İmralı’da tutulan Abdullah Öcalan’ın PKK’ya yaptığı silahları bırakma çağrısı, Türkiye’nin en önemli tartışma konusu olmaya devam ediyor. Öcalan’ın çağrısına başta hükümet kanadı ve Meclis’te temsil edilen partilerden değerlendirmeler gelirken; DEM Parti içinde ve dışında yer alan Türkiye solu da çağrıya dair açıklamalar yaptı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Parti ve örgütlerin açıklamalarına geçmeden önce; Öcalan’ın DEM Parti İmralı Heyeti aracılığıyla yaptığı çağrıyı canlı izleyen bir sol parti liderinin salon çıkışında kendi arkadaşlarına yaptığı “Adam daha ne desin, bir adım sonrası AKP’ye katılalım diyecek” notunu düşelim.
Perinçek: Öcalan bizim tarafımıza geçti
Öcalan’ın açıklamasına en büyük ve şaşırtıcı destek Vatan Partisi lideri Doğu Perinçek’ten geldi. Perinçek daha önce Bahçeli’nin çağrısını sert dille eleştirirken, Öcalan’ın çağrısını “Öcalan bizim tarafımıza geçti, Türkiye’nin tarafına geçti. Bizim tarafımıza geçmiş bir adama kin tutmak falan yanlış. Esas tehdit Öcalan’ın serbest bırakılması değil, Suriye’deki oluşum. Kürt halkının da %1-2’si dışında hepsi bu çağrıyı destekliyor” diye yorumlayarak, destek verdi.
Sol Parti: İktidardan demokrasi beklenemez
DEM Parti’nin bileşenleri arasında yer almayan Sol Parti ise; çağrıyı olumlu bulsa da iktidarın bu gelişmeyi kendi ‘baskıcı rejimini sürdürmek için’ fırsata çevireceği iddiasında bulundu. Sol Parti’nin resmi hesabından yapılan açıklamada, iktidardan demokrasi beklenemeyeceği kaydedildi. Açıklamanın tamamı şöyle:
Partimiz uzun yıllardır ülkemizi bir savaş ve şiddet ortamına sürükleyen politikalara karşı Kürt sorununda bir arada yaşam temelinde demokratik ve barışçıl çözümden yana olmuştur. Son yaşanan gelişmeleri bu yönüyle olumlu buluyoruz. Buna karşı bu konudaki gelişmelerin iktidar tarafından kendi baskıcı rejimini sürdürmek için bir fırsata çevirmeye çalışılacağı görülüyor. Muhalefet güçleri bu gerici rejimin bütün ülkenin geleceğine el koyma girişimlerine karşı durmalıdır.
Toplumun her kesimini susturmaya, muhalefeti yargı operasyonları ve yasaklarla etkisizleştirmeye, yerel yönetimlere kayyumlarla ele geçirmeye çalıştığı baskılar ortadayken bu iktidardan demokrasi beklenmeyeceği açıktır. Haklarımızı ve geleceğimizi kazanmanın, Kürt, Türk, Alevi, Sünni bütün emekçi halklar olarak esas kurtuluşumuzun, özgürlüğümüzün yolu tek adam rejimine karşı birlikte mücadele etmekten geçecektir. Bu yolda, hep beraber mücadeleye…
Emek Partisi: Sadece sözlü açıklamaların karşılığı olmayacak
DEM Parti listelerinden seçilen ve daha sonra kendi partisine geçen iki milletvekili bulunan Emek Partisi ise; çağrının bir fırsat ve önemli bir eşik olduğu vurgulandı. Emek Partisi açıklamasında Öcalan’ın açıklamaları genel olarak olumlu bulunurken, AK Parti’nin ‘bekle gör’ taktiği izleyeceğine dikkat çekildi ve iktidara “Kürt halkının temsilciler ile oturup konuşma, tüm toplum kesimlerinin sürece katılmasını sağlayacak adımları atma” çağrısı yapıldı.
Emek Partisi’nin açıklaması tam metni ise şu ifadelerle yayınlandı:
Ülkede demokrasi, bölgede barış talebini yükseltmeye devam edeceğiz! Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü, çatışmaların son bulması, demokratik bir ülkede eşit koşullarda yaşam talebi yakıcılığını devam ettirmektedir. Abdullah Öcalan’ın İmralı'dan örgütüne yapmış olduğu “kongre toplama, silah bırakma ve kendini feshetme” çağrısının Kürt sorununu çözüm sürecinde yeni bir eşik olduğu açıktır. On yıllardır süren çatışmaların sona ermesi, sürecin demokratik tartışma zemininde ele alınması ve demokratik yollardan çözülmesi için bir fırsattır.
Mücadelenin demokratik bir ortamda ve zeminde verilmesi, tartışmaların önünün açılması açısından önemlidir. Kürt sorunu bölgede geniş̧ bir alanı etkileyen ve son Kürt isyanı olarak tanımlanan bir hareketin silahları bırakma çağrısı elbette pek çok alanda yansımaları kaçınılmaz olacaktır. Hem Türkiye coğrafyasında hem Ortadoğu'da etkileri görülecektir.
Başta Kürt işçi ve emekçileri olmak üzere Kürt halkının anadil, eşit haklar temelinde mücadelesi devam edecektir. Ve esasen sorunun kaynağı ulus olmaktan kaynaklı haklarını tanınmaması olduğu, bu hakkın tanınması mücadelesi devam edecektir. Kürt halkının eşitlik ve demokrasi talebi, özgürlük mücadelesi devam edecektir.
Yapılan çağrının Türk ve Kürt işçilerinin ortak mücadelesinin önünü de engel olan çatışmalı ortamın son bulması elbette önemli bir gelişmedir. Yapılan çağrıya iktidar kanadından Efkan Ala’nın yapmış olduğu açıklamaya bakılırsa "bekle gör" taktiği izleyecekleri yönündedir. Bu tutum doğru bir tutum değildir. İktidar bu sorunun gerçekten çözümünü istiyorsa yapacağı şeyler açık ve nettir, bilinmez şeyler değildir. Öncelikle Kürt halkının temsilciler ile oturup konuşmak, tüm toplum kesimlerinin sürece katılmasını sağlayacak adımları atmak, bu sürecin barışla, çözümle sonuçlanacağı koşulları oluşturmak zorundadır. Sorunun çözümü için gerekli yasal düzenlemeleri yapacak, cezaevinde adeta rehin tuttuğu binlerce siyasetçiyi bırakacak düzenlemeleri yapmalı, genel bir siyasi affın yolunu açmalıdır.
Kayyım atanan belediyelerdeki sürece son vermeli ve seçilen belediye başkanları göreve başlatılmalı ve kayyım siyasetine son vermelidir. Anadilinde eğitim başta olmak üzere taleplerin karşılanması için adımlar atılmalıdır. Sınır ötesi operasyonlarına son vermeli, siyaset yapanlar üzerindeki baskılar, tutuklamalar son bulmalıdır.
Kürt halkının ulusal taleplerini karşılayacak düzenlemeler hızla yapılmalıdır. Toplumda demokratik hak ve özgürlükler alanını genişletecek adımları atmak iktidarın görevleri arasındadır. Bu adımlar atılmadan süreç işletilmeden sadece sözlü yapılan açıklamaların karşılığı olmayacaktır.
Türkiye’de demokrasi, bölgede barışa olan ihtiyaç açıktır. İktidarın otoriter, faşizan baskıları, tüm muhalefeti dağıtma tutumu; sürece nasıl yaklaştığının göstergesidir. Kürt ve Türk halkının hem barış hem eşitlik talebi, demokratik bir ülke mücadelesi kesintisiz devam edecektir.
TİP’ten ‘emperyalizm’ vurgulu ‘yorumsuz’ RT tweet
DEM Parti listelerinden 2 milletvekilini Meclis’e gönderen, daha sonra CHP’den bir milletvekili transfer eden Erkan Baş liderliğindeki Türkiye İşçi Partisi (TİP) ise; çağrıyı Erkan Baş’ın X’te paylaştığı bir tweetle yorumlamayı tercih etti. Tweette; PKK, Öcalan vs. gibi ifadeler kullanılmazken, Erkan Baş sadece şu yorumu yaptı:
Tarafız! Savaşa karşı Barış, Emperyalizme karşı Bağımsızlık, Faşizme karşı Özgürlük, Gericiliğe karşı Laiklik, Saray’a karşı Demokrasi, Eşitlik, Özgürlük ve Kardeşlik için Sosyalizm mücadelesini büyüteceğiz…
TKP: Yeni Osmanlıcı bir süreç
Türkiye Komünist Partisi (TKP) ise, “Halkımıza” ifadesiyle başlayan ve Merkez Komitesi imzasıyla yayınladığı duyuruda silahların susmasına karşı çıkılamayacağı ancak, ‘iyimser’ olunmadığı vurgusu yapıldı. TKP açıklamasında; yürüyen sürecin ‘Yeni Osmanlıcı’ olduğu iddiasında bulunuldu, masadaki tarafların Kürtleri ve Türkleri temsil etmediği, üstelik PKK’nın ‘Marksist’ bir örgüt olmadığı ifadeleri de yer aldı. Gelinen sürecin, Suriye’de yaşanan değişimden bağımsız ele alınamayacağını da belirten TKP Merkez Komitesi; Türkiye’de demokrasi ve kardeşliğin ‘dinsel bir temele’ oturtulamayacağı belirtildi.
TKP'nin madde madde duyurduğu açıklaması şöyle:
Türkiye Komünist Partisi, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin açıklamalarıyla ivme kazanan, Suriye’de bir dizi ülke tarafından desteklenen cihatçı HTŞ’nin Şam’ı ele geçirmesiyle boyutlanan ve Öcalan’ın yolladığı yazılı çağrı ile yeni bir aşamaya geçen süreci yakından takip etmekte, partimizin yetkili kurulları konuyu bütün boyutlarıyla değerlendirmektedir. Bugün gelinen aşamada bu değerlendirmelerin bir bölümünü kamuoyu ile paylaşma ihtiyacı duyuyoruz:
1. Türkiye’de yurttaşlarımızın etnik kökenleri nedeniyle birbirinden uzaklaşmasına, kanlı bir hesaplaşmanın içine sürüklenmesine, emekçi halkın bölünmesine, sorunların gerçek çözümünden uzaklaşmasına neden olan çatışmaların sona ermesi, kullanılan ifadeyle “silahların susması” karşı çıkılması mümkün olmayan bir gelişmedir. TKP bu doğrultuda yapılan çağrılara, varılan ya da varılacak anlaşmalara olumlu bir anlam yüklemektedir.
2. Bununla birlikte, asıl üzerinde durulması gereken, işlemekte olan sürecin hedefleri, zemini ve araçlarıdır. Bugüne kadar süreçle ilgili tarafların açıklamaları, aldıkları tutum ve sahadaki gözlemlerimizden çıkardığımız sonuç, kimi çevrelerin iyimserliğini paylaşmamızı engellemektedir.
3. Her şeyden önce, bu sürecin öznesinin Türkler ve Kürtler olduğu iddiası doğru değildir. Süreçte söz sahibi olanlar, siyasi iktidar ya da Cumhur İttifakı ile, feshedilmesi için çağrı yapılan PKK ve bağlı oluşumlardır. Sınıfsal, ideolojik ve siyasal tercihlerle yürütülmekte olan bir süreç, bütün Türkleri ve Kürtleri içine alamaz. Bu bağlamda, özellikle iktidar çevrelerinde dile getirilen “Türk-Kürt kardeşliği” ifadesi gerçeği yansıtmamaktadır.
4. Bundan on yıl kadar önce de dillendirilen “Türkler ve Kürtler ittifak yaparsa Türkiye bölgenin en önemli gücü olur” tezi, bugün sürecin muhatabı olan taraflarca yine gündeme getiriliyor. Türkiye’nin sorunları, bölgesel rekabet ve çatışmalarda hamle yaparak çözülmez, tersine yeni sorunlar üretilir. TKP geçmişte olduğu gibi bugün de Yeni Osmanlıcı bir perspektifle Türkiye’nin bölgesel iddialarını artırmaya çalışmasının büyük maliyetleri olacağı konusunda halkımızı uyarmaktadır. Aylardır kimi yayın organlarında açık bir biçimde savunulan yayılmacı, fetihçi stratejilerin ülkemiz ve halkımız için yıkımdan başka sonuç vermeyeceği ortadadır. Sınırlarımızın ötesinde hak iddia etmek yerine kendi topraklarımızda bağımsız, egemen, refah içinde bir ülke yaratmalı, yurttaşlarımızın eşitlik içinde özgürce yaşamasını sağlamalıyız.
5. Bağlantılı olarak, Türkiye’de “demokrasi ve kardeşlik”i dinsel bir zeminde tesis etme arayışları da son derece tehlikelidir. Kamusal alanda hiçbir sorun dinsel referanslarla çözülemez. Tersine, bugün Türkiye’de sorunların bir bölümü laikliğin ayaklar altına alınmasından ve tarikatların tıpkı holdingler gibi memleketin kanını emmesinden kaynaklanmaktadır. Partimiz inanç ve ibadet özgürlüğünün dokunulmaz bir insan hakkı olduğunu vurgularken dinin siyaset ve devlet işlerinin dışına çıkarılması gerektiğini tekrar belirtme ihtiyacı duymaktadır.
6. İktidar çevrelerinden gelen, sürecin Türkiye’de demokrasinin büyük bir kazanımı olduğuna ilişkin iddiaları da şaşkınlıkla izliyoruz. Bugün Türkiye’ye baktığımızda gördüğümüz, derin bir yoksulluk ve muazzam bir toplumsal eşitsizliğin hüküm sürdüğü, adalet duygusunun tamamen yok olduğu, zorbalığın ve kuralsızlığın kural hâline geldiğidir.
7. Öcalan’ın açıklamasında ima edildiğinin ve yine iktidara yakın çevrelerin sık sık ileri sürdüğünün tersine, PKK Marksist bir örgüt değildir. Milliyetçi temellerde şekillenen bu örgütün kendini feshetmesinin gündemde olduğu bir sırada, iktidarın, geçmişin sorumluluğunu devrimcilere ve sosyalizme atma uyanıklığına kayıtsız kalmayacağız. Liberalizmle iç içe geçmiş bir milliyetçilikle, ABD ya da İsrail ile müttefiklikle Marksizm hiçbir biçimde bağdaşmaz.
8. Türkiye Komünist Partisi, bu ülkede ezilenlerin, yoksulların, emekçilerin kardeşliğini emperyalizme, sömürüye, holding ve tarikat düzenine karşı mücadeleyle sağlamak konusunda kararlıdır. Türk, Kürt, hangi kökenden olursa olsun, bu ülkenin zenginliklerinden mahrum bırakılmış büyük çoğunluğunun birliğine, bin yıl öncesine dönük hamasi atıflarla değil, bugünün gerçekleriyle ulaşacağız.
EHP: Çok önemli gelişme
Mensupları DEM Parti listelerinden aday gösterilen, ancak Meclis’e giremeyen Emekçi Hareket Partisi ise Öcalan’ın çağrısına dair uzun olmayan bir açıklamayla destek verdi. EHP’nin sosyal medya hesabından yapılan açıklamada “Varlık ve yokluk düzeyinde tartışılan Kürt meselesinde; kardeşlikten, eşitlikten ve barıştan bahsedilme düzeyine gelinmesi çok önemli bir gelişmedir. Bin yıllık kardeşlik, eşitlikle mümkün olabilecektir. Bu yolda atılacak adımların, halkların kardeşliği ve barışı için umut verici olacağına inanıyoruz” denildi.
HKP: İhanet açılımı
Hikmet Kıvılcımlı geleneğinin devamı olan ancak Kıvılcımlı’dan farklı olarak Kürt sorununa mesafeli yaklaşan Halkın Kurtuluş Partisi, ise Genel Başkanı Nurullah Efe Ankut’un ağzından yaptığı açıklamada; Öcalan’ın çağrısıyla yeni bir aşamaya evrilen sürecin Büyük Ortadoğu Projesi’nin Türkiye ayağıyla ilişkili olduğunu öne sürdü. Ankut, Bahçeli’nin 1 Ekim’deki açıklamasını ‘ihanet açılımı’ olarak niteledi ve şunları söyledi:
Bu ihanet açılımını; ülkemizdeki ve bölgemizdeki kuklaları, piyonları, uşakları aracılığıyla doğrudan ABD Emperyalist Haydudu yönetmektedir. Amaç, ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Haritasının Türkiye ayağının hayata geçirilmesidir. Bilindiği gibi o haritada Türkiye, üç parçaya bölünmüş olarak gösterilmektedir. Öcalan'ın bugünkü çağrısı, işte bu sürecin ilk somut adımıdır. Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi'nin asıl talepleri ise önümüzdeki süreçte gündeme gelecektir. Yani son zamanların moda deyimiyle "turpların büyükleri" henüz heybeden çıkmış değildir. Bu süreci böyle görmezsek, olayı anlayamamış, kavrayamamış oluruz.
© The Independentturkish