Komünistler de Erdoğan'ı destekliyor

Özgür Uyanık Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Geçen kasım ayı sonunda Küba Cumhuriyeti Devlet Başkanı Miguel Diaz-Canel Türkiye'yi ziyaret etti.

Diaz-Canel'in ziyareti, iki ülke arasında daha önce görülmemiş ölçüde yakınlaşma ile sonuçlandı.

Baştan ifade etmeliyim ki; Türkiye, Soğuk Savaş'ta Atlantik Bloğu "NATO"da konumlanmış olmasına rağmen Sovyet Bloğunda yer alan sosyalist Küba ile daima iyi ilişkilere sahip oldu.

Türkiye, ABD'nin Küba'ya yönelik ambargo siyasetine Birleşmiş Milletler'de hep karşı oy verdi.

Sovyet Birliği'nin Afganistan'ı işgal ettiği 1979'da Türkiye Küba'da ilk Büyükelçiliğini açtı.

1996'da Fidel Castro'nun Habitat Toplantısı vesilesiyle İstanbul'a gelişini saymazsak bu, Küba'dan devlet başkanı düzeyinde ilk resmi ziyaretti.
 

aa.jpg
Küba Cumhuriyeti Devlet Başkanı Miguel Diaz-Canel ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan / Fotoğraf: AA

 

2015'te Erdoğan'ın adaya gidişi de Fidel'in İstanbul ziyaretine benzer biçimde aslında fuar vesilesiyle gerçekleşmişti. 

Şu an gerçekleşen şey tüm bunların ötesinde bir yakınlaşmayı ifade ediyor.

Öyle ki Erdoğan 30 Aralık'ta Diaz-Canel'i arayıp Küba Devrimi'nin 64'üncü yıldönümünü bile kutladı. 

Ankara'da gerçekleşen buluşmada Küba ile Türkiye arasında turizm, tarım, hayvancılık, sağlık, eğitim, spor ve kültür alanında ikili anlaşmalar imzalandı.
 

Türkiye ile Küba arasında 6 anlaşma imzalandı AA.jpg
Türkiye ile Küba arasında 6 anlaşma imzalandı / Fotoğraf: AA

 

Daha da ilginci tek partili bir rejime sahip Küba yargısıyla Türk yargı sistemi arasında bağ kuruldu.

Küba Yüksek Halk Mahkemesi Başkanı, Türk Yargıtay'ını ziyaret etti. İki kurum arasında bilgi alışverişinde bulunuldu ve yargı kurumları arasında iletişim tesis edildi.

İkili ilişkiler daha önce bu düzeye hiç ulaşmamıştı. Ayrıca bu, Castro'lar sonrası 2 yıldır görevde bulunan ilk sivil devlet başkanı olan Miguel Diaz-Canel'in dış politikada elde ettiği ilk başarı olarak kaydedildi. 

Diaz-Canel, Erdoğan'ı resmi ziyaret için ülkesine davet ettiğini açıkladı.

Ancak dikkat çekici olan davetin belirli bir tarih verilmeden "Erdoğan'ın ajandası ne zaman uygunsa" yapılmış olması. 

Bu Küba'yı tanımayanlar için sadece bir jest gibi gelebilir. Ama tanıyanlar bilir ki bunun anlamı devlet başkanı düzeyinde Küba'nın kapılarının sonuna kadar Erdoğan'a açılması demektir.
 

aa3.jpg
Fotoğraf: AA

 

Tabi Diaz-Canel'in bu ifadelerini görünce bir zamanlar Küba'yla "teşvik-i mesaisi" olan biri olarak bazı anılarım canlandı…

Sadece şu kadarını söyleyebilirim ki Küba'yı yöneten Komünist Parti'nin Erdoğan'a bakış açısı 5 yıl önceye göre 180 derece farklılaşmış durumda.

Bugün Küba'nın Türkiye ile kurduğu yakınlık o zamanlar hayal bile edilemeyen bir şeydi.

Erdoğan o zamanlar Havana'da dünyanın en güvenilmez kişisiydi.

"15 Temmuz" sonrası "en üst düzey" Küba Komünist Parti yöneticisine "ABD'nin Erdoğan'la işi bitti" dediğimde yüzüme uzun uzun bakıp "Sen buna gerçekten inanıyor musun" diye sormuştu.

Hatta bazıları açık açık "Onu burada görmek istemiyoruz" bile diyordu.

"Güvenilmez" kişi durumuna düşme pahasına ısrarlı biçimde Küba'nın Türkiye'ye kapılarını açmasını savunuyordum. Fakat söylediklerim pek anlaşılmıyordu.

Açıkçası Kübalıların Türkiye hakkındaki bilgileri Ahmet Kaya'dan öteye geçmiyordu. (Ahmet Kaya ne alaka derseniz, o da Kübalı yöneticilerin Türkiye hakkındaki bilgilerinin Avrupa merkezli olmasından.)

Fakat sorunun bu olmadığını daha sonra anladım. Küba'nın Türkiye'ye yaklaşımındaki dogmatizmin kaynağının Havana değil Moskova olduğunu fark ettim.

Bu uzun bir konu ama kısaca açıklamam gerekirse: Küba'nın bugünkü sistemi Chelerin, Fidellerin 1959 Devrimi değil; pratikte 1962'de Sovyet nükleer füzelerinin adaya getirilmesine ve siyasal olarak da Küba Komünist Partisi'nin kurulduğu 1965 yılına dayanıyor.  

Bu tarihten sonra Küba, Sovyetler Birliği'nin "bazı açılardan özerk" bir uydusu gibiydi (bu özerklik biraz bölgesel konumundan ve büyük oranda Fidel Castro'nun karakterinden geliyordu).

Çok iyi kurgulanmış Sovyet idaresi altında şekillenen Küba rejimi, bir dönem Rusya ile ilişkileri kopsa da Putin'le beraber eski uyumunu yakalamakta zorlanmadı. 

Benim fark ettiğim şey bununla ilgiliydi. Küba, Sovyet döneminden gelen bir alışkanlıkla dışındaki dünyayı Latin Amerika (ABD uydusu olanlar ve olmayanlar), Kuzey Amerika (ABD, Kanada, İsrail), Avrupa ve Asya-Pasifik bölgelerine ayırıyordu.

(Angola savaşından sonra Afrika da Latin Amerika gibi bir "mücadele" sahasına dönüştü ama bu sadece 15 yıl sürdü.)

Şimdi burası önemli; Küba Komünist Partisi Merkez Komitesi'nin "Asya-Pasifik" masası Türkiye'ye bakmaktadır. Oysa Türkiye ne Asya'dadır ne de Pasifik'te.

Bu, Türkiye'nin Küba'nın ilgilenmediği bir dış dünyada görülmesi anlamına geliyor. 

Fakat esas manası ise Türkiye'nin Sovyet/Rus egemenlik alanında görülmesi demek oluyor.

Yani açıkçası Küba, Rusya'dan bağımsız biçimde Türkiye ile ilişki geliştiremez. Bu 1965'ten beri böyledir.

Bu yüzden Küba'nın Türkiye ve özel olarak Erdoğan'a bakışındaki değişikliğin kaynağı Moskova yani Putin'dir.
 

PL.jpg
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Küba Devlet Başkanı Miguel Diaz-Canel / Fotoğraf: PL

 

Putin bu süreci, 2017 Ekim'inde Maduro ile Erdoğan'ı buluşturarak başlatmıştı.

Diaz-Canel gibi, Maduro da önce Moskova'ya gelmiş oradan Ankara'ya geçmişti. 

İki Latin Amerika başkentinin Ankara ile bağlantı noktası Moskova'dır. 

Bununla beraber, Venezuela başkenti Karakas'a Küba başkenti Havana aktarmalı THY seferlerinin 15 Temmuz darbesinden 5 ay sonra başladığını da unutmayalım.

Yine de o dönemde Küba Komünist Partisi'nin Erdoğan'a yönelik bakışı halen olumlu değildi. 

Hatta Diaz-Canel'in Türkiye ziyaretinde Erdoğan dışında görüştüğü tek siyasi parti lideri olan Türkiye Komünist Partisi (TKP) Başkanı Kemal Okuyan, o tarihte Venezuela ile olan yakınlaşmayı eleştiriyordu.

Erdoğan'a yanaştığı için Maduro'yu eleştiren TKP başkanı şimdi aynısını yapan Diaz-Canel'le sımsıkı kucaklaşıyor. 

Ayrıca, Küba Komünist Partisi genel sekreteri de olan Diaz-Canel İstanbul'da DEİK toplantısında yatırımcılarla görüşmekten ve onları ülkesindeki fırsatlara davet etmekten de çekinmiyor.
 

afp.jpg
Fotoğraf: AFP

 

Aynı süreçte TKP'nin Türk bayrağı ve millilik vurgusunun güçlendiğini görüyoruz. 

Bu son gelişmelerle birlikte, bir zamanlar Latin Amerika'dan "Rojova"ya gidenlerin bazılarının uğrak yeri olan Havana da artık kapılarını bu "maceracılara" kapatmış oluyor.

Türkiye'de genel olarak sosyalist kesimlerin Ukrayna işgalinde Rusya'yı haklı gördüğü de düşünülürse, Küba ve Venezuelalılar gibi onların da Ankara'ya Moskova üzerinden bağlandığı varsayılabilir.

Rusya ile duygusal bağlara sahip bu sosyalist kesimlerin Suriye meselesinde Esad'la anlaşma noktasına gelen Erdoğan'la geçmişe göre daha az problemi var.

Bunu Türk siyasetindeki saflaşmada aldıkları pozisyondan da anlayabiliyoruz.

Sosyalistler/komünistler her ne kadar muhalif olsalar da kendilerini "Erdoğan karşıtı" olarak tanımlamakta pek hevesli değiller.

Oysa uzun süredir Türkiye'de siyaset sahnesi "Erdoğan ile ya da Erdoğansız" diye iki ana seçeneğe göre düzenlenmiş durumda. 

Sosyalist ve komünistler; Erdoğan'ı artık görmeye tahammül edemeyen, modern, laik, eğitimli ve İslamcılık karşıtı kesimlere dayanıyorlar.

Buna rağmen 'Erdoğan'ın karşısındaki en güçlü adaya destek vereceğiz' demiyorlar.

Aksine her sol cephe, kendi cumhurbaşkanı adayını çıkarmaktan yana tavrını koyuyor. 

"İkinci turda kimi destekleyeceksiniz" diye sorulduğunda ise "Onu da o zaman düşünürüz" cevabını veriyorlar.

Bu halde sosyalist oylar birinci turda "Erdoğan karşıtı cephenin adayına" gitmeyecek demektir.  

İkinci turda ise sosyalistlerin bir kısmının "ABD karşıtlığı ve Moskova'ya yakınlık" üzerinden Erdoğan'la buluşması sürpriz sayılmayacak. 

Ya da sosyalistler açısından Erdoğan'ın son dönemde büründüğü devletçi karakterin karşısındaki adaya baskın çıkabileceğini düşünebiliriz.

Zira muhalefetin IMF'ye ve "popülist olmayan" iktisat reçetelerine yakınlığı sosyalistlerin ana eleştiri noktasını oluşturuyor. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU