Geçen hafta Türkiye uzun zamandır unuttuğu bir yasağı tekrar hatırladı: Kitap yasağı.
Türkiye'nin, dünya dillerine de çevrilen iki önemli yazarının yıllar önce yazdıkları kitaplar hakkında poşete girme ve toplatma kararı çıktı.
Bu yazarlardan biri Türkiye polisiye yazınının en önemli ismi olan Ahmet Ümit.
Ahmet Ümit'in ilk olarak 2007'de yayımlanan "Başkomiser Nevzat Tapınak Fahişeleri" adlı çizgi romanı sansürlendi ve poşete girdi.
Sansür gerekçesinde kitabın içerisinde yer alan bazı ifade, tasvir ve görsellerin 18 yaşından küçüklerin ruh sağlığını bozacağı iddia edildi.
Ahmet Ümit'e bir toplantı nedeniyle gittiği İspanya'da ulaştık ve neredeyse 15 yıl önce yayımlanan kitabının şimdi sansürlenmesi hakkındaki fikrini sorduk. İşte yanıtı:
Saçma sapan bir karar, bir kere bu kitap çocuklar için yazılan bir kitap değil. Yetişkinler için yazılmış ve İsmail Gülgeç tarafından da çizilmiş bir kitap.
"Türkiye adına bir utanç"
Kitabının sansürlenmesini, seçim sürecine bağlayan Ahmet Ümit "Bence iktidar kaybedeceğinden korkuyor. Kaybetmekten korktuğu için de yeniden o birtakım dinci gruplara taviz vermek istiyor. Onlara göz kırpmak istiyor. Ayrıca muhalif sanatçılara da göz dağı vermek istiyor, başka bir anlamı olamaz" dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
Sonuçta bu bir sanat ve hayal gücünü engellemeye çalışıyorlar, hayal kurmamızı istemiyorlar. Bunun anlamı tek sesi hâkim kılmak, tek partiyi hâkim kılmak. Bunun dışında farklı bir ses çıkmasını istemiyorlar. Kendi düşüncelerinin dışındaki seslere, renklere, görüşlere, düşüncelere karşı çıkıyorlar ve ülke de bu yüzden batıyor. Yani 20 yılın sonunda geldiğimiz yer, ekonomideki bu korkunç durum, insanımızın bölünmüş olması, ülkenin her gün geriye gidiyor olmasının nedeni de bu tek seslilik. O yüzden son derece yanlış, son derece tehlikeli ve aynı zamanda utanç verici bir şey.
1980 darbesi sonrası oluşturulan Muzır Kurulu'nu hatırlattığımız Ahmet Ümit, yaşanan sansürün benzer bir uygulama olduğunu belirtti:
Tam olarak öyle, çünkü kitabın satışı bitti, baskısı bitti. Aynen 12 Eylül günü baskı dönemlerini hatırlatıyor. Ben şu anda İspanya'dayım. Madrid'de bir toplantıya katıldım. Herkes bana yasağı soruyor. Bu ülkem adına da utanç verici bir şey. Türkiye'de hâlâ kitap yasaklanıyor, kitaplar poşete giriyor mu diye soruyor insanlar. Keza Yavuz'un (Ekinci) kitabında olduğu gibi kitapların yasaklanması, yargılanması, Ahmet Telli de olduğu gibi yazarların yargılanması son derece utandırıcı.
Yazarlarına böyle davranan bir ülkeye, bir devlete kimsenin saygı duymayacağını belirten Ahmet Ümit; "Ekonomik olarak kimse buraya gelip yatırım yapmak istemez, çünkü hukukun üstünlüğünün olmadığı bir yerde hiçbir şey olmaz. Ama asıl yargıladıkları biz değiliz, ülkemizin tüm insanları" dedi.
Ahmet Ümit: Şaşırmadım
Sansür kararının kendisini çok da şaşırtmadığını söyleyen Ümit, şöyle konuştu:
Şaşırmadım artık bu ülkede şaşırmıyoruz. Ben 63 yaşındayım. 12 Mart'ı gördüm, 12 Eylül'ü gördüm. 12 Mart'ta çok küçüktüm, abimi tutukladılar. 12 Eylül'de yer altında diktatörlüğe karşı mücadele eden gençlerin arasında savaştım. 12 Eylül öncesindeki o zor şartları gördüm.
Kendilerine Müslüman demokrat diyen bir partinin giderek totaliterleştiğini gördüm. Şaşırmak değil; bence mücadele etmek, boyun eğmemek, hayır demek, kabul etmemek önemli. Önümüzde bir seçim var. Buna yoğunlaşmak lazım ve bu seçimde gerçekten de daha özgür, daha demokratik, daha adil bir Türkiye'nin yolunu açmak lazım. Yapılacak şey bu.
Ahmet Ümit; bu dönemin polisiyesi nasıl olur şeklindeki sorumuza ise şu yanıtı veriyor ve yanıtının arasında yeni projesine dair ipuçlarını da gizlemiyor:
Bu dönemden muhteşem bir polisiye çıkar. Çünkü aslında bütün bu gördüklerimizin arkasında başka bir şeyler olduğu muhakkak. Sermaye el değiştirdi ve devlet eliyle zenginleşen pek çok insan var, yeni burjuvalar çıktı, bunun arkasında birtakım yasa dışı şeyler elbette ki var. Türkiye eskiden uyuşturucu açısından geçiş bölgesiydi, şu anda Türkiye ne yazık ki uyuşturucu açısından hedef ülke haline geldi. Çocuklarımız zehirleniyor, okulların önünde uyuşturucular satılıyor. O nedenle çok enteresan bir polisiye çıkar. Biraz beklemek lazım. Yazılacak. Bir değil belki birkaç roman çıkar.
"Başkomiser Nevzat, Emniyet teşkilatına önerimdir"
Ahmet Ümit'e kahramanı Başkomiser Nevzat'ı hatırlatarak, Lice'de geçtiğimiz günlerde 14 yaşındaki çocuğa yapılan işkence vakasını sorduğumda ise, şöyle bir polis profili tarif etti:
Başkomiser Nevzat, benim Türk emniyet teşkilatına öneririm. Yani 'halkın polisiyiz' diye afişler asılıyor ya işte gerçekten halkın polis olmak istiyorsanız, baş komiser Nevzat gibi davranmanız lazım. Çünkü baş komiser Nevzat hukuka çok bağlı bir polis ama daha da önemlisi vicdanlı bir polis; yani gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım, iktidarın yanında dururum diyen değil, aksine, vicdanıyla halkın hizmetinde olan, suçluları bulurken de hukuktan yararlanan, bilimden yararlanan bir polis.
İktidarlar çoğu zaman polisi kendi erkini sürdürmek için kullanır. Mesela darbe dönemlerinde bakın darbecilerin pek çoğu yargılanmadı ama o dönem işkence yapan polislerin pek çoğu yargılandı, hapse girdi. Dolayısıyla demokratik bir ülke en çok polislerin işine gelir. Çünkü onlar kimsenin etkisinde kalmadan ve vicdanlarıyla görevlerini yerine getirebilirler.
Ahmet Ümit'e son olarak kitap sansürü konusunda okurlara düşen sorumluluğu sorduğumda, bu konuda okurlarına minnet duyduğunu, çünkü alınan 'poşete girme' kararının büyük bir tepkiyle karşılandığını söyledi:
Okurlarım sosyal medyada inanılmaz bir tepki gösterdi ve bu tepki kitabı almaya yöneldi. Resimli roman okumam diyenler bile gidip almaya başladılar. Okurlarımızın bize sahip çıkması çok önemli. Ben bunu gördüm, çok teşekkür ederim.
Ahmet Ümit, benzer sansür girişimlerinin ise özellikle Avrupa ile ilişkiler düşünüldüğünde sürmeyeceğine inanıyor:
Çünkü hukuktan uzaklaşırsınız, bu ekonomiyi düzeltme şansınız yok. Dışarıdaki yatırımcının Türkiye'ye gelip iş yapmasını istiyorsanız, hukuku egemen kılmamız lazım, bu şekilde gitmesi mümkün değil. Seçimi kazansın ya da kazanmasın, sürmesi mümkün değil. Ya hukuk hukuka bağlı bir devlet vardır ya da yoktur, o devlet de çökmeye mahkumdur. Dünyanın her yerinde bu böyle oldu.
"Roman kahramanlarımı da tutuklayın"
Yavuz Ekinci'nin 2014'de yayınlanan "Rüyası Bölünenler" adlı romanı geçtiğimiz günlerde İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından "PKK propagandası" yaptığı iddiasıyla toplatıldı.
Toplatma kararı sonrası bir açıklama yapan Ekinci, kararın "kurgu evrenine" yönelik olduğunu belirterek "Gücünüz yetiyorsa romanımın kahramanlarını tutuklayın" dedi.
Independent Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Yavuz Ekinci kitabın çıkış tarihine değil, olayın kendisine dikkat edilmesi gerektiğini belirterek, kararın kendisini şaşırttığını itiraf etti:
Üzerinden yıllar geçmiş. Benim dahi birçok şeyini unuttuğum kitaplarımdan biridir. Çünkü bir kitap bittikten sonra onu bir şekilde unutuyorsun. Şu ana kadar hiçbir kitabım böyle bir şeyle karşılaşmadı, sadece 2012'de tweetlerimden açılan bir davam vardı, 1 yıl 6 ay hapis cezası aldım, ceza ertelendi.
"'Rüyası Bölünenler' bir yol ve yolculuk hikayesi"
Yavuz Ekinci'ye bilmeyenler-henüz okumayanlar için "Rüyası Bölünenler"i biraz hatırlatmasını istediğimizde, şu bilgileri verdi:
Benim ana kahramanım yıllar önce Batman'dan Almanya'ya giden siyasi bir mülteci. Orada da tutunamayan biri. Küçük kardeşi gerillaya katılıyor ve babası bundan onu sorumlu tutuyor, ağabeyi suçluyor, oğluyla konuşmuyor. Ağabey de sabahtan akşama kadar televizyon ekranının karşısında Med TV'yi izliyor ve bir gün kardeşinin izini bulmak için yola çıkıyor. Böyle bir yolculuk hikayesi.
Yavuz Ekinci toplatma kararının böyle bir döneme denk gelmesine dair ise şu yorumda bulundu:
Türkiye'de sürekli kitaplar toplatıldı, yasaklandı. Ancak Ali Şeritai'nin bir sözü vardır, 'Sizi rahatsız etmeye geldim' der. Sanatçının görevi rahatsız etmektir. Sonuçta ben bir romancıyım, gerçekleri yazan biri değilim, yazdığım bir kurgu. Öğrendiğim kadarıyla biri romanı okuyup CİMER'e şikayet etmiş ve sonrasında böyle bir süreç başlamış. Bana göre kitap toplatmak ya da kitap sansürlemek okura yönelik bir şeydir. Okurun okuma özgürlüğünü elinden almaktır. Sonuç olarak bu kitap başka dillere de çevriliyor, o dillerde okunacak ancak mahkeme Türkiye'deki okurun okuma özgürlüğünü elinden alıyor.
CİMER'e yapılan şikâyetin bütün 11 şehri yerle bir eden depremlerin ikinci günü yapıldığına da dikkat çeken Yavuz Ekinci; "Depremin ikinci günü yani yataklarımızda yatıyor olmaktan, yemek yemekten utandığımız zamanlarda yapılmış bu şikayet" dedi.
Karara ilişkin hukuki olarak itiraz yoluna gittiklerini de söyleyen Ekinci; kararın önümüzdeki haftalarda alınmasını beklediklerini söyledi.
© The Independentturkish