Tarihteki ilk ve en büyük siyahi köle isyanı bir İslam devletine karşıydı

Tarihteki ilk ve en büyük siyahi isyanı bir İslam devleti olan Abbasîlerde ortaya çıkmıştı. Köleler efendilerinin şehirlerini bir bir işgal etmiş ve tarihte eşine az rastlanır bir katliam yapmıştı

Kölelik insanoğlunun en büyük ayıplarından birisiydi.

Tarihte bu beladan en mağdur olanlar şüphesiz Çerkesler ve Afrikalı siyahilerdir.

Bugün dahi birçok Batı devletinde siyahilere yönelik önyargılar ve faşizan eğilimler devam etmektedir. 

Ayrıca, Afrikalı siyahi insanları ilk köleleştiren Avrupalı beyazlar değildi. Doğu medeniyetinin de tarihi bu ayıpla doludur. 

Nitekim 869 yılında başlayıp 883 yılına kadar devam eden "Büyük Zenci İsyanı" bunun en önemli sonuçlarından biridir. 

Bugün o büyük isyandan günümüze kalan ve kullandığımız bir deyim de vardır:

Bad'el harâb'ül-Basra


Siyahiler isyan edip kendilerini köleleştiren efendilerinin şehri olan Basra'yı yakmış ve oradaki beyazları bu kez kendi köleleri haline getirmişti.

Abbasi Halifesi'nin zayıf ve işe yaramaz kurtarma operasyonlarını eleştirmek için kullanılan "Basra harap olduktan sonra…" bugün dilimizde yaşayan bir deyim olarak varlığını koruyor. 
 

Zenc isyanı 1.png
Görsel: Kaceto

 

İsyanın başlaması ve lideri

Tarihteki "Büyük Zenci İsyanı"nın lideri Ali bin Muhammed esasen beyaz tenli bir Arap'tı.

Büyük tarihçi Taberi, onu şöyle anlatır: 

Anlatıldığına göre onun adı Ali  b. Muhammed b. Abdurrahim idi ve Abd-i Kays'e mensuptu. Annesi de Rey köylerinden Benü Esed b. Huzeyme'den Ali b. Rahip b. Muhammed b. Hâkim'in kızı Kurra'dır. Hişam b. Abdülmelik'e karşı isyan eden Zeyd b. Ali b. Hüseyin ile birlikte bu isyana katılan Kûfe halkından Muhammed b. Hakim'in torunuyum. İmam Zeyd öldürülünce atam da kaçıp Rey şehrine gitti, oradan da Verzenin diye bilinen köye gelerek orada yerleşti. derdi. Babasının babası olan Abdürrahim ise Kaysoğullarından birisi idi. Talekan'da doğmuş ve Irak'a gelmişti. Sind'li bir cariye satın almış, Ali'nin babası Muhammed ondan dünyaya gelmişti.

(Tarihu'Rusül ve'l-Mulük)


Ali bin Muhammed son derece sorunlu bir kişilikti. Gaipten sesler ve görüntüler aldığını imamete namzet gösterildiğini söylemesi gibi deli saçması iddiaları neticesinde Abbasililerin gadrine uğradı. Taberi onun imamet konusundaki hırsını da aktaracaktı:

Çölde gezdiğim günlerden birinde bana imamlığımın sabit olduğuna ve halk arasında kabule mahzar olacağıma (ünümün yayılacağına) dair bazı ayetler geldi. Bu ayetler içinde bana Kur'an'dan bazı sureler öğretildi. Bunları birden ve bir seferde hıfzettim. Bu sureler idi Sübhan, Kehf ve Sa'd sureleri…

(Tarihu'Rusül ve'l-Mulük)


Ali bin Muhammed içine cihan sığmayan bir tipti. Hedefine ulaşabilmek adına her türlü yalanı söyleyebilecek ve hileyi yapacak zalimliğe sahipti.

Devleti idare edenlerin yozlaştığını ve kendi köleleri olan Türklerin elinde oyuncak olduğunu düşünüyordu. Bu ahvali bir şiirinde dile getiriyordu:

Ey Amcamızın oğulları! 
Günlerce sönmeyecek veya söndürülmesi geç olacak fitne ve kargaşa ateşini yakmayın. 

Ey Amcamızın oğulları! 
Biz ve siz parmak uçları gibi eşit durumdayız. Her iki tarafı da ayakta tutan ve birbirine bağlayan aralarındaki akitlerdir. 

Ey amcamızın oğulları! 
Siz Türkleri işlerimizin (başına) getirdiniz. 
Halbuki biz eskiden beri idarenin esasi ve direği idik. 
Niçin Acem Türkler feyzlerimizi dağıtsın ve biz de şehirlerde bu duruma seyirci kalalım. 

Ben yemin ederim ki, bu durumu düzeltene kadar saf ve temiz suyu tatmayacağım. 
Eğer bundan tat almaya kalkarsam, o zaman ölümden kurtaracak az, yeterli bir azığa sahip olacağım veya yeterli gelmeyerek ölüp yok olacağım.


Ali bin Muhammed tek çareyi Abbasi yönetimini yıkarak Türkleri İslam topraklarından kovmayı ya da mümkünse köleleştirmekte görmüştü; fakat bunu yapabilmesi için bir orduya ve onu takip edecek bir halka ihtiyacı vardı.

Bugünkü Irak coğrafyasında bulunan bölgeye; çiftçilik, amelelik ve hamallık yapması için on binlerce siyahi köle getirilmişti. Onlara genel olarak "zenci" deniliyordu.

Türk, Kürt ve Çerkes beyaz kölelerin aksine siyahi köleler, yani zenciler insandan daha aşağı görülüyordu.

"Zenci" tabiri "zenc" kelimesinden gelip "susuzluktan bağırsakları kabız olup, yemek içmekten kalmak" anlamına geliyordu.

Bu kelimenin Farsçadaki kökü ise "zang" olup kir ve pasak anlamına geliyordu.

İki kavram da siyahilerin bedbaht hayatını gayet iyi temsil ediyordu ve bu koşullarda yaşayan siyahi Afrikalı insanlara genel anlamda "zenci" deniliyordu.

İsyanın adı da kaynaklarda "Büyük Zenc İsyanı" veya "Büyük Zenci İsyanı" olarak geçmesi münasebetiyle biz de bu kavramı terimsel anlamda kullandık.
 

Zenc isyanı 2.jpg
Görsel: Wikipedia

 

Bahriye Üçok, Büyük Zenci İsyanında Türklerin oynadığı rolü şu sözlerle belirtir:

Halife Mu'tez tahta geçişini kendilerine borçlu olduğu Türklerin nüfuzunu kırmak için Afrika'dan Zenciler getirtip, bunlardan oluşan yeni bir muhafız birliği ile Türklere karşı istemişti.


Esasen bu bir neden olarak kabul edilse de asıl gerekçe olarak kesinlikle gösterilemez.

Siyahileri Afrika'dan Irak bölgesine getiren; Emevi ve Abbasilerin tek amacı çorak ve tuzlu toprakları temizletecek büyük bir nüfusa ihtiyaç duymasıydı.

Siyahiler hem itaatkâr hem de son derece güçlü bedene sahip kimselerdi. Araplar bu işi Türklere ya da diğer köle halklara yaptırmazlardı; ancak siyahiler; hastalık, açlık ve ölümle dolu bu görevi yapıp efendilerini son derece zengin edebilirlerdi.

Nitekim Basralılar on binlerce siyahiyi Afrika kıyılarından getirip Tuz tarlalarında acımasızca çalıştırdı. 

Hayvandan daha aşağı görülen ve hayatları hiç de önemsenmeyen büyük halk, Ali bin Muhammed'in dikkatini çekti.

Siyahiler hem güçlü hem de cesur kimselerdi; ama belki de en önemlisi kalplerinin içi Basralı efendilerine karşı büyük öfke ateşi ile doluydu. 

Ulebi, Basra'daki bu sosyolojik kırılmayı şu sözlerle tespit eder:

Basra ve çevresinde ölü, hiçbir ise yaramayan çorak ve tuzlu araziler vardı. Kim temizleyip isliyorsa onun oluyordu. Bu ikta arazilerinden ihmal edilmiş ve ölü araziler, halifeler tarafından zenginlere ıslah edilsin ve ziraat yapılsın diye ikta verilirdi. Ziraatın gittikçe yayılması ve genişlemesi buralarda çalışacak yeni köle ve yarı hür çiftçilerin getirilmesi neticesini doğurdu. Özellikle de Güney Irak Bölgesi'nde sadece köylülerin üstesinden geleceği bir iş değildi. Buralardaki verimsiz, çorak ve tuzlu araziyi ıslah ederek tarıma elverişli duruma getirmek için Basra dihkanlarından bin kişi ortaya çıktı. İkta sahibi dihkanlar bu işi en iyi şekilde yapacak üretim araçları araştırdılar. Sonunda çözüm olarak Doğu Afrika'nın Zencilerini buldular. Onlardan korkunç sayılarda getirdiler. Ama Basra bölgesini de faciaya dönüştürdüler.

(Sevretü'z-Zenc ve Kaidüha Ali b. Muhammed)
 

 

Kendisini "Emirü'l-Müminin" ilan eden Ali bin Muhammed kısa süre içerisinde sayıları on binleri bulan büyük bir siyahlar ordusu kurdu. 

Kölelere özgürlük vadeden Muhammed hutbelerini kölelerin diline tercüme ettirir ve onların kendilerini değerli hissetmelerini sağlar.

Abbasi orduları kölelerini tahakküm altında tutmak için savaşırken; Muhammed'in yanındaki siyahiler özgürlükleri için savaşır.

Büyük bir motivasyon ve cesarete sahip olan siyahiler Abbasi şehirlerini tek tek fetheder ve Basra kapısına kadar dayanır; ama bu ilk denemede başarılı olamazlar.

Eski kölelerini Basra kuşatmasında durduran Abbasiler, bundan cesaret alarak karşı hücuma geçer.

Sonuç tam bir hezimet olur. Köleler efendilerini surların dışında tamamen kırar ve Basra'ya tekrar yürür. 
 

 

Basralılar; kölelerinin kuşatmasını ciddiye almaz ve zayıf birliklerle kolayca mağlup edeceğini düşünür; ama sonuç böyle olmaz.

Siyahilerden oluşan eski köle ordusu efendilerinin şehrinin savunmasını yararak şehre girmeyi başarır.

Übülle, Abadan gibi ticaret şehirlerinden sonra Abbasi devletinin kalbi konumunda bulunan Basra şehri kölelerin eline geçer.

Bazı kaynaklar abartarak 300 bin; daha gerçekçi yaklaşan kaynaklarsa en az 40 bin Basralının hunharca katledildiğini ve şehrin günlerce yakılıp yağmalandığını söyler. 

Siyahi köleler adeta Moğolların Bağdat yağmasını prova etmişler ve tüm Abbasi ülkesinin şoka girmesine neden olmuşlardı.

Bu isyandan en kazançlı çıkan şüphesiz Türklerdi, Abbasi ordusu zenci kölelerinin karşısında tarumar olmasıyla devletin kontrolü iyiden iyiye Türklerin eline geçmişti. 
 

 

Ali bin Muhammed ise Basra'da nasıl bir zalim olduğunu herkese göstermişti. Eman vererek dışarı çıkardığı halkı kılıçtan geçirmiş ve şehirde bulunan kendi akrabalarına dahi acımamıştı. 

İbn'r-Rumi katliamı şu beyitlerle anlatır:

Basra halkı, çocukların saçlarını ağarttığı bir korku gördüler. 
Zira Zenciler sağdan, soldan, arkadan, önden ateşleriyle onlara saldırdılar. 
Suyu içenlerin ve yemeği yiyenlerin boğazlarında bırakarak yutturmadılar. 
Onlar sakınan ve kurtuluş arayanları kılıçlarıyla öldürdüler. 
Birçok kardeş kardeşinin yere düştüğünü gördü. 
Birçok baba sevgili oğullarının kılıçla vurulduğunu müşahede etti. 
Feda edilecek nice insanlar korumasız aileleri tarafından teslim edildi. 
Süt emen nice çocuklar kılıç uçlarıyla sütten kesildiler. 
Allah'ın mührüyle bakire olan nice genç kızların ırzlarına açık açık geçildi. 
Nice masum kızları esir alıp yüzlerini açıp örtüsüz bıraktılar. 
Esirleri davarlar gibi önlerine katıp götürdüler. 
Sürü halinde esirlerin yüzleri ve ayakları kanlar içinde 
Zenciler arasında paylaşılacaklarını göreceğini kim tahmin ederdi? 
Bir zamanlar kendilerine cariye ve uşaklar hizmet ederken, 
Kendilerinin esir statüsüne düşüp cariye edineceklerini kim görecekti? 
Zencilerin yaptıklarını hatırladığım zaman yüreğim yanar.


Yaklaşık 15 yıl süren bir isyanın sonunda Ali bin Mesut yakalanarak kellesi kopartılmıştı; ama Basra yandıktan sonra…

Tarihteki ilk ve en büyük siyahi isyanı bir İslam devleti olan Abbasîlerde ortaya çıkmıştı. Köleler efendilerinin şehirlerini bir bir işgal etmiş ve tarihte eşine az rastlanır bir katliam yapmıştı.

Bu büyük isyan ve katliamın arkasında ise Türk düşmanlığı ile adeta yanıp tutuşan Ali bin Muhammed isimli bir beyaz tenli Arap vardı; ama günün sonunda bu isyan en çok Türklerin işine yaramıştı.

 

 

*Daha ayrıntılı bir okuma için Taberi'nin Tarihu'Rusül ve'l-Mulük'ü ve Mustafa Demirci'nin "Siyah Öfke" eserlerinden yararlanabilir.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU