Suna ve Veysel; muhabbetsiz kuşlar... Adana jürisi 'Suna'yı görmezden geldi

Sayım Çınar Independent Türkçe için Çiğdem Sezgin ile konuştu

Uzun yıllar dizi setlerinde yönetmen, ikinci yönetmen ve asistan olarak çalışan Çiğdem Sezgin, 2015 yılında çektiği ilk uzun metrajı “Kasap Havası” ile sinema dünyasına adım atmıştı.

Aynı zamanda yakın arkadaşım olan Çiğdem, ikinci filmi “Suna”yla sektördeki yerini sağlamlaştıracağını kanıtladı.
 

 

Adana Film Festivali’nden ‘İzleyici Ödülü’ ile ayrılan “Suna”, Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nde de sinemaseverlerin yoğun ilgisiyle karşılaştı.

Çiğdem’le hem “Suna”nın ortaya çıkış sürecini hem de ödül almış olmasına rağmen Adana Film Festivali’nde yaşadığı hayal kırıklığını konuştuk.
 

WhatsApp Image 2022-10-08 at 20.25.32.jpeg
Çiğdem Sezgin, Independent Türkçe için Sayım Çınar'ın sorularını yanıtladı

 

Çiğdem, ikinci filmin “Suna” geçen hafta Adana Film Festivali’nde gösterilmişti, şimdi de Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nde seyirciyle buluştu. İlk filmin “Kasap Havası”nın ardından nasıl bir aşama kaydettin sence? Yönetmenlik kariyerinde nereye koyuyorsun bu yeni filmi?

“Suna”nın “Kasap Havası”na kıyasla daha az kusurlu bir senaryosu olduğunu ve filmin yüzünün daha sinemaya dönük olduğunu düşünüyorum.

Çok uzun yıllar dizi sektöründe çalıştıktan sonra “Kasap Havası”nı çekmiştim. İlk filmimdi.

Asistanlığını, yönetmenliğini, ikinci yönetmenliğini yaptığım dizilerin etkisi vardı haliyle. Zaman içinde sanırım bunlardan arındım. 


“Yüzü daha sinemaya dönük” dedin. Bunu biraz açar mısın?

Daha karakter ve duygu durumu odaklı bir film yaptığımı düşünüyorum. 
 

 

Filmin cast’ını yaparken nasıl bir çalışma izledin?

Tarık Pabuççuoğlu ve Nurcan Eren’le çalıştım... 


Şenay Gürler ve Fırat Tanış da kadroda...

Evet. Nurcan Eren, “Kasap Havası”nda yardımcı roldeydi. Orada başlayan tanışıklığımız, dostluğa dönüştü.

Nurcan Eren’i oyuncu olarak beğeniyorum ve kendisini iyi tanıyorum. Onun bütün beden diline, mimik ve jestlerine hakimim.

Suna’yı ete kemiğe büründürmekte de başarılı ve inandırıcı olacağını düşündüm.

Daha önce başka Suna adaylarım oldu ama Nurcan Eren’le ilerlemek istedim.
 

 

"Suna'yı Nurcan Eren'i düşünerek yazdım"

Karakterleri kimlerin oynayabileceğine, henüz senaryonun yazım aşamasında mı karar veriyorsun?

Senaryo yazım aşamasında, evet... Çünkü bir karakter yaratırken, çatışma kurarken mutlaka yazdığım kişinin beynimde yer etmesi gerekiyor. Yani gözümde canlandırmam gerekiyor onu.

Karakterlerin yerine birilerini koyuyorum. Bu kişilerin illa oyuncu olması gerekmiyor.

Herhangi biri de olabilir; hemşire bir arkadaşım ya da sık alışveriş yaptığım marketin sahibinin babası mesela.

Suna’yı da Nurcan Eren’i düşünerek yazmak çok daha keyifli oldu benim için. 
 

 

Suna için bir antikahraman diyebilir miyiz? 

Denilebilir, haklısın. Belki final sahnesinde bir kahramana dönüşüyor diyebiliriz. Film boyunca antikahraman ve final sahnesinde kahraman.

İlk filmde de, bunda da evlere, odalara sıkışmış, istediği hayatı yaşayamayan karakterler var... 
 

 

Esasında Suna’nın iç dünyası çok zengin. Bir tarafta geleneksel hayatın getirdiği dayatmaların içinde bir Suna var, diğer tarafta bir sinema eleştirmenine âşık olan bir Suna var, bir tarafta da barda oturup, içkisini rahatça içip özgürce yaşamak isteyen bir Suna var. Çok katmanlı bir karakter. Almanya’dan gelmiş, tüm uyumsuzluğuna rağmen bulunduğu şartlara uyum sağlamaya çalışıyor... 

Evet. Yalnızlar ve yoksullar insanlarla iyi geçinmeye ve uyum sağlamaya mecburdurlar. Yalnız ve yoksulsanız, boyun eğmek zorundasınız. Suna da bir sığıntı. Sığıntıların sesi fazla çıkamaz. Suna aynı zamanda bir kafeste...
 

 

"Yalnız ve yoksuluz diye bunlardan mahrum mu kalacağız"

İmam nikâhıyla evlendirilmiş, orta yaşın üstünde bir kadın.

Evet. Hiç ona göre değil bunlar. Suna’nın geçmişine dair verdiğim ipuçları, Suna’ya geçmişiyle ilgili anlattırdıklarım da aslında şu an içinde bulunduğu duruma tahammül etmesinin gerçekten çok zor olduğunun altını çizmek içindi. Suna sıradan biri değil. Elinden tutulsaymış, bir şey olurmuş aslında. Suna gezmiş, görmüş bir insan. 
 

 

Zaten böyle olduğu için, yaşadıkları ona daha ağır geliyor sanırım, öyle değil mi?

Suna’nın düşmesi ve düşkünleşmesi daha ağır diğerlerine göre tabii. Ama şunu da belirtmeliyim; Suna için sadece “yalnız ve yoksul” demek doğru olmaz.

Ben sadece tiplemeyle film yapamam. Onu tiplemeden çıkarıp, katmanlandırıp, derinleştirip bir karaktere dönüştürmem lazım.

Ve aynı zamanda sütten çıkmış ak kaşık da olsun istemiyorum yani. Suna’yı da bir zavallı, gariban, Yeşilçam filmlerindeki ekmekçi kadın gibi göstermek istemem yani.

Suna sigarasını, içkisini içen, erkeklerle flört etmeyi seven, hepimiz gibi biri. Yalnız ve yoksuluz diye bunlardan mahrum kalacak halimiz yok, öyle değil mi?
 

 

"Bir evde muhabbet yoksa evlilik işkenceye dönüşür"

Öyle tabii ama Suna yalnız kalmayı da becerebilen bir kadın. Tarık Bey’in canlandırdığı Suna’nın kocası da dikkat çekici bir karakter. 70 yaşına gelmiş olmasına rağmen aklı hep tarla ekmekle meşgul. Karısıyla duygusal bağ kurmak ve onu anlamak yerine, güdülerine odaklanan bir erkek profili...  

Evet ama sevdi Suna’yı. Âşık oldu. Kendince sevdi. Kendince zarif davrandı. Olabildiğince oldu. Tek tek herkes iyidir aslında. Bir araya gelince ve aynı eve kapanınca başlar yangınlar, savaşlar, depremler.

Suna ve Veysel de bir kafese kapanmış. O evde muhabbeti olan sadece muhabbet kuşları aslında.

Benim kuşlarım Suna ve Veysel, ne yazık ki muhabbetsiz kuşlar. Bir evde muhabbet yoksa, işkenceye dönüşür evlilik. 
 

 

“Suna” yurt dışında gösterim imkânı bulacak mı?

Kasım ayı ortasında Kuzey Avrupa’da bir festivalde uluslararası prömiyerimizi yapacağız. Devamında başka festivaller de olacak.
 

 

"'En İyi Kadın Oyuncu' ödülünü bekliyorduk"

“Suna”, Adana Film Festivali’nde ‘İzleyici Ödülü’ kazandı. Tebrikler diyelim...

Teşekkürler. Adana izleyicisi sevdi. Ama jüri görmezden geldi filmi. Tabii onların tasarrufundadır, saygı duyarım kararlarına. Ama ben de zaten üç-beş jüri üyesi için yapmadım filmimi. Seyirci için yaptım. 


Ben artık festival ödüllerinin eskisi kadar önemli olmadığını düşünüyorum. Bu festivaller aracılığıyla dünyayı geziyor filmler ve dünyanın birçok noktasında izleniyor. Seyircinin gösterdiği reaksiyon daha önemli değil mi? 

Ödül de motive ediyor ama. Mutlu ediyor, iyi geliyor. Özellikle kadın oyuncumun (Nurcan Eren) performansının çok iyi olduğunu düşünüyorum.

Ve Adana Film Festivali’nden ‘en iyi kadın oyuncu’ ödülü beklentimiz vardı ekip olarak. Almamış olmak biraz incitti bizi. Ama ödül almış arkadaşlara da saygı duyuyorum ve kutluyorum. 
 

 

Dilerim bundan sonraki festivallerde Nurcan Eren’in oyunculuğu ödülle taçlandırılır. Pekâlâ “Suna” izleyicisiyle buluştuktan sonra seni en mutlu eden an ne oldu?

İzleyicinin alkışladığı an diyebilirim. Hem Adana hem de Ayvalık’taki gösterimlerden sonra yapılan söyleşide izleyicinin yaklaşımı ve filme dair söyledikleri de beni çok mutlu etti.
 

 

"Tensel değil, duygusal bir aşk"

Suna’nın sığıntı bir kadın olduğunu söyledin ya az önce; aslında ben öyle görmedim onu. Yalnızlık hissini sadece onun hissettiğini de düşünmüyorum, aynı zamanda eşi de yalnız bana göre...

Evet, diğer karakterler de yalnız. Sinema eleştirmeni de, bardaki çocuk da. Hepimiz yalnızız zaten. Bazen kalabalıklar içinde, bazen de böyle ıssız, sessiz sakin, soğuk köylerde, kasabalarda yalnızız.

Yalnızlık paylaşıldıkça azalır, evet çok bilindik bir söz ama öyle. Suna’nın nefes aldığı yer oldu Can’ın evi. Can, ona iyi geldi. Ne isteriz? Bize iyi gelen insanlarla bir arada olmak isteriz değil mi her zaman?

Ben de Suna’ya iyi gelen bir karakter yazdım. Ve Can’la vakit geçirmesini sağladım. İkisi arasındaki dostluk ve dayanışma kıymetli benim için. Oturup içtiler, uzun uzun sohbet ettiler. Fakat ikisi de cinsel kimliğini masaya koymadı.

Suna’nın Can’a olan hayranlığı, aşkı da tensel bir aşk değil. Tamamen düşünsel ve duygusal bir aşk. Zaten ilan-ı aşk ettikten aşağı yukarı 5 saniye sonra yeniden arkadaş ve dost moduna döndü Suna.
 

 

Filmi Şile’de çektin. Bir yanda hayatındaki dalgalarla boğuşan bir kadın, diğer yanda Şile denizinin dalgaları... Nereden aklına geldi burada çekim yapma fikri?

Suna’yı Veysel’le evlendirip ona kafes gibi gelecek eve kapatmanın dışında, artı olarak onu bir sürgüne göndermek istedim. Kalabalıklar arasında olmasın, yaşadığı kenti terk etsin, tanıdığı hiç kimse olmasın; daha da yalnızlaşsın istedim.

Çekimlerin yapıldığı Akçakese Köyü, benim çocukluğumdan beri gidip geldiğim bir yer. Bir aile dostumuz var orada. Üç kuşaktır orada yaşıyorlar. Çekim yaptığım ev de onların zaten. Şu an orada kamp ve otel de işletiyorlar.

Ben “Suna” filmini yazarken, o aileye mensup bir kaybımız oldu. Ve ben, Akçakese Köyü’ne bir kış günü cenaze törenine gittim. İşte o gün filmi o köyde çekmeye karar verdim. 
 

 

"'Hiç egom yok' diyemem tabi" 

Son olarak şunu sormak istiyorum; ilk filminde uzun süre dizi dünyasında çalışmış olmanın etkisini hissettiğini söyledin. Peki bu durumun, sinema kariyerin açısından bir avantajı yok mu?

Var tabii. Sektörde tanınıyorum mesela. Oyuncularla arkadaşlığım, dostluğum var. “Kasap Havası”nın sevilmiş olması da cast yaparken artık benim işimi kolaylaştırıyor.

Çünkü şunu görüyorum; benimle çalışmak isteyen oyuncular, teknik ekibimde yer almak isteyen arkadaşlar var. Bu beni mutlu ediyor.

Aynı zamanda yazdıkları kısa ya da uzun metraj senaryoları bana danışanlar, eleştirilerimi, fikirlerimi merak edenler var. 


Onore eden bir durum tabii...

Sektörde ciddiye alınmak, kamera önündeki arkadaşların çalışmak istediği bir yönetmen olmak, fikirlerimin genç sinemacılar tarafından ciddiye alınıyor olması; tüm bunlar bana iyi geliyor tabii.

Çok göz önünde bir iş yapıyoruz, dolayısıyla hepimizin egoları var. Ben de “Hiç egom yok” diyemem tabii. Hoşuma gidiyor, mutlu oluyorum. Aynı zamanda deneyimlerimi, öğrendiklerimi paylaşmaktan da haz duyuyorum.

Ve yakın zamanda akademik kariyerime devam ederek bir üniversitede sinema bölümünde öğretmenlik yapmak istiyorum.
 

 

Bu film sanırım sizin yüksek lisans tezini değil mi?

'Suna' filmi Marmara Ünv. GSF Film Tasarımı Bölümü yüksek lisans tezimdir. 'Suna' filmi ile beraber yazdığım eser metninin konusu; 'Suna' Filminin Anatomisi ve Türkiye Sineması'nda Yoksul Kadın Temalı Filmler'.

Senaryo yazım aşamasından filmin tamamlanmasına kadark bütün süreci anlattığım tez çalışmasında, yoksul kadın temalı filmlere de yer verdim.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU