onlara fırsatlar sunacak birine ihtiyaçları vardı.
Belki de dünyanın karar alıcı başkentlerinin beklemediği sürpriz, Suudi Arabistan'ın yaptırımlar altındaki İran ile yakınlaşmasıydı. İsrail bu yakınlaşma karşısında şokta.
Riyad'ın Washington'a dikte ettiği şartları gereğince, İsrail'in de Suudi Arabistan'dan bu yakınlaşmayı beklediği söyleniyor ama sonrasında gelen Çin arabuluculuğu onu şaşırttı.
Ancak gerçekçi olalım, "Hizbullah", "Hamas" veya "İslami Cihat"ın direnişi hakkında ne söylenirse söylensin, İran'ın gerçek mücadelesi İsrail'e karşı değildi.
Hepsi bir arada öldürme, yerinden etme ve yıkım açısından Suriye ve Yemen'de yaşananlarla karşılaştırılamaz.
Bu yüzden Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın her yöndeki yoğun çabalarını, Yemen'de güvenlik ve istikrarın sağlanması, Suriye'nin Arap Birliği'ndeki koltuğuna dönmesi ve 2007'den beri rakip Filistinli liderlerin yeniden birleşmesi için arabulucu olarak Arap evini yeniden düzenleme gayretini görüyoruz.
Geçmişte olanlar tarih tarafından yazılmıştır ve tüm ahlaki sonuçlarıyla birlikte değişmeyecektir.
Ama bugün iki seçeneğimiz var; şiddetin ve kanın devam etmesi ya da tüm tarafların taviz vermesini gerektiren barış iradesinin gösterilmesi.
Suudi Arabistan'ın kendi sınırlarındaki bir sorunu çözeceği için barışın onun lehine olduğu söylenebilir ama Suriye ve Filistinliler arasındaki bölünme ikilemini çözme arayışının sınırlarla hiçbir ilgisi yok.
Adil olmak gerekirse Suudi Arabistan büyük bir ekonomik dönüşüm içinde ve hızlı bir büyüme dönemi yaşıyor. Yemen sorunuyla ve çeşitli ateşkeslerle yıllarca birlikte yaşayabilir.
Ancak Riyad'ın oluşan çatlakları kapatmaya yönelik amansız çabasının temelinde, yaralı ülkelerin ekonomik ve sosyal olarak ayağa kalkması için sağlam bir zemin oluşturacak, herkese iyilik ve barışı yayma ilkesi yatıyor.
Nüfuz elde etme hırsıyla başka bir ülkenin iç işlerine burnunu sokan her ülkeye, hırsları felaket getirdi.
Ama bugün Riyad, trene atlamaları için herkese elini uzatıyor. Riyad tek başına bölgedeki tüm anlaşmazlıkları çözebilir mi?
Yoğun hareketlenmelerinin Yemen ile başlayan şaşırtıcı ve hızlı sonuçlar verdiğine şüphe yok.
Bu, Krallığın bildiğimiz siyasi ve ekonomik ağırlığından kaynaklanıyor, ancak barış ortak bir faktördür. ABD bile hegemonyasına rağmen onu istemeyen ülkelere barış getiremez.
Rus yazar Tolstoy, "Bir insan mahvolmak istemeyen bir insanı kurtarabilir, ama bir insanın doğası kurtuluşunu cehennemde görecek kadar bozulmuşsa, ne yapılabilir?" der.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia