Son birkaç haftadır, konserler başta olmak üzere festival ve tiyatro gibi bazı sanatsal faaliyetlerin belediye ve valilikler eliyle yasaklanması, ulusal gündemin önemli bir maddesi haline geldi.
Özellikle sosyal medyada konser iptali kararlarının bazı zorlama gerekçelere dayandırıldığı ve esas olarak yasakçı zihniyetin bir tezahürü olduğu yorumları öne çıkıyor.
Önce, Kürtçe şarkılar söyleyen sanatçı konserlerinin iptaline ilişkin, konunun Kürtçe üzerindeki baskıların bir uzantısı olarak okunması ilk kertede daha makul göründü.
Ancak birkaç gün önce Isparta'da Türkçe şarkıların söyleneceği bir konserin de "toplumsal ahlak" gözetilerek iptal edilmesi, bu iptallere daha geniş bir açıdan yaklaşılabileceğini düşündürtüyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Türkiye'de siyasal ve toplumsal hayatın ayrılmaz bir parçası haline getirilen kutuplaştırma politikası bir süredir iktidar bloğunun lehine işlemiyor.
Zira ekonomide işlerin oldukça kötüye gitmesi ve toplumsal huzursuzluğun tırmanması, iktidar bloğunun safları sıklaştırmasında kullanageldiği işlevsel araçların etkililiğini düşürdü.
Kültürel kodlar üzerinden gerçekleştirilen ve "biz bize benzeriz" zihniyetine dayalı kutuplaştırma politikası bu işlevsel araçların başında gelmekteydi.
"Biz"in bulanıklaştığı noktada, "öteki"lerin belirginleşmemesi çok daha önemli bir hale gelmektedir.
Bir başka ifadeyle, "bir araya gelemiyorsan, diğerlerinin de bir araya gelmesine müsaade etme" anlayışı, kutuplaştırma stratejisinin yeterince işlevsel olmadığı durumda ikinci bir yol olarak tercih edilmiş gibi görünmektedir.
İki yıldan fazla süredir, pandemi nedeniyle sosyal faaliyetler asgari seviyede sürdürülmekteydi.
Festival ve konser gibi çok sayıda insanın eğlenmek amacıyla bir araya geldiği etkinlikler ise sosyal yaşantının tamamen dışında kalmıştı.
Bahar aylarından itibaren pandeminin sosyal yaşantı için artık bir tehdit olmaktan çıkmasıyla, özellikle konser, tiyatro gibi etkinliklere olan ilginin arttığı bir gerçek.
Keza belirtmek gerekir ki, sanatsal faaliyetler aynı zamanda benzer hayat görüşüne ve/veya hayat tarzına sahip insanların bir araya geldiği etkinliklerdir.
Bu noktada, benzer insanların bir araya gelmesinin yaratabileceği sinerjinin potansiyel bir motivasyon kaynağı yaratabileceği ön görülmüş olabilir.
Ayrıca bu noktada, insanların temel ihtiyaç kalemlerinden biri olan sanatsal faaliyetlerin iptaline ilişkin idari kararların farklı hayat tarzları üzerinde kurulmak istenen baskı ortamına doğrudan hizmet ettiği sonucuna varmak da mümkündür.
Halbuki geniş açıdan bakıldığında, bu tip kararların Türkiye'ye yalnızca bugün için değil, uzun vadede de zararının dokunacağı açıktır.
Zira bir ülkede demokrasi kalitesinin yükselmesi, toplumun güçlü olmasına sıkı sıkıya bağlıdır.
Toplumun güçlü olması ise farklı yaşam biçimlerine saygı duyarak kurulan bir arada yaşama iradesi üzerindeki mutabakatla ve toplumun asgari müşterekte ortak değerler oluşturabilmesiyle yakından ilgilidir.
Esasen, işte tam bu noktada, sanat toplum için bir birleştirici güç olarak değerlendirilebilir.
Son kertede, siyaset alanında, kısa vadeli siyasi hedefleri gözetmek amacıyla kutuplaştırıcı yöntem ve söylemler üretmek yerine, uzun erimli bir hedef olarak birleştirici ve ortak değerlerin üretilmesine fayda sağlayacak yöntem ve söylemler üretilmesi ve bu bağlamda sanatın toplumsal hayattaki yoğunluğunun arttırılması Türkiye'de demokrasinin gelişmesi açısından çok aha faydalı olacaktır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish