İstanbul'da yapılan kentsel mi yoksa rantsal dönüşüm mü?

Fetihtepe, Okmeydanı ve Tozkoparan'da yaşayanları neler bekliyor?

O bir dokunup bin ah işittiklerimizden. Çünkü şimdilerde yerinde yeller esen Fetihtepe'de yaşıyor:

"Fetihtepe'de zulüm devam ediyor" diye başlıyor sözlerine Mustafa Çelik ve 75 gün boyunca elektriksiz, susuz bırakılan Fetihtepe sakinlerinin 1950 lira kira yardımıyla baş başa bırakıldığını söylüyor.
 

Fetihtepe 1.JPG
Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Çok öfkeli, öfkesi her cümlesinden akıyor:

Milletin kanını emdiler. Beyoğlu Belediyesi, Çevre Şehircilik Bakanı bunun üstünde en üstteki Cumhurbaşkanı muratlarına ermiştir diye düşünüyorum. Çünkü istediklerini elde ettiler. 18 ayı 15 aya düşüreceğini söyleyen Beyoğlu Belediye Başkanı şu hâlde burayı 15 ayda nasıl yapacak çok merak ediyorum. Yani sihirli bir değnek olmadıktan sonra burasının 15 ayda yapılması mümkün değil. 15 ayda yapıp teslim ederlerse onları tebrik edeceğim, yapamazlarsa onlar bu halktan özür dileyebilecek mi? Dileyemezler, öyle bir yüzleri kalmayacak. Bunun hesabını da sandıkta gerektiği şekilde soracağız. Bizim yuvamızı, ocağımızı söndürenlerin çoluğundan, çocuğundan, ailesinden, her yerinden çıksın. Burada insanlar dar gelirli olduğu için ev bulamıyorlar, o parayla da tutacak ev bulamadıkları için sosyal yardım desteği istedik ama hiçbir şekilde yardımcı olmadılar. Gördüğünüz gibi harabede yaşamaya çalışıyoruz, evimize sahip çıkmaya çalışıyoruz. Bize devlete güvenmiyor musun diyorlar, biz devlete güveniyoruz ama yöneticilerine de güvenmiyoruz. Bize yalan söyleyip, bizi buralardan kovmak için elinden geleni yaptılar.
 

Tokatkoy 1.JPG
Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Şimdi konuşan ise Tozkoparan'a yaşayan bir mahalle sakini, adını vermek istemiyor ama öfkesini de saklama gereği duymuyor:

Ben bu evin tapusunu küçücük çocuklarımı eve hapsedip kazandım. Allah onları da oturtmasın. Bizim çocuklarımız bu vatana hizmet etti, bizim çocuklarımızı kovuyorlar, yabancıları oturtuyorlar. Böyle kanun olmaz, böyle devlet olmaz. Gelsinler bizim yaşadığımızı yaşasınlar, görsünler. Ama biliyorlar ki kim kimi ezerse, kim kimi döverse, devlet mevlet yok. Bu mübarek cuma günü havale ediyorum Allah'ıma. Mezar olsun buralar onlara mezar mezar. Ölemesinler. Benim yüreğim nasıl yanıyorsa Allah onları da yaksın öyle.


Tozkoparan'da oturan kentsel dönüşüm mağduru Özlem Şener de iki buçuk senedir mücadele ettiklerini hatırlatarak başlıyor sözlerine ve hemen şu vurguyu yapıyor:

Bizler kentsel dönüşüme asla karşı değildik, değiliz. Ama şu yaşadıklarımızdan sonra, çoluğumuzun çocuğumuzun yaşadıklarından sonra ben artık kentsel dönüşümüne de karşıyım. Bizim kat mülkiyetli tapulu evlerimizi elimizden alıp 15 yıl taksit ödememizi istiyorlar. Benim annem 80 yaşında, dokuz yaşımda geldim ben buraya. Annem yüzde 85 engelli, hiçbir geliri yok. Buradaki insanların gidecek hiçbir yeri yok, parası yok, ev kiraları 8-10 binden başlıyor. Burada depremi bahane ediyorlar. Tozkoparan'ın alt kısmında, çarşı kısmında 70 yıllık binalar var. Ama Merter'e yakın olmadığı için bizim 35 yıllık binalarımızı başımıza yıkıyorlar. İnsanlar burada kan ağlıyor, iki kişi kalp krizi geçirdi. Buradaki mahalle kültürünü yok etmek istiyorlar. Zaten yapacakları evleri de bize vermeyecekler, verseler de biz onların aidatlarını ödeyecek durumda değiliz ki.
 

Fetihtepe 3.JPG
Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Son birkaç aydır Okmeydanı Fetihtepe, Beykoz Tokatköy ve Güngören Tozkoparan olmak üzere pek çok yerde kentsel dönüşüm ve onun yarattığı mağduriyetleri izliyoruz.

Konuşmalarına yer verdiğimiz üç kişi, sayıları 10 binleri bulan kentsel dönüşüm mağdurlarından sadece üçü.

Deprem riski nedeniyle dönüşüm başlatıldığı söylenen mahallelerde yaşayanlar, gece yarıları kapıları kırılarak, elektrik ve suları kesilerek oturdukları yerleri terk etmeye zorlanırken; dönüşümün ne kadar hukuki olduğu da tartışma konusu.
 

Fetihtepe 2.JPG
Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Fetihtepe, Tozkoparan, Kirazlıtepe başa olmak üzere pek çok mahallenin avukatlığını üstlenen Avukat Onur Cingil; bu konudaki sorumuza 6306 Sayılı Yasa'yı işaret ederek yanıt veriyor:

6306 sayılı yasa çıktığı zamandan beri söylüyorum, bu haliyle Sultanahmet Meydanı bile riskli alan ilan edilebilir diye. O yüzden en baştan şunu söyleyeyim; ortada bir kentsel dönüşüm ve deprem riskini azaltma gibi bir amaç yok. Türkiye'nin her yerinde böyle ama özellikle İstanbul'da şu iki başlıkta ilerliyor: Birincisi ranta açılacak boş alan kalmadı, ikincisi Türkiye'nin ekonomisi sadece inşaata dayalı ve Hazine'nin dolması için birilerinin inşaat ekonomisini canlandırması lazım. Yani insan ve deprem faktörü ise en sonlarda, hatta hiç anılmayan hususlar. Zaten bu yüzden kentsel dönüşüm değil, rantsal dönüşüm diyoruz.
 

Tokatkoy 2.JPG
Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Kentsel dönüşüm denince akla kamuya ait arazilere yapılan gecekondular gelir. Ancak, şimdilerde durum hiç böyle değil.

Çünkü başta İstanbul başta olmak üzere pek çok şehirde halen yürüyen dönüşümler; Hazine arazisinde yapılan gecekondulara değil, hak sahiplerinin tapulu-imarlı evlerini hedefliyor.

Avukat Onur Cingil bu konudaki bilgi kirliliğine işaret ederek şunları anlatıyor:

Bu konuda ciddi bir bilgi kirliliği var. Biz her açıklamamızda bunu ortaya koyuyoruz; İstanbul'un birçok yerinde saldırıya uğrayan mahalleler, tapulu, imarlı, iskanlı yerler. Yani parasını vermiş, tapusunu almış bu insanlar. Mesela Tozkoparan'daki evler, İmar İskân Bakanlığı ile belediyelerin yaptığı konutlar. Yani bizzat devlet eliyle yapılmış konutlara saldırı yapılıyor. Ve bu binaların deprem riski taşımadığı yine raporlarla ortada. Dolayısıyla buradaki insanlar herhalde hak sahibi değil, o yüzden kapıları koçbaşlarıyla kırılıyor algısı yanlış bir algı.
 

Tozkoparan 1.JPG
Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Peki bu dönüşüm politikalarının uygulanmak istediği mahallelerin sahipleri kentsel dönüşüme karşı mı?

Onur Cingil, bu konuda da algıyı düzeltmek gerektiğini söylüyor:

Bu insanlar deprem riskini bertaraf etmek adına kentsel dönüşüm istemiyor da değiller. Gerek Fetihtepe, gerek Tozkoparan, gerek Tokatköy'deki insanlar sanki riskli evlerde yaşamak istiyor gibi bir algı var. Bu da yanlış bir algı.
 

Tozkoparan 3.JPG
Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Avukat Cingil, İstanbul'da biten ve süren dönüşüm uygulamalarının yaşandığı mahallelerin özelliklerine de dikkat çekiyor:

Kanunun ilk uygulama yeri Üsküdar Kirazlıtepe'ydi. Üsküdar Kirazlıtepe, riskli alan dediler ama çok ironik bir şekilde tam riskli alan denilen alanın dibinde Çamlıca Camii yapıldı. Yani aynı anda 60 bin-70 bin kişinin girip çıktığı Çamlıca Camii riskli değildi ama aynı mahallede olan Kirazlıtepe riskliydi.
 
Sonradan Ümraniye Elmalıkent riskli alan ilan edildi. Elmalıkent; metro güzergahında, Şile otoyolunun kenarında büyük AVM'lerin, rezidansların olduğu bir alanda. Danıştay riskli olduğu ilan edilen alanın yüzde 80'inin boş olduğunu tespit etti. Deprem riski var diyorlardı, ama alanda bina yoktu.
 
Hemen yan mahalle orman kenarındaki Ümraniye Hekimpbaşı ise 'riskli alan başımıza bela oluyor' düşüncesiyle; bu sefer rezerv alanı ilan edildi. Rezerv alanları, riskli alanların taşınacağı boş alanlar demektir. Ama tabii böyle boş alanlar kalmadığı için 120 tane yapının olduğu yeri zorla yıkarak boş hale getirdiler ve şu an hâlâ mücadelemiz oradaki 10 yapıyla sürüyor.
 
Okmeydanı Fetihtepe ise, metrobüs güzergahında, E5'in kenarında tabiri caizse kılçıksız bir yer. Önceki Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, daha görevdeyken katıldığı bir uluslararası fuarda buranın sunumunu yapıyor.
 
Tozkoparan keza yine önemli bir rant alanı. Merter'in yani tekstil sektörünün hemen yanında ve metro güzergahında. Deprem deniyor ya; Kandilli Rasathanesi'nin raporuna göre Tozkoparan, Güngören'in 11 mahallesi arasında dokuzuncu sıradaki riskli alan. Yani birinci değil, ikinci değil, dokuzuncu sırada.
 
Tokatköy, İstanbul'un dışında Beykoz'un çok güzel köylerinden biri.
 
Yine Bağcılar Şahintepe; Kanal İstanbul güzergahında.

 

Tozkoparan.jpg
Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Cingil, dönüşüm alanı olarak belirlenen mahallelerin Beylikdüzü, Avcılar, Tuzla gibi deprem açısından riskli alanlar olmadığına dikkat çekerek, başka bir önemli noktaya vurgu yapıyor:

Dikkat edin hep metronun, metrobüsün yanında sanayinin, tekstilin, ormanın kenarında yerlerden bahsediyoruz. Dolayısıyla vatandaşta bir güven sorunu hemen başında oluşuyor. Riskli değilken benim mahalleme geliyorsan demek ki sen burada ev satmayı, burayı ranta açmayı, inşaat yapmayı düşünüyorsun diyor. İkinci olarak da Bakanlık, TOKİ buralara geldiği zaman asla şeffaf davranmıyor; istişare yapmıyor, vatandaşın isteklerini kabul etmiyor ve hiçbir şekilde bir sözleşme sunmuyor.


Peki ne diyor devlet bu yurttaşlara?

Avukat Cingil, bu soruyu "Aslında çok bir şey demiyor" diye yanıtlıyor ve ekliyor:

Bir toplantı yapıyorlar, burası riskli alan ya da rezerv alanı diyorlar. İnsanlar projeyi, teknik şartnameyi, sözleşmeyi görmek istediklerinde önce yıkımların yapılacağı, sonra projelendirmenin olacağı söyleniyor. Bu aslında şu anlama geliyor: Bir yerde projeyi göstermiyorsanız, en basit tabirle buradan çıkacak daire sayısının bilinmesini istemiyorsunuzdur. Ayrıca tek taraflı muvafakatname uygulanıyor; karşı tarafta bakanlık, TOKİ, belediye hiçbir şey taahhüt etmiyor. Ancak insanlara açtıkları davalardan vazgeçmeleri söyleniyor. Ve muvafakatnameyi bozanlara ise ev alma şansını kaybetmek gibi bir zor dayatılıyor. Ayrıca bu insanlar kendi tapulu malları üzerinden yıllar süren bir borcun içine sokuluyor ve bu borç TEFE-TÜFE ile her altı ayda bir artıyor.

 
Buna karşı çıkanlara ise geçtiğimiz günlerde Tozkoparan'a gelen Şehircilik Bakanı Murat Kurum'un "Beğenmeyen varsa, buradaki hakkını satsın, gitsin Güngören'den iki daire alsın" dediğini aktaran Cingil, şu soruyu soruyor:

Hani sen benim depreme dayanıklı evde yaşamamı istiyordun? Sen benim tapulu malımı alıyorsun ve bana beğenmiyorsan deprem dönüşümü yapılmayan yere git diyorsun. Hani derdiniz ticaret, rant değildi?


Kentsel dönüşümde öznenin insan, amacın deprem olması gerektiğini vurgulayan Cingil; halen yürütülen süreçlerin ise bundan uzak olduğunun altını çizerek sözlerine şöyle devam ediyor:

Öznesine insanı koyarsak amacına da deprem riskini azaltmayı koyarsak olay çok basit. Bu özne ve amaçla zaten senin koçbaşıyla falan kapı kırmana gerek yok. Vatandaşa şunu demen lazım deprem geliyor, özne sensin, ne istiyorsan onu yapalım. Vatandaşa hakkını yemeyeceğiz, sözleşme ve projenin en alası burada buyur demen lazım. Ama bu devlet daha 35 mahallede proje gösteremiyor, hani bu devlet dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biriydi? Öyleyse insanları niye kedi yavrusu dışarı atıyor?
 

Fetihtepe 2.JPG
Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Dönüşümün öznesinin müteahhit, amacının ise rant olması durumunda şu anda tanık olduklarının yaşanacağını söyleyen Av.Cingil; "Amacın bu olursa Tozkoparan'da olduğu gibi koçbaşıyla kapı da kırarsın, girdiğin daireden yan dairenin duvarını da yıkarsın" diye konuşuyor.

Türkiye'de hayata geçirilen kentsel dönüşüm politikalarının, mülkiyet hakkını gasp noktasına kadar geldiğini de belirten Cingil oldukça iddialı sözler söylüyor:

Ben bütün tapu sahiplerine söylüyorum. Elinizdeki tapuları yırtın, çünkü bugün Türkiye'de hiçbir şekilde mülkiyet hakkı diye bir hak yok. Bir anda elinize bir tebligat gelir ve kendinizi sokakta bulursunuz. Haberiniz yoktur, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Eylül ayında yaşadığınız yeri rezerv alın ilan eder, Cumhurbaşkanı onaylayınca Resmi Gazete'de yayınlanır ve iki ay sonra evinizi boşaltmanızı isterler. Ondan sonra da avukat ararsınız, eylem yapacak insan ararsınız.

 
Türkiye'nin seçim sürecinde olduğunu ve şu anda hayata geçirilen dönüşüm politikalarının "son çökmeler, son rant alanları" olduğunu ileri süren Cingil bu konuda şu iddiaları öne sürüyor:

Çünkü siyasi iktidar kan kaybettiğinin farkında. Bir yandan da temel kazarak, mahallelere kepçeler göndererek biz bir şeyler yapıyoruz diye göstermek istiyor, bunu bir PR aracı olarak görüyor. Ama öyle olmayacak. Çünkü dönüşümün bir rant haritası kadar bir de garibanlar haritası var. Seçilen mahalleler daha çok Anadolu göçünün yaşandığı ve kentin çeperinde kalan mahalleler. Ensesine vururuz, lokmalarını alırız diye düşündüler. Daha çok Sivas, Siirt, Van, İç Anadolu'nun doğusu ve Karadeniz göçünün yaşandığı yerler. İşin ilginç tarafı bu mahallelerin tamamında AKP birinci parti."


Peki evleri yıkılan, yıllardır yaşadıkları yerlerden zorla çıkartılan bu insanlar şimdi ne yapıyor ya da ne yapacak?

Birçok yerde şiddeti, zalimliği ve hukuksuzluğu artırdılar. Sinop'tan bile çevik kuvvet getirdiler, 4 bin polis bütün mahallelere yayıldı. İnsanlara nefes aldırılmadı, evlerinin içine girip gözaltına aldılar. Sabahın altısında polise kapı açmadıkları için pasif direnişle suçlandılar.

Neticede bu insanlar ya kızına sığındı ya oğluna. Eşyalar belediyenin götürdüğü yedieminlerde. Hepsini kırmışlar, Allah'tan da korkmamışlar bu insanlar bu eşyaları nasıl aldı, bir daha alabilirler mi diye bile düşünmemişler. Okmeydanı Fetihtepe'den Ümraniye Ihlamurkuyu'ya taşınan var, Tuzla'ya gidenler var. Kiraların ne kadar arttığını da hepimiz biliyoruz ve bu insanlara verilen kira yardımı 1950 lira. Bugün kiraların minimum 6 bin-7 bin olduğunu düşünürseniz; yapılan yardımın ne kadar komik olduğunu anlarsınız. Buna itiraz edenlere de 'daha önce ev tutsaydınız' diyorlar.


Avukat Onur Cingil; özellikle İstanbul'daki kentsel dönüşüm politikalarının bir tür soylulaştırma politikası olduğunu da belirtiyor:

Yani şunu diyor diyor, sen buraya ait değilsin, çık buradan. Kirazlıtepe'de deniz görüyorsun, ne alaka diyor. Orman kenarında yaşayamazsın diyor. Kentsel dönüşüm sadece bir soylulaştırma ve göç politikası da değil, çok ciddi anlamda hatıraları, gelenekleri, tarihleri de yok ediyor. AKP'nin hep söylediği ecdat, cet, gelenek tarih söylemini de yok eden bir politika ve bu politikayı onlardan çok bizim savunduğumuzu düşünüyorum. Çünkü tamamen köksüz bir şehir ve insan grubu yaratıyorlar.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU