Azerbaycan'ın kendi topraklarını Ermenistan işgalinden kurtarmak için yürüttüğü 44 günlük savaşın, 10 Kasım 2020'de Rusya, Azerbaycan ve Ermenistan liderleri arasında imzalanan 'Ateşkes Anlaşması'yla bitmesinden sonraki en büyük çatışma 13 Eylül'de iki ülkenin sınır bölgelerinde yaşandı.
Bugüne kadar yer yer devam eden çatışmalarda, 44 günlük savaşın mağlubu gibi, galip tarafın da ciddi kayıpları söz konusu oldu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Ermenistan tarafının Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nü (KGAÖ) devreye sokma girişimi olumlu karşılandı.
Bazı Batılı ülkeler ise, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan'ın çağrıları üzerine açık şekilde Ermenistan'dan yana taraf beyan etti.
Geçen ağustos ayı sonunda Azerbaycan'ın Rusya 'Barış Gücü' hakimiyeti altındaki 4 bin kilometrekarelik bölgesini doğrudan Ermenistan'a birleştiren ve yine 'Barış Gücü' kontrolünde bulunan ikinci sınır kapısının açılmasından iki hafta sonra bölgedeki gerilimin had sayfaya ulaşması neyi ifade ediyor?
Uygulamaya konulan planlar mı söz konusu?
"Rusya Ukrayna'da kaybederken, Gürcistan ve Ermenistan'da kazanmak istiyor"
Independent Türkçe'nin yakından izlemeyi sürdürdüğü konuyla ilgili soruları Kuzey Makedonya'daki Vizyon Türk Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Ankara'daki Kafkassam Başkanı Prof. Dr. Hasan Oktay şu şekilde yanıtladı:
Ağustos sonunda Laçın Koridoru'na paralel ikinci koridorun açılmasından hemen sonra Ruben Vardanyan Dağlık Karabağ'a yerleşti. Birkaç gün sonra ise sınırda çatışmalar başladı. Vardanyan'dan daha önce -2012 yılında- Moskova'nın Gürcistan'a gönderdiği Bdzina İvansvişvili arasında bir bağ kurmak gerekirse, Rusya'nın, Vardanyan'ı Güney Kafkasya'ya demokratik vali olarak gönderdiğini söylemek mümkün.
2008 krizinden sonra Rusya, Gürcistan'ı elinden kaçırmamak için savaş dışı aktörleri sahaya sürerek Bdzina İvananaşvili'yi Gürcistan'a göndermiş ve böylece dengeyi sağlamaya çalışmıştı. Ukrayna krizi ile bu 3 krizi değerlendirdiğimizde, Rusya Ukrayna'da kaybederken Gürcistan ve Ermenistan'da kazanmak istiyor. Onun için Paşinyan ile Putin arasındaki gerginlik Ruben Vardanyan üzerinden aşılacak, Paşinyan Azerbaycan'ın saldırıları ile yıpratılmaya kalmayıp hatta devrilecek, daha sonra Gürcistan modeli ile Rusya bölgede etkinliğini genişleterek devam ettirecek.
Kolektif Güvenlik Örgütü Genel Sekreteri Stanislav Zas başkanlığındaki heyetin, yerinde incelemeler yapmak için Ermenistan'a gitmesi hakkında değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Hasan Oktay, "Bunun esas amacı açık ve net. Ermenistan-Türkiye sınırını koruyan Rusya bu çatışmalar ile Ermenistan Azerbaycan sınırını da koruma altına alarak bölgedeki jeopolitik ve stratejik üstünlüğünü devam ettirecek. Ukrayna'dan sonra Güney Kafkasya'da da Rusya'ya karşı bir cephe açılmasını önleme planını Ermenistan'da gerçekleştirebilirse bir darbe ve iktidar değişimi istiyor" dedi.
"Rusya'nın bölgede etkinliğini daha da artırdığını gösteren emareler var"
Prof. Dr. Hasan Oktay, 10 Kasım 2020'de Azerbaycan topraklarına 'Barış Gücü' adı altında giren Rusya askeri güçlerinin mümkün olan en erken zamanda orayı terk etmesi konusunda ise şunları söyledi:
Evet, 5 yıllığına Dağlık Karabağ'a yerleşen Rus 'Barış Gücü'nün görev süresi bitmeden de bölgeden çekilmesi mümkün ama tek şart ile: Ermenistan ile Azerbaycan arasında ateşkes ihlalleri olmayacak ve barış sağlanacak. Bunun için önce Türkiye sonra da AB devreye girdi fakat her ne hikmet ise karşılıklı ateş ihlalleri artarak devam ediyor.
Peki, bu iş kime yarıyor? Azerbaycan'a mı, Ermenistan'a mı, İran'a mı, , Türkiye'ye mi AB'ye mi?
Soruları uzatabiliriz bir tek Rusya'ya ve İran'a yarıyor. İki gün önceki gerginlik sonrası Rusya'nın bölgede etkinliğini daha da artırdığını gösteren emareler var.
'Barış Gücü'nün artık Dağlık Karabağ'da çok uzun kalacağı gibi, Ermenistan-Azerbaycan sınırının büyük ihtimal Rusya tarafından korunmasının gündeme geleceğini söyleyen Prof. Dr. Oktay, "Sınırda gerilimin artması üzerine bir grup yine Paşinyan'ın istifasını istedi. Mayıs 2018'de Cumhurbaşkanı Sarkisyan görevden ayrıldığında İlham Aliyev Rusya basınına 'Sarkisyan'ın gitmesine ben neden oldum' demişti. Paşinyan'a karşı bu gösterilerde İlham Aliyev'in parmağı olabilir mi? Bunun üzerinde düşündüğümüzde Aliyev'in bölgede denge siyaseti uygulamaya çalışırken Rusya'nın lehine daha yakın durduğunu görüyoruz. 10 Kasım anlaşmasında Türkiye'nin beklentileri karşılanamamış olmasına rağmen, Ankara her hal ve şartta Azerbaycan'ın yanında duruyor" şeklinde konuştu.
"Paşinyan bölge için daha rasyonel iken, Aliyev, Paşinyan'ın devrilmesini sağlamaya çalışıyor"
"Örnekleri uzatmak mümkün ama gelinen noktada barış konusunda Paşinyan bölge için daha rasyonel iken, Aliyev, Rusya ile hareket ederek, yani danışıklı dövüş gerçekleştirerek Paşinyan'ın devrilmesini sağlamaya çalışıyor" şeklinde konuşan Prof. Dr. Oktay, son olarak sözlerine şunları ekledi:
Bu hareket netice itibari ile her ne kadar sahada Azerbaycan'ın lehine gibi gözükse de Ermenistan'da Bdzina İvanişvili modeli, yani Ruben Vardanyan'ın iktidara gelmesi sınırların Rusya tarafından korunacak olması ihtimali Aliyev'in aleyhine sonuçlar doğurur. Türkiye gelişmeleri yakından takip ederken bu operasyonun aynı zamanda Şanghay İşbirliği Örgütü ve BM 77. Toplantısına da önemli bir mesajdır. Bu mesaj aslında Türkiye'ye verilmiş bir mesajdır.
"Erivan da Bakü de birbirini provokasyon yapmakla itham ediyor"
Mevcut durumun Bakü'de ve Erivan'da farklı şekilde değerlendirilmesi söz konusu. İki başkent de saldırganın karşı taraf olduğuna vurgu yapıyor.
Kafkasya'daki gelişmeleri yakından izleyen Bakü'deki Turan Haber Ajansı ve ASTNA Araştırmalar Merkezi imtiyaz sahibi Mehman Aliyev, asker kaybına rağmen Azerbaycan'ın bir miktar toprak elde ettiğine dikkati çekti.
Independent Türkçe'ye değerlendirmelerde bulunan Mehman Aliyev, şunları söyledi:
2020 yılında Azerbaycan'ın Güney-Batı bölgelerindeki 30 yıllık Ermenistan işgaline 44 günlük savaşla son verildiğinde tarafların uğradığı kayıplardan sonraki en büyük kayıp, 13 Eylül Azerbaycan-Ermenistan sınır bölgesinde verildi. Çatışmaların yer yer sürdüğü görülürken, kayıp sayısı da artıyor. Azerbaycan tarafı 100 Ermeni askerin cesedinin Kızılay aracılığıyla karşı tarafa vermeye hazır olduğunu açıkladı.
Daha yeni, geçen ağustos ayında Azerbaycan güvenlik güçleri, Ermenistan'la sınır bölgesi Laçın kenti civarında teröre karşı operasyonlar gerçekleştirdi ve bir dizi yükseklikleri kontrolü altına aldı.
Amaç Suriye'den bölgeye göç eden Ermeni kökenli teröristlerin oradan uzaklaştırılmasıydı. Bu yılın ilkbaharından bu yana, Azerbaycan güvenlik güçlerinin bölgede gerçekleştirdiği operasyonlarda 4 Ermeni terörist imha edildi, 15 terörist rehin alındı. Azerbaycan tarafının iki operasyonda da kaybı olmadı."
"Ermeni tarafı, Azerbaycan'ın Rusya'yla ilişkilerini bozmaya çalışıyor"
"Baktığımızda, gerek Erivan'ın gerekse Bakü'nün muntazam şekilde birbirlerine provokasyonlar yapmakla itham ettiklerini görüyoruz" diyen Mehman Aliyev, sözlerine şunları ekledi:
13 Eylül'de ağır silahlarla gerçekleştirilen saldırılardan dolayı taraflar hep birbirini suçladı; ateşkesin ihlal edilmesinin sorumluluğunu da biri ötekinin üzerine attı. Bundan önceki çatışmalarda olduğu gibi, bu çatışmanın sonuçlarından bir tanesi de yine Azerbaycan'ın belirli ölçüdeki toprak alanını kendi kontrolü altına almasıydı.
Ermenistanlı ve Azerbaycanlı yorumcular, buradaki esas niyetin 'Ara Güvenlik Bölgesi' oluşturmak olduğunu iddia ediyorlar. Bakü yönetimi bu gibi iddialara herhangi bir açıklık getirmezken, Ermeni terör güçlerinin Azerbaycan topraklarına mayın döşeme girişimlerini önlemenin bir yolunun da tür operasyonlar olduğu ifade ediliyor.
Her halükarda Ermenistan yeniden ağır bir darbeye maruz kaldı. Bu durum bölgedeki jeopolitik durumu değiştirmeyeceği gibi, Ermeni tarafı Azerbaycan'ın Rusya'yla olan mevcut ilişkilerini bozmaya çalışıyor.
"Paşinyan'ın KGAÖ'ye başvurması, örgütü sorunların içine çekmeyi amaçlıyor"
Bu gibi operasyonların Ermenistan'ı barışa zorlamaya yetip yetmeyeceğinin de konuşulduğunu ifade eden Mehman Aliyev, "Başbakan Nikol Paşinyan'ın saldırıya maruz kalmış bir ülke olarak Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'ne başvurması KGAÖ'yü de sorunların içine çekmeyi amaçlıyor. Bu tür davetler 44 günlük savaş sırasında da olmuştu. Ancak Ermeni Başbakanın bu isteği yerine getirilmemişti. Çünkü KGAÖ üyesi Rusya; Belarus, Kazakistan, Tacikistan ve Kırgızistan, Azerbaycan'la olan stratejik ilişkilere daha çok önem veriyor" diye konuştu.
"Ermenistan, Karabağ Ermenilerine bağımsızlık verilmesi tezini öne sürüyor"
"Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki çatışmadaki sıkıntının ana nedeninin, barış konusuna tarafların iki zıt yaklaşım sergilemesi olduğunu daha önce defalarca ifade ettik" diyen Mehman Aliyev, halihazırda Azerbaycan'ın, kendi pozisyonunu şu koşullar üzerine oturttuğunu söyledi:
- Temelli bir barış anlaşması;
- Ulaşım yollarının tamamının açılması; sınır çizgilerinin nihai tespiti.
Mehman Aliyev, "Uluslararası tüm aktörlerin de desteklediği bu temel plana karşı, Ermenistan tarafı, Karabağ bölgesinde yaşayan Ermenilere en üst düzeyde statü verilmesi veya daha açık ifade edersek Karabağ Ermenilerine bağımsızlık verilmesi tezini öne sürüyor. Brüksel ve Moskova'da gerçekleştirilen en üst düzeydeki buluşmalarda sorunun aşamalı diyaloglar yoluyla çözümünün benimsenmesine rağmen, bunun sürdürülmemesi yeni gerilimlerin ortaya çıkmasına neden olacaktır" ifadeleriyle sözlerini tamamladı.
Türkiye ve İran'ın Güney Kafkasya'daki aktif rolü
Bölgedeki gelişmelerin değerlendirilmesinde tabiatıyla 'Güney Kafkasya'da güvenlik, istikrar ve işbirlikleri' konusu ön plana çıkıyor.
İşin ilginç yanı, 44 günlük savaşa kadar Türkiye ve İran'ın bölgedeki aktif rolü söz konusu değilken, şimdiki değerlendirmelerde iki ülkenin de Güney Kafkasya bölgesinde nüfuz alanı oluşturma peşinde olduklarına dikkat çekiliyor.
Merkezi Tiflis'te bulunan Uluslararası Kafkasya Jeotarih ve Jeopolitik Araştırmaları Merkezi Başkanı Prof. Dr. Guram Markhulia da gerilimi analiz ederken bu gibi hususların yabana atılmamasını gerektiğine işaret etti.
Independent Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Markhulia, şu değerlendirmelerde bulundu:
2020 yılı sonbaharında Dağlık Karabağ'da patlak veren savaşın 1990'ların başında yaşanan ilk Karabağ savaşından önemli farklı özellikleri var: Öncelikle bu kez savaş Ermeni tarafının yenilgisi ve haliyle Azerbaycan tarafının zaferiyle sonuçlandı. Askeri güçlerinin ilerlemesi durdurulan Azerbaycan'a daha fazla ilerleme fırsatı tanınmadı.
Sorunun barış yoluyla çözüme kavuşturulacağı sözü verilmesine, yani belirli süre içerisinde Ermenistan'ın kendi silahlı güçlerini Azerbaycan'ın uluslararası kamuoyu tarafından tanınan topraklarından çıkarmayı taahhüt etmesine rağmen, Azerbaycan'a savaşı sonlandırma imkanı verilmedi. Bu noktadan baktığımızda oluşturulan barış ortamının uzun sürmeyeceğini anlamak mümkündü.
Ancak barışın sonuçlarının, Ermeni tarafını tatmin etmediğini vurgulayan Prof. Dr. Markhulia, Ermeni toplumunun iki kutba ayrılmış durumda olduğunu söyledi:
Birinci kısım Nikol Paşinyan'ın kararını destekliyor ve Ermenistan için intihar niteliğindeki bu savaşın bitmesini istiyor.
Kendini hakarete maruz kalmış sayan ikinci kısım ise, Azerbaycan topraklarının kontrol altında tutulamamasını affedemiyor. Muhtemelen herkes Karabağ sorununun nihai çözümünün ve ne Ermeni toplumundan ne de hükümetten kaynaklanmadığını biliyor ve maalesef, bu sorun artık çoktan beri Güney Kafkasya'da kendi etki alanını oluşturmaya çalışan devletlerin jeopolitik ticareti durumuna geldi.
Bu süreç içinde Ermeni tarafının aralıksız şekilde anlaşmanın koşullarını ihlal etmenin yanı sıra, anlaşmayı uygulama ortamının yok edilmesi için son zamanlarda ateşkes ihlalleri yapıldığını hatırlatan Prof. Dr. Guram Markhulia, şunları söyledi:
12 Eylül'de iki ülke sınırında ağır silahlarla yapılan provokasyonlar öncelikle Ermenistan'ın kendisi için ağır sonuçlar doğurdu. Ancak biz asla ortamın gerilmesi fikrinin Ermenistan'dan çıktığını iddia etmiyoruz.
Dağlık Karabağ sorunu çerçevesinde Rusya ve Türkiye'nin Güney Kafkasya'da kendi konumlarını güçlendirme niyetinde olduğu bilinen bir gerçek olmanın yanı sıra, 2020 yılında savaşın sürdüğü sıralarda bölgeye ilişkin amaçlarının olduğunu göstermek İran askeri güçlerini Azerbaycan sınırına sevk etmişti.
Bölgedeki etki gücünü kaybetmemek için kuşkusuz Türkiye, Azerbaycan'ı desteklemeyi sürdürecek. Gerek Azerbaycan'a gerekse Ermenistan'a zeytin dalı uzatan Rusya ise özel durumlar ortaya çıktığında gerilimi yükseltme politikasıyla arabuluculuk rolüne soyunacak ve 'Barış Gücü' sahte ismiyle bölgedeki askeri güçlerini takviye edecek.
"Rusya'yla çıkarları örtüşen İran'dan tehlikeli adımlar beklenebilir"
"Halihazırdaki durumda ne Türkiye ne de İran savaş istiyor" diyen hatırlatan Prof. Dr. Guram Markhulia, "Ancak Rusya'yla çıkarları örtüşen İran'dan tehlikeli adımlar beklenebilir. Rusya bir yandan Azerbaycan'ın Karabağ'daki haklarını teslim ederek onu destekliyor gibi gözükürken kendisi için gerekli utanmadan ve vicdansızca her şeyi değiştirebilir. Hele ki İran'la ittifak Rusya'nın kafasının arkasında ciddi fikirlerin olduğunu ifade etme fırsatını ortaya koyuyor" ifadelerini kullandı.
"Ermenistan-Azerbaycan sınırındaki bu provokasyonlar Rusya'nın neyine gerekliydi?"
Şimdilik sadece Ermenistan'a karşı uygulanan ufak entrikaların söz konusu olduğunu söyleyen hatırlatan Prof. Dr. Guram Markhulia, "Ermenistan-Azerbaycan sınırındaki bu provokasyonlar Rusya'nın neyine gerekliydi?" diye sordu ve şöyle devam etti:
Moskova'nın 'yaratıcılık' kabiliyetinin diğer ana yönlerinin yanı sıra, burada Bakü'nün bağımsız enerji politikasının da rolü bulunuyor. Kısa süre önce (18 Temmuz) AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in enerji alanında işbirliğine ilişkin Bakü'de memorandum imzaladıklarını hatırlıyoruz.
Orada diğer hususların yanı sıra, Azerbaycan doğalgazının AB'ye ihracatının iki misli artırılması konusu da vardı. Bu, AB için çok önemli bir durumu ortaya çıkarmanın yanı sıra, Rusya'nın bölgedeki etkisine önemli bir darbe indirebilecek bir belge; bölgeyi kontrol edemeyen Rusya oradaki her şeyini kaybedebilir. Böylece askeri provokasyonlar ve bölgedeki uyduları vasıtasıyla Güney Kafkasya halklarına barış ortamında insanca yaşama fırsatı tanımıyor.
15-16 Eylül'de Özbekistan'ın Semerkant kentinde gerçekleştirilen Şanghay İşbirliği Örgütü Zirve (ŞİÖ) toplantısı başlar başlamaz örgüte üye iki ülke olan Tacikistan ve Kırgızistan arasında geçen sene mayıs ayında baş gösteren sorun yeniden patlak verdi.
Yani Azerbaycan-Ermenistan sınırındaki gerilim daha yatışmazken, bu kez farklı noktadaki eski bir husumet yeniden su yüzüne çıktı.
(Rusya'nın 'Kommersant' gazetesinin ŞİÖ Semerkant Zirve toplantısını izleyen muhabiri Pavel Tarasenko, 17 Eylül'deki yazısına "Şanghay İşbirliği Örgütü müttefikleri birbirlerine toplarla ateş etti" başlığını attı.)
ŞİÖ Zirve toplantısında Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki gerilime değinildiğine ilişkin bilgilere rastlanmadı.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, "Ermenistan-Azerbaycan sınırındaki durumun ağırlaşmasından dolayı endişe duyduklarını" ifade ederken, Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev Rusya ile Azerbaycan arasında geçen şubat ayında imzalanan Müttefik İşbirliği Bildirgesi'nin sonuçlarını görmeye başladıklarına dikkati çekerek "bu yılı en iyi sonuçla bitireceklerinden emin olduğunu" vurguladı.
Soğuk Savaş zamanında ve Soğuk Savaş'tan sonra kurulan ve Türkiye'nin, Rusya'nın ve Asya ülkelerinin de üye olduğu uluslararası örgüt üyelerinin asla azımsanamayacak kısmı birbiriyle çatışma halinde olmakla kalmayıp, biri ötekinin toprağını işgal etmiş durumda.
Azerbaycan ve Ermenistan günün birinde ŞİÖ'ye üye olur mu, bilinmez; ancak örneğin Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü üyelerinden Rusya, örgütün diğer üyeleri Gürcistan ve Ukrayna'nın topraklarını işgal etmekle kalmayıp 'Barış Gücü' kisvesi altında Azerbaycan topraklarının 4 bin kilometrekaresini kendi kontrolü altına aldı.
Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki gerilim sürerken ŞİÖ üyeleri Kırgızistan ve Tacikistan'ın yeni bir çatışmaya kalkışması, öncelikle örgütlerin durum ve fonksiyonlarının sorgulanmasını gündeme getirmeli.
Ancak şimdilik örgüt konusunu bir yana bırakıp, şu soruyu sormak daha doğru olacaktır:
'Kapitülasyon'a maruz kalmış bir ülke, nasıl olur da savaştan galip çıkmış bir ülkeyle bu çaptaki bir çatışmaya girebiliyor?
Sizin aklınız havsalanız alıyor mu?
Duymuyorum, bağırın mirfış-fışlar....
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish