Keşmir gözlemlerim ilgili bu yazımda da sanatından, sporundan bahsetmek istiyorum.
Keşmir, dünya ve Türkiye gündemine genellikle sorunlarla gelmekte. Fakat Keşmir'in çok da konuşulmayan diğer yüzünün de tanınmasını faydalı olacağı kanısındayım.
Bu nedenle de bu yazımda Keşmir'in tanımlayan kaşmirinden, sanatından, zanaatından bahsetmek istiyorum.
Keşmir, Kaşmir… Keşmir'i bizler her ne kadar sorunlarla tanısak da bildiğimiz fakat çoğumuzun farkında olmadığımız diğer bir özelliği de kaşmiri, yani paşminası.
Kaşmir, Himalayalar'a özgü kaşmir keçisinin yünlerinde elde ediliyor. Kaşmir keçisinin yünleri o kadar yumuşak ki, başka bir keçinin yünü kaşmirin yerine geçemiyor.
Keşmirliler de paşminanın (kaşmirin orijinal ismi) kıymetini bilmiş ki, kaşmirden dünyanın en kaliteli en yumuşak şallarını üretiyorlar.
Keşmir'de dokumacılık başta olmak üzere büyük bir sanatsal ve zanaatsal yönü de var. Halı, şal dokumacılığı, bakırcılık, oymacılık, hatem el sanatları…
Tabii ki bu noktada Keşmir'in bu zanaatlarda ayıran yönü ise kendine özgü olması. Keşmir tarzını ortaya koyabilmesi.
Keşmir halısı ve kani şalları ince işçilikleri ve kendine has dizaynları ile biliniyor. Babür İmparatorluğu ve Sikh-Dogra dönemlerinde zirveye ulaşmış.
Geleneksel Keşmir halısı Yeni Delhi'de inşa edilmekte olan Hindistan Meclisi binasının yerlerini de süsleyecek.
Keşmirli yetkililer Keşmir'e ait zanaatların, bir ürünün kaynağını, özelliklerini ve karakteristik özellikleri ile coğrafya arasındaki bağlantının tescillenmesini ifade eden 'coğrafi işaret' almasına da önem veriyor.
Şimdiye kadar Keşmir'den kani şal, paşmina, sozni (el nakışlı Keşmir'e ait bi tür kadın kıyafeti), hatem el sanatları, ceviz ağacı oymacılığı, el dokuma halıcılık şimdiye kadar çoktan coğrafi işaret almış zanaatlar.
Keşmir'e özgü bu zanaatlar profesyonel yapıldığı kadar küçük atölyelerde de geleneksel yöntemlerle de icra ediliyor.
Keşmir'in zanaatının ön plan çıkmasının bir nedeni de kuşkusuz hala gelenekselliğini koruması ve bunun üzerinden yeni dizaynlar yeni markalar oluşturabilmesi.
Marka dediysem de coğrafi işaret bağlamında Keşmir markası. Bu anlamda da ciddi bir başarı.
Keşmir ziyaretimde ziyaret ettiğim Hassni Hussaini Bey birkaç zanaatkar çalıştırdığı küçük atölyesinde tamamen el işçiliğiyle şal dokuyor.
Bir kişi desenli bir kaşmir şalını yaklaşık 4-5 ayda dokuyabiliyormuş. Hussaini bu şalları iç pazardan daha çok dış pazara sattıklarını ve deseni bir şalın fiyatının 4-5 bin dolar (yani yaklaşık 90 bin Türk lirası) olduğunu söyledi.
Üzerime almamı söylediğinde ise açıkçası bu kadar pahalı bireyin başına birşey gelmesinden çekindim…
Hussaini'nin küçük atölyesinden sonra ise Keşmir'in sanat ve zanaat merkezi olan Artisane Sanat ve Kültür Merkezi'ni ziyaret ettim. Açıkçası Srinagar'da böylesine üst düzey bir merkezle karşılaşmak beni hem sevindirdi hem de biraz şaşırttı.
Artisane Sanat ve Kültür Merkezi'nde bizi merkezin de müdürlüğünü yürüten Ishtiaq Hussain Bey karşıladı.
Merkezde Keşmir'e özgü ne kadar sanatsal/zanaatsal çalışma varsa burada da yapılıyor. Hem daha geniş ve düzenli bir örnek atölye çalışmaları hem de bu ürünlerin satışı yapılıyor.
Keşmir'in meşhur ahşap oymacılığından, el dokuma halılarına ve şallarına kadar ne ararsanız var.
Bu merkezde o kadar önce işçilik yapılıyor ki, el dokuma halıların ön yüzündeki deseni neredeyse birebir arka yüzünde de görmek mümkün.
Ishtaq Hussein, halı dokunmaya başlamadan dizayn yapıldığını ve halının notalarının çıkarıldığını söyledi. Bu tanımlama çok hoşuma gitti açıkçası aynen de öyleymiş.
Ishtaq Hussein atalarının Hemadan'dan geldiğini ve Keşmir'e dokumacılığında Keşmir'de Sufi İslam'ın önemli isimlerinden Seyyid Ali Hemadani tarafından getirildiğini söyledi.
Keşmir'e gelen Sufi önderlerin neredeyse her biri aynı zamanda buraya bir el sanatı da getirmiş.
Ishtaq Hussein'e bütün dokumaların 'kaşmir'den mi yapıldığını sorduğum da biraz kızgın bir ifade ile… "Hayır 'kaşmir'den değil 'paşmina'dan yapılıyor" dedi.
İngilizlerin paşminayı Keşmirlilerden alarak 'kaşmir' olarak adlandırdıklarını ve kendilerine mal etmeye çalıştıklarını söyledi.
Tabii ki, bu cevaptan sonra ben de kaşmir değil paşmina demeye özen gösterdim.
Bu merkez Keşmir'in sanatını ve zanaatını bir çatı altına toplamış. Merkez 300-400 civarındaki aile ile koordineli olarak çalışıyormuş.
Bu aileler evlerinde yaptıkları dokumaları, el sanatlarını bu merkez çatısı altında yapıyor.
Bu merkez pandemiden önce bir çeşit uzaktan çalışmayı çoktan uygulamaya koymuş.
Artisane Sanat ve Kültür Merkezi hem Keşmirli ailelere ciddi bir iş imkanı ve kazanç sağlarken hem de Keşmir'in el sanatlarına profesyonel bir yaklaşımla standart getirmesi, yaşatması açısından oldukça önemli bir vazife üstleniyor.
Keşmir el sanatları kadar spor alanında da ön plana çıkan bir bölge imiş. Hatta 1990'ların başında Keşmir'de çatışmalar olmadan önce iki de uluslararası kriket müsabakası düzenlenmiş.
Keşmir'de son uluslararası kriket maçı 1986 yılının sonbaharında Keşmir Şehir Kriket Stadyumunda Hindistan ve Avustralya arasında yapılmış.
Bilindiği üzere İngiliz İmparatorluğu'nun tarihte etkili olduğu bölgelerde futbol ya da diğer spor dallarından daha çok kriket popüler. Keşmir de kriket en popüler spor dalı.
1990'lardan 2022'ye kadar Cammu-Keşmir'de sinema salonu yokmuş. Daha doğrusu birkaç defa açılma teşebbüsünde bulunulmuş ama Keşmirlilerin ifadesine göre, sinemaya karşı olanlar bu salonları 'haram' olduğunu iddia ederek kundaklamışlar.
Keşmir'deki bu sanat ve zanaatı gördükten sonra bunu da öğrenmek benim için şaşırtıcı oldu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Keşmir seyahatim üzerine bu üçüncü yazım. Özellikle seyahat yazılarımda Keşmir'in sorunlu alanlarına özellikle değinmemeye dikkat ediyorum.
Delhi'den Keşmir'in başkenti Srinagar'a gitmek için bulunduğum Delhi Indira Gandhi Uluslararası Havaalanı'nda Rıdvan ile karşılaştım.
Rıdvan Malezya'da lisansüstü eğitim gören, başörtülü, açık fikirli, 23-24 yaşlarında bir kadın. Keşmirli imiş ve ailesini ziyaret için Malezya'dan Keşmir'e gidiyordu.
Rıdvan ile sohbet ederken Keşmir hakkında ne düşündüğünü sorduğumda, politikadan hoşlanmadığını, bu sorunlardan yorgun düştüklerini söyledi.
Rıdvan'ın dili bunu söylerken açıkçası yüz ifadesi de bunu destekliyordu. İşte bu yüzden öteki Keşmir'i de konuşmamızda ve öğrenmemizde fayda olduğu kanaatindeyim.
Maalesef sorunlara odaklanırken, sorunlar çoğu kez bizi girdabına çekebiliyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish